İSTANBUL (İHA) - Nükleer santraller, dünya genelinde elektrik üretiminde önemli bir paya sahip. Ukrayna'da Çernobil Nükleer Santrali'nin 4 ünitesinde meydana gelen patlamadan sonra santrallerin kapatılması gündeme gelse de hiçbir devlet nükleer santrallerini kapatmadı. Dünya genelinde nükleer santrallerden üretilen elektriğin yüzde 17 civarında olduğu belirtilirken bu oranın 2025'te yüzde 23'e 2050'de yüzde 30'a çıkacağı tahmin ediliyor. Bir sonraki yüzyılın başında ise nükleerin elektrik üretimindeki payının yüzde 46'ya çıkacağı dile getiriliyor. Bu santrallerden elektrik üretilmesinin temelinde ucuz ve güvenilir olması yatıyor.
Günümüzde ister gelişmiş ister gelişmekte olsun tüm devletlerin en önemli ihtiyacı enerji. Ülkelerin gelişmişlik düzeyini belirleyen unsurların başında enerji tüketimi geliyor. Araştırmacılar, endüstrileşme ile birlikte önce elektriğin üretiminde kömür ve petrolün geçmişten bugüne kadar çok önemli bir paya sahip olduğunu kaydediyor. Fosil yakıt olarak tanımlanan kömür, petrol ve doğal gazın dışında su gücüne dayalı hidroelektrik santralleri de elektrik üretiminde önemli katkı sağlıyor. Ancak, fosil yakıtların sınırlı olması ve hidroelektrik santrallerinin her yere kurulamaması, kuruldukları yerlerde çeşitli riskler taşıması nedeniyle araştırmacılar, nükleer santrallerin desteğinin kaçınılmaz olduğunu vurguluyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) tarafından açıklanan verilere göre dünyadaki elektrik üretiminin yaklaşık yüzde 17'si faal olarak çalışmakta olan 450'ye yakın nükleer santralden sağlanıyor. 1997'den beri 14 ülkede 36 adet nükleer santral de inşaat halinde veya tamamlanmış durumda. Enerjide dış bağımlılığını azaltmak isteyen Türk hükümeti de bu yıl nükleer enerji konusuna ağırlık vermeye başladı. Santrallerin nerelerde kurulacağı Milli Güvenlik Kurulu'nda da ele alınacak.
NÜKLEER ENERJİNİN ZARARLARI TARTIŞILIYOR
Nükleer santrallerin ömürlerinin 30 ile 40 yıl arasında değiştiğini söyleyen araştırmacılar, 2010 yılına kadar 1960 ile 1970 yılları arasında kurulan santrallerin sökülüp yerine yenilerinin kurulmasının hükümetlerin programında yer aldığını dile getiriyor. Ukrayna'nın Çernobil Nükleer Santrali'nin 4 ünitesinin patladıktan sonra nükleer santrallerin kapatılmasının gündeme alındığını kaydeden araştırmacılar, ancak hem Çernobil'in bir ünitesinin çalışmaya devam ettiğini hem de diğer devletlerin bu programlarından vazgeçmediğini vurguluyor. Japonya, G. Kore, Rusya, Çin ve Fransa ülkelerinde nükleer santral adedini artırıcı programlar yaptı ve bunları uygulamaya koydu. Uzmanların hesaplarına göre 2025 yılında nükleer santrallerin elektrik üretimindeki payı yüzde 23'e, bu asrın ortasında yüzde 30'a çıkması beklenirken, yeni yüzyılın başında yüzde 46'ya yükseleceği tahmin ediliyor. Devletlerin bu santrallerden vazgeçmemesinin temelinde ise güvenilir ve ucuza elektrik enerjisi üretmesi yatıyor.
Hem Türkiye'de hem de dünya genelinde nükleer santraller aynı zamanda çevreye verdikleri zarar gerekçesiyle tartışılıyor. Bu tartışmaların gündemde kalmasında ise Three Mile Island ve Çernobil kazalarının etkisi büyük. Ancak, uzmanların önemli bir kısmı bu kazaların ileri sürülmesiyle "nükleer enerji tehlikeli ve zararlıdır" demenin yanlış olduğunu söylüyor. İnsanların yaptığı bütün tesislerde kaza riskinin bulunduğuna işaret eden uzmanlar, "Esas olan bu zararları kabul edilebilir bir düzeye indirmek ve risk faktörü düşük olan tesisleri tercih etmektir" diyor. Uzmanlar, risk bakımından diğer santrallerin de aynı riske sahip olduğunu ve geçmişte ABD ve Fransa'da meydana gelen baraj kazalarında yüzlerce kişinin hayatını kaybettiğini hatırlatıyor. Uzmanlar, Hindistan'daki Bhupal faciasının kimya endüstrisini ortadan kaldırmadığı gibi ABD'deki Three Mile İsland kazasının da nükleer enerjiyi ortadan kaldırmadığını dile getiriyor. Petrol kaynaklarının 40 ile 50 yıllık bir rezerve sahip olduğunu hatırlatan uzmanlar, "Buna bakarak petrol sıkıntısı çekileceğini, fiyatların artacağını söylemek yanlış olmaz. Yani uzun vadede petrol kullanım alanları bakımından gittikçe azalacak, önceliği diğer enerji kaynaklarına bırakacaktır" şeklinde konuşuyor.
Araştırmacıların verdiği bilgilere göre, nükleer santraller çevreye karbondioksit, sulfurdioksit ve azotoksitleri yayan santraller yerine kurulduklarında, asit yağmurlarını ve sera etkisini azaltarak çevre korumasına yardımcı oluyor. Nükleer santrallerden çıkan atıklar fosil yakıtlı santrallerden çıkan atıklara göre çok daha az ve çok daha iyi şekilde korunuyor. Bu atıklar güçlendirilmiş beton içersinde, yerin birkaç yüz metre altına kazılmış kaya mağaralarında ya da derin madenlerde saklanıp sürekli olarak takip ediliyor. Atıklar, mühendislik ve doğal koruma altında ve bu korumaları atık formu (örneğin camlaştırma) yüksek güvenlikli kaplar, bu kapların etrafını dolduran ve yer altı suları ile teması engelleyen malzemeler, jeolojik bakımdan durağan kayalar, jeokimyasal koşullar ve yer altı suyu koşulları sağlıyor, depolama yüz bin yıl dayanacak şekilde yapılıyor. Halbuki atıklar 300-500 yıl arasında zaten zararsız hale geliyor.
KÖMÜR SANTRALLERİ HAVA KİRLİLİĞİNİ ARTIRIYOR Uzmanların, nükleer santral ile kömür santralinin atık üretiminin kıyaslaması ise şöyle:
"1000 megavat gücündeki bir kömür santrali, yılda 3 milyon ton kömür harcıyor. 7 milyon ton karbondioksit, 120 bin ton SO2 ve 20 bin ton nitrojenoksitler ile 120 tona yakın kül üretiyor. Bu atıklardan SO2, nitrojenoksit ve kül tozu bitki örtüsü ve insan sağlığına zarar veriyor. SO2, nitrojenoksit gazlarının üst değerleri tespit edilerek, üst değerlerin aşılmasına dikkat etmeyen kişilere cezai müeyyide uygulanıyor."
Araştırmalara göre, fosil yakıtlarla çalışan santrallerin uzun vadede en önemli etkisinin karbondioksit olduğu buna bağlı olarak havada karbondioksit yoğunluğunun artmasıyla birlikte oluşan sera etkisiyle dünyanın ortalama sıcaklığının 1.5 ila 4.5 derece artacağı tahmin ediliyor. American Medical Association (AMA) incelemelerinde fosil yakıtların yanmasıyla insanlarda, bronşit enfizema, ciğer kanseri gibi hastalıklar ve bunların sebep olduğu ölümler hava kirliliği ile orantılı olarak artıyor. ABD'nin ulusal enerji etütleri verilerine göre kömürlerin yakılması suretiyle yılda 1 cigavat ile 400 cigavat üretilmesi sonucu 6 bin ila 77 bin hastalık meydana geliyor.
Uzmanlar, 15 yıl içinde, atmosfere atılan karbondioksit miktarının yüzde 20 oranında azaltılmasının hedeflendiğini, bunun da nükleer elektrik üretiminin iki katına çıkarılması ile sağlanabileceğini ifade ediyor. Nükleer elektrik kullanmakla elde edilecek ekonomik faydanın, ülkeden ülkeye değiştiğini söyleyen uzmanlar, Fransa'da nükleer elektriğin fuel-oil santrallerine oranla 0.31, kömür santrallerine oranla ise 0.7 kadar daha ucuz olmasını örnek gösteriyor. Uzmanlar, "Görüleceği gibi, nükleer enerjinin önemli kaynak tasarruf edici ekonomik üstünlükleri de vardır" şeklinde konuşuyor.