Ciner Medya Grup Ankara Temsilcisi Muharrem Sarıkaya, Radikal Gazetesi Ankara Temsilcisi Deniz Zeyrek, Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Fikret Bila ve Yenişafak Gazetesi Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi'nin sorularını yanıtlayan Çelik, gündemle ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
İşte gazetecilerin soruları ve Hüseyin Çelik'in yanıtlarından satır başları:
Didem Arslan Yılmaz: TBMM Başkanı Terörle Mücadele Mutabakat metni açıkladı. Sizden sert açıklamalar geldi. Başbakan 'bize sormadı' dedi. Sayın Arınç'ta açıklama yaptı. Sizce neden böyle bir açıklamada bulundu?
AK Parti'nin kuruluşundan beri bulunuyorum. Biz en büyük hileyi hilesizlikte buluruz. Bizans oyunlarına rağbet etmeyiz. TBMM demokrasinin tecelligahıdır. Sayın Meclis Başkanı Türkiye'de ikinci insandır. Cumhurbaşkanına vekalet eden insandır. Sayın Meclis Başkanı kendi şahsı adına da Meclis Başkanı sıfatıyla yaptığı açıklamalarının yankı bulması önemlidir. Gaziantep'teki şehitlerin cenazesinde de devlet protokolü bir arada bulundu. Muhalefet de bulundu. Sayın Cumhurbaşkanımız bunun bir 'Gaziantep ruhu' olduğunu söyledi. Bize sorduklarında ben şahsen bu görüntünün önemli olduğunu resimde kalmaması gerektiğini söyledim. Sayın Meclis Başkanımız da sorumluluk konumundadır. Herkesi terör karşısında aynı tavrı takınmaya çağırmasını son derece olumlu buluyoruz. Sayın Çiçek'in milli mutabakat metni örneği sunmasını hiçbir zaman yadırgamıyoruz. Sayın Bülent Arınç, muhtıra kelimesinin niçin kullandığını bizzat kendisi ifade etti. Bunun üzerine çok şey ilave etmeme gerek yok. Ben parti adına şöyle konuştum; TBMM Başkanı diğer siyasi partileri de işin içine katarak yapsaydı, muhalefet temsilcilerini davet etseydi, bu işin endişesini taşıyan herkese öncülük yapalım deseydi, o zaman bu bir milli mutabakat metni olabilirdi.
Fikret Bila: Sayın Cemil Çiçek deneyimli bir siyasetçi. Hem bakanlık görevleri var. Niye böyle bir yöntem kullandı? Bireysel bir çıkış yapmasını neye bağlıyorsunuz?
ÇÖZÜM ŞEREFİNİ CHP'YE VERMEYE HAZIRIZ
Niye sorusunun muhatabı ben değilim. Sayın Başkanın bizatihi kendisi niye sorusuna size verdiği mülakatta söyledi. Onun beyanlarını esas almak durumdayız. Eğer TBMM Başkanı sıfatıyla böyle bir açıklama yaptıysa, diğer siyasi partilerle istişarede bulunmadıysa zaten eksik kalır. Eğer şahsı adına bir girişimiyse bu milli kelimesi havada kalır. Bu terör bizim gözyaşlarımızı döküyor, annelerin yüreğine kor düşüyor. Bu ancak topyekün iradeyle çözülür yaklaşımı iyi niyetlidir. Ancak bizim üzerinde durduğumuz mesele yöntem meselesidir. Sayın Başkanın çıkışı, irade beyanı aslında çağrıda bulunduğu doğru bir zemindir fakat usul açısından bazı sıkıntılar vardır. Cemil Bey Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu Başkanlığı'nı da yapmıştır. Cumhurbaşkanı, Başbakan, TBMM Başkanı bir metin yayınlar. Hiçbir metin üzerinde konuşulmaz, tartışılmaz değildir. Dolayısıyla sayın Başkan'ın yayınladığı metnin siyasi partiler tarafından konuşulması, eleştirilmesi yadırganacak bir şey değildir. Biz Kürt meselesiyle ilgili olarak dün de söyledik, bugün de söylüyoruz. Terörle mücadele konusunda, Kürt meselesinin halli konusunda kimin derde deva bir düşüncesi varsa onu almaya ve gereğini yapmaya hazırız. Diyelim ki, bu teklif CHP'den mi geldi, parlak bir teklif, MHP'den mi geldi. CHP ve MHP şeref payına sahip olsun ama yeter ki, bu kan dursun.
SAYIN KILIÇDAROĞLU'NUN GİRİŞİMİ ÖNEMLİYDİ
Sayın Kılıçdaroğlu fevkalade önemli bir çıkış yaptı ve herkes bunu olumlu karşıladı. MHP baştan kapıları kapattı. Sayın Başbakan derhal randevu vardı ve Sayın Kılıçdaroğlu arkadaşıyla geldi görüştü. Sayın Başbakan 'Biz AK Parti siz CHP olarak gelin irade koyalım' dedi. CHP'den o gün bugün olumlu bir cevap alamadık. Bugün cevap verirlerse yarın çalışmaya başlayabiliriz. Bütün bunlara açığız.
Deniz Zeyrek: O toplantıda TBMM Başkanı'nın insani ve vicdani bakışının daha önemli olduğunu düşünüyorum. Sanki CHP'nin başına gelen kendi başına gelmesin diye böyle bir yöntem seçtiği izlenimi edindim. Bazı şeyler kağıt üzerinde olduğu gibi olmuyor. Yasayı çıkardınız ama bugün İzmir'de şehit babasının başına gelenleri okuduk. Bütün bu sorunların belki de ortadan kaldıracağı belki bir sürecin de önünü açabilirdi. Belki de herşey kağıt üstündeki gibi gelip geçmiyordur. Siz CHP'ye bu kadar net bir şekilde 'evet görüşelim' dediğiniz halde, Cemil Çiçek'e neden 'çağrınız yerinde, katkımızı sunacağız' demek yerine, yönteminin yanlış olduğunu söylediniz?
CEMİL BEY SİYASETTE ABİ DEDİĞİMİZ İSİMLERDENDİR
Cemil Bey siyasette duayen insanlardan biridir. Bizim de siyasette 'abi' dediğimiz insanlardan biridir. Niyeti ve çıkışı itibarıyla irade beyanı olarak son derece olumlu karşıladığını söyledik. Hassasiyete davet eden 11 madde eylem planı ve çözüm planı olmadığını söylemeye çalışıyorum. Şu anda kendisi bağımsız olsa da AK Parti milletvekilidir. Yarın Meclis Başkanı bittiği zaman o da bizim aramıza dönecektir, beraber siyaset yapmaya devam edeceğiz. Cemil Bey'e karşı ser cevaptan Bülent Bey'in muhtıra kelimesi kastediliyor. Keşke şöyle olsaydı daha iyi olurdu temennisinde bulunduk. Bu çok büyütülmesin.
Abdülkadir Selvi: Son 5-6 aylık dönemde tanık olmaya başladık. Sayın Cumhurbaşkanı ile sayın Başbakan'ın danışmanlarının sözleri tartışıldı. AK Parti'de ne oluyor?
Çok sertleşen, birbirini hırpalayan aramızda bir tavır olmadı. Sayın Cumhurbaşkanı meselesi geride kaldığı için ona dönmeyeceğim. Sayın Cumhurbaşkanımızın da, sayın Başbakanımızın da bizim için değerli olduğunu, birbirlerine güvenlerin de birçok kez test edildiğini ifade ettim. Bir arkadaşımızın sözleri sayın Cumhurbaşkanımızı kırmışsa çok üzülürüz, kendisini kırmak bizim aklımızın ucundan bile geçmez. Ama şunu gözardı etmeyin, 10 yıldır iktidara olan bir partiden söz ediyorsunuz. Zaman zaman bu mekanizma içerisinde tartışmaların, farklı düşüncelerin olabileceğini gözardı etmemelisiniz. Diyelim ki, bir milletvekilimiz sizi ve beni rahatsız eden bir beyanda bulundu. Düşünce özgürlüğü oldukça, şiddet içermedikçe, hakaret olmadıkça diyebilir. Bizim partimizin genel tavrının benimsemeyeceği beyanda bulundu diye derhal disiplin soruşturması mı yapalım? Öyle bir şey yok. Hükümetin fikirlerini hükümet sözcüsü, partinin fikirlerini parti sözcüleri ifade eder. Zaman zaman bizim arkadaşlarımız aykırı fikirler ifade eder, bu da kendilerini bağlarlar. CHP'de aynı olunca 'arkadaşlarımızın şahsi görüşleri' derler ona bir şey yok, ama bize söylerler.
TÜRKİYE'NİN GELECEĞİ AK PARTİ'DEN BAĞIMSIZ DEĞİL
Türkiye'nin geleceği AK Parti'nin geleceğinden bağımsız olarak düşünülmüyor. Bizim siyasi muhaliflerimiz var. Onlar da 'iki kişi şöyle birbirine girse de biz de oh desek' diyenler var. Bütün samimiyetle söylüyorum; bizim partimizdeki sevgi, saygı ortamı hiçbir siyasi partilerde yok. Zaman zaman bazı arızalar olabilri. 2014 hesaplarını ayak oyunlarıyla yapanlar kaybeder. Sayın Başbakan yasaklıyken de konuşuluyordu. Sayın Başbakan o zaman 'Abdullah Gül bey bizim başbakan adayımızdır' dedi. Sayın Başbakan Siirt'te milletvekili seçildiği gün sayın Gül istifa etti. Meclis Başkanlığı için de spekülasyonlar yapılıyor. Bizden 5 arkadaş o göreve talip olabilir ama kavgaya dönüşmez. Kurulduğumuz gün hep ayrılsalar temennide bulunuyorlar.
Abdülkadir Selvi: Kendi kalenize gol atma durumu olabilir mi?
Bizde kendi kaleye gol atmaz, hep karşı tarafa gol atılır. Arkamızdaki seyircimiz çok güçlü. 7 kere halk hep bizim karşımızdakilere gol attı.
Muharrem Sarıkaya: Sayın Çiçek'in ortaya koyduğu mutabakat konusunu İngiltere ve İspanya örneğini ortaya koydu. İspanya'da ortaya çıkan metnin benzer bir metiniyle karşı karşıyayız. Siz nasıl bir teröre karşı mücadele yöntemi benimsiyorsunuz, hangi modalitede gerçekleşecek?
Sayın Meclis Başkanı veya sayın Cumhurbaşkanı bütün siyasi parti temsilcileri ile diyelim ki toplantı yaptı. KESK'i, Türk İş'i, DİSK'i çağırdı diyelim. Etkili ve yetkili STK'ları da davet etti ve yine diyelim ki bir metin ortaya çıkardı. Bugün PKK'nın silah bırakmasıyla ilgili herkes hemfikir değil mi?
Muharrem Sarıkaya: İspanya'da da herkes hemfikirdi. 88'de başladığını 2011'de bitirebildi.
KİMSE ÖLMESİN PKK SİLAH BIRAKSIN BU İŞ BİTSİN
Her zaman yazıldığı gibi olmuyor. Her ülkenin şartalır farklıdır. Konfiçyus'un sözü var 'Hükümet adil olursa kanuna gerek yoktur' der. Neticede sizin dediğiniz İspanya'da, IRA meselelerinde bir mental olarak buna hazır olmamız, ruhen hazır olmamız lazım. Toplumu ruh ve zihin olarak bir yere getirdiğimizde bu metin önemlidir. IRA bir asır devam etti, nesilleri tüketti. Bu mesele kolay mesele değil. Kürt meselesi kabul edilmiyordu. İnkar ve asimilasyon esastı. Kürt yok denmiş. Adamın gözünün içine baka baka 'yoktur' demişsin. Bunu gayrimüslime, Alevi'ye, mütedeyyin insanlara yapmışsın. Bununla polisiye, askeri tedbirlerle mücadele edebileceğini düşünmüş. Biz Kürt vatandaşlarımızın makul, meşru, mantıklı demokratik ve hukuki taleplerini karşılamaya hazırız. Bunun çok önemli kısmını yerine getirdik. Geçmişte PKK'nın şöyle bir mazareti olabilirdi. 'Sen benim kendi ülkemde kendimi ifade etmeme demokratik, siyasi yollarla ifade etmiyorsun' diyebilirdi. Böyle bir mazarete sığınıyorlardı. 90'lı yıllarda etkili yetkili bir insanın çıkıp 'Ben Kürtüm' demesi onun hakkında tahkikatın açılmasına sebep olurdu. Dolayısıyla AK Parti bütün bunları aştı. Geldiğimiz noktada eğer terör örgütü silahlarını bırakır da 'ben bu işten vazgeçtim' derse mesele biter. Bırakmazsa, yeryüzünde hiçbir ülkede silahla size saldırmaya gelenlerle sarmaş dolaş olamazsınız, onları çiçekle karşılayamazsınız. Eğer silahını elinde tutmasına bir sebep varsa onları ortadan kaldıralım. Bizim amacımız bütün PKK'lı gençleri öldürmek, imha etmek değil. İstiyoruz ki, onlar da korucuyu, askeri, polisi şehit etmesin, istediğimiz budur.
AYGÜN 'ARKADAŞLARIM' DEDİ BEN İSE 'PKK'LI GENÇLER' DEDİM...
Didem Arslan Yılmaz: Siz 'dağdaki gençleri öldürmek niyetimiz' değil dediniz. CHP'li Hüseyin Aygün de öyle demişti.
Sayın Aygün 'arkadaşlarımız' demişti. Ben arkadaşlarım demedim. Türkiye'de insan ölümüne sevinmemek lazım. Diyelim ki, onlarca insanı almış rehin almış birisi bırakmamakta ısrar ediyor. Polis operasyon yaptı adam öldürüldü. Rehinelerin kurtarılmasına seviniriz ama adamın öldürüldüğüne sevinir misiniz? Türkiye'de beşikten itibaren bir kin ve nefret büyütülüyor. Bir genç öldürülüyor, annesi babası onun resmini duvara asıyor. Peki kim öldürdü diye yeğeni, çocuğu soruyor, asker öldürdü deniyor, polis öldürdü deniyor. Bir nefret ortamı oluşuyor. Öte yandan asker ve polis şehit ediliyor. Çocukları ve yeğenleri 'kim öldürdü' diye soruyor. Cevap PKK oluyor. Orada da bir nefret büyütülüyor. Kürtler ve Türkler ve diğer etnik unsurlar birarada yaşamaya mecburuz. Kimse bulunduğu coğrafyayı Allah'a sipariş ederek elde etmiş değil. Kitlesel farklılıklarımız kavga sebebi olmamalıdır. Birimiz Van'lı birimiz Tekirdağlı olabiliriz. Bu birbirimizi öldürmemize sebep değildir. Türkiye'de sevgileri büyütmemiz gerekirken ölümlerden dolayı kin ve nefret büyütülüyor. Bugüne kadar 40 binin üzerinde insan hayatını kaybetti. 10 bine yakın şehit var bunun dışında da 30 bin küsur da PKK'lı etkisiz hale getirilmiş. Benim temennim, keşke o PKK'lı gençler eline hiç silah almasaydı. Keşke ölmeselerdi, ana kuzuları da şehit olmasalardı. Ama birisi size gelip saldırıyorsa, gelip Kumrular'a, Anafartalar'a bomba koyuyorsa veya Gaziantep'te bayram günü 10 masum insanın canına kıyıyorsa, kimse iyi yaptı falan diyemez. Terör silah bırakmadığı sürece mücadele devam edecek. Habur meselesi neydi? Dağdaki PKK'lalar ölüm makinası olarak gezsin mi, yoksa silahı bırakıp normal vatandaş olarak gezsin mi? Aklıselim hangisini tercih eder. Habur'da suça bulaşmamışlar gelsin dedik. Sonra o şova dönüştürüldü, sabote edildi. Oslo'da yapılan görüşmede, benim temenni ettiğim şey orada temenni edilmiştir.
Fikret Bila: Oslo sürecinden kamuoyuna yansıyan görüşme içeriği çok eleştirildi. MİT Müsteşar Muavini 'Şikayet ettiğiniz amir var mı?' diyor. Sonra şehirde yaşanılan bombalamalar vs. Orada PKK ile oturulan süreçte hem PKK'nın silah bırakmadığı, hem de komutanlardan şikayet ettiği bir süreç...
Siz bomba depolamaya devam edin. Silahlarınızı bırakmayın, güvenlik güçlerine saldırın mı demişler. 70'li yıllardaki kötü uygulamalar, Diyarbakır Cezaevi, 12 Eylül darbesinin getirdiği faşist anlayış PKK'yı büyütmüştür. Kandil'i yok sayın. Tunceli'nin dağlarında yüzlerce PKK'lının faaliyet gösterdiğini bilmiyor muyuz?
Fikret Bila: Siz eski dönemi eleştirdiniz. O zaman niye hala dağda geziyorlar?
Sayın Leyla Zana'nın Başbakanla görüşürken gündeme gelen konular budur. PKK eskiden 'Bağımsız Kürdistan' diyordu, şimdi vazgeçti. Madem ki, demokratik bir Türkiye'yi istiyorsunuz, burada herkes kendi varlığını, kültürünü, ana dilini öğretsin, kendinden sonraki nesillere aktarsın diyorsanız, bu hükümet bunları yapan ve başlatan bir hükümettir.
Muharrem Sarıkaya: Bu iş 1984'de başladı. Bu kadar süre içerisinde birçok yöntem denendi. Acaba hükümet 2002-2007 arasındaki uygulamalarda yakalamış olduğu ivmede bir kesintiye mi uğradı? Bugün güvenlik bürokrasinin istediği yöntemlere mi dönüldü?
Eğer siz sıradan gündelik hayatını sürdüren vatandaşa zarar verme endişesini bir tarafa bırakırsanız, o zaman terör örgütünün yöntemleriyle mücadele edersiniz, bu da hukuk devletinde olmaz. Devlet 80'li yıllarda 90'lı yıllarda Hakkari'de, Iğdır'da 'burayı boşalt' diyordu. Bunu dediğinizde bin kişilik köyde oradaki 10 genç PKK'ya katıldığını düşünelim.
**VATANDAŞA GİT DEMEK BAŞKA ATEŞ ALTINDA KALMA DEMEK BAŞKA
Fikret Bila: Şemdinli operasyonunda köyü boşalttınız?**
Vatandaşa buradan gidin demek başka bir şeydir, çatışmalar ortasında etrafta hiç kimsenin olmamasını temenni edilmez mi? Köydeki vatandaşın çatışma arasında kalmaması için 'şimdi git iki gün sonra gel' demek başka şeydir. Faili meçhuller, gözaltında kaybolmalar o dönemde hayatın normali haline gelmişti. Terör örgütü ve onun uzantıları bizim yaptığımız çalışmaları beğenmediler. Mesela Kürtçenin seçmeli dil olmasını hakaret olarak algıladılar. Ancak halka gidip, 'bunlar böyle yapıyorlar ama bunları biz temin ediyoruz, taviz koparıyoruz' diyorlar. Biz de diyoruz ki, siz kan dökülerek bunu temin edecek idiyseniz, bunu 90'lı yıllarda temin ederdiniz. Yılda 4 bine kadar PKK'lı bine yakın güvenlik görevlisi şehit oldu. O günkü hükümetler meseleyi askeri ve güvenlikçi anlayışla ele almıştı.
Fikret Bila: Sayın Demirel Erdal İnönü ile birlikte Diyarbakır'da 'Kürt realitesini tanıyoruz' dedi. Sayın Mesut Yılmaz 'AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer' dedi. Sayın Ağar 'düz ovada siyaset' dedi. Sayın Özal Kürtçe yasağını kaldırdı vs. Bu yaptığınız bütün uygulamalara rağmen PKK'nın dağdan inmesini sağlamıyor. 90'lı yıllarda yanlış politikalar zaten eleştiriliyor. O dönemde K.Irak'ta ABD'nin varlığı Çekiç Güç'le sınırlıydı, Türkiye istediği gibi harekat yapılıyordu. Bütün bunlar PKK'nın bağımsız Kürt devleti kurma amacını ortadan kaldırmış değil... Bu süreç bir ayrılık süreci gibi gözüküyor. Bunu nasıl önleyeceksiniz?
Sayın Demirel ve sayın Yılmaz ve Mehmet Ağar'ın sözleri var. Aç bir grup insan var sizden talepte bulunuyor. Siz doymak için yemek lazım diyorsunuz. Bal demekle ağız tatlanmaz. Sayın Özal'ı rahmetle anıyorum. O Kürtçe yasağı kaldırdı, bu olumlu adımdır. Uygulanmış hayata geçirilmiş bunun dışında bir şey yok. AK Parti'nin demokratik hamlesini birileri küçümsemek için bireliri geçmişte şunu bunu yapmıştı diyor. Bütün Türkiye için Anayasamızda, 12 Eylül Anayasası'nda demokratik iyileştirmeyi yapıyorsunuz. Bize gelince kadar 'Kürt yoktur' noktasındaydı.
BDP KÜRTLERİN MHP TÜRKLERİN PARTİSİ İSE...
Fikret Bila: Şu anda sorunun geldiği boyut 90'lardan az değil. Çözüm ne olacak?
Birileri bunu talep ediyor. Başkaları da başka şeyler talep ediyor. Onu istiyor diye bu ülke, bu millet bunu verecek anlamına gelmiyor. Bunu kim istiyor? PKK'yı eğer siz bütün Kürtlerin mümessili, temsilcisi yegane irade olarak görürseniz, bu çok vahim bir hata olur. Zaman zaman meslektaşlarınız şöyle hata yapıyor. BDP'lilere Kürt siyasetçiler deniyor. Ben de Kürdüm ama bana Kürt siyasetçi demiyorsunuz. Bana böyle bir şey deyin diye söylemiyorum. MHP Türkçülük zemininde siyaset yapıyor ama onlara Türk siyasetçiler demiyorsunuz. Medyanın dili BDP'ye ve PKK'ya bir alan açmıştır. Biz ve CHP neyin siyasetçisiyiz? Bu meselenin çözümüyle ilgili siyasi müzakere sözkonusu olduğu zaman BDP'de söz hakkına sahiptir ama yegane söz hakkına sahip değildir. PKK saldırıya devam ediyorsa, yapılacak şey mücadeledir.
Abdülkadir Selvi: MHP'nin BDP'lilerle ilgili teklifi var. Siz BDP'nin dokunulmazlıkların kaldırılmasını bir çözüm olarak görüyor musunuz?
Muharrem Sarıkaya: Sayın Sadık Yakut'un idamın yeniden getirilmesiyle ilgili bir önerisi vardı, isterseniz ikisine birlikte yanıt verin...
Deniz Zeyrek: Türkiye'nin son zamanlarda terörle mücadelede bir güvenlikçi anlayışın olduğunu görüyoruz. Son dönemlerde bir güvenlikçi yaklaşım zihniyeti mi hakim oluyor? Hükümetiniz tercihi böyle bir yola girmek mi?
Didem Arslan Yılmaz: İdris Naim Şahin'le buzlar eridi mi?
Bir ülke güvenliğiyle ilgili tedbirler alır. Biz terör ve terörle mücadeleyi Kürt meselesini kesin çizgilerle birbirinden ayırdık. Burada içiçe geçen unsurlar tabii ki var. Biz Kürt vatandaşlarımızın bu ülkede birinci sınıf vatandaş olmalarını, kültürel haklarını elde etmeleri için ne gerekiyorsa yaptık, yapıyoruz, yapacağız.
Deniz Zeyrek: İdam cezası İran'da da var. Partinizden bu söylemler yükseliyor.
Sadece bizim partimizden değil, Partimizin Meclis Başkanvekili dedi diye biz hemen tamam, yapalım demeyiz. Biz bir partiyiz. Partinin organları vardır, kurulları vardır. Böyle düşünmesi en tabii hakkıdır. Milletvekilleri de böyle düşünebilir.
SELAHATTİN DEMİRTAŞ'IN DİLİ KIŞKIRTAN BİR DİLDİR
Deniz Zeyrek: En son ne zaman biz bu işin siyasi çözümünü konuştuk? Hep İçişleri Bakanı'nın, Milli Savunma Bakanı'nın sözlerini duyuyoruz.
Bir ülkede siz hükümetseniz. Halkınız size 'Bu adam gelip karakolu, askeri birliği basıyor, niye etkin mücadele etmiyorsun?' dediği zaman hükümet yetkilisi cevap veriyor. Selahettin Demirtaş 'şu kadar kilometreyi PKK kontrol ediyor' diyor. Bu sayın Demirtaş'ın temennisidir. Demirtaş'ın dili kışkırtan bir dil. Bu ülkenin her metrekaresinde devletimiz vardır.
Deniz Zeyrek: Bu olaylar nedeniyle diğer taraftaki kültürel haklar gibi konularda atılan adımlar cesaretle söylenemez hale geldi. Çünkü akıllarda şöyle bir korku var, PKK Gaziantep'de vahşete imza atarken, biz burada Kürtçe eğitimden nasıl sözedebiliriz, diye bir algı oluştu...
Terör devam ederken, Kürtçe seçmeli dersi koyduk mu? O zaman bu niye? Güvenlikçi politikalar hakim oldu, demokratikleşmeden vazgeçtik mi? 3. Yargı Paketi'ni getirdik mi?
Deniz Zeyrek: Sayın Adalet Bakanı biz bu şartlarda 4. Paketi getiremeyiz dedi
Sayın Adalet Bakanı bu işin zorluğundan söz ediyor. Ama bir zorlukları göğüsleyerek mücadele eden bir partiyiz. Ne kadar demokratik hamle varsa yaptık, yapacağız. Terör oluyor diye demokratik hamlelerden vazgeçmeyiz. Demokratik hamleleri PKK istiyor diye yapmıyoruz. Gayrimüslim, Alevi, mütedeyyin ve ötekileştirilen bütün insanları öteki duygusundan kurtarmak için mücadele ediyoruz. Meslektaşlarınızın bir durumunu söyleyeyim. PKK'nın şehir içindeki yapılanması KCK konuşuluyor. Kendini paralel devlet eden zihniyete karşı hükümet mücadele ettiği zaman 'efendim güvenlikçi politika' deniliyor. Şimdi kurda merhamet etmek, kuzuya zulmetmektir. Eğer siyaset yapacaksak, demokratik, rekabete dayalı siyaset yapacağız. İşin içine kaba kuvvet, şiddet girmeyecek. Ama bunu bazı meslektaşlarınız anlamamakla ısrar ediyor.
Abdülkadir Selvi: İdamı geri getirecek misiniz?
Hükümetin böyle bir beyanı var mı, partimizin var mı? O düşünceler arkadaşımız bağlar. Dolayısıyla sadece kendisini bağlayan konuyu tutup da parti ve hükümet politikası olarak konuşmanın anlamı yok. Bizim hepimiz aynı torbadan çıkmış değiliz. Meclis dediğiniz bu toplumun bir kesitidir, bir başka gezegenden taşınmış insanlardan oluşmuyor. BDP'lilerin dokunulmazlığın kaldırılması meselesi diye bir mesele yok. Şimdi TBMM'de şu anda uzlaşma komisyonu var. 4 siyasi partinin temsilcisi var. Şemdinli'de kucaklaşmasıyla ilgili araştırma yapılacak ve fezleke hazırlanacak, TBMM karar verecek.
Muharrem Sarıkaya: Dokunulmazlıkla ilgili yeni bir düzenleme olabilir mi?
Varsayalım ki BDP diye bir parti yok. Terör biter mi? Türkiye'nin temel derdi bu değil.
Fikret Bila: Hem mücadele hem de reformlar devam edecek dediniz. Kürtçe'yi seçmeli ders olarak eğitim sistemine girecek. Bu talep Kürtçe eğitim dili olsun diye geliyor. Bu oraya doğru gidebilir mi?
BDP'LİLER ÖCALAN'IN FİKİRLERİNİ MECLİS'TE SÖYLEYEBİLİRLER
Önce bu güvenlikçi politikalara son noktayı koymak istiyorum. Bizim hükümetimize güvenlikçi politika uygulamakla itham ediliyor. Eğer güvenliğimiz adına silaha karşı silahla mücadele etmek deniliyorsa bu devam edecek. Güvenlikçi politika, siz insanların bütün hürriyetlerini güvenliğe feda ederseniz, insanları ekmekle güvenlik tercihine zorlarsanız bu olmaz. Biz halkımızı güvenlik ile özgürlük arasında tercihe zorlamadık. OHAL'i kaldırdık. Sıkıyönetim falan da ilan etmiyoruz. Hukukun üstünlüğü kavramından sapmıyoruz. Teröristler herşeyi meşru görebilir, ama güvenlik güçleri 1 teröristi kovalarken, bir tek masum vatandaşın burnu kanamaması konusunda hassasiyet gösteriyorsa bu güvenlikçi politika değildir. Bizim yaptığımız demokratik duruş devam ediyor. Kürtçe meselesine gelelim. Bugün seçmeli Kürtçe dersi koyduk. Bu dersi şu anda verebilecek insan bir elin parmaklarını geçmez. Benim ana dilim Kürtçedir ama ben Kürtçe ders veremem. Her Türkçe bileni Türkçe öğretmeni yapıyorlar mı? Bu manada çok ciddi bir eğitici problemi var. Ana dilinde eğitim talebinde bulunmak bir suç değil. Bu talebi yapana bölücü demek de doğru değil. BDP'liler gelsinler TBMM'de Abdullah Öcalan'ın bütün fikirlerini söylesinler fikir özgürlüğü olarak. Ama bu şiddetle değil, terörle değil. Birisi çıkıp ayrılmaktan da söz edebilir. Bundan hoşlanmayız. Ama bu onun fikri ise söylesin. Şimdi diyeceksiniz ki 'Kürt olan herkes Kürtçe eğitim alsın' mı diyeceksiniz. İsteyenler Kürtçe eğitim verenler okula gitsin diyelim. Bu çocuklar ilkokulu bitirdi, Liseye geldi. Kürtçe ÖSS, Kürtçe LGS, Kürtçe KPSS, Kürtçe ALES'i yapmak zorundasınız. Sonra üniversiteye gitti, Kürtçe mühendislik okudu, mezun oldu. Bunun uygulama alanı peki? Bu Belçika'da, İsviçre'de bile başarılmış modeller değil. Şu anda Türkiye'de ana dilde bir Türk çocuğuna Kürtçe eğitimi yaparsanız geleceğiyle ilgili çok ciddi şeyler olur. İlkokulda Türkçe öğrenmeye başlamanın ne anlama geldiğini bilenlerden biriyim. Benim çocuklarımın ana dili Türkçe'dir. Kürtçe'yi de öğrendiler. Her dil bir insandır, her lisan bir insandır.
**BEŞAR ESAD CHP İLE TÜRK HALKINI KARIŞTIRIYOR
Deniz Zeyrek: Sizin çocuğunuzun ana dilinizi konuşamaması iyi bir şey mi?**
Benim çocuklarımın anneleri Türk. Büyürken Türkçe öğrendiler sonradan Kürtçe'yi öğrendiler. Ben BDP'lilerden daha iyi Kürtçe biliyorum. Ama bir politik meseleyi Kürtçe ifade edemem. Her insanın ana dili ağzındaki ak sütü gibi haktır. Her Kürt vatandaşı kendi çocuğuna Kürtçe öğretmesi haktır, devletten bunu isteyebilir. Müziğini yapabilmelidir, dua istiyorsa Kürtçe yapabilir. AK Parti bütün bu tabuları yıkmıştır. Devlet Tiyatrolarında Kürtçe oyunlar oynanıyor, çocuğuna istediği ismi verilebiliyor. Geçmişte BDP'lilerin bile hayalinden geçmeyen şeyler yapılmıştır. Şimdi isteyen anadilde eğitim alabilir desek PKK vazgeçecek mi bu işten? PKK'yı ortaya çıkaran sebepleri söyledim. Geçmişteki kötü uygulamalar PKK'yı beslemiştir, Kürtlerin ve Türklerin başına bela etmiştir. Devletimizin asli görevlerinden birisidir PKK'ya sempati duymayan Kürtler'i korumaktır. PKK'nın Kürt meselesi yoktur, Kürtlerin PKK sorunu vardır. Kürt halkı kendisi olarak varlığını sürdürmek istiyor, çoluk çocuğuna gelecek, haysiyetli yaşam istiyor. Bu çerçevede en fazla oyu AK Parti'ye veriyor. PKK şu anda bir sektör haline gelmiştir. Varlığını idame etmek istiyor. Bugün bu işi bırakın dediğinizde onlara çok iyi şartlar hazırlasanız da bundan çok üzülecek kimseler vardır, çünkü bir rant aracı haline gelmiştir.
Didem Arslan Yılmaz: Esad'ın elindeki silahlar PKK'nın eline geçerse....
Hafız Esad zamanında Öcalan barındırıldıysa oğul Esad döneminde PKK barındırılıyor. Şu anda Türkiye'ye karşı silahlı eylem yapan PKK'lıları kendi dostu olarak görüyor. Esad diyor ki, 'Türk halkı bizi destekliyor' diyor. Anladığım kadarıyla, Esad Türk halkıyla CHP'yi karıştırıyor. Suriye'den gelen vatandaş, Türkiye'de geldi belli bir zaman sonra gitti. Bunu biz kontrol etmiyoruz. Bugün bir gazete AK Parti sözcüsü buralarda teröristlerin olduğunu itiraf etti diyor. Bu kampa sığınmış olan insanlara Suriye'ye gidip savaşan güçlere katılabilir. Ancak kamplarda bir askeri talim falan yapılmıyor.
Deniz Zeyrek: Bir milletvekili görüşmek istedi, reddedildi. Orada askeri nitelikli insanlar kalıyor demişti bu milletvekili. Siz askeri eğitim yapılmıyor, sığınmacı diyorsunuz. Eğer iki ülke arasında savaş varsa, o ülkelerden herhangi birinin askeri karşı ülkeye sığınırsa yasayla bir statüsü vardır...
İki ülke arasında savaş mı var?
Muharrem Sarıkaya: Bir asker size sığınıyorsa, oradan size gelen askerlere uygulanacak yönetmelik sözkonusu
KİMSE SİRKE GİDER GİBİ MÜLTECİ KAMPINA GİDEMEZ
İran ile Irak savaşıyor.
Deniz Zeyrek: Askerlerde olduğu gibi diğer sığınma kamplarına da kolay giriş çıkış izni verilmemesi lazım. Bunu üçüncü ülkeler kolay kabul ederlerse dünyanın diğer ülkelerinde asker kalmaz. CHP'liler gidince 'sadece vali giriyor siz giremezsiniz' dedi. Başbakan 'Meclis Komisyonu girebilir' diye talimat verdi.
Başbakanın burada hassaten talimatı sözkonusu değil. İnsan Hakları Komisyonu talepte bulunmuş, Dışişleri incelemiş. CHP Hatay'da mültecilerin geldiği günden beri olayı ajite eden, karışıklıklar meydana getiren şeyler yaptı. Kimisini El Kaideci ilan ettiler. CHP oraya şov yapmaya gidiyor. Herhangi bir şahit şahittir. Çok hayatiyeti olan bir konuda o şahidi gizleyebilirsiniz. Bu adam Esad'ın ordusunda subay. Deşifre olması halinde oradaki ailesinin başı belaya girecek insanlar var. Kamplardakilerin çoğu kadın ve çocuktur. Apaydın'da sadece 600 erkek vardır. Bunun da sadece 300'ü askerdir. Bu insanlar deşifre olup Suriye'deki akrabalarına zarar vermek istemiyor. Benim canım sıkıldı kampa gitmek istiyorum diyor, kardeşim sen sirke gitmiyorsun ki. Öbür gün bir başka parti, öbür gün grubu bulunmayan bir parti....
Deniz Zeyrek: Ben vatandaş olarak bazı iddiaları ciddiye alıyorum. CHP'nin bu konudaki tavrı yanlış ama gelen insanların yüzde 98'i bir savaştan kaçıyor. Onların neler çektiğini empati yapmak lazım. Siviller konusunda bir genelleme yapmak yanlış. Ama yüzde iki'de Libya'dan gelmiş insanlar oluşturuyorsa, kamuoyunda Apaydın kampında bir karargah kurduklarına dair ciddi endişeler varsa hükümetin yapması gereken şeffaf olmasıdır. Şeytanın avukatlığını yapıyorum.
Siz şeytanın avukatlığını yapmaya devam edin o da ayrı bir olay. Bakın Meclis Komisyonu'nda her partinin temsilcisi var. Oraya gidip şov yapacak olan zatlar oradaki insanları terörist ilan eden zatlardır.
Fikret Bila: Hükümet bu konuda kapalı oturumda muhalefeti bilgilendirse...
Bu endişeleri gidermek adına partilerin bir girişimi var mı? Böyle ßr girişim olmadan böyle bir problem yoktu. Bugün Hürriyet'ten Mehmet Yakup Yılmaz'ın bir yazısı var, muhaliflerin gücünden söz ediyor, bunların internet sitesine girerseniz, göreceksiniz, önünüze çıkacak sayfada ana üsün Hatay olduğunu yazıyor. Ben bunu merak ettim. Suriye Ordusu'nun internet sitesine girdim, öyle bir ifadeye rastlamadım.
Deniz Zeyrek: Vardı çıkardılar
Bu dediğimiz internet sitesi Türkiye'nin iradesiyle oluşmuş falan değil. Hükümet diyor ki, arkadaş burada silahlı eğitim yapılmıyor, bir askeri faaliyet yapılmıyor. Mühimmat depolanmıyor. Burası mülteci kampıdır. Ama oradan gelen yüksek düzeyli bürokratlar ve bazı askerlerin Suriye'deki ailelerindek kaygılarından dolayı bazı kısıtlama getirmiş. CHP çok istiyorsa İnsan Hakları Komisyonu gitsin baksın. Şu anda 11 noktada mülteci kampı var, Apaydın dahil. Şimdi Adıyaman'a bir kamp kuruluyor. Okullar açılınca, o yurtlardan çıkacaklar. 15 Eylül'e kadar tüm eğitim kurumlarında bulunan mülteciler çıkarılıp başka kampa götürülecektir. Bir kere veliler ve öğrenciler müsterih olsunlar. Hatta oraların badanası boyası yapılarak teslim edilecek. Bir maksimum kapasite var, bunu ben tayin edecek değilim. Şu anda bile çok ciddi kaynaklar bu işe aktarılıyor. Halepçe katliamından kaçan insanlara kapamızı kapatabilir miydik?
Didem Arslan Yılmaz: Esad Suriye'deki olayların arkasında Türkiye'nin olduğunu söylüyor. Herkes gideceğini söylüyor ama Esad'ın gitmeyeceğine dair bir planınız var mı?
İster gitsin, ister kalsın. Bizim derdimiz, Suriye'nin kim tarafından hangi yöntemle idare edileceği falan değil. Türkiye bütün dünyaya rejim ihraç eden, dünyayı şekillendiren bir misyon üstlenen ülke değil. Suudi Arabistan yarın masum hak talebinde bulunan insanları imha etmeye kalkışırsa biz aynı tepkiyi Suudi Arabistan'a da gösteririz. Biz bütün komşularımızla iyi komşuluk münasebetleri ve iyi bir politika geliştirmek istiyoruz. Bizim Suriye ile ticaret hacmimiz 2,5 milyon dolara çıktı. Bütün bunların sonucu herkes elini vicdanına koyacak. Bakın AB'yle ihracatımız gittikçe aşağıya düşüyor. Biz bu ülkelerde, uzak doğu ülkeleriyle yeni ilişkiler kurmasaydık küresel krizde perişan olacaktık. Biz Esad'a dedik ki, 'Bir sel geliyor bak seni de alıp götürecek'. Tunus'u, Cezayir'i, Yemen'i, Mısır'daki hareketi biz mi başlattık. Libya'yı biz mi başlattık. Kaddafi'de gitmeyebilirdi. Kalsaydı farklı bir tavırda mı olacaktık. Bu aktif dış politikanın sonucudur. Bugün tekrar başa dönsek aynı şeyi yine yaparız, doğru olan budur. Beşar Esad uzun boylu Suriye'de kalamaz. Bu kadar kan döken, tanklarla uçaklarla kendi halkına bombalar yağdıran bir liderin kalması mümkün değil. Biz Esad gidecek de parsa toplayacağız derdinde de değiliz. Petrola iştahımız kabardığı için bunu yapmıyoruz. Biz komşumuz evini yakıyor. Neden yakıyorsun diye soruyoruz, 'sana ne' diyor. Biz de 'sen evini yakamazsın' diyoruz. Bu yangın bize de sirayet eder. Bizim vatandaşlarımızın akrabaları yaşıyor orada.
Fikret Bila: CHP'nin Türkiye'nin son dönemde sünnilik üzerinden bir dış politika oluşturduğu eleştiriler var. Bunun karşısında Şam-Tahran-Bağdat'ın Şi bloğu oluşturulduğu söyleniyor.
ABD'nin hatalı politikaları sayesinde bir şii bloğunun oluşmasından söz edilebilir. Bizi mezhepçilikle suçlayanlara mezhep hatırlatması yaptık. Sayın Kılıçdaroğlu'na Beşer Esad'a duyduğunuz sempati mezhep sempatisinden mi kaynaklanıyor dediğimde kıyamet kopardı. Biz Suriye'de yüzde 15'lik Şii bir azınlık yüzde 85'lik Sünnileri yönetiyor. Suriye'de mezhepten bahsediyorsanız Suriye'nin yapısını bilmiyorsunuz demektir. Şu anda Sünni çoğunluk 'yeter artık' diyor. Suriye'de Kürtler de var. Kürtler'e vatandaşlık vermeyen bir yönetimden söz ediyoruz. Türkiye'de Beşar Esad'a kim sempati duyuyor? CHP ve BDP sempati duyuyor. Sen bir kasetle geldin, daha önce Esad seni tanımazdı bile. PKK'ya cephe almış Suriye ile dosttuk dün. Bugün CHP'nin sempati duyduğu Suriye PKK'ya arka çıkıyor. Sayın Başbakan ve eşi ile Beşar Esad ve eşi Bodrum'da bir kez karşılaştılar. Özellikle tatil yaptılar diye bir durum yok. Dün barış ortamında iyi ilişkilerinizin olduğu zamanda siz Beşar Esad'la dostane münasebette bulundunuz diye... Beşar Esad o gün toplarını tanklarını halkın üzerine salmamıştı. Rusya'da eksik demokrasi var diye münasebetlerimizi keselim mi? Biz peşmergeleri alırken bir mezhep meselesi mi vardı. Bu işe mezhep meselesi olarak yaklaşmak bir ülke için çok hafifliktir.
ÖĞRETMEN AİLELERİNİN PARÇALANMASINA RAZI DEĞİLİZ
Didem Arslan Yılmaz: Öğretmenlerden tweetler var. Sayın Çelik, Suriyeliler'e sahip çıkıyor bizim durumumuz ne olacak diyor
Biz aile kurumunu parçalayamayız. Eğer bir öğretmen arkadaşımız, stajyerlik dönemini bitirmişse, asıl memur haline gelmişse, kendisi Kars'ta kocası Tekirdağ'da ise bu kabul edilemez. Şu anada kadar Milli Eğitim Bakanlığı 13 bine yakın eş tayini yaptı. Buradaki Milli Eğitim Bakanlığı'nın hassasiyeti şudur. Ankara'da boş kadro yok. Ankara'dan 2 bin kişi 'ben burada çalışıyorum benim eşim Ankara'ya gelsin' diyor. Bakanlık Ankara'ya getirdiğimde istihdam edemem diyor. Benim buradan sayın Ömer Dinçer'e çağrım şudur. Diyelim ki, Ankara'ya 2 bin kişi geldi. Türkiye'de 700 bin öğretmen var. Ankara'da hiç bir iş yapmadıklarını düşünün. Şu şartla getirebiliriz, kamuda, diğer bakanlıklarda görevlendirilebilirler. Öğretmenlik mesleğiyle bağdaşan işlerde görevlendirebilirsiniz. Aile bütünlüğünü sağlamak bir sosyal sorumluluk gereğidir, bunu yapmak zorundasınız. Kamu çalışanlarını eğitim, sağlık, güvenlik ve adliye yüzde 80'i oluşturuyor. Benim bakanlığım döneminde Milli Savunma, Adalet ve İçişleri Bakanlığı'yla protokoller imzaladık ve gayet iyi gitti. Ben aile bütünlüğünü sağlamak üzere eş tayini talebinde bulunan arkadaşlarımın talebinde haklı olduğunu düşünüyorum. Ben sayın Başbakana bu şekilde aktardım. Sayın Başbakan aile bütünlüğü meselesinde son derece hassastır. Eminim ki, buna duyarsız kalmayacaktır. Buradan halefim olan sayın Bakana da çağrıda bulunuyorum. Örtüştüren ve uzlaştıran bir çözüm mutlaka vardır ve uygulanacaktır.