KUDÜS (İHA) - Şimdiye kadar 3 bini aşkın Filistinli'nin ve binden fazla İsrailli'nin öldüğü, 10 binlerce kişinin de yaralandığı 2. İntifada'nın dördüncü yıldönümü bugün.
Oslo Barış Anlaşması'ndan 7 yıl sonra İsrail'le Filistinliler arasındaki barış sürecinin neredeyse sonuna yaklaşılıyordu. Diğer yandan, anlaşmada belirlenen takvime göre, barış sürecinin sonunda öngörülen nihai düzenleme bir hayli uzak görünüyordu.
ABD Başkanı Bill Clinton, 2000 yılının Temmuz ayında görev süresinin dolmasına kısa bir süre kala, barış sürecini kurtarmak için dönemin İsrail Başbakanı Ehud Barak ve Filistin lideri Yaser Arafat'ı Camp David'e davet etmişti. Ancak 13 gün süren Barak-Arafat görüşmesi, bir sonuca ulaşamadı. Ama bu ikili, büyük bir şiddet dalgasını hazırlayan bu büyük hatanın farkında değillerdi. Oysa Ehud Barak, İsrail içinden gelen tepkilere rağmen ülkesinin 1980'de ilhak ettiği Kudüs'ün doğu kesimini, Filistin yönetimine bırakma görüşüne sıcak bakıyordu. Arafat'ın "ya tam ya da hiç" tutumu ise olayları çıkmaza sürükledi. Barak'ın tavrı, İsrail'de ise muhafazakar ve milliyetçi muhalefetin protestosuna yol açtı.
ŞARON'UN MESCİD-İ AKSA'YI ZİYARETİ
Tartışmalar sürerken, muhalefetteki Likud Partisi lideri Ariel Şaron, Doğu Kudüs'ün kendilerine ait olduğu mesajını vermek için Müslümanlar tarafından kutsal sayılan Mescid-i Aksa'nın da bulunduğu yeri ziyaret etti.
İsrail polisi ziyaret nedeniyle bazı huzursuzluklar çıkabileceğini tahmin etse de olayların bu denli büyüyeceğini tahmin etmemişti. İşgal altındaki bölgelerde başlayan protesto gösterileri kısa süre içinde 80'i aşkın Filistinli'nin öldüğü şiddet olaylarına dönüştü. Böylece 12 yıl içinde ikinci kez, intifada başlamış oldu.
O dönemde kimse, Oslo Barış Anlaşması sayesinde katededilen yoldan bu kadar çabuk geriye dönüleceğini düşünmüyordu. Ancak buna işaret eden bazı ipuçları önceden de mevcuttu. Anlaşmaya imza koyan İsrail Başbakanı İzak Rabin'e yönelik suikastın ardından başbakan seçilen Likud Partili Benyamin Netanyahu, barış sürecini her fırsatta sabote etti. Netanyahu'nun halefi Barak da verdiği sözleri tutmadı.
Filistin lideri ise, zaman içinde iyice yaşlandı ve işe yaramadığı çoktan anlaşılmış bir taktiğe sığındı. Yani, İsrail'e uluslararası baskı yoluyla İsrail'i tek taraflı taviz vermeye zorlamak istedi. Şu ana dek elde delil yok ama göstergeler 2. İntifada'nın Filistin liderinin bu kategoriye giren stratejilerinin bir parçası olduğuna işaret ediyor. 2. İntifada'nın başlangıç safhasında Arafat'ın denetimi elinde bulundurduğu, ancak zamanla olayların kontrolden çıktığı gözleniyor.
4 BİN KİŞİ ÖLDÜ
Ortaya çıkan şiddet dalgası, bölgedeki meydan savaşlarında bile görülmeyen düzeyde kan akmasına neden oldu. Ortalama 3 bin Filistinli ve bin İsrailli hayatını kaybetti. Bununla da kalmadı. İsrail, Oslo Anlaşması uyarınca boşalttığı Filistin bölgelerine geri döndü. Filistin Özerk Yönetimi ise başındaki Arafat gibi, iyice etkisini yitirdi.
2. İntifada'nın patlak vermesinden birkaç ay sonra, dönemin Başbakanı Barak, direnişi askeri şiddet kullanarak bastırma hatasına düştüğünü kabul etti. Ancak bundan sonraki olaylar şiddetin daha da tırmanmasına yol açacaktı. 2001 başında Likud Başkanı Şaron, başbakanlığa seçildi. 80'li yıllarda Lübnan iç savaşında Sabra ve Şatilla katliamlarından sorumlu tutulan Şaron, verdiği "daha fazla güvenlik sağlama" sözünü yerine getirmedi.
Daha da ötesi Arafat'ı, Ramallah'daki yarı yıkılmış karargahına hapsederek öldürmek ya da sürgüne göndermekle tehdit etti. Uluslararası Adalet Divanı ve Washington'un itirazlarına rağmen, Filistin bölgelerinde yeni yerleşim birimlerinin inşasına göz yumdu, ayrıca bir kısmı Filistin toprakları üzerinden geçmek üzere bir de duvar inşaatı başlattı.
ABD ise Başkan George Bush ile beraber, arada sırada yaptığı eleştiriler dışında, daha çok İsrail yanlısı bir tavır izlemeye başladı. Son 4 yılda gerek İsrail gerekse Filistin ekonomik açıdan büyük darbe aldı. Ama iki tarafin liderleri bu kısır döngüden çıkma konusunda ne kadar beceriksiz olduğunu kanıtladı.
Gelinen noktada, ABD daha tarafsız bir tavır alsa da sorun kolay kolay çözüleceğe benzemiyor. Tek çözüm, İsrail ve Filistin'den gelebilir. Ama taraflar, 4 yıldır süren 2. İntifada sırasında yaşanlardan ötürü o kadar öfke ve umutsuzluk doldu ki bu gerçeği görebilecek durumda değil.