İngiliz gazetelerinin manşetlerinde bugün Mısır’daki iktidar değişikliği var.
Independent gazetesinin deneyimli Orta Doğu muhabiri Robert Fisk yazısında , Müslüman Kardeşler’in İslamcı olup olmadığı konusuyla Mısırlı askerlerin Mısır halkıyla ilişkisine değiniyor.
Fisk, Müslüman Kardeşler’in çok yanlış anlaşılmış bir parti olduğunu belirtiyor ve özetle şunları söylüyor: “Müslüman Kardeşler modern Mısır tarihinde en çok yanlış anlaşılmış, muhtemelen de kasıtlı olarak, en çok yanlış anlaşılmış kurumdur. İslamcı bir parti olmaktan uzaktır. Kökleri dindar değil her zaman sağ eğilimlidir. 2011 devrimin doruk noktasında ve milyonlarca Mübarek karşıtı göstericinin Tahrir Meydanı’nı doldurdu zamanda dahi Müslüman Kardeşler, masada kendileri için de bir kırıntı bulabilirler umuduyla Mübarek’le müzakerede bulunmaya çalışmakla meşguldü. Müslüman Kardeşler’in önderliği, Mısır ayaklanması sırasında hiçbir zaman halkın yanında durmadı. Bu rol, Mısır’ın en güçlü laik tabanı tarafından, sendikal hareket tarafından üstlenildi. Nasır’ın Müslüman Kardeşler’le savaşı bile dinden çok güvenlikle ilgiliydi.”
On yıllar boyunca liderlerinin öldürülmesi, yasaklar ve baskılarla karşı karşıya kalan Müslüman Kardeşler’in bu dönem içinde politik, toplumsal ve hatta askeri olarak örgütlenmeyi öğrendiğini belirtiyor Fisk.
Fisk’in, partinin yine yasaklanması durumda yaşanabileceklere dair tahminleriyse şunlar: “Eğer Müslüman Kardeşler Nasır, Sedat ve Mübarek döneminde yasaklandığı gibi yasaklanırsa askeri güçler içindeki desteğini kaybetmeyecek.”
Mısır’daki askerlerin halkla ilişkisi konusundaysa şunları yazıyor Fisk: “Ordu halka aittir derler. Nobel ödülü sahibi, günümüzün muhalefet lideri Muhammed El Baradey, 2011’deki ayaklanma sırasında bana, ‘Eninde sonunda ordu halkla birlikte olacaktır. Herkes üniformasını çıkardığında, aynı problemlerle aynı halkın parçadır. Bu yüzden kendi insanlarına ateş açacaklarını sanmıyorum’ demişti. 2011’de ‘halk’ Mübarek’e karşıydı. Şimdi ‘halk’ birbirine karşı. Mısır ordusu iki taraftaki ‘halktan’ da geliyorken bunların ikisi arasında durabilir mi?”
Dün Mısır ordusunun müdahalesiyle gerçekleşen iktidar değişikliğiyle ilgili haberini manşetten ‘Mısır’ın ikinci devrimi’ olarak duyuran Guardian’da gazetenin Orta Doğu editörü Ian Black’in analizi dikkat çekiyor.
Ülkenin tehlikeli bir dönemece girdiğini belirten Black özetle şu tespitlerde bulunuyor: “On yıllarını Mübarek’in otoriter yönetimi altında geçiren ve selefleri Müslüman Kardeşler örgütlenmesini oluşturup, iktidarı alacakları günün hayalini kuran İslamcı Mısırlılar için Mursi’nin devrilmesi, sert bir darbe anlamına geliyor. Özgür bir seçimi kazanmalarına rağmen meşru yönetme yetkilerini kullanmalarının önüne geçilmesi, onların mağduriyet duygusunu pekiştiriyor. Bu, tehlikeli bir örnek yaratıyor.”
Black’e göre yaşananlar Tunus’a da etkide bulunabilir: “Bu durum benzer İslamcılar için de kötü bir haber olacak. Özellikle Arap ayaklanmalarının ilk ve şimdiye kadarki en başarılı ülkesi olan, diktatörlüğün yıkılmasından sonra düzenlenen özgür seçimlerde En Nahda partisinin iktidara geldiği Tunus’taki İslamcılar için. Kahire’de yaşananlardan etkilenen Tunus’ta, Mursi’nin gitmesini sağlamak için kitleleri harekete geçiren Tamarod (İsyan) hareketinden esinlenen bir hareket ortaya çıktı.”
Black, Mısır’ın artık riskli bir araziye girdiğini, ülkede şiddet olaylarının yaşanabileceğini hatta bir sivil savaş ihtimali bulunduğunun dillendirildiğini belirtiyor.
Financial Times’taysa Simeon Kerr’in Dubai’den yazdığı ve Mursi’nin düşüşünü Katar açısından ele alan yazısı dikkat çekiyor.
Yazıda Mursi’nin devrilmesinin Mursi iktidarının Körfez ülkeleri arasındaki en önemli destekçilerinden Katar’a bir darbe olduğu görüşü aktarılıyor.
Kerr, özetle şunları yazıyor: “Katar’ın 33 yaşındaki emiri geçen hafta iktidara geldiğinde gözlemciler, onun genç ve tecrübesiz olmasının bölgenin hummalı ortamında nasıl test edileceği konusunda endişeliydiler. Çok az kişi, Mısır’da Muhammed Mursi’nin Müslüman Kardeşler liderliğindeki hükümetinin düşeceğini ve Katar’ın aktif dış politikasının önemli bir darbe alacağını tahmin etmişti. Mübarek sonrası dönemde Katar, Mısır’a 8 milyar dolar finansal destek akıttı. Katar, Mursi hükümetinin Körfez’deki ana destekçisiydi.”
Kerr, Katar’ın Libya ve Suriye’de İslamcı grupları desteklediğini ancak bu desteklerle ilgili bazı sorunlarla karşılaştığını, son olarak Mursi iktidarının devrilmesiyle birlikte bölgedeki güçlerinin olumsuz etkilendiğini belirtiyor.
Doha’nın Müslüman Kardeşler’e desteğinin Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez ülkelerinden de tepki gördüğünü hatırlatıyor Kerry.
Kerry yazısının sonunda bir ekonimistten yaptığı alıntıya yer veriyor: “Bir ekonomist, ‘Katar, Libya’da yanıldı sonra Suriye’de yanıldı ve şimdi Mısır’da harcadığı milyarlarca dolat boşa gidebilir’ demişti. Bu para politik fayda elde etme amacını taşıyordu ama yanlış ata oynadılar.”