İSTANBUL (İHA) - Acıbadem Hastanesi Bakırköy Pediyatrik Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Salim Çalışkan, idrar kaçıran çocuklara sabınla yaklaşılması, cezalandırma gibi davranışlar içine girilmemesi gerektiğini söyledi.
Çalışkan, hem çocukları hem de aileleri rahatsız eden idrar kaçırma problemiyle ilgili açıklamalar yaparak ailelere şu önerilerde bulundu:
"Nörolojik ya da üriner bir sorun yoksa tedavi için 7 yaşına kadar bekleyin. Çocuğa sabırla yaklaşın; asla cezalandırma, suçlama gibi rahatsızlığı daha da komplike hale getirecek davranışlar içine girmeyin".
İdrar kaçırma yani tıbbi adıyla enüresizin, çocuklarda karşılaşılan en önemli üriner sistem sorunlarından biri olarak gösterildiğini söyleyen Prof. Dr. Çalışkan, milattan önce 1500'lü yıllardan beri kullanılan enüresiz teriminin "gündüz ya da gece yatağını veya elbiselerini istemsiz olarak ıslatmak" olarak tanımlandığını belirtti. Pediatrik Nefroloji Uzmanı olan Prof. Dr. Salim Çalışkan, enüresizin aslında çok çeşitli hastalıkların yol açtığı ortak bir semptom olduğunu, ancak pratikte gece ve gündüz idrar kaçırma olarak iki gruba ayrıldığını açıkladı.
İdrar kaçırma sorunuyla gelen hastaların genel olarak dörtte üçünde gece idrar kaçırma sorunu gözlendiğini ifade eden Prof. Çalışkan, "İdrar kontrolü, çocuğun büyümesine paralel olarak sağlanıyor. Örneğin 2 yaşındaki çocukların yüzde 25'inde gündüz idrar kontrolü sağlanırken, bu oran 4 yaşına gelindiğinde yüzde 98'lere kadar çıkıyor. Eğer çocuk 5 yaşından büyükse ve istemsiz olarak idrar kaçırma mevcutsa, bu durumun sorun olarak ele alınması gerekir" dedi.
Prof. Dr. Salim Çalışkan, gece ve gündüz olmak üzere iki şekilde görülen idrar kaçırma sorununun farklı şekillerde değerlendirilmesi gerektiğini sözlerine eklerken şu açıklamaları yaptı:
"Gündüz idrar kaçırma, biraz daha karışık ve çok ayrıntılı tetkik ve tedavi gerektiren bir grup hastalık. Bu sorunu yaşayan çocuklarda, özellikle 2 yaşından sonra dikkat edilmesi gerekiyor. Çok çeşitli nedenleri olabilen gündüz idrar kaçırma, ciddi bir durumun belirtisi olabiliyor. Başta gelen nedenlerinden biri, mesaneye gelen sinir liflerinin mesaneyi yeteri kadar idare etmemesi. Daha az ciddi olmakla birlikte üzerinde durulması gereken bir başka neden; mesanenin fonksiyon bozukluğuna bağlı olarak idrar kaçırmanın yaşanması. Bu durum da önemli sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden olabileceği için dikkate alınması gerekiyor. Gece ve gündüz idrar kaçırma sorununu birlikte yaşayan çocukların da, yine sadece gündüz bu sorunu yaşayan çocuklardaki gibi daha ayrıntılı incelemeye tabii tutulması gerekiyor. Hastanın çok iyi bir taramadan geçirilerek, herhangi bir nörolojik tutulumu olup olmadığının kontrol edilmesi, dikkat edilmesi gereken bir başka noktayı oluşturuyor. Gece idrar kaçırma, çok daha yaygın olarak gözlenen, genelde çok fazla inceleme yapmayı gerektirmiyor ve zaman içinde pozitif sonuçlara ulaşılabiliyor. Sorun ya tedaviyle gideriliyor, ya da kendiliğinden geçiyor. Bu tip idrar kaçırma biraz sabır gerektiriyor, ama ileride kalıcı bir soruna neden olmuyor".
Sözlerini sürdüren Prof. Çalışkan, çocukların 5 yaşından sonra yüzde 8'inin idrar kaçırabildiğini ve bu durumun da normal olarak kabul edildiğini kaydederek sebebini; idrar kaçırarak doğmaya ve zamanla mesanenin kendini toplamasına bağladı. Bazı çocuklarda bu fonksiyonun yerine gelmesinin biraz geç olduğunu söyleyen Prof. Dr. Salim Çalışkan, "Bu süreci yaşla sınırlamak zor olmakla birlikte pediyatrist olarak, 5 yaşı sınır yaş olarak kabul ediyoruz. Mesanenin kendini toplaması 5 yaşından sonraya kaymışsa bu aşamada enüresiz nokturnadan (gece idrar kaçırma) söz edilebiliyor. Sadece gece idrar kaçırma yaşayan çocukların tedavisi için 7 yaşına kadar beklenebilir, ancak bu noktada ailelerin sabırlı davranmaları gerekir. Sorun en geç 8 yaşında geçmediyse bu çocukların tedavi edilmeleri gerekiyor. Çünkü bu dönemden sonra hasta üzerinde bir takım psikolojik sorunların ortaya çıkmasına neden olabiliyor" diye konuştu.
GECE İDRAR KAÇIRMA IRSİ OLABİLİR
Pediyatrik Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Salim Çalışkan, erkeklerde kız çocuklara oranla iki kat daha fazla görülen gece idrar kaçırma probleminin ortaya çıkmasında genetik faktörlerin de son derece önemli bir ayrıntıyı oluşturduğuna dikkat çekerek, "Bu sorun daha önce çocuğun anne ve babasında yatanmışsa, yaklaşım değişiyor" dedi.
Ebeveynleri gece idrar kaçırma problemi yaşamış çocukların aynı sorunla karşılaşmalarının beklenen bir sonuç olduğunu vurgulayan Prof. Çalışkan, genetik yatkınlık oranlarına ilişkin şu bilgileri verdi:
"Gece idrar kaçırma, hem annesinde hem de babasında olan çocukta bu sorunun ortaya çıkma oranı yüzde 77 civarında gerçekleşiyor. Sadece babada olduğunda bu oran yüzde 44, tek başına annesinde yaşanmışsa bu oran yüzde 15 civarında oluyor. Bir noktanın altını çizmek istiyorum ki, her ne kadar problem kendiliğinden geçebilse ya da tedavisinde yüz güldürücü sonuçlara ulaşılsa da gece idrar kaçırma sorununun bazı alt tiplerinde çok daha dikkatli olmak gerekiyor. Eğer gece idrar kaçırmayla birlikte idrar yolu enfeksiyonu varsa, bu çocuklarda kabızlık, gece horlaması gözleniyor ve idrarını tutmada zorlanıyor ve sıkışma hissi duyuyorsa daha dikkatli davranmak gerekiyor. Eğer çocuklarda bu belirtiler bulunmuyorsa ve ailesinde de idrar kaçırma öyküsü yaşanıyorsa biz daha rahat ediyoruz. Bu durumaysa monosemptomatik enüresiz nokturna deniliyor. Yani sadece gece idrar kaçırma dışında başka bulgusu olmayan hasta olarak ele alıyoruz ve yaklaşımımız değişiyor. O zaman çocuğa uygulayacağımız tetkikler daha az oluyor."
Ailelerin çocukların yaşadığı bu sorunun psikolojik olduğuna dair düşüncelerinin tedavinin gecikmesine neden olabileceğini söyleyen Prof. Dr. Çalışkan, doğuştan gelen idrar kaçırma probleminin psikolojik olmadığının altını çizerek "Doğuştan idrar kaçırma sorunu olmamasına rağmen 5-6 yaşında birdenbire bu sorunu yaşamaya başlayan bir çocukta neden, psikolojik olabiliyor. İkincil enuresiz nokturna olarak ifade ettiğimiz bu durumda psikolojik etkenlerin rol oynadığını görüyoruz. Örneğin yeni bir kardeşin doğuşu ya da anne baba arasında yaşanan sorunlar çocuğun birdenbire idrar kaçırma sorunu yaşamasına neden olabiliyor" şeklinde konuştu.
ANNE BABAYA DÜŞEN GÖREVLER Pediyatrik Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Salim Çalışkan, gece idrar kaçırma probleminin üstesinden gelmek için ailelere çok önemli görevler düştüğünü belirtti. Ailelerin olayın psikolojik olduğuna inandıkları için korkutma ya da cezalandırma gibi bir takım yöntemler uygulayarak sorunu çözebileceklerini düşündüklerini ifade eden Prof. Dr. Çalışkan, bu yaklaşımın son derece yanlış olduğunu ve olayı çok daha komplike hale getirdiğini işaret ederek şunları söyledi:
"Çocukların hiçbir suçunun olmadığının ailelere anlatılması gerekiyor. Ailelerin cezalandırma yöntemini kullanmalarıysa çocuklar üzerinde çok büyük bir baskı yaratıyor. Kendilerine güvenlerinin kaybına yol açıyor. Çocuklar bunu isteyerek yapmıyor. Zaten mahcup durumdalar ve ellerinde olsa yapmayacaklar. Her sabah kalktıklarında karşılaştıkları manzaradan hoşlanmıyorlar. Üzerine anne ve babalarının tepkilerini alınca hem çok mutsuz oluyor, hem de özgüvenlerine zarar geliyor. İdrar kaçırma, cezalandırılarak çözülecek bir sorun değil. Aksine durum daha komplike bir hale geliyor".
Prof. Dr. Çalışkan, 5 yaşından sonra da devam eden gece idrar kaçırmalarının yüzde 50'sinin 8 yaşına kadar kendiliğinden düzeldiğini, bu nedenle ailelere, hekime başvurduklarında öncelikle beklemeleri ve sabretmeleri önerisinde bulunduklarını söyledi. Eğer çocukta herhangi bir nörolojik bozukluk yoksa, idrar yolu enfeksiyonu ve idrar yollarında herhangi bir anormallik yoksa, yani monosemptomotik enüresiz nokturnaysa (ırsi idrar kaçırma) bu çocukta kendine güven yıkımı dışında önemli bir sonuç olmayacağını savunan Prof. Çalışkan, "Ancak bahsettiğimiz bu sorunlar varsa çok daha dikkatli davranmak ve ayrıntılı tetkikler yapmak gerekir. Gece idrar kaçırmanın belli bir yaştan sonra kendiliğinden geçme ihtimali azaldığı için 8 yaşına kadar geçmediyse mutlaka tedavi edilmelidir" dedi.
TEDAVİ YAKLAŞIMLARI Pediyatrik Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Salim Çalışkan, uygulanan farklı tedavi yaklaşımlarıyla başarılı sonuçlara ulaşılabildiğini, öncelikli olarak yapılması gerekenin; çocuğun akşam sıvı alımının azaltılması olduğunu belirten Prof. Dr. Çalışkan, bu noktada aileleri uyararak, akşam sıvı azaltılması adına çocuklarda tüm gün sıvı kısıtlamasına gidilmesinin yanlış bir yaklaşım olduğunu vurguladı. Prof. Çalışkan, gündüz alınan sıvı miktarının artırılıp, akşam 5'ten sonra alınan miktarın azaltılmasının etkili olduğuna dikkat çekerek, ayrıca çocuklara kola gibi idrar söktürücü içecekleri vermenin de sakıncalı olduğuna işaret etti.
Farmakolojik tedavi: Tedavide birkaç yaklaşımın söz konusu olduğunu söyleyen Prof. Dr. Salim Çalışkan, bu çocukların bir bölümünde eksik olduğu gözlenen antidiüretik hormonun verilmesiyle uygulanan tedavinin en çok kullanılan yöntem olduğunu açıkladı. Sözlerine devam eden Prof. Çakmak, "Antidiüretik hormon idrar miktarını azaltıyor, yani atılacak sıvının böbreklerden geri emilimini artırıyor ve idrar miktarını etki süresi boyunca azaltıyor. Bu hormon, çocuklara gece verildiğinde çocuğun gece kuru kalması sağlanabiliyor. Bu aileler açısından sıcak ve etkileyici bir yaklaşım olmakla birlikte tedavi edici bir yanı bulunmuyor.Yani antidiüretik hormonun verilmesi kesildiği anda, asıl neden ortadan kaldırılmadığı için sorun kaldığı yerden devam ediyor. Her ne kadar hekimlerin pek tercih etmediği bir tedavi olsa da, etkili ve ani çözümlere kısa zamanda ulaşılması nedeniyle aileleri etkilemeye yetiyor" diye konuştu.
Alarm yöntemi: Tedavideki ikinci yaklaşımın alarm uygulaması olduğunu söyleyen Pediyatrik Nefroloji Uzmanı Salim Çalışkan, bu uygulamanın biraz zahmetli olmasından dolayı aileler tarafından pek benimsenmediğini, bu nedenle hasta uyumunun çok başarılı olamadığını belirterek yöntemi şöyle özetliyor:
"Çocuğun çamaşırına ucu bir alarm saatine bağlı prop yerleştiriliyor. Çocuk altına yaptığında alarm çalıyor ve çocuk uyanıyor. Bir çeşit öğrenme yöntemi olan alarm tedavisinin başlangıcında çocuk hemen uyanamayabiliyor, çünkü bu çocukların uykuları biraz ağır oluyor. Ancak tedavinin ilk aşamasında olunduğu unutulmamalı. Tedavide ısrar edilirse, günler geçtikçe yavaş yavaş çocuk alarm çaldığında uyanmaya başlıyor. Birkaç ay içerisindeyse çocukta şartlı refleks gelişmiş oluyor ve uykusunda "çiş kaçırmak üzere iken şimdi alarm çalacak ve ben uyanacağım" demeye başlıyor ve artık altını ıslatmadan uyanmayı öğreniyor. Israrlı bir şekilde devam edildiği taktirde en etkili tedavi alarm tedavisidir. Çünkü tedaviden sonra tekrarlama olasılığı daha düşüktür".
Tedavi süresince anne ve babanın sürekli çocuğun yanında olması ve alarm çaldığında da hemen kalkıp çocuğa yardımcı olması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Çalışkan, uzun dönemde zahmetli bir uygulama olması nedeniyle, tedavi uyumu sağlanamayan ailelerde farklı tedavi alternatiflerine geçmek gerektiğini, bu süreçte ihtiyaç duyulursa psikiyatrik destek almanın yararlı olabileceğini sözlerine ekledi.