ANKARA (A.A)TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Türkiye'nin, Avrupa Birliği'ne (AB) üye olabilmek bakımından yasal, yapısal ve zihniyet itibarıyla bir değişimi, belli bir noktaya kadar getirmek mecburiyetinde olduğunu söyledi.
Cemil Çiçek, AA Haber Akademisi'nin sosyal etkinlikleri kapsamında gazeteci adaylarıyla "Demokratik Süreçte Yeni Anayasa" konusundaki düşüncelerini paylaştı. Mevcut anayasanın, günümüz ihtiyaçlarını karşılamadığını belirten Çiçek, "Birçok sorunun bizatihi kaynağını teşkil ettiği, siyaseti bütün bu olup bitenlere rağmen vesayet altında tutup siyaset kurumunun çözüm üretmesini engellediğini hesaba katarak, yeni bir anayasa yapılması gerekmektedir" diye konuştu.
Türkiye'nin 1963 Ankara Antlaşması'ndan bu yana tercihini Avrupa Birliği'nden yana kullandığını ifade eden Çiçek, şunları kaydetti:
"Zaman zaman sloganvari konuşmalarla o politikaya karşı çıkılmıştır ama hiç kimse 'O antlaşmayı ben yürürlükten kaldırıyorum' dememiştir, 'ben artık o antlaşmayı tanımıyorum' dememiştir. Hatta zaman zaman sloganvari karşı olanlar bile konjonktürel olarak Avrupa değerleriyle bu yapılanların bağdaşmıyor olduğunu ifade etmişlerdir. Türkiye'nin, bu Hükümet açısından baktığımızda, 'Avrupa Birliği Bakanlığı' diye de bir bakanlığı var. Asya Bakanlığı yok, Ortadoğu Bakanlığı yok, Amerika Bakanlığı yok ama bir Avrupa Birliği Bakanlığı var. Hükümet düzeyinde, hükümet seviyesinde işlerin tek elden yürütülmesi, koordine edilmesi açısından bir bakanlık var. Böyle bir bakanlığa kimse karşı da değil. O zaman Türkiye'nin, Avrupa Birliği hedefi net ve açıktır. Karamsar olduğumuz nokta, müzakere edeceğimiz başlık kalmadı. Bizden değil. Türkiye'nin gelişmesi, büyümesi, politikalarından rahatsız olan ve Avrupa Birliği'nin omurgasını oluşturan bazı ülkelerin 'kaşının altında gözün var' kabilinden mazeretlerin arkasına sığınarak, bir kısım problemleri istismar ederek AB üyeliğine karşı çıkıyorlar. Onun için de kırk dereden su getiriyor. Ama buna rağmen müzakere süreci devam ediyor. Toplantılar devam ediyor.
Türkiye bu birliğe üye olabilmek bakımından yasal, yapısal ve zihniyet itibariyle bir değişimi belli bir noktaya kadar getirmek mecburiyetinde. Biz buna Ulusal Program diyoruz. Hükümetler bu birliğe tam üyelik noktasında, son program zannediyorum 800 sayfa. 800 sayfalık Türkiye'nin bir ulusal programı var. Bu programda, Avrupa normları açısından Türkiye'nin eksiklikleri vardır, tespitler vardır. 'Ben bu birliğe üye olabilmek için bu yasal ve yapısal düzenlemeleri yapacağım' diyor Türkiye. Avrupai değerler var. Buna uygun Türkiye de yasal ve yapısal düzenlemeler yapacak."
-"Anayasanın kendisi AB normlarına uymuyor"-
"Belli bir süreden beri, bugünkü Hükümet ve bundan evvelki bazı hükümetler AB'ye tam üyelik noktasında bir çabanın içerisine girdiğinde bir ikilemle karşı karşıya kaldı" diyen Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Birisi şudur; uyum yasaları çıkarılacak, Anayasa'ya uygun olması lazım ama Anayasa'nın kendisi AB normlarına uymuyorsa hükümetler ne yapacak? Açıkçası AB normlarına uysa Anayasa'ya uymuyor. Anayasa'ya uymuyorsa o da AB normlarına uymuyor. Böyle bir fasıl tayininin içerisinde Türkiye zorlanıyor. O nedenle eğer Türkiye'nin AB noktasındaki kararlılığı devam ediyorsa ki ediyor, o zaman Avrupa'yı, o değerleri, o normları kendimize uydurma imkanımız olmadığına göre ve biz üyeliği kendimiz talep ettiğimize veya oraya da tam üye olmak istediğimize göre, -ki bence Türkiye'nin yararınadır- o zaman yani herkes kırmızı ışıkta dururken, Türkiye 'ben durmam' diyemez.
Özel düzenleme alanları hariç, temel normlarda, temel yaklaşımlarda birlikte bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu aşikar. Avrupa'nın tamamında idam cezası kalkmışken, siz Türkiye olarak bunu mevzuatınızda tutamazdınız. Kafanıza yatsa da yatmasa da... Bu bile tartışma konusudur yaa, hani şimdi 'idam gelsin, gitsin' diyenler... O tartışılabilir, o ayrı bir olay ama Avrupa'nın 27 ülkesinde idam kalkmışsa siz de oraya üye olmak istiyorsanız, siz de mevzuatınızdan bunu çıkarmak mecburiyetindesiniz. Onun için Türkiye belli bir süreden beri, bu Anayasa'dan kaynaklanan bir kısım zorluklar, sıkıntılar sebebiyle bu ikilemi de yaşıyor. Anayasa'ya mı uyacak, AB normlarına mı? Dikkat ederseniz, ilerleme raporlarındaki bir kısım eksiklikler de bu Anayasa maddesi yazılmasa bile Anayasa ile bağlantılı tenkitlerdir, açıklamalardır."
-"30 yıldır şikayet edilen bir konuyla ilgili irade ortaya çıktı"-
Parlamentodan geçirilip iç hukukun bir parçası haline getirilen, Avrupa İnsan Hakları gibi bir kısım uluslararası sözleşmelere de dikkati çeken Çiçek, bu sözleşmelere dayalı olarak kurulmuş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi kurumlar olduğunu ifade etti.
Türkiye'nin, belli bir süreden beri, altına imza koyduğu bu anlaşmalara ve sözleşmelere uygun olarak, iç hukukunda karşılaştığı problemler bulunduğunu kaydeden Çiçek, şöyle konuştu:
"Bunlara uymadığı takdirde, bunlar uluslararası camiada Türkiye'nin demokrasi kalitesi ve itibarı açısından her gün tartışma konusu. O halde bunları önemsiyorsak... Bir galakside yaşamıyoruz, dünya denilen bir gezegende yaşıyoruz ve yerimiz de belli. Tercihimiz belli, içinde yer aldığımız kurumlar belli, değerler sistemi belli. Bunlar hak ve özgürlükler dünyası, prensip itibarıyla... Bunları yazılı belgelerle tespit edildiği bir dünya. Bunların başında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi geliyor. Ayrıca bu sözleşmenin yorumunu yapan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin de yargı yetkisini kabul etmiş, o mahkemece verilen kararların da uyulması gerektiği kararlar olduğuna da daha evvelki hükümetler döneminde karar verilmiş ve böylece de taahhüdü olan bir ülkeyiz. Hal böyle olunca eğer anayasanız ve buna dayalı uygulamalar, o taahhütlerinizle ters düşüyorsa, o taahhütler ile zaman zaman karşı karşıya geliyorsanız, bu da sizin ilişkilerinizde, demokrasi bakımında dış dünyadaki sıralamanızda, sıkalada yerinizin belirlenmesinde olumsuzluk oluşturuyor ise anayasanızı değiştirmek mecburiyetiniz vardır. Aksi takdirde Türkiye yanlış bir karede oturmuş olur, yanlış bir fotoğraf vermiş olur."
Bu dönemde, 30 yıldır şikayet edilen bir konuyla ilgili olarak bir iradenin ortaya çıktığını belirten Çiçek, Mecliste grubu bulunan dört siyasi parti ve diğer siyasi partiler ile meslek örgütlerinin de açıklamaları gözönüne alınarak yeni bir Anayasa yapım sürecinin başladığını söyledi.
-Yeni Anayasa ihtiyacı-
Çiçek, "Bütün bu söylediğimiz, ana hatlarıyla ifade etmeye çalıştığımız hususları değerlendirebilmek, öncelikleri, özgürlükleri, yapısal dengeleri, devletin organları arasındaki ilişkileri yerli yerine oturtan bir yeni anayasa ihtiyacı bugün Meclisteki partiler tarafından da kabul edilmiş gözüküyor" dedi.
Mecliste grubu bulunan siyasi partilerin "yeni anayasa, bu anayasanın Meclis tarafından yapılması, anayasanın Uzlaşma Komisyonu tarafından yapılması ve bu komisyonun Başkanının da TBMM Başkanı olması" konularında anlaşmaya vardıklarını anlatan Çiçek, şöyle devam etti:
"Bu çerçevede bir çalışmayı sürdürüyoruz. Tabiatıyla bu çalışmayı yaparken, geçmiş Anayasa yapım sürecindeki yapılan itirazlardan gerekli dersleri çıkararak, talep edilen şekli ile bir Anayasa süreci yapıyoruz, başlattık. Geçmişte, belli sayıda komisyon, oturuyor bir çalışma yapıyor, bir taslak metin hazırlıyor. Onu da kamuoyuna, adet yerini bulsun cinsinden, tek taraflı, muhalif seslere imkan vermeden, tartışılmasına imkan vermeden 'kabul edenler, etmeyenler' usulünde bir Anayasa yapılıyordu. Bu yapılış tarzı itibarıyla da içindekiler itibarıyla da itiraz konusu oldu. Bu defa biz işi tersinden başlattık. Doğru olanın da bu olduğunu düşünüyoruz. Dünyada yapılmış bir kısım yeni anayasalarda da takip edilen usul olarak evvela bunu vatandaşa, vatandaşın örgütlerine ister meslek örgütü, ister gönüllü kuruluşlar ve en yaygın şekliyle de siyasi partilere, anayasal kuruluşlara soruyoruz. Nasıl bir Anayasa istiyorsunuz? Bu Anayasa'nın içinde neler olmalı, öncelikleri neler olmalı? Siz ne istiyorsunuz?"
-"Her önüne gelen o kürsüyü işgal edemez"-
Çiçek, TBMM Genel Kurulu'nda İçtüzük değişikliği teklifinin görüşmeleri sırasında yaşanan tartışmaları değerlendirerek "Kürsü işgali, bir sorun çözme yöntemi olduğu takdirde bundan sonra her önüne gelen o kürsüyü işgal eder. O zaman ne İçtüzüğün anlamı kalır, ne seçimlerin anlamı kalır" dedi.
Önyargının gerçeği görme noktasında bir körlük olduğunu belirten Çiçek, "Önyargının en fazla sırıttığı iki şey var, birisi siyasetçi, birisi de basın mensubudur. Onun için itibar sıralamasında hep beraber gidiyoruz, nerede olduğumuza da bir bakın" dedi.
"Yazıyı beğenmiyorlarsa ertesi gün tekzip etsin" düşüncesinin etik olmadığını anlatan Çiçek, bunun beraberinde pek çok sorunu getirdiğini dile getirdi.
Muhabirlerin görev yaptıkları alanlara ilişkin temel kuralları, verileri, yasaları bilmesi gerektiğine işaret eden Çiçek, gazeteci adaylarına haberlerini "gerçeği perişan etmeyen, insanların hayatında büyük sıkıntılara sebebiyet vermeden" yazmalarını tavsiye etti.
Geçmişte kendisini ve ailesini sıkıntıya sokan haberler yazıldığını anlatan Çiçek, "Bir yazı yanlış yazıldığında sadece yazdığınız kişi olarak, Cemil Çiçek olarak beni değil, ailemi, çocuklarımı, neslimden gelenleri bile ileride nasıl bir zan altında bıraktığınızın hepiniz farkında olmalısınız. Öylesine bir derin yaralar açıyor ki..." diye konuştu.
Haberleri yazmadan önce haberin ilişkili olduğu insanların aranması gerektiğini, doğru bilgiye ulaşmak için çaba sarf edilmesi gerektiğini vurgulayan Çiçek, "olsa da olur, olmasa da olur" metoduyla yazılan haberlerin, olaylarla ilişkisi olmayan insanların kişilik haklarını zedelediğini, bir sayfa yazılan haberlere, iki satır düzeltme verildiğini ancak düzeltmelerin hiçbir zaman dikkate alınmadığını anlattı.
Çiçek, gazeteciler olmadan da vatandaşa ulaşılamadığına dikkati çekerek, "Siz olmadan vatandaşla ilişki kurmak, bilgiler aktarmak, doğruyu aktarmak mümkün olmuyor. Sizle biz et, tırnak, kemik gibiyiz. Siz olmadan biz olmayız, biz olmadan da siz olamazsınız, ama ilişkimizi de doğru bir zeminde tutmak gerekiyor. Etik kurallara uymaktan geçiyor. Türkiye'nin problemi yasa, kural eksikliğinden değil, etik kurallara, düzenlemelere uymamaktan kaynaklanıyor" şeklinde hitap etti.
Anadolu Ajansı Haber Akademisi'nde eğitim gören gazeteci adaylarının yeni anayasaya ilişkin sorularını da yanıtlayan Çiçek, yeni anayasaya ihtiyaç olduğunun toplumun birçok kesimi ve Meclisteki siyasi partiler tarafından dile getirildiğini belirterek, "Bu konuda ne söylense yeridir, bu hamur çok su alır" diye konuştu.
-"Anayasa yapmıyoruz, anayasa yazıyoruz"-
"Biz anayasa yapmıyoruz, anayasa yazıyoruz. Kimisi taş getirecek, kimisi tuğla, kimisi kum, kimisi fayans getirecek, bu binayı birlikte yapacağız" diyen Çiçek, şöyle konuştu:
"O olmadığı taktirde eksik olur, yanlış olur yeni bir tartışma daha başlar. Onun için herkesin katkı vermesini istiyoruz. Siyaset kurumunun da bu borcudur. Mecliste grubu bulunan dört parti 'biz yeni bir anayasa istiyoruz, yapacağız' dedi. Vaatleri var, bunu yerine getirmemiz lazım. Aksi takdirde siyaset kurumu ciddi bir itibar kaybedecek. 'Bu Meclis anayasa yapamaz, siviller anayasa yapamaz' tarzında iddiası, ithamı olan, beklentisi olanları da haklı çıkarmış oluruz, buna da hakkımız yok. Onun için yapmamız lazım, ümidim olmasa bu kadar çaba göstermem. Sorumluluk anlayışım budur. Bir işi sonuna kadar zorlarım, bir işin yapılabilmesi için milyonda bir ihtimal varsa o ihtimali zorlamadan 'o iş olmaz' demem. Şu ana kadar komisyondaki arkadaşlarımızla birlikte bu dönem bunu yapabileceğimize inanıyoruz, bunun için çaba sarf ediyoruz."
Çiçek, Anayasa çalışmaları kapsamında her hafta bir yere gittiklerini, bu hafta da Diyarbakır'a gideceklerini bildirdi.
-Meclis kürsüsünün işgal edilmesi-
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, TBMM İçtüzüğü değişikliğine ilişkin görüşmeler sırasında CHP milletvekillerinin Meclis kürsüsünü işgal etmesini nasıl değerlendirildiğinin sorulması üzerine, CHP milletvekillerinin yaptığı davranışı kabul etmesinin mümkün olmadığını belirterek, "Demokrasilerde herkes fikrini söyler, sert söyler, yumuşak söyler. Tabii hak, hukuk çerçevesinde bunları söylemesi gerekir. Meclisteki kavga görüntüleri, işgal görüntüleri, siyaset kurumunu, Meclisi yıpratır. Meclisin teker teker şahıslarımızdan öte ayrı bir şahsiyeti, kimliği, değeri var" diye konuştu.
Mecliste kim neyi yapacaksa, neyi söyleyecekse İçtüzük kuralları çerçevesinde söylemesi, davranması gerektiğini vurgulayan Çiçek, şunları kaydetti:
"Kürsü işgali bir sorun çözme yöntemi olduğu takdirde bundan sonra her önüne gelen o kürsüyü işgal eder. O zaman ne İçtüzüğün anlamı kalır, ne seçimlerin anlamı kalır. Siz de hiçbir şey yapamazsınız. Burada dikkat edilecek husus şudur; birincisi, muhalefetin haklarının kısıtlanmaması lazım, ikincisi iktidarın da yasa çıkarma hakkının elinden alınmaması, engellenmemesi lazım. Çünkü iktidar taahhütte bulunuyor topluma, bunu hükümet programıyla ortaya koyuyor. Mecliste hükümet programını okuyor, güven oyu alıyor. 'Ben bunları yapacağım' diyor. Yapacaklarının önemli kısmı, yasa çıkarmayı gerektiriyor. Yasa çıkarmadığı takdirde istediği hizmeti veremeyecek, o alanla ilgili gerekli sonuçları elde edemeyecektir. O da milletin kaybınadır, madem millet bir partiyi iktidar yapmış, onun gereğini Meclis yerine getirmeli ama buna karşı da muhalefetin iki konuda hakkı var. Bunlardan biri denetimdir, denetimin engellenmesi lazım, ikincisi getirilen tasarı ya da teklifle ilgili olarak düşüncesini, fikrini rahatlıkla söylemesi lazım. Bu ikisini başkaları nasıl dengede tutuyorsa onu yapmalıdır. Onun içerisinde kürsü işgali yoktur. Bu İçtüzük neyin nasıl denetleneceğini, kanun tasarı ve tekliflerinin hangi yol ve yöntemle yasalaşacağını ortaya koyuyor, olmazsa bunun hukuki denetim yolları var. Onun için kürsü işgali gibi görüntüler inşallah bir daha tekrarlanmaz, kim ne söyleyecekse söyler ama o türlü yol ve yöntemler Meclis açısından iyi bir görüntü oluşturmaz. Ona dikkat etmek lazım."
-"İstediğini söyleyen, istemediğini de işitir"
TBMM Başkanı Çiçek, son günlerde siyasilerin açıklamalarında kullandıkları üslubu da eleştirerek, "Şu günlerde de maalesef siyasette bir üslup sorunu vardır. Belli makamlardaki insanların kullandığı kelimelere dikkat etmesi gerekir. İnsanlara hakaret etmeden, kaba, saba davranmadan, sorumsuzca davranmadan da sorumsuzca laf etmeden de bir kişiyi tenkit edebilir, belli konulardaki düşüncelerini söyleyebilir. İstediğini söyleyen, istemediğini de işitir ama Türkiye öyle bir ortamda ki isteyen istediğini söylüyor da sorumluluk sahibi insanlar istediğini söyleyemez. Bu da Türkiye'de bazı insanların kaderidir. Birilerine de bu şekilde cevap vermiş olduk" diye konuştu.
Cemil Çiçek, Anadolu Ajansı Haber Akademisi'ndeki konuşmasının ardından Anadolu Ajansı Editör Masası'nda editörlerin sorularını yanıtladı. Çiçek'in Anadolu Ajansı Editör Masası'ndaki açıklamalarına ilişkin haber, yarın yayımlanacak.