TBMM (A.A) - Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, dün Şemdinli'de üç askerin şehit olduğunu anımsatarak, ölenlere Allah'tan rahmet, yaralananlara acil şifalar diledi.
Devlet Bahçeli, ''açılım sürecinin sonunda bölücülüğün azdığı, terörün tırmandığı, şahadetlerin arttığı'' bir noktaya gelindiğini ifade etti.
Açılım süreciyle ilgili MHP'den yapılan ''açıklamaları ve uyarılar'' olduğunu anlatan Bahçeli, ''Görüldü ki... Toplananlar, maalesef ki kardelenler değil, şehit Mehmetçiklerin, şehit polislerimizin, şehit korucularımızın cansız bedenleri oldu. Derlenenler çiğdemler değil, maalesef vatandaşlarımızın cenazeleri oldu; oluk oluk akan ise barışa doğru nehirlerin suyu değil, evlatlarımızın kanları oldu. Açılımın özeti budur. Sahibi ve sorumlusu ise bellidir'' diye konuştu.
Bahçeli, ''Terörün ve bölücülüğün bu noktaya tırmanmasında Başbakan ve hükümetinin vebali büyüktür, kusurdan öte suçu vardır. Hukuk önünde hesap vermelidir ve mutlaka verecektir. Bu noktadan sonra ise Başbakan ile birlikte bu suça iştirak etmeye devam edecek olanları da aynı akıbet bekleyecektir'' dedi.
''Daha bir yıl bile dolmadan açılımın ne anlama geldiğinin, kimin haklı olduğunun yaşanan acı tecrübelerine bakarak görmenin mümkün olduğu'' görüşünü dile getiren Bahçeli, ''Keşke, bu olaylar yaşanmadan Başbakan Erdoğan gerçekleri görebilseydi. Keşke geride kalan acıya şahit olunmadan girilen yolun yanlış olduğu anlaşılabilseydi. Bu itibarla, hiç kimse, bize, bugün karşımıza çıkanların uyarısını yapmadı diyemez. Hiç kimse ucuz bir özürle bunca kayıpların vebalinden kurtulamaz'' diye konuştu.
-''İYİ ŞEYLER BİR TÜRLÜ GERÇEKLEŞMEDİ''-
Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bir yıllık sancılı tartışmalarla geçen bu süreçte, beklenen iyi şeyler bir türlü gerçekleşmemiştir. Aksine milletimizin birliği ve kardeşliğinin bozulması için ne kadar tahrik varsa karşımıza çıkmıştır. Devletimizin devamlılığı ve bütünlüğü üzerine ne kadar tehdit varsa birer birer önümüze konulmuştur. Bu nedenle, iflas etmiş politikaların ve teslimiyetçi anlayışların beslediği canavarı şimdi bırakacak kucak, bağlayacakları kapı aradıkları bu süreçte partimize yönelik görüşme çağrıları beyhudedir.
Açılım denen yıkım sürecinden bu yana bizzat yaşadıklarımız, şahit olduklarımız kulağımızla duyup, gözümüzle gördüklerimiz unutulacak, sineye çekilecek, görmezden gelinecek basit hatıralar değildir.
Otuz bin insanın kasabından 'barış ve kardeşlik elçisi' üretmek isteyenleri unutacak mıyız? Kanlı eylemlerini hala sürdüren PKK'ya 'barışı dağdan arayanlar' diyerek alkışlayanları unutacak mıyız? Bozguncuyken akil adama, isyancıyken halk kahramanına, eşkıya başı iken AKP'nin ağabeyliğine terfi edenleri ve ettirenleri unutacak mıyız? İhanet provalarının demokratikleşme görülerek övülmesini, milli hassasiyetlere sahip çıkmayı, tarihimizi savunmayı çağdışı olarak mahkum etmeye çalışanları unutacak mıyız? Ve... Daha da önemlisi, terörle canla başla mücadele edenleri 'şiddet yanlıları', muhterem yöre halkını 'işbirlikçi' olarak tanımlayanları unutacak mıyız? Bin yıllık kardeşliğin güvencesi ve savunucusu olan MHP'lileri 'kanla beslenen' insanlar olarak iğrenç suçlamalarını unutacak mıyız? Hakkımızdaki ağır suçlama ve fitneleri gözardı edip, partimizin ve partililerimizin 'terörden nemalandığı', 'şehit istismarı yaptığı' 'PKK ile aynı safta yer aldığı' gibi alçakça ithamları sineye mi çekeceğiz?''
-MHP'NİN ŞARTLARI-
Konu milli meseleler, milletin gelecek kaygıları olursa günlük siyasetin üstünde bir fedakarlık yaparak millete hizmet yolunda uzlaşma aramaya da hazır olduklarını ifade eden Bahçeli, ''Bizim, uzlaşma zemini olarak bu şartlar altında uygun gördüğümüz yer Cumhurbaşkanlığı makamıdır. Zira hükümetin ve Başbakan'ın samimiyet ve güvenirlik katsayısı düşmüştür. Doğrudan yapacağımız bir görüşmeden nasıl bir iftiranın çıkacağından emin değiliz'' dedi.
Bahçeli, şöyle konuştu:
''Ancak, her şeye rağmen dökülen şehit kanıdır, çekilen milletimizin acısıdır. Kuşkusuz ki, biz, bize karşı yapılanları bir kenara not ettik ve yeri gelince açacağız. Bundan kurtuluş yoktur. Buradan huzurunuzda hükümete çağrıda bulunuyorum. Terörle ve bölücülükle mücadelede bizim fikirlerimizden yararlanmak isteyenlere kapılarımızı aralamaya hazır olduğumuzu da açıklıyorum. Bu konudaki şartlarımızın ise bilinmesinde ve kabulünde ısrarcı ve kararlı olduğumuzu da ilan ediyorum:
Eğer, Başbakan Erdoğan 'açılımda yanıldım, çatışmayı derinleştirdim, terörü azdırdım, şahadetlere neden oldum' diyorsa, Türk milli kimliğine bağlılığını açıklıyorsa, milletimizi otuz altıya bölmekten vazgeçiyorsa... ABD'yi dinlemeyeceğini, her saldırının ardından Vaşington'a sığınmayacağını, Barzani'ye haddini bildireceğini, yabancı başkentlere kulağını tıkayacağını ve Kandil'e gidip terörü teslim alacağını söylüyorsa... Geçmişte hatalar yaptığını belirterek, şehide 'kelle', katile 'sayın' demekten pişmanlık duyduğunu, Mehmetçiğin yan gelip yatmadığına siperde bizzat şahit olduğunu itiraf ediyorsa... Yıkıma alet ettiği akademinin mensubu polislerimizden, ağır hakaretlere maruz kalan askerlerimizden, etnik tahriklerle çatışma kıvamına getirdiği milletimizden özür de diliyorsa bizim için hiçbir engel kalmamıştır. Bunları kendisinden duyduğumuz anda elimizi uzatırız. Bugüne kadar kamuoyuna bu konuda yaptığımız bütün tekliflerimizi bir kere daha kendisine hatırlatırız. Bizim görüşme şartlarımız bunlardır.
Yok, eğer, Başbakan daha önce denediği gibi... Bir yandan yıkım yolunda kararlılık mesajlarına devam ederken, partimizi de sürece ortak etme arayışlarını sürdürecekse, bir yandan teröre karşı olduğunu söyleyip öte yandan teröristle siyasal pazarlıklar yapmaya devam edecekse; bir yandan görüşmek isteyip, diğer yandan partimize yönelik yalanlara, iftiralara devam ederek tarihi gerçekleri saptıracaksa... Sözde ateşkes denilen oyunun bir parçası olarak PKK ile karşılıklı silah bırakmayı küstahça önerecekse, bu karanlık yolda ve ilişkilerde MHP asla olmayacaktır.''