Ne kadar okursak okuyalım, ne kadar gezersek gezelim birçok bilgiye sahip olmamız mümkün değil. Şimdi okuyacağınız bilgiler herkesi şaşırtacak cinsten....
Bir grup gönüllünün nefeslerini test ettikleri bir deneyde Japon araştırmacılar, bozuk yumurta kokusu yarattığı bilinen sülfürlemeye özel dikkat gösterdiler. Kokunun kökleri, dilin gerisindeki derin oyuklarda bulunuyordu. Burası sülfat üreten bakterilerin geliştiği az oksijenli bir bölgedir.
Gönüllüler yiyecek, ilaç ve diş fırçalama rutinleriyle ilgili katı kurallara uydular.Yapılan bir sıfır-ölçümün (nefesin normal şartlarda ölçümü) ardından gönüllüler altı hafta boyunca günde iki kez 90 gram, şeker içermeyen yoğurt yediler.
Normal beslenmelerine ek olarak tükettikleri yoğurt, sülfat üreten bakteri sayısında belirgin bir düşüşe ve dolayısıyla daha taze bir nefese kavuşmalarına neden oldu.
Deneyimsiz bandırıcılar, genelde dibinde süngersi bisküvi parçaları olan bulanık bir bardak çayla baş başa kalırlar. Bunun sebebi, bisküvideki şekerin sıcak sıvıda dağılması ve yağın erimesidir. Bu malzemeler, diğer bileşenleri bir arada tutan zamk gibidir.
Bir de bunun üstüne nişasta kırıntıları, nemi sünger gibi emer. Sonuç: Yumuşamış olan bisküvi kendi ağırlığına yenik düşüp parçalanır. Bristol Üniversitesi’nden İngiliz fizikçi Len Fischer bu sorunu ebediyen çözmeye karar verdi.
Bandırmaya bilimsel hassasiyetle yaklaşmak için, bir bisküviyi mikroskobun altına yatırdı. Araştırmacı bandırdı, hesapladı ve sonunda ideal bandırma tekniğini buldu. Basit olduğu kadar da dahiyane bir numaraydı: Bisküviyi mümkün olduğu kadar yatay tutun, tıpkı nehirdeki sal gibi. Böylece alt sıvıyı emerken üstü kuru kalır. Bisküvi gücünü bu şekilde daha uzun süre muhafaza eder. Fisher, bisküvisini bu yöntemle eskisine kıyasla dört kat daha uzun bir süre boyunca bandırabildiğini hesapladı.
Hırsızlar nasıl çalışır? Portsmounth Üniversitesi’nden Claire Nee ve Amy Meenaghan, hapishaneyi ziyaret edip bizzat suçlulara bu soruyu sormaya karar verdiler. Bu eleme süresinde psikologlar oldukça katı kriterler belirlediler: Sadece son üç senede en az 20 soygun gerçekleştiren suçlular seçildi.
Yaşları 21 ile 60 arasında değişen elli soyguncuyla görüşme yapıldı. Her on tanesinden dokuzu soygun sırasında belirli bir düzene göre çalıştıklarını söylediler. Birçoğu önce yetişkinlerin yatak odalarından başlayıp, oturma odasıyla devam edip, yemek odası, çalışma odası üzerinden, soygunu mutfakta sonlandırıyordu.
“İnsanlar nesneleri aynı temel noktalara bırakırlar... gözlerim kapalı bile yapabilirim” diyordu hırsızlardan biri araştırmacılara. Sadece tek bir soru kalıyor: Dokunulmayan odalar hangileriydi? Tabii ki çocukların odaları. O odalarda değerli hiçbir şey bulunmazdı!
Erkeklerin temel içkisi biranın aslında bir kadın icadı olduğu ve binlerce yıl boyunca birayı sadece kadınların içtiği belirtildi. Tarihçi ve yazar Jane Peyton, biranın tarihi üzerine yaptığı geniş araştırmada, birayı kadınların bulduğunu ve binlerce yıl boyunca bira içme ve bira imalathanelerini işletme yetkisinin sadece kadınların elinde bulunduğunu saptadı.
Daily Telegraph'taki habere göre Peyton, bundan sadece 200 yıl öncesine kadar biranın bir "gıda maddesi" olarak düşünüldüğünü ve kadınların alanına girdiğini, ancak ondan sonra erkeklerin bira içmeye başladığını ve biranın bir "erkek içkisi" haline geldiğini söyledi. Peyton'ın yeni kitabı için yaptığı araştırmaya göre, 7000 yıl kadar önce Mezopotamya'da ve Sümerlerde kadınların maharetlerine öylesine önem veriliyordu ki, bira yapma izni sadece onlara aitti.
Hemen hemen tüm antik toplumlarda da bira tanrıçaların bir armağanı olarak görülüyordu. İskandinav toplumunda kadınlar seçkin bira üreticisiydiler ve bununla ilgili tüm araç-gereç yasayla kadınların mülkiyetine verilmişti. İngiltere'de de, bira geleneksel olarak evde yapılıyordu ve biracı kadınlar bira satışından iyi para kazanıyorlardı.
Bira, kısa zamanda beslenmenin önemli bir parçası haline geldi. Kraliçe 1. Elizabeth, bölgedeki çoğu çağdaşı gibi, birayı kahvaltıda da tüketiyordu. Ancak, 18. yüzyılın sonları ve sanayi devrimiyle birlikte, yeni bira imalatı yöntemlerinin bulunmasıyla kadının bira yapımındaki katkısı giderek azalmaya başladı ve daha sonra tamamen unutuldu.
Bilim adamları, fillerin bacaklarının dört çeker araç tekerlekleri gibi hareket ettiğini söyledi. Londra Üniversitesi Kraliyet Veteriner Kolejinde görev yapan John Hutchinson ekibi tarafından yapılan araştırmada, fillerin yürüyüşü ve koşuşu özel kameralarla gözlemlendi. Araştırmalarının sonucunda fillerin bacaklarının dört çeker bir arazi taşıtının tekerlekleri gibi hareket ettiğini gören bilim adamları, bunun hayvanın her bacağını hız kazanmak ve fren yapmak için kullanabildiği anlamına geldiğini belirtti. Daha önce 4 ayaklı tüm hayvanların ön ayaklarını fren, arka ayaklarını ise hız kazanmak için kullanmak suretiyle bacakları arasında iş bölümü yaptığı düşünülüyordu. Ancak araştırmanın sonucu, bunun filler için geçersiz olduğunu ortaya koydu. Bilim adamları filleri 4 ayaklı diğer hayvanlardan ayıran bu hareket özelliklerinin, onların iri gövdelerinden kaynaklanıyor olabileceğini söyledi.
İki tane görünen iki tane de görünmeyen olmak üzere toplam dört. Oksijeni sudan alan balıklarda öndeki suyun girişini arkadaki ise suyun çıkışına sağlayan iki çift burun derini bulunuyor. Evrim sürecinde insanlardaki arka taraftaki delikler kafanın içine girerek iç burun delikleri haline geldiler.
Dünya’da değil, Mars’ta... Dev volkan Olympus Dağı (Latincede Olympus Mons) güneş sistemindeki ve bilinen evrendeki en yüksek dağdır. 22 km yüksekliğindeki Olympus Dağı Everest’ten üç kat daha yüksek. 624 km genişliğindeki bu dağ Britanya adalarının bulunduğu alanın tamamını kaplayabilir.
Bu konuda henüz kesin bir sonuca ulaşılmış değil. Ancak yaygın kanının aksine, bir Japon balığının hafızası birkaç saniyelik değil. Yapılan araştırmalar, Japon balığının en az üç aylık bir hafızaya sahip olduğunu ve değişik şekilleri, renkleri ve sesleri ayırt edebildiğini gösterdi.
Fil, mavi balina ya da dev sekoya ağaacı? Hayır, dünyadaki yaşayan en büyük şey bir mantar. Kesilmiş bir ağaç kütüğünün üzerinde büyüyen bal mantarından (Armillaria ostoyae) şu ana kadar görülen ve Oregon’daki Malheur Ulusal Ormanı’nda bulunan en büyük numune 890 hektarlık bir alan kaplıyor ve yaşı 2000 ila 8000 arasında tahnin ediliyor.
Bu sorunun cevabı açık ara sivrisinek...Şu ana kadar ölmüş olan insanların yarısını (muhtemelen 45 milyar kadar) dişi sivrisinekler tarafından öldürdü. Günümüzde bile her 12 saniyede bir kişi sivrisineklerden kaynaklanan sebeplerle hayatını kaybediyor.
Beş bin? İki milyon? On milyar? Hayır, dört tane görebiliriz. Aslında oturduğumuz yerden yalnızca iki tane görebiliriz, bunlardan bir tanesi de içinde bulunduğumuz Samanyolu’dur.
Çin Seddi’nin “insanoğlunun inşa ettiği ve aydan görülebilen tek yapı” olduğu düşüncesi çok yaygındır ama bu doğru değildir. İnsan eliyle yapılmış hiçbir şey aydan çıplak gözle görülemez.
“1789 yılıydı ve Fransız Devrimi tüm hızıyla cereyan etmekteydi. Paris’teki yoksullar ayaklandılar çünkü yiyecek ekmekleri yoktu. Bu sırada Kraliçe Marie Antoinette “ekmek bulamayanlar pasta yesin” şeklindeki ahmakça öneriyi ortaya attı.” Çoğu kişinin doğru bildiği yanlışlardan birisi daha... İlk sorun şu ki, bahsedilen şey pasta değil brioche adlı verilen ve ekmeğe çok benzeyen bir çörekti. Bu durumda bu sözler iyi niyetli bir girişim olabilir: “Eğer ekmek istiyorlarsa onlara iyi cinsinden verin.” Kaldı ki bu sözleri söyleyen Marie Antoinette değildi. Bu ifade en aşağı 1760’tan beri aristokratik çürümenin tasviri olarak yazılı bir biçimde kullanılıyordu. Jean-Jacques Rousseau bu ifadeyi daha 1740’ta duyduğunu ileri sürüyordu.
Anlaşıldığı kadarıyla barut gibi. Ay’da yalnızca on iki kişi yürüdü ve bunlardan hiç biri özel uzay giysileri nedeniyle Ay’ı koklayamadı. Ancak Ay yüzeyinden kabine döndüklerinde yanlarında bu tozlardan bol miktarda sürüklüyorlardı. Astronotlar Ay’daki toprağın kara benzediğini, barut gibi koktuğunu ve tadının çok kötü olmadığını söylediler. Bu toprak büyük ölçüde, Ay’ın yüzeyine çarpan göktaşlarının yol açtığı silikon dioksitten meydana gelmektedir; bunun yanısıra demir, kalsiyum ve magnezyum gibi mineraller de içerir.
Adi bir kıymık. Hollywood filmlerinde gösterilenlerden farklıolarak 18. Yüzyılda kullanılan gülleler aslında patlamıyordu. Bunlar geminin gövdesini parçalayarak kocaman tahta kıymıkların yüksek bir hızla güvertede uçuşmasına neden oluyordu; bu kıymıkların isabet ettiği denizciler de ağır yaralar alıyordu.
Kırkayak kelimesi, Latince “yüz ayak” anlamına gelen centipeda kelimesinden gelmektedir. Kırkayaklar yüz yılı aşkın bir süredir kapsamlı bir biçimde incelenmelerine karşın tam olarak yüz ayağa sahip bir örneğine rastlanmamıştır. Türkçe’deki adlarına bakarak bu hayvanların kırk ayaklı oldukları da söylenemez.
Kesinlikle yanan şehri seyrederken lir çalıp şarkı söylemiyordu. Yangın çıktığı sırada Neron yangının 56 km uzağında, deniz kenarındaki yazlık evindeydi. Neron haberi alınca hızla Roma’ya gitti ve yangın söndürme çabalarının sorumluluğunu üstlendi.
Öyle bir şey yoktu. Bunu gazeteler uydurmuştur. 1922’de Howard Carter tarafından keşfedildiğinde, Tutankamon’un mezarına giren herkesin korkuya kapılmasına neden olan “firavunun laneti” hikayesi, Daily Express’in Kahire muhabirinin işiydi. Bu hikaye daha sonra Daily Mail ve New York Times tarafından tekrarlandı.
Bekaret kemeriyle ilgili bilinen ilk çizim 15. yüzyıla aittir. Konrad Kyeser’in çağdaş askeri donanım üzerine yazdığı kitapta Floransalı kadınların giydiği “sağlam demir külot”un bir çizimi yer alıyordu. Çizimde anahtarın kadın olduğu görülüyor bu da kemerin kontrolünün erkekte değil, Floransalı züppelerin istenmeyen ilgisinden korunmak için kadında olduğu anlamına geliyor.
Resmi olarak bej rengindedir. 2002 yılında, Johns Hopkins Üniversitesi’nden Amerikalı bilimciler, Avustralya Kırmızıya Kayan Galaksileri İnceleme Kurumu’nun topladığı 200,000 galaksi ışığını inceledikten sonra evrenin soluk yeşil renkte olduğu sonucuna vardılar. Ancak birkaç hafta, hesaplamalarında bir hata yaptıklarını ve evrenin aslında daha çok köstebek derisi renginin kasvetli bir tonu olduğunu itiraf etmek durumunda kaldılar.
Develer hörgüçlerinde su değil, yağ depolar; bu yağ da enerji stoku olarak kullanılır. Suyun depolandığı yer vücutlarıdır, özellikle de kan dolaşım sistemleri; bu da onları su kaybından etkin bir biçimde korur.
Peyton Randolph... Randolph, George Washington’dan önceki on dört Kıtasal Kongre (ya da “Kongre’de Biraraya Gelmiş Birleşik Devletler”) Başkanının ilkiydi. Kıtasal Kongre, şikayetlerini İngiliz Tahtı’na iletmek için 13 koloni tarafından oluşturulmuş müzakere organıydı.
Resmi olarak Honolulu... . Hawaii eyaletinde 1907’de çıkarılmış bir yasaya göre Honolulu Şehri ve Honolulu İdari Bölgesi (County) aynı yeri ifade ediyor bu Honolulu şehrinin Büyük Okyanus’ta 2,400 km boyunca uzanan Kuzeybatı Hawaii adalarının kalanını da kapsadığı ve 5,509 km2’yle en büyük yüzölçümüne sahip şehir olduğu anlamına geliyor. Dünyanın en kalabalık şehri ise 12,8 milyonluk nüfusu ve 440 km2lik yüzölçümüyle Mumbai’dir: Km2 başına 29,042 kişi! Eğer bütün anakent alanı dahil edilirse en kalabalık şehir, 13,500 km2 üzerinde yaşayan 35,2 milyon kişiyle Tokyo olur.
Finlandiya’da. Helsinki Teknoloji Üniversitesi’nden bir ekip 2000 yılında bir rodyum parçasını, mutlak sıfırdan (-273oC) derecenin on milyarda biri kadar daha yüksek bir sıcaklığa kadar soğuttu.Laboratuarlarda oluşturulan bu son derece düşük sıcaklıklar dikkate değerdir. Derin uzayda bile sıcaklık -245oC’nin altına nadiren düşer. Bunun bilinen tek istisnası, Avustralyalı gökbilimciler tarafından 1979’da saptanan Bumerang Nebulası’dır. Bu nebula bir bumeranga (ya da bir papyona) benzer. Merkezinde, Güneş’ten üç kat daha ağır, ölmekte olan bir yıldız vardır.
Hâlâ son Buzul Çağı’nın içindeyiz. Coğrafyacılar bir buzul çağını, Dünya’nın tarihinde kutuplarda buz takkeleri bulunan bir dönem olarak tanımlıyor. Mevcut iklimimiz bir ‘buzularası’ döneme tekabül eder. Bu, ‘buzul çağları arasında’olduğumuz anlamına gelmez. Bu ifade, bir buzul çağı içinde, daha yüksek sıcaklıklar yüzünden buzların çekildiği dönemi tanımlamak için kullanılır.
Hiçbir şey çünkü Kuzey Amerika’da bufalo yoktur. ‘Bufalo’ kelimesi genellikle, yanlış bir biçimde bizon yerine kullanılır. Ancak söz konusu bizonlrsa Buffalo Bill, on sekiz aydan daha kısa bir sürede bu hayvanlarda 4 bin 280 tane öldürdü.
ABD bayrağındaki yıldızların her biri bir eyaleti temsil ediyor ve bayrakta 50 tane bayrak bulunuyor. Ancak teknik olarak ABD’de sadece 46 eyalet bulunuyor. Virginia, Kentucky, Pennsylvania ve Massachusetts resmi olarak birer Commonwealth’tir. Buradaki Commonwealth, ‘İngiliz Uluslar Topluluğu’ anlamındaki Commonwealth değil, ABD’deki bu dört bölgenin “eyalet” kelimesi yerine, “ortak rızayla oluşturulmuş siyasi topluluk” anlamında kullandıkları terimdir.
Afrika ve Arap çöllerinin simgeleri olsa da deve Amerika kökenlidir. Atlar ve köpekler gibi, develer de 20 milyon yıl önce Amerika’nın otlaklarında evrildi. Bu hayvanlar o zamanlar, bildiğimiz haliyle hörgüçlü yük hayvanları olmaktan ziyade, daha çok zürafaya ya da ceylana benziyordu. Bering kara köprüsünden Asya’ya 4 milyon yıl önce geçtiler.
Dünya yüzeyinin yüzde 70’i suyla kaplı olabilir ama su, gezegenin kütlesinin 5 binde birinden daha azına tekabül ediyor,yaklaşık olarak yüzde 0.1...
Alışıldık cevap suyun rengi olmadığıdır; su “şeffaf” ya da “saydam”dır ve denizin mavi görünmesinin tek sebebi gökyüzünün denizin üzerine yansımasıdır. Ancak bu doğru değil. Su aslında son derece soluk bir tonda olsa da mavidir. Bunu doğada, kardaki derin bir deliğe ya da donmuş bir şelalenin kalın buzlarının içine baktığınızda görebilirsiniz. Çok büyük ve çok derin beyaz bir havuzu suyla doldurup içine baktığınızda, su mavi görünecektir.
Ne gladyatörün öldürülmesini isteyen Romalı seyirciler başparmaklarını aşağı indirirdi ne de bu ölüme izin veren Roma İmparatorları. Aslında Romalılar “başparmakları aşağıda duracak şekilde” bir işareti hiç kullanmadılar. Bir gladyatörün öldürülmesi istendiğinde başparmak yukarı kaldırılırdı – tıpkı kınından çekilmiş kılıç gibi. Kaybeden bir gladyatörün canının bağışlanması için başparmak, sıkılmış yumruğun içine sokulurdu – kınına sokulmuş bir silah gibi. Aşağıyı gösteren başparmakların ölümü işaret ettiği yanılgısının sorumlusu, yüzyıl ressamı Jean-Léon Gérôme’un Pollice Verso adlı tablosudur. Tabloda, imparator ölüm cezasını vermek için başparmağını aşağıya doğru uzatırken Romalı bir gladyatör bekliyor.
Waterloo hiç kuşkusuz Napolyon’un en ezici yenilgisi olmakla beraber, onun en utanç verici yenilgisi değildi.1807’de, Fransa, Rusya ve Prusya arasında bir dönüm noktası niteliğindeki Tilsit Barışı’nı imzalayan Napolyon’un keyfi yerindeydi. Bunu kutlamak için İmparatorluk Sarayı’nın öğleden sonra bir tavşan avı düzenlemesini önerdi. Bu av, Napolyon’un çok güvendiği kurmay başkanı Alexandre Berthier tarafından organize edildi. Napolyon’u etkilemeye can atan Berthier, İmparatorluk Sarayı’nın konukları meşgul edecek kadar av hayvanına sahip olduğunu göstermek için binlerce tavşan satın aldı. Parti vakti geldi, av başladı ve av hayvanlarının bekçileri avları saldı. Ama av felaketle sonuçlandı. Berthier yabani değil, evcil tavşan almıştı; bu tavşanlar da öldürülmekten ziyade besleneceklerini düşündüler. Tavşanlar canlarını kurtarmak üzere kaçmak yerine, büyük şapkalı ufak tefek bir adama yöneldiler ve onu kendilerine yemek veren bakıcılarıyla karıştırdılar. Aç tavşanlar saatte 56 km’lik azami hızlarıyla Napolyon’a hücum ettiler. Av partisindekiler (artık tam bir kargaşaya dönmüştü) onları durdurmak için hiçbir şey yapamıyordu. Napolyon’un, açlıktan kırılan hayvanları çıplak elleriyle savuşturmaya çalışarak kaçmaktan başka bir seçeneği yoktu. Ama tavşanların şiddeti dinmedi ve İmparatoru at arabasına kadar püskürttüler; bu sırada Napolyon’un adamları tavşanları nafile kırbaçlıyorlardı. Bu fiyaskonun günümüzdeki anlatımlarına göre, Fransa İmparatoru tamamen hırpalanmış bir vaziyette ve utanç içinde arabasına koşturdu.
Çalışmak; içki, uyuşturucu ya da savaştan çok daha fazla insan öldürmektedir. Her yıl yaklaşık iki milyon insan, işle ilgili kazalar ve hastalıklar yüzünden hayatını kaybediyor; buna karşın savaşlarda her yıl 650 bin kişi ölüyor. Tek başına değerlendirildiğinde, en tehlikeli işin, Bering Denizi’nde çalışan Alaskalı yengeç avcılarına ait olduğu söylenir.
Amazon Kızılderilileri çok uzun süredir pratik lastik botlar yaparlardı. Bunu kauçuk sıvısı içine diz hizasına kadar girip kurumasını bekleyerek yapıyorlardı.
Alo kelimesi.Alo kelimesinin ilk yazılı kullanımı, Edison’un “3 ila 6 metre uzaktan duyulabileceği için” telefon görüşmesine “alo”yla başlamak gerektiği önerisini belirttiği 1887 tarihli bir mektubudur.
Hem evet hem hayır. Önce “evet.” 1947’de Harvard Üniversitesi’nde röle anahtarına sıkışan bir güve, geniş, havalandırmasız bir odaya konmuş olan Amerikan Donanması’nın Mark II bilgisayarının kilitlenmesine sebep oldu. Teknisyenler tahrip olmuş böcek ölüsünü çıkardılar ve makineyi yeniden başlatmadan önce kayıt defterindeki yazının yanına yapıştırdılar. Ama şu “virüs” kelimesi buradan mı geliyor? Hayır. Bir makinede oluşan hata ya da yanlış anlamında kullanılan “virüs” kelimesi 19. yüzyıla dayanır. 1889’da yayımlanmış bir gazete haberine göre Thomas Edison “iki gecedir fonografındaki virüsü aradığı için uyumamıştır.” Webster sözlüğü 1934 baskısında “virüsün” modern anlamına yer vermiştir.
Karafatma yanlış cevap. Dr. Wharton’ların 1959’daki çığır açan araştırmasından beri karafatmaların bir nükleer savaşta ilk ölecek böceklerden olduğunu biliyoruz. Radyasyona dayanıklılık kralı Deinococcus radiodurans bakterisidir. Bu bakteriler 1.5 milyon rad’a kadar dayanabilirler, dondurulurlarsa bu limit iki katına çıkar.
Acı biberin en acı kısmının çekirdekleri olduğuna dair inancın tersine asıl acı olan kısım, o çekirdeklerin tutunduğu merkezdeki zardır. Bu zar, en fazla kapsaisin içeren kısımdır. Kapsaisin bibere ayırt edici acılığını veren renksiz, kokusuz bileşiktir.
Bizim gibi İranlılar’ın da milli çiçeği olan lalenin kökenini pek çok kişi Hollanda sanıyor. Oysa Amsterdam’dan olsun ya da olmasın laleler, Hollanda’nın yel değirmenleri ve sabolar kadar ünlü bir sembolüdür. Ama aslında lalelerin kökeni Hollanda değildir. Hollanda’ya İstanbul’dan ilk lale, topu topu 1554’te getirildi.
Kırbaç... Kırbaç 7 bin yıl önce Çin’de icat edildi, fakat kırbaç ‘şaklaması’nın, kırbacın sapına çarpan derinin sesi olmayıp, mini bir ses duvarı patlaması olduğunun anlaşılması ancak 1927’de yüksek-hızda fotoğrafçılığın icadıyla mümkün oldu.
Onlar için fark etmez. Yılan oynatma numaralarında kobralar flütün görüntüsüne tepki verir, sesine değil. Yılanlar kesinlikle sağır olmamalarına rağmen müziği tam olarak “duymazlar.” Yılanların dışarıda bir kulak ya da kulak zarları yoktur fakat çeneleri ve karın kasları sayesinde yerden aldıkları titreşimleri hissedebilirler.
Devekuşu yanlış cevap.. Asla bir devekuşunun kafasını kuma gömdüğü görülmemiştir. Bunu yapsaydı boğulurdu. Bir tehlikeyle karşılaştığında her aklı başında hayvan gibi devekuşu da var gücüyle kaçar.
Köpeklerden. Aslında kuşlar adaya değil, ada kanarya kuşlarına ismini vermiştir. Bu takımada adını, en büyük adasında bulunan hem vahşi hem de evcil çok miktardaki köpekten dolayı, Romalılar tarafından verilen ‘Köpek Adası’ isminden (Insula Canaria) almaktadır.
Bilinenenin tersine saç ve tırnaklar ölümden sonra hiç uzamazlar. Bu tamamen bir efsanedir. Öldüğümüzde vücudumuz su kaybeder ve derimiz sıkılaşır, bu da saç ve tırnağın uzadığına dair bir göz yanılgısı yaratır.
Uluslararası Bulut Atlas Ölçeği’ne göre 0’ıncı bulut katmanı en yüksek bulut katmanıdır, bu katman, 12 bin metre yükseklikte bulunabilen incecik bir katmandan oluşan sirrus olarak bilinir.
Şampanyayı karbondioksit değil, pislik köpürtür Tamamen pürüzsüz ve temiz bir kadehte karbondioksit molekülleri görünmez bir şekilde buharlaşır, bu yüzden uzun zamandır kabarcıkların oluşmasına neden olan şeyin bardaktaki küçük kusurlar olduğu varsayılırdı. Fakat, yeni fotoğraf teknikleri bardaktaki iz ve pürüzlerin bu kabarcıkların sürekli asılı kalmalarına yetecek boyutta olmadığını gösterdi: Bardakta kabarcıkların oluşmasına neden olan şey, bardağın içindeki mikroskobik toz ve tüy parçacıklarıdır.
Yağmur taneleri küre şeklindedir, gözyaşı şeklinde değildir.
Su yosunları... Su yosunları fotosentezin atık maddesi olarak oksijen açığa çıkarırlar. Çıkardıkları net oksijen miktarı diğer tüm ağaçların ve kara bitkilerinin birlikte çıkardıklarından daha fazladır.
Isırgan otu... Birinci Dünya Savaşı sırasında hem Almanya hem de Avusturya’da pamuk kıtlığı vardı. Pamuğun yerini tutabilecek uygun bir madde arayan bilimciler zekice bir çözüm denediler: Çok az miktarlarda pamuğu ısırgan otuyla karıştırdılar; özellikle de kaşındıran ısırganların (Urtica dioica) sert liflerini kullandılar.
Yıllardır süregelen tıbbi tavsiyelerin aksine mide ve bağırsak ülserinin stres ya da hayat tarzından değil bir bakteriden kaynaklandığı anlaşılmaya başlandı.
Kobaylar ya da hintdomuzları artık neredeyse hiç deney hayvanı olarak kullanılmıyor ama Perulular bunlardan her yıl yaklaşık 65 milyon adet tüketiyor. .Ayrıca Kolombiya, Bolivya ve Ekvador’da da yeniyor.
Meyve sineği. Küçücük astronotlar bir miktar tahıl tohumuyla birlikte Amerikan V2 roketine bindirildi ve 1946 Temmuz’unda uzaya fırlatıldılar. Yüksek irtifada patlamanın radyasyon üzerine etkisini test etmeye alışkındılar.
Zenci Henry... Ferdinand Macellan dünyanın etrafındaki turunu asla tamamlayamadı. 1521’de Filipinler’de henüz turun yarısındayken öldürüldü. Macellan 1511’de Portekiz’den çıkıp Hint Okyanusu’nu geçerek önce Uzakdoğu’yu ziyaret etti. Zenci Henry’yi 1511’de Malezya’daki bir köle pazarında buldu ve onu geldiği yoldan Lizbon’a götürdü. 1519’da çıkılan dünya turu girişimi de dahil olmak üzere bundan sonraki tüm yolculuklarında Zenci Henry, Macellan’ın yanında gitti. Bu yolculuk diğer yönden, yani Atlas Okyanusu’nu ve Büyük Okyanus’u geçerek gerçekleşti, bu yüzden 1521’de Uzakdoğu’ya vardıklarında Zenci Henry dünyanın etrafını tam olarak dolaşmış olan ilk insan oldu.
Gergedanlarının boynuzu bir çeşit saç.
Tarihin en kısa savaşı İngiltere ile Zanzibar arasında oldu. Zanzibar savaş başladıktan 38 dakika sonra teslim oldu.
Oyuncak bebek Barbie, gerçek insan ölçülerinde olsaydı vücut ölçüleri 39-23-33 olacaktı.
Elvis'in doğumda ölen ikiz bir kardeşi vardı. İkinci ismi Aron doğumda ölen 'Garon'u anmak için konuldu.
American Airlines, 1987 yılında menülerinden sadace 2 adet zeytin çıkararak 40 bin dolar kâr etti.
Paraguay'da kan bağışı yapacak kişiler hazır bulunuyorsa düello yapmak serbest.
Donald Duck çizgi filmleri, Duck pantolon giymediği için Finlandiya televizyonlarında gösterilmiyor.
'Assassination'(suikast)ve 'bump'(çarpmak) sözcüklerini Shakespeare yarattı ve İngilizce'ye kazandırdı.
Japon balığı karanlıkta tutulursa beyazlaşıyor
Micheal Jordan'ın Nike'tan aldığı para Nike'ın Malezya'daki fabrikasında çalışan tüm işçilerinin kazandığından daha fazla.
8 yıl, 7 ay, 6 gün bağırarak üretilen sesten bir fincan kahveyi ısıtıcak kadar enerji ortaya çıkarılabilir.
6 yıl 9 ay boyunca gaz çıkarılırsa bir atom bombasına eşit enerji ortaya çıkartılabilir.
Prens Charles ve Prens William asla aynı uçağa binmiyor. Nedeni ise bindikleri uçağın düşmesi halinde iki prensi de kaybetme kaygısı.
Amerikalılar yılda ortalama 72 bin metre kare pizza yiyor.
Devekuşları su aradıkları için başlarını kuma gömüyorlar.
İnsan kendi nefesini tutararak intihar edemez.
Sağ elini kullanan insanlar sol elini kullananlardan 9 yıl daha fazla yaşıyor.
Salyangozlar 3 yıl uyuyabiliyor.
Elektrikli sandelye bir dişçi tarafından icat edildi.
İngilizce'deki en uzun kelime 19 harfle DNA'nın yapısında bulunan bir molekül ismi.
1865'in Şubat ayında, Ay hiç dolunay olmadı.
Hindistan cevizinin içindeki sıvı kana enjekte edilirse ölümcül oluyor.
Kutup ayılarının hepsi solak.
Bir saat duvara kafa atarak 150 kalori yakılabilir
Dil, vücuttaki en güçlü kas.
İnglizce'deki tüm harfler 'the quick brown fox jumps over the lazy dog' cümlesinde yer alıyor.
Gözler açık tutularak hapşırmak imkansız.
Şampanya mantarı çarpıp ölme olasılığı örümcek tarafından ısırılıp ölme olasılığından daha yüksek.
Her pul yalandığında 0.1 kalori alınıyor.
Sarhoş karıncalar sağ taraflarına yatıyorlar.
'Typewriter' kelimesi bir sıradaki harfleri kullanarak yazılabilecek en uzun İngilizce kelime.
Kedi balıkları 27 bin tat olma hücresiyle en iyi tat alan canlı.
Hamamböceği kafası koparıldıktan sonra 9 gün yaşabiliyor. 9 gün sonra açlıktan ölüyor.
Kelebekler ayaklarıyla tat alıyor.
Filler zıplayamayan tek canlılar.
Devekuşlarının gözleri beyinlerinden daha büyük.
Deniz yıldızlarının beyni yok.
İnsan kalbi kanı 9 metre yüksekliğe kadar çıkarabilecek basınç üretiyor.
Domuzların orgazmı 30 dakika sürüyor.
İnsanlar dışında zevk için seks yapan tek canlı türü yunuslar.
İnsanlar ölümden daha çok örümcekten korkuyor.
Timsahlar dillerini dışarı çıkartamıyor.
Karıncalar kendi ağırlıklarının 50 katını kaldırabiliyorlar.
Peygamber devesi adlı böcek türünün erkeğinin kafası çiftleşirken dişi tarafından koparılıyor.
Kedilerin idrarları ultra viole ışık altında parlıyor.
Bebekler diz kapaksız doğuyor. Diz kapakları 2-6 yaş arası oluşuyor.
Televizyonda tuvalet ilk defa 'Leave it to Beaver'da gösterildi.
1666 yılındaki Büyük Londra Yangını'nda tüm şehir yandı sadece 6 kişi yaralandı.
Elma kafeinden daha çok uyku açıyor.
Alfred Hitchcock'un göbek deliği yoktu.
Sigara tiryakileri 10 yılda ortalama 2 diş kaybediyorlar
Dünyada dakikada 40 kişi köpek ısırılması sonucu hastaneye kaldırılıyor.
Yılda 40 bin Amerikalı tuvalette meydana gelen kazalar nedeniyle hastaneye kaldırılıyor.
Sürekli bilgisayar kullananlar dakikada 7 kez göz kırpıyor.
Ayaklar öğleden sonra günün geri kalanından daha büyük oluyor.
Humphrey Bogart Prenses Diana'nın akrabasıydı.
1903 yılında yapılan ilk Harley Davidson motorsikletin karbüratörü domates konservesi kutusuydu.
Kola'nın doğal rengi yeşil.
Diş fırçası 1498'de keşfedildi.
Kara sineklerin ortalama ömrü bir ay.
50 yaşını geçmiş herkes ömrünün ortalama 5 yılını sırada bekleyerek geçiriyor.
Antik Mısır'da rahipler mumyalama yaparken kaşlar ve kirpikler dahil vücuttaki tüm kılları temizliyorlardı.
'Wendy' ismi ilk defa 'Peter Pan' hikayesinde kullanıldı. Daha önce böyle bir isim yoktu.
Pireler vücut uzunluklarının 350 misli sıçrayabilirler.Bu oran bir insana uygulandığında zıplama mesafesi bir futbol sahasına eşit oluyor.
Hintli 1.000'den fazla erkek üzerinde yapılan bir araştırmada, güvenli seksin en önemli aparatı olan kondomun standart boyunun Hintlilere büyük geldiği ortaya çıktı. Aslında, Hindistan'ın nüfus yoğunluğu göz önüne alındığında bu sayı ne kadar genele yaftalanabilir, o da ayrı bir konu! İki yıllık bir araştırma sonucu ortaya çıkarılan bu sonuç, ülke erkekleri için oldukça utanç verici bir durum hâline gelmiş. Kondom firmaları ise bu "büyük gelme" meselesine karşı gardlarını çoktan almış ve Hindistan'la beraber boy meselesinden muzdarip birkaç ülke için kondomları "xxxs" ebatında üretmeye başlamış!
Teknoloji şirketi Gartner'ın yaptığı bir araştırmada, İnternet üzerinden bir çeşit günlük tutmaya yarayan kişisel "blog" sitelerinin yaklaşık 200 milyonunun uzun zamandan beri güncellenmediği ortaya çıktı... Yer israfı diye işte buna denir!
Britanya Kalp Vakfının ortaya çıkardığı bu sonuç, "abur cubur"a merakı olan insanları oldukça korkutacak. En çok cips tüketen ülkelerin başında İngiltere ve ABD geliyor. Günde bir paket cips yemek, yılda beş şişe sıvı yağ içmenize bedel Britanya Kalp Vakfının ortaya çıkardığı bu sonuç, "abur cubur"a merakı olan insanları oldukça korkutacak. En çok cips tüketen ülkelerin başında İngiltere ve ABD geliyor.
Dağcılık sporunda, yüksek teknolojiye sahip ekipmanların kullanılmasına rağmen, dünyanın en yüksek zirvesi olan Everest, sporcu misafirlerini ölümle yüzleştirmeye devam ediyor. Oxford Üniversitesinden Dr. Andrew Sutherland'ın hazırladığı rapora göre, Everest'e her 10 tırmanışın biri mutlaka ölümle sonuçlanıyor.
Online alışveriş tutkunları, bir web sayfasının açılışı için yalnızca dört saniye sabredebiliyor. "Ee, bunlar nasıl online alışveriş tutkunu?" diyebilirsiniz; fakat unutmayın, onların tek arzusu biran evvel alışverişe başlamak!
Hollywood'un ünlü kıyamet filmlerinden aşina olduğumuz kadarıyla, insanoğlunun yaşamını devam ettirebilmesi için bazı bitkileri yaşatabilmesi gerekiyor. Bu gerçeği gayet iyi bilen bilim adamları Norveç'te, özel koşullara sahip bir tohum deposu kurarak kıyamet günü hazırlıklarının ilk ciddi adımını attı. Ve en önemlisi, yapılan araştırmalarda, bir bitki tohumunun 200 yıl boyunca saklanabildiği ortaya çıktı.
"Şeytan"la ilgili filmlerden bildiğimiz "666"dan; yani şeytanın numarasından korkan kişiler var. Bu öyle bir hâl almış ki uzunluğundan dolayı şimdi tekrar yazamayacağımız "H" harfiyle başlayan bu isim, psikolojik bir hastalık türü olarak tıp literatürüne girmiş.
AIDS hastalığına yol açan HIV virüsü, 1930 yılında Kongo'da şempanzeler üzerinde araştırmalar yapan bir grup bilim adamı tarafından keşfedildi. Elbette o yıllarda, virüsün 20. yüzyılın vebası olacağı tahmin edilemedi; fakat bulaşıcı ve çok tehlikeli olduğu araştırmacılar tarafından vurgulandı.
Hepimiz, sütün insan sağlığına ne derece yararlı olduğunu biliyoruz. Zaten, dünyaya gözümüzü açtığımızdan beri süt içiyoruz; en azından belirli bir yaşa kadar... Daha çok, ineğin etinden sütünden faydalandığımız için, hayvanlar âleminin geri kalan üyelerinin sütüne pek itibar etmedik. Araştırmacılar diyor ki, "Devenin sütü, ineğinkinden özellikle demir zenginliği açısından daha faydalı." Buyurun bakalım; zaten nerede tatsız tuzsuz, az bulunan bir şey var, o en yararlı!
Bildiğiniz gibi "Görevimiz Tehlike" dizisi, sonradan sinemaya da uyarlandı. Film, seri hâlinde çekilmişti ve başrolde Tom Cruise oynamıştı. "Bond" serilerinden sonra gelmiş geçmiş en iyi ajan filmleri arasında gösterilen "Görevimiz Tehlike"nin 60'lı yıllardaki dizi versiyonu da filmleri gibi dâhice planlanmış istihbarat teknikleriyle donatılmıştı. O yıllarda CIA, diziye öykünerek senaryodaki birçok fikri hayata geçirmiş. Düşünsenize, devletin aklına gelmeyen senaristlerin aklına gelmiş ve ABD gibi bir ülke, istihbarat konusunda onlardan feyzalmış.
Her insanın parmak izinin farklı olduğunu keşfeden Arjantinli uzmanlar, sabıkalıların parmak izlerini alarak suç mahallinde kimlerin olduğunu bırakılan parmak izlerinden tespit etmeye başladı. 1901 yılında ise İngiltere'de ilk "Parmak İzi Tespit Bürosu" kuruldu. Parmak izi tespiti ilk kez 1892 yılında Arjantin'de yapılmış Her insanın parmak izinin farklı olduğunu keşfeden Arjantinli uzmanlar, sabıkalıların parmak izlerini alarak suç mahallinde kimlerin olduğunu bırakılan parmak izlerinden tespit etmeye başladı. 1901 yılında ise İngiltere'de ilk "Parmak İzi Tespit Bürosu" kuruldu.
Şubat 1878 tarihli bir belgeye göre, ismi açıklanmayan bir kişiye ait olan ve ülkedeki tüm numaraların kaydedildiği telefon rehberinde sadece 50 numara yer alıyormuş.
İngiltere'de geliştirilen yeni milenyumun en hızlı bilgisayarı, saniyede 15,4 trilyon işlem yapıyor. 1.200'den fazla işlemciye sahip bilgisayar, neredeyse bir odaya sığmayacak kadar yer kaplıyor. "Yerim geniş, param var, bana uyar." diyenlere duyurulur! Şaka bir yana, bu bilgisayarı sadece belirli kurumlar ve bilim adamları kullanabiliyor.
Osmanlı sultanlarının; ayet, hadis ve sembollerle süslü, her biri üç-dört yılda dokunan gömleklerinin büyük bir sır taşıdığı iddia ediliyor. Osmanlı tarihine farklı bir ışık tutacağına inanılan gömleklerin pek azının üzerinde kimin tarafından yapıldığı yazıyor.
Fil yavrusu, hortumuyla annesinin kuyruğuna tutunarak dolaşır. Sürü içindeki dişiler doğumlarını birbirlerine göre ayarlayıp sırayla doğum yapıyorlar.
Amerika’da her saat 40 kişi kanserden hayatini kaybediyor.
Amerikan havayolları, uçuşlarda yolculara sunduğu kahvaltılarda her tepsiden bir zeytini kaldırarak 1987 yılında 40 bin dolar kar etmiştir.
Bir erkek hayatının ortalama 3350 saatini tıraş dlmak için harcar.
Hamamböcekleri yaklaşık olarak 250 milyon yıldır yaşadıkları halde hiçbir değişime uğramamışlardır.
Yılanlar duyamaz. Karıncalar uyuyamaz. Kirpiler suda batmaz. Kutup ayıları solaktır. Sineklerin 5 tane gözü vardır. Zürafanın ses telleri yoktur. Yunuslar bir gözlü açık uyurlar. Develerin 3 tane kaşı vardır. Bir sineğin hızı saatte 8 km.dir.Istakozların kanı mavi renktedir. Kelebekler ayaklarıyla tat alırlar. Fil zıplayamayan tek memelidir. Sığırların 4 tane midesi vardır. Kangurular gerigeri yürüyemezler. Kediler şeker tadını ayırt edemezler.
Dünyanın en kokulu camisi Tebriz şehrindedir. Mescit inşa edilirken çamuruna misk kokusu ilave edilmiştir ve 600 sene geçmesine rağmen hala mescit misk kokmaktadır.
İnsan midesi 2 haftada bir iç zarını yenilemek zorundadır; aksi halde kendi kendini sindirir.
Sivrisineğin kulağımıza işkence gibi gelen vızıltı sesi onun saniyede 500 kez kanat çırpması yüzünden oluşur. Dünyada en tehlikeli hayvan sivrisinektir. Çünkü insanların ölümüne en fazla sebep olan hayvandır.
Yarim kilo bal yapabilmek için arılar iki milyondan fazla çiçekten bitki özü toplamak zorundadırlar.
Maymunlar her yıl uçak kazalarından daha fazla insan ölümüne neden oluyor.
Kereviz yerken harcanan kalori, kerevizin içindeki kaloriden daha fazladır.
Bir kilo limonda,bir kilo çilekten daha fazla şeker vardır.
Timsahlar renk körüdür.
Sadece erkek kanaryaların öter
Yarım kilo bal yapabilmek için arıların iki milyondan fazla çiçekten bitki özü toplamak zorunda olduklarını biliyor muydunuz?
Tarantulalar iki buçuk yıl hiçbir şey yemeden yaşar
İnciler sirkede erir
Havuca rengini veren bir karotendir.
Venüs’ün saat yönünde dönen gezegendir.
En fazla asfaltlı yola sahip olan ülke Fransa'dır.
Sihirli sözcük olan ‘‘Abrakadabra’’ ilk olarak yüksek ateşli hastaların ateşlerini düşürmek için söylenirdi.
Eyfel Kulesi’nin tepesine çıkabilmek için 1.792 basamak çıkmak gerektiğini biliyor musunuz?
Türkiye’nin kişi başına alkol tüketiminde dünya 3.’sü,sigara tüketiminde ise dünya 4.’sü olduğunu,
İnsanın kendi dirseğini yalamasının imkansız olduğunu,
İdrarın zifiri karanlıkta parladığını,
İnsanların eğer şiddetli hapşırırlarsa kaburgalarını kırabileceklerini,
Domuzların vücut yapılarından dolayı hiçbir zaman başlarını yukarı kaldırıp gökyüzüne bakamadıklarını,
Dünya nüfusunun % 50’sinin hiç telefonla konuşmadığını,
1 saat boyunca kulaklıkla bir şey dinlemenin kulaktaki bakteri sayısını % 700 arttırdığını,
Çakmağın kibritten önce bulunduğunu,
Parmak izleri gibi dil izlerinin de insana özel olduğunu,
Dünyadaki fotokopi makinelerinde meydana gelen arızaların % 23’ünün makinelerin üzerine oturarak kendi popolarının fotokopisini çekmek isteyen insanlardan kaynaklandığını,
Hindistan’da sokakta tuvaletini yapmanın yasal olduğunu,
Çin'de yere tükürmenin serbest; ama balgam üzerine basmanın yasak olduğunu,
Rusya’da erkek erkeğe dudaktan öpüşmenin sevgi ve saygı ifade ettiğini,
Avrupalılar böcek yemez ama Afrika'da değişik çekirge türleri ve iri kelebek tırtılları yenir. Tayland'da bir tür iri su böceği, Yeni Gine'de ağustos böceği, Japonya'da kızartılmış yaban ansı, yalnız veya diğer besin maddeleri ile veya soslarla karıştırılıp yenmektedir. Halen dünyamızda, insan gıdası olarak 500 civarında böcek türü yenilmekte, bunun yüzde 40'ı Meksika'da tüketilmektedir. İnsanların böcek yeme alışkanlığım kazanamamalarının sebebi muhtemelen, böceklerin boyutlarının küçük, dolayısıyla tüketim için gerekli olan miktarın temininin zor olmasından kaynaklanmaktadır.
Hayvanların yedikleri gıdaların renklerinin, neresinden çıkarsa çıksın, çıkan şeyin rengi ile bir alakası yoktur. Buna en iyi örnek inektir. Bir ineğin en çok yediği yeşil renkli otlardır. Bu otlar ineğin dört odalı midesinde çözülür ve moleküllere ayrılır, moleküllerin ise renkleri yoktur. Sütün renginin beyaz olmasının nedeni içinde çözünmüş halde bulunan kalsiyum kasinat (caseinate)tır.
Aslında kırmızı renk hiçbir boğayı kızdırmaz. Çünkü boğalar renk körüdür ve kırmızıyı diğer renklerden ayırt edemezler. Boğa güreşinde matador boğayı eline aldığı şapkasını şalını sallayarak kızdırır. Boğanın kırmızı şala saldırdığı inancı yanlıştır. İspanya'da boğaların kırmızı renge saldırdığı inancı, matadorların kırmızı başlık kullanmaları nedeni ile yaygınlaşmıştır. Halbuki başlıklarda bu renk boğayı kızdırmak için değil, seyircilere hoş görüntü verebilmek için seçilmişti.
Dünyada yaklaşık üç bin sivrisinek türü olduğu bilinmektedir. Bunların çoğu insana saldırmaz. İnsanların kanlarını emerek yaşayan sivrisinek türlerinin yalnız dişileri kan emer. Dişiler de insanların kanlarını kendi yumurtalarını üretebilmek için protein sağlayabilmek amacıyla emerler. Birçok cinste dişi sivrisinekler en azından ilk yumurtalarını kana ihtiyaç duymadan üretebilirler, fakat sonraki yumurtaları için kana ihtiyaçları vardır. Bulabildikleri her canlının kanını emerler, hatta deniz yüzeyine gelen balıklar bile ellerinden kurtulamaz.
Elektrik akımı, direnci sevmez. Eve dönmek için daima en kısa ve kolay yolu tercih eder. Bir su birikintisi içinde iseniz ve elektrikli bir tele dokunursanız, akım telden en kolay yol olan vücudunuza girer, oradan da son derece iletken olan su birikintisine geçerek, topraktan eve döner. Elektrik telleri üzerine konan kuşların toprakla alakaları yoktur. Onlar elektriğin evine dönmesi için bir kısa yol yaratmazlar. Elektrik onların vücudundan geçmektense, kendisine kuş vücudundan daha az direnç gösteren, iki ayakları arasındaki teli tercih eder. Kuşlar da bu nedenle bütün bir gün boyu, yüksek voltaj taşıyan, çıplak elektrik telleri üzerinde durabilirler.
Amerikan kovboy filmlerinde, atların geceleri kamplarda veya gündüz barların önünde daima ayakta, binilmeye hazır vaziyette durduklarını seyrederiz. Doğrudur, atlar nadiren yatarlar, genellikle hasta oldukları veya doğum yapacakları zaman. Atlar günlerce, hatta haftalarca yere yatmadan ayakta durabilirler ve yol gidebilirler. Ayakta dururken dizlerini kilitlemeleri ve uyumaları mümkündür.
Bir görüşe göre kuş sürülerinin 'V' şeklinde uçmalarının amacı enerji tasarrufudur. Bu uçuş şekli ile öncelikle en öndeki kuş, bir arkadaki kuşa gelecek rüzgarı ve hava direncini engeller ve daha az enerji sarf etmesini sağlar. İkinci bir görüşe göre ise, kuşların gözleri başlarının yanındadır, dolayısıyla tam önlerini göremezler. Bu uçuş şekli ile sürünün fertlerinin birbirini görerek, kaybolmadan bir arada kalması sağlanır. Bu görüşe karşı olanlar ise kuşların geceleri de uçtuklarını, bu nedenle öndeki kuşu görmenin önemli olmadığını zaten sürüyü kuşların bağırışlarının bir arada tuttuğunu ileri sürüyorlar.
Sırtüstü düşen bir kedi önce bacaklarını kendisine, kuyruğunu da bacaklarının arasına çeker, başını yere bakacak şekilde döndürür. Belirli bir noktada tam tersini yaparak bacaklarını ve kuyruğunu açar ve vücudu tam ters yöne, yani yere doğru döner. Böylece paraşüt etkisi yaratarak, hızını da frenler ve inişin yumuşak olmasını sağlar. Yapılan deney ve gözlemlerde bir kedinin alçak bir yerden düşmesinin, yüksek bir yerden düşmesine göre çok daha fazla hasar yaratabileceği tespit edilmiştir. Örneğin yaklaşık 100 metre yüksekliğindeki, 32 katlı bir binanın tepesinden düşen bir kediye hiçbir şey olmazken, 7 katlı binalardan düşenlerde ciddi sakatlıklar, hatta ölüm vakaları görülmüştür. Bilim insanları bunu da 'limit hız' ile izah ediyorlar. Bu teoriye göre yüksekten düşen kediler, yaklaşık saatte 100 kilometre sürate gelince limit hıza ulaşırlar, artık hep aynı hızda düşerler ve stresi atlatıp, kendilerine gelir ve gevşerler. Başlangıçta bahsettiğimiz dönme hareketini yaptıktan sonra, tüm vücutlarını paraşüt gibi kullanarak, yaralanma olasılığını en aza indirerek, yere inerler.
Vücutlarının hacimlerine oranla, sinekler ağır sayılmazlar ve onları yere çeken güç pek önemli değildir. Bu güce karşı gelen de, ayaklarındaki kılların ucunda bulunan vantuzlardır. Bu vantuzlar ayrıca yapıştırıcı, yağlı bir madde salgılarlar. Sinekler ayaklarındaki bu yüzlerce vantuz ve salgıları sayesinde her türlü yüzeyde gezinebilirler. Ancak yüzeyin yağ çözücü, örneğin solvent gibi bir madde ile kaplanmamış olması gerekir. Sinekler tavanda yürürken, 6 bacaklarından ikisi hareketlidir. Diğer 4 bacak daima sabit durumdadır. Asıl merak edilen konu sineklerin tavanda nasıl yürüyebildiklerinden çok oraya nasıl konduklarıdır. Sinekler tavana konarken sirklerdeki trapezciler gibi geriye yarım ters takla atmaktadırlar. Tavana yaklaşınca, ön ayaklarını başlarının üzerine çekerek ters dönmekte ve tavana önce ön ayakları ile dokunmaktadırlar. Sonra sıra ile diğer ayaklarını da koyarak vücutlarının tavanda tutunmasını sağlamaktadırlar.
Evlerinde köpek bulunduranlar, köpeklerinin yaşlarını insan yaşı ile mukayese edebilmek için, her bir köpek yaşının yedi insan yaşına eşit olduğunu ileri sürerler. Peki bu doğru mudur? Tam olarak değil. Bu konuda üretilen çeşitli formüller var ama en basit ve akla yatkın olanı şu; Köpeğin birinci yaşı = 21 insan yaşı Köpeğin ondan sonraki her yaşı = 4 insan yaşı Buna göre 7 yaşında bir köpeğiniz varsa, insan ömrüne göre 21 + (6 x 4) = 45 yaşındadır. Bu hesaba devam edersek 10 yaşındaki bir köpek insanın 57, 15 yaşındaki ise 77 yaşındaki ömrünü sürmektedir.
Kendi vücut ısısından çok daha düşük ısı koşullarında yaşayabilmek için canlıların iki silahı vardır. Biri vücut ısılarını ayarlamaları, diğeri de kürk denilen vücut örtüleridir. Kutup bölgesinde yaşayan bir canlı, tropik bölgede yaşayana nazaran on kat daha fazla ısı meydana getirmek veya vücut örtüsü on kat daha fazla koruyucu olmak zorundadır. Çok soğuk iklimlerde yaşayan hayvanların yaşam nedenleri araştırılırken hep kürkleri üzerinde durulmuştur. Halbuki burada yaşayan hayvanların kürkleri ile ılıman bölgelerde yaşayan hemcinslerinin kürkleri arasında çok ciddi bir fark yoktur. Üstelik domuzlar hiç kürkleri olmamasına rağmen deri altı yağ tabakaları sayesinde vücut ısılarından 20 derece daha düşük ısı ortamlarından hiç etkilenmezler. Kutuplarda, buzlu sularda yaşayan balıkların, sıfır ve sıfır altı derecedeki ortamda donmamalarının sırrının, bu balıkların derilerindeki buz kristallerinin donma derecesini düşüren bir protein olduğu tespit edilmiş, hatta genetik mühendisleri laboratuar ortamında bu proteini üreten geni yaratmayı başarmışlardır.
Örümcekler günümüz teknolojisinin bile çözemediği inanılmaz canlılardır. Örümcek ağının çok özel nitelikleri olan sağlamlık ve esneklik bugüne kadar taklit edilemedi. Aynı çaptaki bir çelik telden iki kat daha güçlü olan bu doku ne kadar çekilirse çekilsin orijinal durumuna dönecek kadar esnektir. Örümcek ağları kendine yüksek hızla çarpan nesneleri yırtılmadan esneyerek frenler. Tekrar gerisin geriye yaylanmadığından nesne ters yöne fırlamaz, yapışır kalır. Örümcek ağının esneme kapasitesi bugün yapay olarak üretilmiş en iyi telin neredeyse dört katıdır. Örümcek ağının her tarafı yapışıcı değildir. Kurban ağa yakalanınca yapışkan kısmı bildiklerinden kendileri de ağa yakalanmadan onun yanına kadar giderler. Örümcek ağını amacına göre farklı şekillerde örer. Ağdaki ipliklerin de cinsleri yerlerine göre farklıdır. Yumurtaların sarmalanması için ürettiği yumuşak iplik onu aynı zamanda bir uçurtma gibi uçurabilir. Ağın ana yapısı, dairesel kısımları, avı yakalayacak kısmı için elastikiyetleri ve sağlamlıkları farklı ipler üretir.
Yarasalar tabiatın harikulade yaratıklarından biridir. İnanılmaz özelliklere ve örnek bir toplumsal dayanışmaya sahiptirler. Kan ile beslenmeleri insanların gözünde onları vampir ile özdeşleştirmiş, hep korkulan bir hayvan olmuşlardır. Halbuki yarasaların çoğu kan ile beslenmez. Zararlı böcekleri yiyerek insanlığa faydaları dokunur. Sadece bir yarasa bir saat içinde 300 böcek yiyebilir. Muz, avakodo gibi ticari değeri yüksek ağaçların çoğalmaları için polenlerinin taşınmasında en önemli rolü yarasalar oynar. Yarasalar gece ava çıkmak için, ay varsa onun kayboluşunu, yani tam karanlığı beklerler. Sıcak kanlı memeli hayvanların kanları ile beslenen yarasalar genellikle atları sığırlara tercih ederler. Salgısında bulunan pıhtılaşmayı önleyici bir madde 20-30 dakika kanın sürekli akmasını sağlar ve beslenme gerçekleşir. Bir kez kanını emdikleri hayvanla karşılaşırlarsa diğerlerini bırakıp yine ona saldırırlar. Vampir yarasalar arka arkaya iki gece kan içmedikleri takdirde ölürler. Her gece vücut ağırlığının en az yarısı kadar kan içmek zorundadırlar. Doğumdan sonra anne, emzirmenin yanında yavruya takviye olarak, kusarak kan da verir. Bu yetersiz kalırsa bir başkası yardımcı olur. Hatta yetişkin yarasaların, ölmek üzere olan bir başkasına ağızdan kan verip onu kurtardıkları görülmüştür. Toplumsal dayanışmanın bu kadar güçlü olduğu az canlı topluluğu vardır.
Bir karıncayı alın, suyun içine batırın, saatlerce tutun ölmez. Sudan çıkardığınızda ölü gibi görünür ama birkaç saat içinde kendine gelir. Su, karıncaların çok ince olan nefes tüplerinden içeri giremez. Karbondioksitten narkoz yemiş gibi olurlar. Tabii ki bu süre çok uzarsa onlar da ölürler ama dayanma süreleri inanılmazdır. Ne var ki, karıncalar yağmur ve seller altında bu şekilde nefeslerini tutarak mücadele vermiyorlar. Yağmuru hissedince yuvalarına giriyorlar ve giriş yollarını tıkıyorlar. Ateş karıncası denilen bir türünde ise karıncalar birbirlerine tutunarak sel sularının üstünde yüzüyorlar. Bir yerde karaya vurup çıkıyorlar. Tabii kraliçe karınca ortada, yüksekte ve mümkün olduğunca kuru tutuluyor.
Genellikle ayıların kış uykusuna yattıkları bilinir ama bu doğru değildir. Gerçi ayılar kışın mağaralarda uzun uzun uyurlar ama bu kış uykusu değildir. Daha doğrusu kış uykusu bir çeşit uyku değildir. Normal canlılarda uyanıkken ve uyku halindeyken, vücut ısısında ve metabolizmanın çalışmasında ciddi bir fark yoktur. Oysa kış uykusu, hayvanların hayat ile ölümü ayıran çizgiye kadar gelmeleri şeklinde tanımlanabilir. Bazı hayvanların kış uykusuna yatmalarının iki sebebi vardır: Havanın çok soğuması ve yiyecek bulma güçlüğü. Soğuk havada yaşayabilmek için hayvanların daha çok enerjiye ihtiyaç duymalarına rağmen karlı kış günlerinde yiyecek bulma imkanı azalır. Kış uykusu bu zor mevsimde hayvanın enerji ihtiyacını azaltır, enerji tasarrufu sağlar. Kış uykusu bildiğimiz şekilde uyumak değildir. Buna bilim dilinde 'hibernasyon' diyorlar. Vücut ısısının ortam sıcaklığına düştüğü bu durumu birçok balık türünde, kurbağalarda, sürüngenlerde, kuşlarda ve memelilerde görebiliyoruz. Hakiki anlamda kış uykusuna yatan bir hayvanı (hibernatör) gördüğünüzde, ölmüş olduğunu sanabilirsiniz. Vücut ısıları sıfır dereceye kadar düşebilir. Bir dakika içinde sadece birkaç kez nefes alırlar, kalp atış hızı o kadar düşüktür ki, hissedilmez bile. Havalar ısındığında ise vücudun normal düzene geçmesi sadece birkaç saat alır. Kış uykusuna yatan hayvanlar, uyku süresince kendi vücutlarındaki yağı tükettikleri gibi ara ara uyanarak bulundukları yere yazdan stok ettikleri yiyeceği yiyenler de vardır. Kış uykusu sırasında hayvanlar vücut ağırlıklarının yüzde kırkına yakınım kaybederler. Bu kaybın yüzde 90'ına periyodik olarak uyanmalardaki ısı üretimi ve enerji kaybı sebep olurken geri kalan yüzde 10 kayıp ise uyku sırasında olur. Kış uykusu kış boyunca sürmez. Hayvanlar havaların soğumaya başlaması ile birkaç günlük bir uyku periyoduna girerler. Kış mevsiminin şartları ağırlaştıkça bu periyotlar uzar
NOT: Bu bilgiler Tamer Korugan'ın "Lüzumsuz Bilgiler Ansiklopedisi-1" isimli kitabından derlenmiştir.
İnsan vücudunda bulunan toplam 206 kemiğin yarısından fazlası el ve ayaklarda bulunur.
Bowling, ilk olarak bundan yaklaşık 7000 yıl önce Mısırda oynanmaya başlamıştır.
İnsan midesi her 2 haftada bir yeni bir katman oluşturur ve bu katman mide asitinden zarar görmüş önceki dokunun yerini alır.
Buenos Aires'te ufak bir kaniş köpeği tam üç kişinin ölümüne neden oldu. Herşey dengesini kaybederek 13. kattan düşmesiyle başladı. Tam düştüğü yerde bulunan bir kadın, çarpma sonucu hayatını kaybetti. Olayı büyük bir şaşkınlıkla izlemekte olan diğer bir kadına o sırada oradan geçmekte olan bir otobüs çarptı. Tüm bunları gören yaşlı bir adam ise geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını kaybetti
Kaptanlar gemileri hareket halindeyken bir yunus gördüklerinde yavaşlarlar. Çünkü yaygın inanışa göre çok duygusal olan bir yunus gemiyle girdiği yarışı kaybederse intihar edebilir
Erkek karıncalar çiftleştikten sonra ölürler.
Park''larda görülen atlı heykellerin ön iki ayağı havada ise heykeldeki kişi, bir savaşta ölmüştür. Eğer yalnızca bir ayağı havada ise, savaşta yaralanmış demektir. Eğer dört ayak da yerdeyse, normal nedenlerle ölmüştür.
Eğer tüm Çin nüfusu önünüzden tek sıra şekilde geçecek olsaydı, siz sıranın bitmesini beklerken doğacak olan yeni Çinliler nedeniyle asla sıranın sonu gelmezdi.
Jokey Frank Hayes, 1953 yılında katılmış olduğu bir yarış esnasında atının üzerinde kalp krizi gerçirdi ve yaşamını kaybetti. Fakat bedeninin hala üzerinde olduğu atı durmadı ve yarışı birincilikle tamamladı. Hayes, bir at yarışı kazanan ilk ve tek ölü jokey olarak tarihe geçti.
Dişi guguk kuşu başka bir kuşun yuvasından bir yumurta çalar ve yerine kendi yumurtasını bırakır. Yuva sahipleri bu hileye kanar ve tüm yumurtalara bakmaya başlar. Yumurtadan ilk çıkan gugukkuşudur. Ebeveynler yokken diğer tüm yumurtaları yuvadan atar. Yeterince büyüyünce de uçar gider.
65 yaşındaki sıradan bir Amerikalı, yaşamının 9 yılını televizyon seyrederek geçirir
En uzun gaz çıkarma rekoru 2 dakika 42 saniye ile Londra’lı Bernard Clemmens’e aittir.
Albert Einstein lise öğretmenleri tarafından salak görüldüğü için üniversiteye önerilmedi.
Nazi Partisi amblemi yani "gamalı haç" aslında 4 tane "L" harfinden oluşur ve light-life-love-luck yani ışık-hayat-sevgi ve şansı simgeler .
Thomas Edison, toplam 5000 farklı tür kuş besliyordu.
Amerika’lıların %9’u, hayalet gördüklerini resmi kurumlara rapor etmişlerdir.
Eğer ayaklarınızı yavaşça yukarı kaldırır ve sırt üstü yatarsanız, bataklığın içine gömülemezsiniz
Nefesinizi tutarak kendinizi öldürme ihtimaliniz yoktur.
Tasmanya ve Avustralya'nın Gipssland bölgesinde gelin ve damat, gerdeğe ilk olarak, evlilik töreninin ortasında yere serdikleri bir hasır üzerinde ve bütün konukların gözleri önünde girerler.
Ambonya adasında o mevsim ürünlerin çok olmasını sağlamak amacıyla ilginç bir gelenek halen yaşatılmaktadır. Bereket için adanın erkekleri güneş batımında çıplak olarak tarlalara giderek, ekinler arasında mastürbasyon yaparlar.
Ortalama bir köpeğin görüş yeteneği, ortalama bir insanın görüş yeteneğinden daha iyidir
Sağlıklı bir insan gözü yaklaşık 8 milyon rengi ayırt edebilir.
Çekirgeler dizleriyle duyarlar