HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Bilimkurgu filmlerindeki deneylerin gerçek dünyadaki karşılıkları

Iron Man’in zırhı gerçek olmuş, Gattaca’ya da az kalmış; haberiniz var mıydı?

Bilimkurgu filmlerindeki deneylerin gerçek dünyadaki karşılıkları

Rick T Cartman / Mynet Haber

Bilim kurgu: Edebiyat ve sinema sanatının en fütürist, en şaşırtıcı tarafları.

Aksiyon yüklü bölümleri de varsa tadından yenmiyor; bir futbolcu edasıyla kanımıza adrenalin pompalıyorlar. Bir falcı edasıyla da gelecekte bizi neler beklediğini söylüyorlar. Eh, böyle özellikleri varken bilim kurguya bayılmamak elde değil!

Şaka da değil, bize hakikaten gelecekten bahsediyor bilim kurgu; çünkü bilim insanları bu sanat dalından sıkça etkileniyorlar, gerçek kılmaya çalışıyorlar. Örneğin, insanlar gerçek hayatta daha aya ayak basmadan bir sene evvel Space Odyssey’de gezegenler arası yolculuk yapabiliyorlardı. Yine aynı filmlerde gördüğümüz görüntülü telefon konuşmaları ancak 2003’te Skype ile mümkün oldu!

Geleceğe dair bütün ipuçlarının tek filmde toplanmış olması epey ürkütücü tabii.

Şimdi izleseniz sıkılırsınız, ama o film yayınlandığında daha 1968’miş; insanların nasıl şaşkınlıkla beyazperdeye baktıklarını hayal edebiliyor musunuz!?

Bilim insanlarına fikir veren tek film de Space Odyssey değil elbette. Star Wars’taki uçan pod’lar bugün gerçek olmak üzere örneğin. Karanlıkta 15 metre ötedeki insanları Superman gibi görebilen klorofil gözlü Gabriel ve sanki bir X-Men’miş gibi WI-FI sinyallerini duyabilen Frank de başka örnekler…

Yüz yılda bir de öyle bir insan geliyor ki dünyaya; bu zinciri altüst ediyor, bir bilim insanı bilim-kurguya ilham veriyor. Kim mi? Tabii ki Nikola Tesla.

Philadelphia Deneyi’ne ne demeli?

1944’te gerçekleştirildiği iddia edilen deneyde, yine iddialara göre USS Eldridge gemisi birkaç dakika içinde, -içindeki mürettebatıyla birlikte 600 kilometre uzağa ışınlanmış! Gemi geri döndüğünde ise mürettebat gemiyle bütünleşmiş, demirin içinde erimiş şekildeymiş...

Nikola Tesla’nın liderliğinde gerçekleştirmiş deneyin kayıtları tabii ki ne Amerikan donanmasında, ne de başka bir kurumda bulunmuyor. Görgü tanıklarından biri önce deneyin gerçek olduğuna dair açıklamalar yapmış, sonra da kendini yalanlamış. O zamana kadar ışınlanma fikriyle uzaktan yakından alakası olmayan bilim-kurgu yazarları ise tabii ki bunu kullanmışlar, karşımıza ’Işınla beni Scotty!’ replikleri çıkmış. 1944’te ışınlanmanın bulunduğu yalansa, 2016’da da halâ ışınlanabilmiş değiliz.

Bilim kurguda yer alan daha birçok deneyin ve fenomenin, aynı yukarıda da örneklediğimiz gibi gerçek dünyada karşılıkları mevcut. Birkaç tanesini daha sizler için derledik:

4. Kurgu: Zombiler / Gerçek: 731. Ünite

İkinci Dünya Savaşı’nın son 4 yılında Japon ordusu tarafından işletilmiş bir tesis, deli doktorlar ve hasta ruhlu bilim insanları ile dolu bir tesis: 731. Ünite.

Bilim kurgudaki olay örgüsünü ezbere biliyoruz; virüs muhtemelen Amerikan hükümeti tarafından icat edilmiş ve laboratuvardan sızmıştır. Bir diğer alternatif de Rus hükümeti tarafından Amerika’yı yıkmak için icat edilmiş ve insanlara bulaştırılması elbet. Hangi yoldan gelirsek gelelim sonuçlar aynı olur; milyonlarca insan bulaşıcı bir virüs yüzünden çürümüş bedenli, korkunç görünümlü, IQ’su ve ruhu olmayan, saldırgan zombilere dönüşürler.

Sonra Brad Pitt gelir kurtarır hepimizi.

2. Dünya Savaşı esnasında bir Brad Pitt yokmuş işte; manyak Japon bilim insanları yüzünden 30.000’i Rus olmak üzere 250.000’e yakın insan bu tesislerdeki deneylerde hayatını kaybetmiş! Deneyler genelde yepyeni biyolojik silahlar geliştirmek üzerineymiş; virüslerin ve bakterilerin tamamı da insanlar üzerinde denenmiş. 731. Ünite, Klorin Gazı’nı icat etmeye kadar getirmiş olayı.

Bu çalışmaların devamı olan ve insanları hakikaten zombilere çeviren maddeyse, 50 yıl sonra yine başka bir manyak Japon bilim insanı tarafından icat edildi: Vücuttaki tüm kasların kontrolden çıkmasına, tek bir etkiye sonsuz kere tepki vermeye sebep olan VX Sinir Gazı.

3. Kurgu: Iron Man / Gerçek: Zihinle Kontrol Edilen Protezler

Daha güncel bir karşılıkla, bilimsel gelişmelerin daha etik, daha insani taraflarıyla devam edelim.

Tony Stark’ın başına gelenleri filmden hatırlarsınız: Afganistan’da Stark Endüstri’nin yeni silahlarını Amerikan askerlerine tanıtırken pusuya düşürülür, kalbine bir şarapnel isabet eder, başka bir tutsak olan Ho Yinsen yaralı Tony’nin göğsüne bir cihaz yerleştirerek şarapnelin kalbine ulaşmasını engeller… Bu cihazı hem oradan kaçmak, hem de sonrasında kendi savaş zırhını icat etmek için kullanır Tony Stark; savaş zırhı sayesinde süper güçlü hale gelir, dünyayı kurtarır birkaç defa, Kaptan Amerika’yı döver, vesaire.

Peki hiç düşündünüz mü; bu zırh komple metal, üzerinde de aşırı ağır silahlar, roketler bulunduruyor, nasıl hareket ediyor bu? Basit makinelerle, hidrolik prensipleriyle açıklayamayız herhalde?

Bilim insanları da böyle düşünmüş olmalı. Çünkü 2012’den bu yana peşpeşe aynı prensibe sahip makinelerin icat edildiği duyuruluyor. Neyseki şimdilik savaş zırhı icat etmeye değil, felçli insanların hareket kabiliyetine eğiliyorlar…

Brown Üniversitesi (ABD) profesörü Leigh R. Hochberg’in 2012’de dünyaya duyurduğu çalışması bu alandaki ilklerden biriydi: İnsan beynine birkaç milimetre uzağına ameliyatla yerleştirilen silikon elektrodlar sayesinde, felçli insanlar bu robot kolları kullanabiliyorlardı. Tek yapmaları gereken düşünmekti!

Bu çalışma elbette boşta kalmadı; BrainGate isimli firma tarafından hemen satın alındı. Firmanın bu sene açıkladığı güncelleme, bilim dünyasını Iron Man’e (ve hattâ Robocop’a) bir adım daha yaklaştırdı.

Leigh R. Hochberg’in modelini güncelleyen BrainGate, beyin gücüyle hareket edebilen robot cihazları insan vücuduna monte ettiler. Böylelikle dünya ilk tam randımanlı eksoskeleton’a kavuşmuş oldu!

2. Kurgu: Superman’in Doğumu / Gerçek: ‘Tasarlanmış İnsanlar’ın Doğumu

Kal-El, yüzyıllardır Kripton’da doğal yollardan doğan ilk çocuktur… Babası Jor-El, gezegen hakkındaki tüm bilgiyi içeren kodeksi bebeğinin DNA’larına yükler, Kripton yok olmadan dünyaya yollar... Kal-El dünyada büyür, Clark Kent adını alır, dünyanın en güçlü insanı olur, Batman’den dayak yer... vesaire.

Şu cümle önemli: Kal-El, Kripton’da doğal yollarla hayata gelen ilk çocuktur. Çünkü Kripton’daki bütün çocuklar uzun zamandır laboratuvarlarda, gen haritaları yetenekleri doğrultusunda kodlanarak dünyaya getiriliyordur (yani Kripton’a işte).

Peki ya Matrix? İnsanların ‘üretildiği’ devasa makina tarlalarını hatırladınız mı? Benzer masal...

İşte bu masal, masal olmaktan çıkmak üzere. Çünkü kök hücreden sperm elde etmeyi başaran bilim insanları sayesinde laboratuvar ortamında insan üretmek yakında mümkün olacak.

Bundan 40 yıl önce rahim dışı döllenme ile dünyanın ilk tüp bebeği dünyaya gelmişti. Tüp bebeğin etik olup olmadığına dair tartışmalar çevrelerde süredursun, yakında doğal sperm veya yumurtaya da ihtiyaç duyulmadan insanlar üretilebilecek. Yapay sperm, yapay yumurta, yapay rahim; gerçek insan.

Genetik mühendisliğinin ulaştığı bu nokta da bizi başka bir kurgunun gerçek olmasına yolluyor:

1. Kurgu: Gattaca / Gerçek: Embriyolar üzerinde genetik modifikasyon

Gattaca’yı hatırladınız mı? Ethan Hawke’ın başrolünü oynadığı filmde şöyle bir gelecek senaryosu vardı: İnsanlar doğal yollardan doğuyorlardı halâ, ancak genetik kodları dünyanın o ensada ihtiyaç duyduğu mesleklere, bu mesleklerin gerektirdiği yeteneklere göre kodlanıyor; bir anlamda insanın kaderi henüz doğmadan doktorlar tarafından çiziliyordu.

Ethan Hawke da buna karşı çıkmış, türlü hileyle kendine biçilen rolden kaçıp astronot olmaya çalışmıştı.

Genetik ayrımcılığa biraz var tabii, ama bu ayrımcılığa zemin hazırlayacak olan yöntemler bir önceki maddemizde de girizgah yaptığımız üzere; hızla gelişiyor!

Yapay sperm, yapay yumurta, yapay rahimle yetinmeyen Çinli bilim insanları, son iki yıldır insan embriyosunda deneyler yapıp; değişiklikleri gözlemlemeye başladılar. Amaç, genetik deformasyonu doğumdan önce yok etmek, doğumla ortaya çıkacak fiziksel ve zihinsel rahatsızlıkların önüne geçmek.

Şimdilik gen değişikliği deneyi yapılan 71 embriyodan yalnızca 26’sında başarı sağlandı. Ama bir sonraki yıl bu oranın artmayacağını kim söyleyebilir ki?

Sonra ver elini genetik ayrımcılık, ver elini Gattaca...

_Kaynaklar: theconversation.com [1],[2], wikipedia.org, mynet.com [1], [2]_

Mynet Youtube


En Çok Aranan Haberler