ADANA (İHA) - Terörle Mücadele Özel Temsilcisi Emekli Orgeneral Edip Başer, Türkiye'nin Irak konusundaki politikalarını bundan sonra daha iyi bir şekilde sürdürebilmesi için başta siyasetçilere büyük görevler düştüğünü belirterek, "Türkiye'nin bu gerçeklere karşın, bölgesindeki gelişmelerde etkin olabilecek politikaları üretmek ve uygulamak için gereksinim duyduğu güç unsurlarına sahip bulunduğunu kimse yadsıyamaz. Bu nedenle, başta politikacılar olmak üzere, özellikle sözleriyle kamuoyunu etkileyen sorumlu kişiler ve kamuoyu oluşturma işlevi görenler, bu noktada çok dikkatli olmak zorundadırlar" dedi.
Çukurova Genç İşadamları Derneği'nin (ÇUGİAD) "Türkiye geleceğini konuşuyor" toplantıları kapsamında "Irak'ta son gelişmeler ve Türkiye" konulu söyleşide yaptığı konuşmada, terör örgütü PKK ile ilgili sert açıklamalarda bulundu. Başer, Irak'ta devam eden şiddet olaylarını anlayabilmek için tarihten ders alınması gerektiğine dikkat çekerek, "Arka bahçemiz sayılan bu topraklarda kan ve gözyaşının durmamasının nedenini bulmak için fazla uğraşa gerek yok. Sadece tarih sayfalarına biraz dikkatlice göz atmak gerekecektir. ABD'nin Irak'a yönelik son askeri müdahalesinin amaçları arasında sayılan 'bölge ülkelerine demokrasi getirme' söylemi, hiç kuşkusuz, bir garnitür yada fantezi olmaktan öte anlam taşımaz. Zira ABD'yi yönetenlerin, kum üzerine sağlam bir bina inşa edilemeyeceğini bilmediklerini düşünmek safdillik olur. Irakta bugün varolan durum, demokrasiyi bir yana bırakılım, insanların hayatta kalması için en temel gereksinim olan güvenliğin sağlanabileceği noktaya dahi çok uzak görünmektedir" dedi.
Irak'ın sosyal yapısının ana unsurları olan etnik gruplar ile mezhepsel topluluklar arasındaki acımasız katliamları da içeren çarpışmaların, bu gruplar arasındaki mevcut düşmanlığı, onarımı olanaksız biçimde derinleştirdiğini ifade eden Başer, "Bugün gelinen noktadan bakıldığında, görünen Irak'ta bir federal yapının oluşacağıdır. Irak'ın kaçınılmaz sonu gibi değerlendirilen 3 parçaya bölünme ise federal yapıda merkezi yönetiminin güçlü ya da güçsüz tutulmasına bağlı olarak, orta ya da uzun vadede gerçekleşebilir. Ancak unutulmamalıdır ki, bu bölünme Irak topraklarına barışın ve huzurun gelmesi anlamını taşımayacak. Yine büyük olasılıkla bu 3 yeni oluşumun her birinin kendi içinde ve aralarında kin ve düşmanlığa dayalı çatışmalara uzunca bir süre bölgede istikrarsızlık ve güvensizlik nedeni olmaya devam edecektir. Türkiye, Irak'ın toprak bütünlüğü ve üniter yapısının korunması konusundaki hassasiyetini her fırsatta tekrarlamaktadır. Bu duruşunu inatla sürdürmesi gerektiği kanısındayım. Ne yazık ki Irak bundan böyle kendi istediği değil, fakat global aktörlerin uygun gördüğü bir kaderi yaşamak zorunda olacaktır. Şuanda Iraklılar'ı ilgilendiren demokrasi değil, ülkede kan ve ölümlerin durması, çocuklarını korkusuz yaşatabilecekleri bir güvenli ortamın oluşturulmasıdır. Irak'ın bütünlüğü ve tüm yeraltı kaynaklarının bütün Iraklılar'a ait olduğu ilkelerine bağlı kalınarak, güçlü merkezi hükümet yönetiminde oluşacak. Federatif yapı üzerinde anlaşma sağlanabilmesi, Irak'a barış ve istikrarın geri gelmesi umutlarını güçlendirebilecektir" diye konuştu.
"ABD'NİN AÇIKLAMALARI CILIZ KALIYOR"
Irak'taki çatışmalardan Türkiye'nin duyduğu rahatsızlığı dile getiren Başer, iki ülke arasındaki ilişkilerin içinden çıkılmaz bir hale gelmesinin önüne geçilmesi gerektiğini belirterek, "Uzunca bir hududu paylaştığımız bir ülkenin, sonu gelmez çatışmalara sahne olması, halkının ülkesine olan bağının her gün biraz daha zayıflayıp, Irak ulusunu tam bir çözülmeye sürüklemesi, elbette bölgesel barış ve istikrarı daha uzun süre onarılamaz şekilde bozacaktır. Sonuç olarak Irak ile 30 senedir zorlukla yürüyen komşuluk ilişkilerimiz iyice olumsuz hale gelir. Kuzeydeki Kürt gruplarla birlikte en güneyde yoğunlaşmış Şii grupların da zaman zaman dillendirdikleri 'bağımsız devlet' rüyalarına karşı arada bir yapılan cılız açıklamalar dışında başta ABD olmak üzere, AB ve diğer önemli merkezlerden ciddi bir itiraz gelmemektedir. Bunun yorumu bence, Irak'ı bir bütün halinde tutma hedefinin gerçekçi olmayacağına inanılmasıdır diye değerlendiriyorum. Bir yandan PKK ile mücadele için özel temsilcilik mekanizması oluşturulmasını öneren ve bu terör örgütüyle mücadeleyi de global anlamdaki terörle mücadele anlayışı içinde sürdüreceklerini ifade eden ABD yetkililerinin, diğer tarafta ortaya koydukları farklı bazı söylem ve uygulamaları, Türk kamuoyunda haklı bir kafa karışıklığı ve güven bunalımına neden olmaktadır. ABD'nin bir yandan böyle bir tavır sergileyip, diğer yenden kendi vatan topraklarına sadece bir kaç kilometre uzaklıkta barınan terör gruplarına ve bunların destekçilerine Türkiye'nin uluslararası hukuktan doğan hakkını kullanarak, sınır ötesi harekat yapmasından endişe beyan edilmesi, Türk kamuoyunca tutarlı görülmemektedir" dedi.
"BARZANİ 'DAYILIK' YAPIYOR"
Türkiye'nin güney sınırlarında konuşlanan terör örgütü PKK varlığının, Türkiye kamuoyunda rahatsızlık uyandırdığını belirten Başer, Kürdistan Demokratik Parti (KDP) Lideri ve Kuzey Irak'taki sözde bölgesel Kürt yönetimi Başkanı Mesut Barzani'yle ilgili de sert açıklamalarda bulundu. Barzani'ye bir zamanlar kırmızı pasaportlar çıkartıldığını ve ülkeler arasında seyahat etmesine olanak sağlandığını hatırlan Başer, "Barzani, ben 2. Ordu Komutanlığı görevimdeyken, ancak benim Silopi'deki bir subayımla görüşme yapabiliyordu. Şimdi onunla devlet başkanlığı sıfatında görüşülemez. Barzani 'dayılık' yapıyor" dedi. Türkiye'nin, Irak'la olan ortak sınırın hemen diğer tarafında konuşlanmış PKK varlığından endişeli olduğunu vurgulayan Başer, şunları söyledi:
"PKK'nın varlığı, bizim bu komşu ülkeyle ilgili güvenlik endişemizin başkalarından daha fazla ve daha ciddi olmasını haklı kılan bir olgudur. Hepimizin bildiği gibi Kuzey Irak'ta yerleşik PKK kamplarının önemli bir bölümü, sınırlarımızın hemen güneyinde yer alıyor. Terör örgütü, bu kamplarda eğitimini, barınma ve beslenmesini devam ettiriyor, Kuzey Irak yönetiminin kontrolündeki sağlık tesislerinden yararlanıyor, bu kamplardaki teröristlerin her türlü lojistik ikmali, yine Kuzey Irak yönetiminin kontrolündeki bölgelerden geçerek, çoğu zaman bu yönetimin olanakları kullanarak sağlanıyor. Öte yandan, ayrılıkçı terör örgütünün bu durumu Irak'ı, Türk-Irak ilişkilerinin geleceğinin önemli bir belirleyicisi olmasının yanında, Türk-ABD ilişkilerinin de, bir tür 'test alanı' haline getirmiştir."
"TÜRKİYE, IRAK RESMİNİN DIŞINDA KALDI"
Türkiye'deki yöneticilere önemli görevler düştüğü halde, Türkiye'nin Irak konusundaki 'politikasızlıkları' nedeniyle istenilen noktada olmadığını savunan Başer, "Türkiye'den beklenen bölgesindeki gelişmeleri yönlendirmede, seyirci değil hatta yardımcı da değil, esas aktörlerden biri olarak etkinlik göstermesiydi. Ancak ne yazık ki, bugün önümüzdeki resme bakıldığında ülkemizin neredeyse tümüyle resmin dışında kaldığını görüyoruz. Türkiye, uzun vadede bölgenin olduğu kadar kendisinin de kaderini etkileyeceğine inanılan gelişmeleri yönlendirebilme yeteneğini ve gücünü hatalı politikalar yada daha doğru ifadeyle 'politikasızlıklar' sonucu kullanamamıştır" dedi.
Başta politikacılar olmak üzere tüm yöneticilerin Irak konusundaki hassasiyetin bilincinde olarak buna göre politika geliştirmeleri gerektiğini belirten Başer, "Bütün kurumların ve sorumluluk makamlarında oturanların zaman zaman öz eleştiri yapmalarının sayısız yararı olacağına inanıyorum. Ülke yönetiminde görev ve sorumluluk alanlar, karar alma süreçlerinde, değiştirilmeleri mümkün olmayan gerçekleri öylece kabul ederek, politikalarını bunlara göre belirlemek zorundadırlar. Ülkeyi yönetenler bu gerçeklere karşın, ulusal çıkarlarımızı nasıl koruyabileceğimizin yollarını düşünmek, en uygun politikaları geliştirmek durumundadır. Türkiye'nin bu gerçeklere karşın, bölgesindeki gelişmelerde etkin olabilecek politikaları üretmek ve uygulamak için gereksinim duyduğu güç unsurlarına sahip bulunduğunu kimse yadsıyamaz. Bu nedenle, başta politikacılar olmak üzere, özellikle sözleriyle kamuoyunu etkileyen sorumlu kişiler ve kamuoyu oluşturma işlevi görenler, bu noktada çok dikkatli olmak zorundadırlar. Türk yönetimleri ve siyasetine düşen çok önemli sorumluluk, bir yandan olası gelişmelerin her türlüsüne göre hareket seçeneklerini önceden düşünüp, gereken hazırlıkları bu seçeneklere göre yapmak, bunu yaparken özellikle de gelişmelerin olumsuz yönlerini ülkemiz çıkarlarına en uygun biçimde kullanma becerisini göstermektir. Özellikle üst yönetim kadrolarında görev alanlar, 'ben bilirim' egoizminden kurtulup, ortak aklı kullanarak, akıl ve bilgiye dayalı, öngörülü ve gerçekçi çözümler üretmeli, bunları politikalara ve eylemlere cesaretle yansıtmalıdırlar" ifadelerini kullandı.
PKK'NIN İKMALİ KUZEY IRAK'TAN
Başer, Kuzey Irak'ta yerleşik PKK kamplarının önemli bir bölümünün Türkiye sınırının hemen güneyinde yer aldığını anımsattı. Başer, şunları söyledi:
"Terör örgütünün bu durumu, Kuzey Irak'ı, Türk-Irak ilişkilerinin geleceğinin önemli bir belirleyicisi olmanın yanında, Türk-ABD ilişkilerinin de bir tür test alanı haline getirdi.
Bir yandan PKK ile mücadele için özel temsilcilik mekanizması oluşturulmasını öneren ve bu terör örgütüyle mücadeleyi global anlamdaki terörle mücadele anlayışı içinde sürdüreceklerini ifade eden ABD yetkililerinin, diğer tarafta ortaya koydukları farklı söylem ve uygulamaları Türk kamuoyunda haklı bir kafa karışıklığı ve güven bunalımına neden olmaktadır. Aslında, 1 Mart tezkeresi neden gösterilerek bir hayli gerilmiş bulunan Türk-Amerikan ilişkilerine gerekli özenin gösterilmediği de söylenebilir."
Başer, ABD'nin, Irak'a yönelik son askeri müdahalesinin amaçları arasında sayılan "bölge ülkelerine demokrasi getirme" söyleminin, "garnitür" veya "fantezi" olmaktan öte anlam taşımayacağını söyledi.
Kuzeydeki Kürt gruplarla, en güneyde yoğunlaşmış Şii gruplarının zaman zaman "bağımsız devlet" söylemlerini tekrarladığını anımsatan Başer, "Dillendirilen bağımsız devlet rüyalarına karşı, arada bir yapılan cılız açıklamalar dışında, başta ABD olmak üzere AB ve diğer önemli merkezlerden ciddi itiraz gelmiyor. Bunun yorumu, Irak'ı bir bütün halinde tutma hedefinin gerçekçi olmayacağına inanılmasıdır" diye konuştu.