ÜSKÜP (AA) -ADMİR FAZLAGIJK- Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) 9 Ekim 2019’da Türkiye’nin güney sınırında oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek, bölgeye barışı ve huzuru getirmek amacıyla, PYD/PKK terör örgütüne karşı Barış Pınarı harekâtını başlattı. Türkiye’nin teröre karşı başlattığı harekât dünya gündeminin odağında yer bulurken, Batı Avrupa medyasının ve siyasi elitinin harekâta yönelik tutumu, söz konusu Türkiye olduğuna Avrupa’nın nasıl ikiyüzlülü ve çifte standartçı bir politika izlediğini bir kez daha ortaya koydu.
Avrupa Birliği (AB) Barış Pınarı harekâtının kınarken bazı AB ülkeleri Türkiye’ye karşı ortak bildiri yayınlamak amacıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) toplanma talebinde bulundu. Fakat Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) buna karşı çıktı. Buna rağmen BMGK üyesi bazı Avrupa ülkeleri, Türkiye’nin teröre karşı Suriye’de gerçekleştirdiği harekâtı kınamak adına ortak bildiri yayınlamaktan geri durmadı.
Batı Avrupa ülkelerinin liderleri yaptıkları açıklamalarda, sivillere yönelik “endişelerini” ifade ederek söz konusu sivillerin “tehlikede” olduğunu savundu. YPG/PKK terör örgütü yanlıları sosyal medyada birçok yalan haber yayınlayarak, farklı mekân ve zamanlarda çekilen fotoğraf ve görüntüleri Barış Pınarı harekâtı sırasında çekilmiş gibi göstererek bu yönde bilgi kirliliği yaratma ve kitleleri yönlendirme çabası gösterdi.
Söz konusu Avrupalı liderlerin mülteci krizi sırasında başta Suriye olmak üzere Orta Doğu’dan gelen mültecilere yönelik davranışlarının da yer aldığı “daha geniş resme” bakacak olursak, mültecilere yönelik herhangi bir müspet tutum göstermediklerini ve milyonlarca masum insanın hayatı söz konusu olmasına rağmen, suçu birbirlerine atarak mültecileri Batı Avrupa ülkelerine kabul etmeyi kategorik bir şekilde reddettiklerini kolayca tespit etmiş oluruz.
Avrupa’nın aksine Türkiye yaklaşık 4 milyon Suriyeli mülteciye kucak açarak tekrar topluma kazandırılmaları adına onlara sığınma, eğitim, sağlık hizmeti sundu; ayrıca sosyal ve kültürel birçok hizmet sağladı. Türkiye mültecilerle yıllardır dayanışma içinde olup onlara ev sahipliği yaparken Avrupa topraklarında mültecilere karşı dikenli tel örgüler inşa edildi, mülteci karşıtı sloganları atıldı; siyasiler ise ayrımcılık ve şovenizm içeren açıklamalarda bulundu. Özgürlük, insanlık, insan hakları ve dayanışmanın savunuculuğunu yapan Avrupa’nın davranışlarını tüm dünya şaşkın gözlerle izledi. Çünkü mülteci krizi sırasında Batı Avrupa ülkeleri mültecileri istememiş, mültecilerin yükünü ve sorumluluğunu başkasının üstlenmesini istemişti. Bugüne kadar kendi topraklarına gelen mülteciler için uygun bir çözüm bulamayan Batı Avrupa ülkelerinin mültecilere yönelik ayrımcı ve insanlık dışı davranışı ise “medeniyetin beşiği” olarak kabul edilen Avrupa’nın özellikle en büyük metropollerinde gözlemlenmektedir.
- Avrupalıların hayatı Türk vatandaşlarından daha mı önemli?
Fransa’da 2015 yılında düzenlenen terör saldırılarının ardından Batı Avrupa liderlerinin Paris sokaklarında yürüyüş yaptığını hatırlamakta fayda var. Fakat DEAŞ ve YPG/PKK tarafından düzenlenen terör saldırılarında hayatını kaybeden masum Türk vatandaşları için böyle bir şey yapmadılar. FETÖ terör örgütü tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz kanlı darbe girişimi sırasında hayatını kaybeden vatandaşlar için de Türkiye’yle yeteri derecede dayanışma gösterilmedi. Aksine, söz konusu terör örgütlerinin mensubu teröristler Batı Avrupa ülkelerine sığınıp buradan halen Türkiye ve Türk halkına karşı propaganda yapmaya devam ediyor.
YPG/PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırılarında, aralarında birçok genç de olmak üzere çok sayıda Türk vatandaşı hayatını kaybetti. 2017 yılının Haziran ayında Batman’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler arasında 22 yaşında bir müzik öğretmeni de vardı. Aynı şekilde, 31 Ocak 2018’de PYD/PKK teröristlerinin Reyhanlı’daki evine yönelik roket saldırısında hayatını kaybeden Fatma Avlar’ın öğretmen olma hayali de kendisiyle birlikte yok oldu.
Eşitlik ve dayanışma Avrupa’nın taahhütte bulunduğu ana medeniyet değerleri arasında yer alıyor. Fakat Avrupalı liderlerin Türkiye’nin ve Türk halkının on yıllardır muzdarip olduğu terör sorununa yaklaşımı ve bakışı, genel olarak Avrupa’dakinden daha farklı. Burada “Avrupalıların hayatı Türk vatandaşlarından daha mı önemli?” sorusu akla geliyor. Değilse, o zaman söz konusu terörle mücadele olduğunda neden Avrupa Türkiye ile dayanışma içerisinde olmuyor? Ya da şöyle soralım: Avrupa terör sorunuyla karşı karşıya kaldığında bu sorun hem Türkiye’nin hem de diğerlerinin sorunu olurken, Türkiye bir sorunla karşılaşıp desteğe ihtiyacı olduğunda, neden bu sorunun üstesinden kendi başına gelmek zorunda kalıyor? Ve nihayet, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kendi ulusal güvenliğini YPG/PKK teröristlerine karşı korumak adına Türkiye’nin somut adımlar atacağını söylerken Avrupa neredeydi?
Tam da bu soruların cevaplarının arkasında, AB üyeliğine aday olan bir ortağına terörle mücadele konusunda defalarca sırtını çeviren Avrupa’nın iki yüzlülüğü gizleniyor. Öte yandan, Avrupa’nın Türkiye’ye yönelik iki yüzlülüğü, sporda ve bu alanda elde edilen başarıların kutlanması söz konusu olduğunda da ortaya çıkıyor. Bir süre önce Arnavutluk ve Fransa karşılaşmalarında asker selamı gönderen Türk milli takım oyuncularına karşı UEFA tarafından disiplin soruşturması başlatıldı. Futbolseverler Fransız oyuncu Antoine Griezmann ve Portekizli oyuncu Cristiano Ronaldo gibi birçok Avrupalı oyuncunun gol sevinçlerini asker selamıyla kutladığını çok iyi biliyor. UEFA’nın disiplin soruşturması başlatmadığı bu hareketler, söz konusu Türk oyuncular olduğunda, disiplin soruşturması başlatılması için bir sebep olabiliyor. Griezmann’ın Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u asker selamıyla selamlaması Avrupa medyası tarafından “devlet başkanına karşı bir jest” olarak nitelendirirken, UEFA bu olaya sessiz kalmayı tercih etmişti. Fakat Türk oyuncular aynı hareketi yaptığında UEFA sessiz kalmadı.
Batı Avrupa siyasi elitleri, hakkında yeterince bilgi sahibi olmadıkları ya da bilgi sahibi değilmiş gibi davrandıkları Türkiye’nin adımlarını kınadıkları zaman, Türkiye’nin dünyada insani yardım alanındaki en büyük bağışçılar arasında ikinci sırada bulunduğunu unutuyorlar. Kalkınma İnisiyatifleri adlı kuruluşun raporunda, Türkiye’nin 2018 yılında insani yardım için 8,4 milyar dolar harcadığı ve yaklaşık 4 milyon mülteciye yıllardır ev sahipliği yaparak mültecilerin insani sorunuyla başa çıkamayan Avrupa’nın güvenliğini temin ettiği ifade ediliyor.
Çifte standartlarıyla ve savunuculuğunu yaptığı değerlere saygı göstermemekle Avrupa belki de kendi kendine zarar veriyor. Çünkü Avrupa bu davranışlarıyla kendi içinde olduğu kadar uluslararası arenada da itibarını ve güvenilirliğini kaybediyor.