ANKARA (İHA) - Türkiye'de de alkol kullanım bozuklukları nedeniyle tedaviye başvuruların sayısının, tüketilen alkol miktarının artması ve alkol içmeye başlama yaşının küçülmesi nedeniyle arttığı bildirildi.
Türkiye Psikiyatri Derneği Alkol Madde Kullanım Bozuklukları Bilimsel Çalışma Birimi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim üyesi Doç. Dr. Yıldız Akvardar, 1-7 Mart Yeşilay Haftası dolayısıyla İHA muhabirine yaptığı açıklamada, alkol tüketiminin ülkelerin ekonomik anlamda gelişmişlik düzeyine, eğitim ve sağlık politikalarına, gelenek yapılarına ve dini inanışlarına göre değişiklik gösterdiğini söyledi.
Erişkin başına alkol tüketiminin, küresel nüfusun artması ve zengin ülkelerde alkol tüketiminin azalması sonucu düşüş gösterdiğini ifade eden Akvardar, fakir, gelişmekte ve ekonomisi geçiş durumunda olan ülkelerde ise arttığını kaydetti. Akvardar, aşırı alkol tüketiminin mental bozukluklar, yaralanmalar, karaciğer sirozu ve meme kanseri başta olmak üzere birçok sağlık sorununa yol açtığını, bunların yanı sıra sosyal, zihinsel ve duygusal sorunlara neden olduğunu belirterek, "Bu sorunlar iş yerinde devamsızlık, ilişkilerde istismar şeklinde de görülmektedir" dedi. Genel olarak kadınların erkeklerden daha az içme eğilimi gösterdiklerini anlatan Akvardar, "Dolayısıyla erkekler alkolün direkt sonuçlarıyla karşılaşırken, kadınlar aile içi şiddet, terk edilme ve fakirlik gibi dolaylı etkilerine maruz kalmaktadırlar" diye konuştu.
Akvardar, alkol kullanımın tarafik kazalarında da önemli bir etken olduğunu dile getirerek, "İstanbul'da yapılmış bir çalışmada 7 bin 249 otopsinin gözden geçirildiğinde, tüm trafik kazası olgularının yüzde 21.9'unda alkol saptanmıştır. İzmir'de Dokuz Eylül Üniversitesi İlaç ve Zehirlenme Bilgi Merkezi'ne 1993-2002 yılları arasında gelen başvuruların yüzde 3.3'ü alkol zehirlenmesinden kaynaklanmaktır" dedi.
Türkiye'de alkol kullanım bozuklukları nedeniyle tedaviye başvuruların artışının, tüketilen alkol miktarının artması ve alkol içmeye başlama yaşının küçülmesi nedenli olduğuna dikkati çeken Akvardar, şunları söyledi:
"Örneğin Alkol ve Madde Bağımlılığı Araştırma ve Tedavi Merkezi'ne (AMATEM )başvurular 1991'de 3 bin 455 kişiden 1995'te 4 bin 653'e yükselmiştir. Genel toplumda yapılan araştırmalara örnek olarak Ankara'da Park Eğitim Sağlık Ocağı Bölgesi'nde 15 yaş üstü 2 bin 238 kişide (10 bin 97 erkek, bin 141 kadın) alkol kullanım yaygınlığı yüzde 14.1, alkol bağımlılığı yüzde 0.9 olarak bulunmuştur. Ülkemizde farklı demografik gruplarda ve farklı yöntemlerle genel toplumda yapılan araştırmalarda alkol kullanımsıklığı yüzde 8.4-54.5 arasında saptanmıştır. Türkiye Ruh Sağlığı Profili araştırmasında 18-65 yaş arası 7 bin 479 kişide alkol bağımlılığı yaygınlığı yüzde 0.8 (erkeklerde yüzde 1.7, kadınlarda yüzde 0.1) olarak saptanmıştır. 2000'den sonra lise ve üniversite öğrencilerinde yapılan çalışmalarda yaşam boyu alkol kullanım oranı yüzde 46.1-71.2 arasında bildirilmiştir."
Akvardar, alkol kullanımının üniversite mezunlarında (yüzde 41.5) daha yaygın olduğunu, ancak riskli düzeyde alkol kullanımının alkol içmeye daha erken başlayan daha az eğitimli grupta (yüzde 37.6) daha fazla olduğunun ortaya konduğunu belirtti. Akvardar, "Çalışmalar 13-14 yaşlarında alkol kullanımının başladığını göstermektedir. Alkol içmeye başlama yaşı küçüldükçe alkole bağlı sorunların gelişme riski artmaktadır" dedi.
Türkiye'de alkol tüketimine ilişkin elde edilen verilerin diğer ülkelerin gerisinde olduğunu da vurgulayan Akvardar, "Ülkemizde alkol kullanımının diğer ülkelere göre daha düşük olmasında dinin etkisi, alkol kullanımının günlük yaşamın bir parçası olmaması, genellikle sosyal ortamlarda alkol içilmesi ya da sosyal baskı nedeniyle az bildirim etkili olabilir" diye konuştu. Akvardar, Türkiye'de erkeklerin kadınlara göre daha fazla içme, daha fazla oranda ağır içici olma ve alkolle ilişkili sorunlar yaşama eğiliminde olduğunu belirterek, "Geleneksel olarak alkol kullanımı erkekler için kabul edilebilir olmasına karşın, kadınların sosyal rollerindeki değişikliklerle birlikte genç nüfusta kadınlarda alkol kullanım yaygınlığı artmaktadır" şeklinde konuştu.
"ULAŞABİLİRLİK KISITLANMALI"
Akvardar, alkol tüketimine bağlı zararı önlemek ve azaltmak için fiziksel ulaşılabilirliğin kısıtlanmasının önemli olduğunun altını çizerek, "Yasaklar, minimum yaş yasaları, tekel ve lisans sistemleri, alkol vergileri, fiyat indirimine yönelik kısıtlamalar, maksimum kan alkol düzeyi gibi politikalar sayılabilir" diye konuştu. Alkol kullanımının en önemli belirleyicilerinden birinin fiyat olduğunu ifade ede Akvardar, şöyle devam etti:
"Alkolün fiyatında yüzde 10'luk artış, zengin ülkelerde uzun süreli alkol tüketimini yüzde 7, fakir ülkelerde yüzde 10 oranında azaltmaktadır. Minimum yasal alkol içme yaşını artıran yasalar, genç içiciler arasında alkol satışını ve problemleri azaltır. Alkol satan yerlerin sayısının, satış saatlerinin ve günlerinin azaltılmasıyla alkole erişimin kısıtlanması alkol kullanımı ve alkole bağlı sorunların azalması ile ilişkilidir. İçki şişelerinin üzerine uyarıcı etiketlerin konulması, alkol reklam ve
promosyonuna kısıtlamalar getirilmesi, kısa müdahale ve diğer tedavi şekillerinin sağlanması diğer önleyici araçlardır. İçki reklamlarını yasaklayan ülkelerde alkol tüketimi yasak koymayan ülkelere göre yüzde 16 daha azdır."
Akvardar, alkolle ilişkili sorunların önlenmesi için kapsamlı ulusal politikalara gereksinim olduğunu dile getirerek, DSÖ'nün alkole ilişkin yaklaşımların yerel kültür ve değerlerle uyumlu olmasını, her ülkenin kendi stratejilerini geliştirmesini önerdiğini söyledi.