HABER

'Bu işi iki Abdullah çözecek'

Diyarbakır Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş ile belediyecilikte demokratik özerkliğin ne anlama geldiğini tartıştık...

Kumru Başer

Diyarbakır

Diyarbakır Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş BDP’li.

2007 seçimlerinde bölgeye geldiğimde cezaevindeydi, şu anda KCK üyesi olduğu gerekçesiyle 35 yıl hapis cezası istemiyle yargılanıyor.

Oğlu iki yıl önce, yerel seçimler ardından gelen yaygın tutuklamalardan sonra dağa çıkmış.

“Ne olacak seçimden sonra sizce?” diyorum doğrudan konuya girerek. AKP’nin yeniden hükümet olmasına kesin gözüyle bakıyor.

“Başbakan seçim sonrasında balkon konuşmasında çözüm için örneğin 6 aylık bir yol haritası çizer ve biran önce en azından kısmi bir af açıklarsa iyi bir yola gireriz.

Yoksa zafer kazanan bir komutan edasıyla gündemi Başkanlığa kilitlerse olmaz.”

Abdullah Demirbaş’a göre, asgari bir yol haritası içinde, Kürtlerin bir tür öz yönetiminin anayasal çerçeveye oturtulması, ana dilde eğitim hakkı’nın mutlaka yer alması gerektiğini söylüyor.

“Çözümden umutluyum”

Ama AKP lideri ve Başbakan Tayyip Erdoğan seçim kampanyası süresince Kürt sorunu’nun artık çözüldüğü ve tek tek vatandaşların sorunları olabileceği mesajını verdi.

Üstelik BDP’nin de içinde olduğu Kürt siyasi hareketine karşı çok sert bir üslup kullandı. Ama Demirbaş, bunların seçim havasından kaynaklanıyor olabileceği ihtimali üzerinde duruyor ve umutlu olduğunu söylüyor.

“Ben umutluyum. Bu işi iki Abdullah’ın çözeceğine inanıyorum. Toplumsal barışı gerçekleştirecek olan iki Abdullah’tır. Biri Sayın Öcalan, Kürtleri ‘birleşik bağımsız Kürdistan’ fikrinden, Türkiye içinde bir Demokratik Cumhuriyet fikrine taşıdı. Diğeri, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, resmi görüşü ‘tek dil tek devlet, tek millet’ söyleminden, farklılıklar zenginliktir noktasına getirdi.”

Demirbaş’a göre, Öcalan DTP’nin kapatılmasından sonra Kürt milletvekillerini parlamentoda kalmaya ikna ederek Cumhurbaşkanı Gül’ün ise veto krizini çözerek, bir uzlaşmanın zeminini hazırladılar.

Demokratik Özerklik ve Belediyecilik

Barış ve Demokrasi Partisi seçimden sonra hükümetten bir açılım görmezse devletin merkezi yapılarına alternatif demokratik bir özerkliği tabandan yaşama geçireceğini duyurdu.

Bu nasıl bir fikri temele dayanıyor? Belediyeler düzeyinde bu ne anlama geliyor?

Sur Belediye Başkanı, “devletin yanlış sistemine karşı bir sistem organize ediyoruz” diyor.

“Haklar ve özgürlükler yasalardan önce gelir diyoruz. Türkiye merkezi bir devlet. Yurttaş katılımı yok. Oysa en doğru karar yurttaş kararıyla alınır. Kararları halkla birlikte almanın adı halk meclisleri ya da mahalle meclisleri oluşturmaktır. Demokrasi olmayan yerde demokrasi geliştirirseniz sisteme alternatiftir.”

Abdullah Demirbaş’tan örnekler vermesini istiyorum. Belediye yönetimine nasıl yansıyor, bu anlayış?

“Mesela, toplu sözleşme yaptığım 292 çalışanım var belediyede. Biz kadına şiddet uygulayan erkeğin maaşını, kadına veriyoruz. Yasaya göre suç aslında. Maaş hak edene verilir diyor yasa. Ama biz haklar yasalardan önce gelir diyoruz. Bu bir alternatiftir. Parası elinden giden erkek ortaklaşmak zorunda kalıyor. Uzlaşırsa, maaşının yarısını ona yarısını eşine vermeye başlıyoruz.”

“Sonra yabancı dil bilen personele fazla maaş verilir. Toplu sözleşmeye koymuşum. Kürtçe, Ermenice, Süryanice dillerinden birini bilene 25 lira fazladan veriyorum. Devlete göre bu suç. Ama ben anayasadaki bir eşitsizliğe eşitlik katıyorum. Bu dilleri devlet görmüyor ben görüyorum.”

“Burda belediye başkanı ve meclis yönetir. Ama benim yedi kişilik yürütme kurulum var. İçinde memur, işçi meclis üyesi var. “

“Mahalle ile ilgili kararları mahalle meclisiyle birlikte alıyoruz. Diyelim bu mahalleye kitap alacağız. Ötekine kalem. Bütçeler bu diyoruz. Fazla talebiniz mi var. Bütçem yetmiyor. Gelin katılımcı bütçeyle siz de biraz koyun iki kitabı birden yapalım diyoruz. Böylece diğer mahallenin bütçesinden çalmamış oluyoruz, hem de halk kendi katkısı olunca daha çok sahipleniyor.”

Demirbaş, sivil cumaya yetişecek, söyleşimizi noktalıyoruz.

En Çok Aranan Haberler