Tawny Clark / BBC Travel
İzlanda'nın başkenti Reykjavik'te kalabalık bir kafede bir yabancıyı ağlatmak değildi bu yolculuğa başlama niyetimiz.
Ama işte öyle oldu. Biz kahvelerimizi yudumlarken genç bir kadın ağlıyordu masamızda. Onu daha önce tanımıyorduk. Facebook'ta bulduk izini ve görüşmek üzere anlaştık. Derdimiz dünyayı dolaşırken üç yıldır taşıdığımız şeyi vermekti ona: Bir kartpostal.
Kocamla ilk tanıştığımda bana 300 yıllık eski bir viski fıçısından yapılma bir posta kutusunun hikayesini anlatmıştı. Ekvador'un neredeyse 1000 km açıklarındaki Galapagos Adaları'nda balina avcılarının ve denizcilerin içme suyu ve kaplumbağa eti için durakladığı küçük bir adaya 1793'te yerleştirdikleri bir fıçı. Denizciler bazen yıllarca süren uzun yolculuklarında geride bıraktıkları insanlarla ilişki kurabilmek için böyle bir yöntem bulmuştu. Bugün de devam ediyor bu gelenek.
Bu yalnız insanlar adadan ayrılırken eş ve dostlarına yazdıkları mektupları bu fıçıya bırakırmış. Fıçıda kendi güzergahlarındaki bir adrese yazılı mektup varsa onları da yanlarına alırmış. Oraya vardıklarında adresi bulur, mektubu kendi elleriyle teslim ederlermiş.
Bu hikaye bana çok dokunmuştu. Kocamla birlikte Galapagos'a gitmeye ve farklı adreslere yazılarak oraya bırakılmış mektupları elden teslim etmeye karar verdik.
Uzun bir arayıştan sonra doğru turu bulup Eylül 2011'de Ekvador'dan yola koyulduk. Üç gün Galapagos'un farklı adalarını dolaşıp deniz aslanlarını, iguanaları, bölgeye özel kuşları görüp takımadaların bitki örtsüne ve hayvanlarına hayran kaldıktan sonra asıl güzergahımıza, Floreana adasına vardık.
Minik Posta Kutusu Körefezi'ne girdiğimizde pis kokulu deniz aslanları karşıladı bizi. Şişme bottan inerken sandaletlerim kuma saplandığında tek düşündüğüm şey posta kutusunu açıp bir an önce mektuplara ulaşmaktı. Yıllar öncesinden kalma sararmış zarflarla karşılaşmayı beklerken Galapagos konulu, kaplumbağalı, iguanalı, martılı kartpostallar bulduk.
Posta kutusunun hikayesini turda sadece biz biliyorduk. Kutudaki mektupları alırken benim kimlere mektup bırakacağımı ve ne yazacağımı önceden düşünüp planlamıştım. Diğer ziyaretçiler ise rehberden satın aldıkları kartpostallar üzerine alelacele birşeyler çiziktirdiler.
Kutuyu karıştırıp ileride ziyaret etmeyi düşündüğümüz ülkelerdeki adreslere yazılmış 22 kartpostalı seçip aldık teslim etmek üzere.
İşte bu olayın üzerinden üç yıl ve 17 ülke geçtikten sonra varmıştık Reykjavik'e. Elimzdeki kartpostalı verirken genç kadının tepkisinin ne olacağını merak ediyorduk doğrusu. Önce gözleri yaşardı, sonra bastırmaya çalıştığı bir kahkahaya tutuldu. Yarı ağlar yarı güler bir halde anlatmaya başladı. Galapagos'a gittiğinde kartpostalı kendisine yazmış. Bir dahaki gidişine kadar posta kutusunda kalması gerektiğini belirten küçük bir notla birlikte. Ama İzlanda dilini anlamadığımız için bütün bunları kaçırmışız biz tabii.
Ama Galapagos'a gittiği günden bu yana genç kadının hayatında büyük değişiklikler olmuş. ‘Daha iyi bir zamanda ulaşamazdı elime bu kart' diyerek oralara bir daha yolunun düşeceğini sanmadığını ifade etti. Kendisine yazdığı kartpostal dört yıl önceki halini ve yaşadığı olumlu gelişmeleri hatırlatmış ona.
Yeni arkadaşımızdan ayrılırken şunları düşündüm: Bu maceraya başlama nedenimiz ziyaret edeceğimiz yerlerdi. Oysa asıl ilginç olan gittiğimiz yerlerde karşılaştığımız insanlar ve onların hikayeleriydi. Belki en hızlı posta servisi değildik ama nasıl olduysa bu mektupları doğru zamanlarda sahiplerine ulaştırmayı başarmıştık.
Bu makalenin İngilizce aslını BBC Travel'da okuyabilirsiniz.
Dergideki diğer makalelere buradan ulaşabilirsiniz.