HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

En Detaylı Fil Hastalığı Rehberi: Nedir? Tedavisi ve Belirtileri

Fil hastalığı, lenfatik sistemden kaynaklanan ve toplumda oldukça sık rastlanan bir hastalıktır. Tüm dünyada yaklaşık 250 milyon kişinin fil hastalığına sahip olduğu tahmin edilmektedir. Hastalık daha çok orta yaş üstü kadınlarda görülmekle beraber her iki cinste, her yaşta ve hatta kalıtsal olan bir türüyle yenidoğanlarda bile görülebilir.

En Detaylı Fil Hastalığı Rehberi: Nedir? Tedavisi ve Belirtileri

Hem fiziksel hem de ruhsal olarak oldukça yıpratıcı, kronik ve ilerleyici bir hastalıktır. İlerledikçe hastaların hareket kabiliyetlerini kısıtlar, yardıma muhtaç hale getirir ve eve mahkum eder. Bu yüzden hastalığın erken evrede teşhisi ve zaman geçirmeden uygun tedaviye başlanması çok önemlidir.

Çok eski çağlardan beri bilinen bir hastalık olan fil hastalığı, adını sebep olduğu görünümden alır. Vücudun hastalıktan etkilenen bölümü giderek şişer, deri kalınlaşır ve renk değişikliği söz konusu olur. En çok da bacaklarda meydana geldiği için halk arasında "fil ayağı" adıyla da bilinir. Çağdaş tıp literatüründe ise "lenfödem" (limfedema) olarak tanımlanır. Öte yandan eski tıp kaynaklarında başka başka hastalıkların da fil hastalığı adıyla tanımlandığını görürüz. Bu durum hastalığın adıyla ilgili bir karışıklık gibi görünse de, günümüz tıp çevrelerinde fil hastalığı ve lenfödem aynı hastalığın 2 farklı ismi olarak kabul görür. Nihayetinde her ikisi de aynı sistemle ilgili olan, hemen hemen aynı uzuvları tutan ve benzer bir seyir izleyen hastalıklar olduğundan, terminolojideki bu farklılık çok da önemli sayılmaz. Buradan hareketle fil hastalığının (elefantiasis, lymphatic filariasis), farklı bir sebepten kaynaklanan bir lenfödem türü olduğunu söylemek hiç de yanlış olmayacaktır.

FİL HASTALIĞI NEDİR?

Görsel 1

Fil hastalığı, lenfatik sistemin bir hastalığıdır. Lenfatik sistem, kan dolaşımının doğal işleyişi sırasında cilt dokusu altına kaçan sıvının, içindeki zararlılardan arındırılarak tekrar dolaşıma kazandırılmasından sorumlu sistemdir. Hücresel faaliyetlerin doğal bir ürünü olarak dokuların içinde oluşan protein açısından zengin lenf sıvısı (lenfa), kasılıp gevşeyerek vakum gibi çalışan lenf damarları ile toplanır, lenf düğümlerinde süzülür ve kan dolaşımına karışır. Cilt altında enfeksiyona sebep olabilecek bakteriler, mikroplar ve diğer toksik maddeler, süzme işlemi ile lenf düğümlerinde tutulur ve burada yok edilir. Hücreler arası alanda biriken plazmanın (kanın sıvı kısmı) dolaşım sistemine geri dönmesini sağlayan lenfatik sistem böylece hem bağışıklık sistemine hem de kalbe yardımcı olur. Lenfatik sistem tam bir dolaşım yapmaz, boşaltım yapar. Lenf sıvısını taşıyan damarların kapakçıkları tek yönlüdür ve sadece dışarı doğru açılır.

Ana hatlarıyla açıklamaya çalıştığımız bu dolaşım, sistemin herhangi bir yerinde kesintiye uğradığında, lenf sıvısı ve içindeki zararlılar, deri altında birikmeye başlar. Vücudun lenf sisteminin kesintiye uğradığı bölgesinde şişlikler oluşmaya başlar. Bu şişlikler ilk fark edildiği zaman tedbir alınmazsa giderek artar, deri kalınlaşır, kırmızıdan mora doğru giden renk değişimi olur. Şişlik arttıkça hastalığın tuttuğu uzvun çapı genişler, deride çatlaklar oluşur ve enfeksiyonlara açık hale gelir. Kollarda, genital bölgede ve en çok da bacaklarda görülen bu durum, fil hastalığı ya da lenfödem olarak adlandırılır.

FİL HASTALIĞI NEDEN OLUR?

Fil hastalığı bir çeşit yetmezlik sorunudur. Lenfatik sistem; bazen doku altında biriken sıvı miktarı çok fazla olduğu için, bazen lenfatik damarlar bozulduğu için, bazen de sistem bütünüyle verimli çalışamadığı için lenfatik sıvının tamamını dışarı atmakta yetersiz kalır. Lenfödemin nedenleri 2 sınıf altında toplanır:

1- Primer lenfödem
Herhangi bir sebeple açıklanamayan durumlardır. Bebeğin gelişimi sırasında lenf sisteminin gelişimini tamamlayamamış olduğu düşünülür. En çok kadınlarda rastlanır ve genelde bacaklar etkilenir. Doğumla birlikte vardır ama kendini göstermesi seneler sürebilir. Doğumdan hemen sonra ortaya çıkması halinde konjenital lenfödem, ergenlik döneminde prekoks, yetişkinlikte ise tarda olarak isimlendirilir.

2- Sekonder lenfödem
Lenfatik damarların ya da lenf düğümlerinin, herhangi bir dış müdahale sonucu zarar görmesinden ya da tıkanmasından kaynaklanır. Lenf sistemine yapılan cerrahi bir girişim ya da radyasyon tedavisi lenfödeme sebep olabilir. Çeşitli enfeksiyonlar ve yaralanmalar da lenfatik sisteme zarar vererek lenfödem oluşumuna yol açabilir. Bu tip lenfödem de tıpkı primer lenfödemde olduğu gibi, müdahalenin hemen ardından gelişebileceği gibi yıllar sonra da ortaya çıkabilir. İlk belirtilerin olaydan (ameliyat, radyasyon ya da travma) en fazla 1 sene gibi kısa bir süre sonra ortaya çıktığı akut lenfödemler, deride hasara sebep olmadan kısa sürede iyileşir. Tahribat yaratmadan kalıcı olmazlar.

Fil hastalığının bunlar dışında en sık rastlanan nedeni, bir parazit enfeksiyonudur. İnsanda hastalığa neden olduğu bilinen 7 tür filarial parazitten 3'ünün lymphatic filariasis'e yani fil hastalığına neden olduğu tespit edilmiştir.

Fil hastalığı nasıl bulaşır?
Filariasis türü lenfödemin sebebi, tropikal bölgelerde yaşayan Wuchereria bancrofti, Brugia malayi ve Brugia timori türü solucan tipi parazitlerdir. Bu parazitlerin yumurtaları (larva) Aedes, Anopheles ve Culex cinsi sivrisineklerle insana taşınır. Sivrisineğin ısırmasıyla insana geçen ve lenfatik sisteme yerleşen larvalar, burada büyürler. Parazitlerin larvadan erişkin hale gelmesi 6 ayla 1 sene arasında değişir ve ancak o zaman kan testlerinde görülebilir hale gelir. Erişkin parazitler insan vücudunda 5-10 yıl canlılıklarını sürdürebilirler.

FİL HASTALIĞI BELİRTİLERİ NELERDİR?

Görsel 2

Fil hastalığı ilk olarak etkilenen bölgenin (kol ya da bacak) uç kısımlarında gelişir. Başlangıçta yumuşak olan ödem, ilerleyen zamanda deride ve deri altı dokularda gerginliğe sebep olur. Hastanın çorabının lastiği ya da bileğine taktığı takıları sıkmaya başlar. Etkilenen bölgenin yakınındaki eklemlerde sertleşme ve hareket güçlüğü gelişir. Hastalığın belirtileri 4 evrede incelenir.

1. evre: Sıvı birikimi bir ağırlık hissi yaratır ama henüz şişlikler dikkat çekici değildir. Uzun süre ayakta kalan ya da ağır kaldıran her insanın yaşayacağı türden şişkinlikler söz konusudur. Buralara parmakla basıldığında deride iz kalmaz. Bu aşamada hastalığın kalıcı olarak tedavi edilmesi mümkündür.

2. evre: Ödem gözle görülür hale gelir. Parmakla basıldığında deride çukur oluşur. Bu çukur fil hastalığının en tipik belirtisi kabul edilir. Şişliğe sebep olan sıvı, masaj yaparak ya da ayaklar yükseğe kaldırılarak geri döndürülebilir. Bu yüzden hastalar yatarken şiş olan bacaklarını kalktıklarında incelmiş olarak görür ve sorunun ciddiyetini kavrayamazlar. Oysa hala tedavi şansı vardır.

3. evre: Cilt dokusu kalınlaşır ve sertleşir. Lenfödemin bu evresinde komşu eklemler de etkilenmeye başlar. Ödem artık dinlenmeyle ya da masajla geri döndürülemeyecek kadar sert ve ağrılıdır.

4. evre: Deride iyice derinleşen çatlaklar ve yırtıklar enfeksiyon riskini artırır. Bölgedeki deri aşırı derecede gerilir, damarlar zayıflar ve sağlıklı beslenemez. Derideki beslenme sorunu ülserlere sebep olur. Oluşan çatlaklardan kolayca içeriye girebilen bakteriler enfeksiyonlara yol açar. Enfeksiyonlar sebebiyle oluşan yaralardan lenf sıvısı akar.

FİL HASTALIĞINA HANGİ BÖLÜM BAKAR?

Lenfatik sistemden kaynaklanan lenfödem hastalığının tedavisi fizyoterapi ve rehabilitasyon uzmanları tarafından yürütülür. Gerekli olduğu hallerde dermatoloji ya da enfeksiyon hastalıkları uzmanlarıyla ortak bir tedavi yürütülebilir. Teşhis aşamasında iç hastalıkları ya da genel cerrahi uzmanlarına başvurabilirsiniz. Şikayetleriniz doğrultusunda yapılan muayene, tahlil ve tetkiklerden sonra sorunun kardiyovasküler sistemden kaynaklandığı anlaşılırsa, doktorunuz sizi bir kalp damar hastalıkları uzmanına yönlendirecektir. Fil hastalığının tedavisiyle, özellikle de bölgede oluşan deformasyonun giderilmesi aşamasında plastik, rekonstrüktif ve estetik cerrahi uzmanları da ilgilenir.

FİL HASTALIĞI TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?

Görsel 3

Hastalık ilk çağlardan beri bilinmesine rağmen, yakın bir zamana kadar tedavisiyle ilgili önemli bir gelişme sağlanamamıştır. Bunun sebebi büyük ölçüde, lenf damarlarının çok yaygın ve o zamanki cihazlarla görüntülenemeyecek kadar ince olmalarıydı. Günümüzde ise tıp teknolojilerinin geldiği seviye her türlü incelemeye imkan verecek durumdadır. Buna rağmen hastalığın tamamen ortadan kalkmasını sağlayan bir tedavi yoktur.

Günümüzde hastalığın tedavisinde genel yaklaşım, cerrahi yöntemler ile fizyoterapi uygulamaları şeklindedir. Her iki yöntemin bir arada uygulandığı durumlarda tedavinin daha başarılı sonuçlar verdiği görülür. Tedaviler, hastalığın ilerlemesini yavaşlatmaya ve kontrol altına almaya böylece hastanın yaşamını kolaylaştırmaya yöneliktir.

1. Fizik tedavi
Günümüzde fil hastalığının en etkili tedavi yöntemidir. Tedavinin süresi hastalığın bulunduğu evreye göre değişir. Yeni başlayan lenfödemler 1 haftadan az sürede geri döndürülürken, ilerlemiş vakalarda bu süre 2 ayı bulabilir. Tedavinin amacı, arızalı lenf yollarında biriken sıvının, çevredeki sağlıklı çalışan lenf yollarına yöneltilmesini sağlayarak ödemi dağıtmak ve tekrarını önlemeye çalışmaktır. Bunun için, halk arasında kısaca masaj olarak yorumlanan ama aslında lenfödem için geliştirilmiş özel bir yöntem uygulanır. Manuel lenf drenajı adı verilen bu uygulamanın ardından, dağıtılan sıvının tekrar birikmesini önlemek için ilgili bölge bandajlanır. Bundan sonra hastaya, lenf dolaşımını artırmak için kendi kendine yapabileceği egzersizler öğretilir ve önerilerde bulunulur. Uygulama sırasında basınç pompaları, basınç kolluğu ya da varis çorapları gibi tedaviye yardımcı ürünler de kullanılabilir.

Tedavi sırasında hastaların kendilerinin yapması gereken egzersizler de vardır ve bunlar hasta ve hasta yakınlarına öğretilir. Fakat manuel lenf drenajı mutlaka uzman bir fizyoterapist tarafından yapılmalıdır. Hastalığın başlangıç evresinde, hastaların kendi kendilerine yaptıkları masaj ödemin dağılmasını sağlayabilir. Ama ileri evrelerde bilinçsizce yapılan masajlar ve yanlış bandajlama, sorunun daha da artmasına sebep olur. Lenfödem tedavisinde fizyoterapi, mutlaka bu konuda özel eğitim almış uzman fizyoterapistler tarafından uygulanmalıdır.

2. Cerrahi tedavi
Gelişen görüntüleme teknikleri, özellikle mikro cerrahi yöntemlerinin daha kolay ve başarılı şekilde uygulanmasına imkan vermektedir. Günümüzde kronik lenfödem tedavisinde, lenfatik bypass, lenf bezi transferi ve lenfovenöz anastomoz gibi farklı cerrahi yöntemler yaygın olarak uygulanmaktadır. Lenfatik sıvının toplardamarlara dönüşünü kolaylaştırarak ödemin azalmasını sağlayan cerrahi yöntemler, çok yaygın olmayan, sağlıklı lenf yollarının hala mevcut olduğu lenfödem vakalarında tercih edilir. Lenf dokusunun ameliyatla çıkarıldığı kanserli hastalarda bu bölgeye lenf bezi nakli yapılabilir.

3. Medikal tedavi
Özellikle lenfödem için geliştirilmiş bir ilaç yoktur. Lenf yollarının yükünü azaltmak için hastalara sıklıkla su boşaltıcı olarak bilinen diüretikler reçete edilir. Lenfödem tedavisinde ayrıca enfeksiyon varsa bunu gidermek, henüz yoksa da oluşumunu engellemek için antibiyotikler de kullanılır.

Mümkün olan en kısa zamanda hastalığın teşhis edilmesi, hastanın yaşına, varsa diğer hastalıklarına, kullandığı ilaçlara ve yaşam tarzına uygun tedavi yöntemine karar verilmesi ve tedavinin sabırla sürdürülmesi, iyileşme şansını artırır.

LENFÖDEM HASTALARININ DİKKAT ETMESİ GEREKENLER NELERDİR?

Görsel 4

Lenfödem hastalığında hijyen çok önemlidir. Cildinizi her zaman temiz tutun, yıkandıktan sonra mutlaka iyice kurulayın, ıslak bırakmayın. Özellikle tırnak içleri ve eklem boğumları ıslak bırakıldığında mantar enfeksiyonlarının gelişimi hızlanır.
Cildinizi her zaman nemli tutun. Uygun bir nemlendiriciyi günde 2 defa etkilenen bölgeye sürerek cildin esnekliğini korumasına yardımcı olabilir, direncini artırabilirsiniz. Sürme işlemini çok fazla bastırmadan ve özellikle aşağıdan yukarıya doğru yaparsanız lenf yollarındaki akışı rahatlatabilirsiniz. Etkinliği kanıtlanmamış, doktorunuzun onaylamadığı solüsyonları, kremleri, bitkisel bile olsa kullanmayın.
Etkilenmiş bölgeye enjeksiyon yapmayın, tansiyon aleti takmayın.
Kilonuzu kontrol altında tutun. Her bir fazla kilo dolaşım sisteminin yükünü artırır.
Düzenli, dengeli, az tuzlu ve yüksek lifli gıdalarla beslenin.
Mutlaka egzersiz yapın. Fakat uzun süren, yorucu egzersizlerden de kaçının. En doğrusu gün içinde sık sık yapılan, kısa süreli egzersizlerdir. Örneğin günde 2-3 defa 30'ar dakikalık yürüyüşler yapabilirsiniz.
Bol su için.
Güneş yanıklarından korunun.
Sıkı iç çamaşırı ve takılar lenf dolaşımını engeller. Vücuda nefes aldıran pamuklu ya da penye kumaşlardan yapılmış, lastiksiz çamaşırları tercih edin.
Dinlenirken bacaklarınızı (ya da kollarınızı), kalp seviyesinden yüksek tutmaya dikkat edin. Bunun için alçak bir tabure ya da bir yastık kullanabilirsiniz.
Manikür-pedikür yaptırmayın. Tırnak etlerini kesmeyin, geriye itin.
Fil hastalığının tedavisi zaman ve sabır gerektirir. Fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanı tarafından hazırlanan tedavi planına mutlaka uyun, tedaviyi yarım bırakmayın.

FİL HASTALIĞINDAN KORUNMAK İÇİN NELER YAPILABİLİR?

Özellikle lenf bezlerinin çıkartılmasına yönelik bir operasyon geçirdiyseniz ya da radyoterapi görüyorsanız lenfödeme karşı hazırlıklı olmalısınız. Yukarıda saydığımız, lenfödem hastalarının dikkat etmesi gereken noktalara ek olarak, hastalığın riskini taşıyanların hastalıktan korunmak için dikkat etmeleri gerekenler aşağıdaki şekilde listelenebilir:

Vücudunuzdaki, özellikle de kol ve bacaklarınızdaki en ufak bir şişlikten bile doktorunuzu haberdar edin.
Etkilenen bölgede kızarıklık, hassasiyet ya da ısı artışı olursa da doktorunuza haber verin.
Kolunuzu ya da bacağınızı uzun süre aynı pozisyonda tutmayın. Yolculuğa çıkarken basınç kolluğu ya da varis çorabı kullanın.
Normal işlerde kolunuzu rahatça kullanabilirsiniz ama çarpmalardan, yaralanmalardan, ağır kaldırmaktan, itme ve çekme gibi tekrarlayıcı hareketlerden kendinizi koruyun.
Riskli bölgeyi kaşımak için tırnaklarınızı değil avuç içinizi kullanın.
Küçük yaralanmalarda, hafif yanıklarda ya da böcek ısırmasında bölgeyi sabunla yıkayın, bastırmadan kurulayın, antibakteriyel krem sürerek üstünü gazlı bezle kapatın. Yara bandı kullanmayın.
Yıkanma suyunun çok sıcak olmamasına dikkat edin. Keselenmeyin, liflenmeyin.
Bölgedeki istenmeyen tüyleri temizlemek için jilet, ağda ya da tüy dökücü krem değil, elektrikli makineleri kullanın.
Sivrisineklerden korunmak için yatarken cibinlik kullanın.

Mynet Youtube


En Çok Aranan Haberler