Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı Tanrıverdi, "Dava sürecinde çok şey kaybettik. O kadar ciddi kaybımız var ki, rakamla ifade etmek çok zor" dedi. Tanrıverdi, CHP'ye yüklendi: "İkide bir kriz sözcüğünü ortaya koyarak yaşantınızı sürdürmeye çalışırsanız, boğulur gidersiniz." Hüseyin Tanrıverdi, "Sonuçta, biz Türkiye'nin partisi olarak yola devam edeceğiz. Ülkenin hak ettiği yere ulaşması için mücadelemizi sürdüreceğiz" dedi.
Anayasa Mahkemesi'ndeki kapatma davası sürecini değerlendiren Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi, "Hiçbir zaman laiklik karşıtı odak olmadıklarını" söyledi. Tanrıverdi, "Dava sürecinde çok şey kaybettik. O kadar ciddi kaybımız var ki, bunları rakamla ifade etmek çok zor" dedi.
Anamuhalefet Partisi CHP'ye de yüklenen Tanrıverdi, CHP'nin kriz sözcüğünden beslenmeye devam etmesi halinde "boğulup gideceğini" söyledi. Tanrıverdi, "Sonuçta, biz Türkiye'nin partisi olarak yolumuza devam edeceğiz. Ülkenin hak ettiği yere ulaşması için mücadelemizi sürdüreceğiz" diye konuştu.
Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi, Emin Pazarcı'nın sorularına şu cevapları verdi:
Soru: Anayasa Mahkemesi'nin aldığı kararı nasıl karşıladınız? Karar açıklandığında hangi duygular içine girdiniz?
Tanrıverdi: Tabi, Anayasa Mahkemesi'nin verdiği bir karardır. Mahkemenin verdiği karar üzerinde konuşulması gereken çok şey var. Tabi henüz gerekçeli karar ortaya çıkmadığı için gerekçelerinin ne olduğunu bilmiyoruz. O yüzden üzerinde yorum yapmak zor.
Soru: Hukuki yorum yerine bu kararın nasıl karşılandığını ve nasıl değerlendirildiğini öğrenmek istiyorum.
Tanrıverdi: Anayasa Mahkemesi'nin verdiği bu karar, Ak Parti açısından değil, Türkiye açısından memnuniyet verici. Kapatılmama kararı, Türkiye açısından olumlu. Artık herkes siyasi partilerin kapatılmamasından yana tavır ve düşünce ortaya koyarken - maalesef Türk Siyasi Tarihinde bunu çokça yaşadık- siyasi partiler Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Kapatılmama yönündeki kararı doğrusu ben bu yönüyle değerlendiriyorum. Türkiye açısından önemli bir dönemeçten geçildiğini düşünüyorum. Bu da Türkiye'de ileriye yönelik demokrasinin yerleşmesi, kökleşmesi ve genişlemesi anlamında büyük önem arzediyor.
Soru: Kapatılmama kararı önemli. Ancak, Anayasa Mahkemesi kararında altı çizilmesi gereken önemli bir nokta var. Hem kapatılmıyor, hem de suçlanarak ortada bırakılıyor. "Sen suçlusun, ama ben seni kapatmıyorum" mesajı veriliyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tanrıverdi: Şimdi tabi ben kararın yorumundan çok sonucunu değerlendiriyorum. "Kapatma mı kapatmama mı" sorusuna kapatmama yönünde verilen bir cevap olarak değerlendiriyorum. Tabi kapatmama yönünde bir sonuç ortaya çıktığına göre kapatmamanın da içinin daha demokratik bir ilke ve anlayışla doldurulması daha uygun olurdu. Tabi konuyu gerekçeli kararda nasıl izah edecek bu mahkeme? Neyi ifade edecek? Onları görmek lazım.
Soru: Bir de Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın kararı açıklarken yaptığı bazı uyarılar var. Bu uyarıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tanrıverdi: Demek ki, Türkiye'de Anayasa'nın demokratikleşmesi yönünde önemli bir açık ve boşluk var. Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın yaptığı açıklamadan bunu çıkarıyorum. Anayasa Mahkemesi Başkanı böyle bir yorum ortaya koyduysa, demek ki Anayasa'da önemli boşluk ve eksiklik var. Bunun giderilmesi için de Parlamento'ya bir görev düşüyor. Parlamento bunu çok iyi algılamalı, yorumlamalı ve bir uygulama ortaya koymalı. Bu uygulamasıyla daha sivil bir Anayasa'yı, Türkiye'nin demokratikleşmesini, demokrasisinin kökleşmesini sağlayacak bir anayasayı bir ortak akılla, toplumsal mutabakatla ortaya koymalı. O zaman bu yorumlar yapılamadığı gibi yorumlamalar da söz konusu olamayacak. Artık, toplum kendi mutabakatında neler olduğunu bilecek ve bu bilinçle hareket edecek.
Soru: Haşim Kılıç'ın değerlendirmesinden bir gerginliğin bulunduğu ve bu gerginliği gidermenin de siyasilerin görevi olduğu anlamı çıktı. Bu gerginliğin içinde Anayasa Mahkemesi ve diğer kurumlar yok mu? Sadece Siyasiler mi Türkiye'yi gerdi.
Tanrıverdi: Her kurumun kendi sorumluluğu ve yükümlülüğü var. Anayasal kurumların bu noktada daha fazla duyarlı olmaları gerekiyor. Ben Sayın Kılıç'ın açıklamasını Parlamento'nun üstünlüğünü işaret eden bir söz olarak algılıyorum. Siyasiler derken, siyasi partilerden ve kurumlardan ziyade, milletin egemenliğinin temsil edildiği makamın bu noktada üstünlüğünü ortaya koyduğunu düşünüyorum. Böyle düşününce, Parlamento'nun yapması gerekenler olduğunu hissederim. Parlamenter demokrasi diyorsanız, Parlamento'nun üstünlüğünü ve saygınlığını görmeniz ve korumanız gerekir. Bu noktada Parlamento da bu saygınlığına ve üstünlüğüne gölge düşürecek bir yanlış yapmadan, gücünün ve sorumluluğunun ne olduğunun bilincinde olarak, kurumlar ve anayasal kurumlar arasında insicamı kuracak ve toplumda bütünlüğü sağlayacak düzenlemeleri yapmalı.
Soru: O zaman şu mu ortaya çıkıyor: Biz de boşluklar bıraktık. Biz de yanlışlar yapmışız.
Tanrıverdi: Bunları bizim yanlış yaptığımız anlamında söylemiyorum. Türkiye 85 yıldır yol alıyor, demokratikleşme için mücadele veriyor. Ancak, maalesef Türkiye'de demokrasi her 10 yılda bir kesintiye uğruyordu. Türkiye her tekerinin hız alışında bir engelle karşılaşıp, geri gidiyordu. Bu geri gidişten dolayı Türkiye bugün istenilen yerde değil. Dünya ülkeleri ile kıyas ettiğimizde hak ettiğimiz yerde değiliz. Halbuki, dünya ülkelerinin denginde veya üzerinde olmalıydık. Bu kesintilerden ve her demokratik engellemelerden sonra yeni anayasalar ortaya konmasından dolayı doğrusu Türkiye önemli bir boşluğu yaşıyor. Bu dönemlerden sonra yapılan anayasa değişiklikleri toplumun beklentileri doğrultusunda gerçekleşemedi. Tabi ki bir boşluk söz konusu. Şimdi bu boşlukları Türkiye gördü. Bu son karardan da anlaşılıyor ki, Türkiye demokratik gelişimi yönünde engel tanımaz bir noktaya geldi. Şimdi bu süreci bu şekilde değerlendirip, Türkiye'nin daha demokratik bir ülke olması adına yol alınması gerekiyor. Bu noktada Anayasa Mahkememsi Başkanı'nın bir işareti var, bir de toplumun beklentileri var. Parlamento da sanırım bunu değerlendirecektir.
Soru: Bu noktada sorulması gereken sorular var gibi görünüyor. Anayasa Mahkemesi türbanla ilgili bir karar alındı. Bu karar Ak Parti tarafından sert tepki ile karşılandı. Anayasa Mahkemesi'nin, Anayasa'yı çiğnediği belirtildi. Anayasa'da net bir hüküm olmasına rağmen bu tartışmalar ortaya çıktığına göre, sorunun çözümü için salt anayasa değişiklikleri yeterli olacak mı?
Tanrıverdi: Meseleye kökten baktığınız zaman yasal düzenlemelerden ziyade kafaların düzenlenmesi çok önemli. İngiltere'de Anayasa'nın olmadığından herkes söz eder. Buna rağmen İngiltere gelişmiş, demokratik bir ülke olarak gösterilir. Yasalardan ziyade zihniyet daha çok önemli. Artık, kafalar da bence demokratikleşmeye başladı. Daha önce baktığınız zaman bu ülkede sivil toplum örgütü olarak faaliyet gösteren kuruluşlar, darbe tellallığı, destekçiliği yapmışlardı. Şimdi aynı kuruluşlar darbe karşıtlığı yapıyorlar. Demokrasiden yana tavırları da çok alenen ortaya koyuyorlar. Gerçekten de kurumların tavırlarında çok önemli bir değişiklik söz konusu olmuş. Son süreçte gördük ki, toplum demokrasiden yana tavrını koydu. Değişik illerde eylemler yapıldı. Daha önceden böylesi bir demokratik refleksi toplumdan göremiyorduk.
Soru: Peki bu çerçevede CHP'nin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? CHP, farklı bir çizgide yoluna devam ediyor.
Tanrıverdi: Tabi CHP'nin henüz zihin değişikliğini yapmadığı halkımız tarafından görülüyor zaten. Eğer bir zihin değişikliği yapmış olsaydı, bugünkü konumda olmazdı. CHP'nin felaket tellallığını biz biliyoruz, toplum da bizden daha iyi biliyor. CHP bir yerlere takılarak, o takıldığı yerde kalarak siyaset yapıyor. Oysa, değişen, dönüşen dünyada ve zihin değişikliklerinin olduğu ülkede hala bir yerlere takılıp kalırsanız, kısır döngü içinde siyaset yaparsınız. CHP'nin sadece ülke içinde değil, ülke dışındaki itibar kaybını ve Sosyalist Enternasyonal'de de dışlandığını görüyoruz. Dolayısıyla, bu noktada CHP'nin ne yapmak istediğini bu toplum anlayamadı.
Soru: Kapatma davası açımdı ve bitti. Peki bu süreç içinde neler oldu? Türkiye ne kazandı, ne kaybetti?
Tanrıverdi: Türkiye adına ekonomik olarak çok şey kaybettiğimizin herkes farkında. Bu karardan sonra iş adamları, sanayi ve ticaret dünyası "rahatladık, artık yatırımlarımızı rahat yapabilir, projelerimizi ortaya koyabiliriz" diyorsa, farklı bir karar çıkmış olsaydı, Türkiye'nin önü tamamen kesilecekti. Bu 4,5 aylık süre içinde beklemeye geçilmesi, zamanında yatırım yapılamamasından kaynaklanan gecikmeler ülke insanının kaybıdır. Bunları ölçmek de mümkün değil. O kadar ciddi bir kaybı var ki Türkiye'nin, doğrusu rakamla ifade etmek çok zor. Özellikle dış yatırımcılar, 4,5 ay Türkiye'yi izlediler, adım atamadılar. Türkiye'de yaprak kımıldamadı. Elde edemediğimiz gibi kazanımlarımızı da erittik. Sosyal ve siyasal alanda da elbette epeyce kayıplarımız oldu.
Soru: Özellikle ticari hayatta 8 şiddetinde bir deprem etkisinden söz ediliyor. Gerçekten böyle bir etki yaptı mı kapatma davası?
Tanriverdi: Tabi, yatırımlar durunca, belirsizlik olunca, insanlar gelecek kaygısına girince, esnaf 8 şiddetinde bir depremle karşılaşıyorsa, bunun yansıması halk arasında bir kat daha artar, 16 şiddetinde sarsıntı olur. Bu sorunu sosyal yönden biz hissettik, ama hükümetimiz halka bu sıkıntıyı yansıtmadı. İyi bir yönetim ortaya konuldu. Bu süreci kriz diye tabir edersek, bu süreçte Genel Başkanımız Başbakanımız çok iyi bir idare sergiledi. Partide ve hükümette büyük sıkıntılar yaşanmadı. Genel Başkanımızı ve Başbakanımızı takdir etmeyen hiç kimse yok. Hakikaten de takdir edilmesi gereken bir olaydır bu. Bu ülkede geçmişte çok ufak meselelerden büyük krizlerin doğduğu günleri yaşadık. Şimdi büyük krizlerde çok ufak sorunlar ortaya çıktı. Bunların yaşanmaması beklenirdi, ama yaşadık. Şimdi krizin yaralarını sarmak için biraz daha hızlı hareket etmemiz gerekiyor.
Soru: CHP diyor ki: Anayasa mahkemesi krizi tespit etti, ancak kapatma kararı vermedi. Krizin bizatihi sebebi hükümettir. Buna ne diyorsunuz?
Tanrıverdi: Anayasa Mahkemesi'nin kararında Baykal'ın ifade ettiği anlamda bir kriz tespiti söz konusu değil. Ak Parti, hiçbir zaman laiklik karşıtı odak olmadı. Meseleyi başörtüsüne getiriyorlar. Aslında mesele bir başörtüsü meselesi değil. Mesele temel hak ve özgürlükler meselesi. Bu pencereden baktığınızda, ortada bir sorun olmadığını görürsünüz. Meseleyi arzu ettiğiniz şekilde görmek isterseniz, her şeye farklı yorum getirebilirsiniz. Baykal, Anayasa Mahkemesi krizi tespit etti, demek yerine Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın kararı açıklarken kullandığı ifadelerden Anayasa'da önemli boşluklar olduğunu görmeli. Baykal'ın "Hemen beraber bir şeyler yapalım" demesi gerekir. Demokratik anlayış, siyasi parti başkanlığı bunu gerektirir. Yoksa krizden beslenmek adına ikide bir kriz sözcüğünü ortaya koyarak, yaşantınızı sürdürmeye çalışırsanız, boğulur gidersiniz.
Soru: Bu gelinen noktada Ak Parti bundan sonra rahat hareket edip icraat yapabilecek mi?
Tanrıverdi: Gayet tabi. AK Parti bu memlekette 6 senedir görev yapıyor. Tek başına görev yapıyor. 6 Yıllık görev süresine baktığınız zaman, bu memleketin ileriye gitmesi ve gelişmesi yönünde, ülkenin ekonomik ve sosyal yönden ilerlemesi yönünde hep adımlar atmış. Memleket aleyhine herhangi bir icraatı söz konusu olmamış. İcraat partisi olarak bir sürü ilkleri gerçekleştirmiş. Hizmet partisi olarak ilkeleri ortaya koymuş. Dolayısıyla bu memlekette sosyal sorunları da ortadan kaldırma bakımından sosyal politikalar geliştirmiş bir parti. Hiç kimsenin Ak Parti'ye ilişkin olarak hırsızlık, yolsuzluk gibi bir iddiası olamaz. Sağlıkta kimse "hala biz kuyrukta tedavi oluyoruz, ilaçlarımızı kuyrukta alıyoruz" diyemez. Milli eğitimde "çocuklarımız parasızlıktan okuyamıyor, kitap alamıyor" denilemez. Köylere kadar internet götürüldü. "Sanayi ve teknoloji alanında çok gerideyiz, niye adım atamadınız" diyen olamaz. Bütün alanlara baktığımız zaman ekonomik alanda enflasyonu durduramadığımız, faizleri düşüremediğimiz söylenemez. Bakanlar Kurulu'nun toplanamadığından bahsedilemez. Geçtiğimiz dönemin olumsuzluklarını bu ülkede yaşayan herkes gördü. Onunla bugünkü dönemin kıyası kabil değildir. Ak Parti ülkeyi ileriye taşımıştır. Bu noktada hala bir gayret içerisindedir. Bundan sonra da yoluna devam edecektir. Ak Parti'nin bugüne kadar "keşke şunu yapmasaydık" diyebileceği bir uygulaması yoktur.
Soru: Türban düzenlemesi ile ilgili olarak "keşke bu adımı atmasaydık" diyenler var.
Tanrıverdi: Türban meselesine faklı bir pencereden bakmanız lazım. Olayı temel hak ve özgürlükler olarak görmek lazım. Bu ülkede yaşayan herkesin, her kesimin sorunsuz, uyumlu yaşamasını dikkate almamız lazım. Eğer bu ülkede yaşayan bir kesim belli haklardan mahrum kalıyorsa, o zaman problem var demektir. Biz yaptıklarımızı temel hak ve özgürlükler noktasında değerlendiririz, türban bunun içinde nereye giriyorsa oraya girer. Bu ülkeyi yönetiyorsak hiçbir kesimin yanında veya karşısında olamayız.
Soru: Ama laik kesim de sadece belli bir kesimin taleplerinin dikkate alınıp, kendilerinin hassasiyetlerinin önemsenmediğini iddia ediyor.
Tanrıverdi: Burada kim mağdurum diyorsa gelsin. Mağdur olan hangi kesim ve kesit varsa, "Bizimle Ak Parti ve Hükümet ilgilenmedi" desin. Hatta üç beş kişinin dilediği gibi yaşaması yönünde adım atmamışsak bu suçlamaları kabul ederiz. Biz meselelerin hepsine temel hak ve özgürlükler noktasından bakıyoruz. Biz Türkiye'nin partisiyiz. Dolayısıyla, Türkiye'de yaşayan herkesin birbirleri ile diyaloglu ve uyumlu yaşamasını istiyoruz. Üç kırmızı çizgimizi her defasında genel başkanımız ifade ediyor, "Etnik milliyetçilik, dini milliyetçilik ve bölgesel milliyetçilik yapmayacağız" diyor. Türkiye'nin 81 vilayetinden 80'inde milletvekili çıkarmış bir parti olarak herhalde bu üç özelliğimiz kabul edilmiş. Ama diğer partilere bakarsanız, Türkiye'nin yarı vilayetinde ancak milletvekili çıkarmışlar. Sonuçta biz Türkiye'nin partisi olarak yolumuza devam edeceğiz. Türkiye'nin hak ettiği yere ulaşmasını sağlayana kadar da mücadele edeceğiz.