HABER

Türkiye'de 600 bin şizofren hastası yaşıyor

Türkiye'de 600 bin şizofren hastası yaşıyor

SAMSUN (İHA) - Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hatice Özyıldız Güz, dünyada 60 milyon, Türkiye'de 600 bin şizofren hastası yaşadığını bildirdi.

Doç. Dr. Hatice Özyıldız Güz, şizofreninin, genç yaşlarda başlayan, hastaların kendilerine has bir dünyada yaşadıkları ve yavaş yavaş çevrelerine bir duvar örerek içine kapandıkları, duygu, düşünce ve davranışlarda bozukluklarla giden bir hastalık olduğunu belirtti. Şizofreninin başlangıcında her türlü ruhsal belirtinin görülebileceğine ve belirtilerin zaman içinde değişebileceğine değinen Doç. Dr. Güz, "Şizofrenler çocukluk dönemlerinden beri uslu, sessiz, fazla arkadaşı olmayan, daha çok dersleri ya da oyuncaklarıyla kendi başlarına oynayan çocuklardır.

Çevreden gelen iletişim girişimlerine karşı çekingen ve soğukturlar. Kendilerine ve çevreye güven duyguları azdır ve bu güven duygusunu kolayca yitirebilirler. Okulda, derslerinde başarılı olan, insan ilişkileri zayıf çocuklardır. İlgi alanları canlı şeylerden çok cansız nesnelerle (makineler, bilgisayarlar vb.) doludur. Hastalık genellikle 15-25 yaş aralarında başlamakla beraber orta yaşlarda başlaması da mümkündür" dedi.

Hastalık ne kadar erken başlarsa kişilik üzerindeki harabiyetin o kadar fazla olduğunu, normal bir hayat sürme şansının azaldığını ifade eden Doç. Dr. Güz, "Bu hastalık yeryüzündeki her 100 kişiden birini etkilemektedir. Dünyada 60 milyon, Türkiye'de de 600 bin şizofreni hastasının yaşadığı tahmin edilmektedir. Hastalık başladığında kişide giyim-kuşama özen ve kendine bakım azabilir, alışılagelmişin dışında giyinme görülebilir.

Mimikler ve jestlerde azalma, çevrede olup bitenlere karşı ilgisizlik görülebilir. Bazılarında yüz ifadesi donuklaşabilir. Bazı hastalarda konuşma bozulur. Dağınık konuşabilir. Yer yer konudan kopmalar olur, belirli bir mantık olmayabilir. Bazılarında ise konuşma normal görünebilir. İçine kapanma veya yakınlarına bağımlılıkta artma görülebilir. Amaçsız ve anlamsız davranışlar gösterebilirler. Hiç hareket etmeme, devamlı bir noktaya bakarak hiç konuşmama veya saldırgan davranışlar olabilir" diye konuştu.

Şizofreni hastalarının çoğunda, takip edildiklerini, öldürüleceklerini, aleyhlerinde komplo-tuzak kurulduğunu düşünme ve korkmanın görülebildiğine dikkat çeken Güz, şunları söyledi:

"Bir kısmı kendileriyle ilgili yayın yapıldığı düşüncesiyle çevreden, televizyonlardan, gazetelerden rahatsız olabilirler. Kimileri vücudunda değişiklik olduğunu veya bedensiz olduklarını düşünebilirler. Bazıları kendileriyle konuşan, kendilerine emreden, hakaret eden, hareketleri hakkında yorum yapan sesler işitebilirler. Bazı hastalarda da uyanıkken gözlerinin önüne çeşitli görüntüler geldiğini ifade edebilirler. Hastalığın bir beyin hastalığı olduğu ve özellikle sinir aralığındaki ileticilerden bazılarının (özellikle dopamin ve serotonin) etkinliklerinin bozulduğu bilinmektedir. Yakınlarında şizofreni hastası olanların şizofreni gelişme olasılığı normal insanlara göre biraz daha fazladır."

Doç. Dr. Güz, şizofreni hastalığının tedavisinde takip gerektiğine de değinerek, şu bilgileri verdi:
"Uzun süreli takip gerektiren bu hastalıkta ilaç tedavisi önceliklidir, fakat tek başına yeterli değildir. Aile ve hastayla yürütülen rehabilitasyon programları oldukça önemlidir. Amaç, hastalığı yok etmek değil, tansiyon ve şeker hastalığında olduğu gibi hastalığın belirtilerini gidermektir. Ailenin hastaya karşı tutum ve davranışları, hastalığın seyrini ve tedavisini önemli ölçüde etkilemektedir. Özellikle, hastayı aşırı eleştiren, itici yaklaşımlar ya da tam tersi aşırı koruyucu, kollayıcı tutum yanlıştır."

En Çok Aranan Haberler