HABER

Euro zayıflarken, güçlenen Bundesbank oldu

Para Birliği'ne geçilmesi ardından Avrupa ekonomisindeki hakim konumu Avrupa Merkez Bankası ile gölgelenen Alman Merkez Bankası, kriz ortamında nüfuzunu yeniden güçlendiriyor.

Chris Bowlby

BBC Radyo 4

Alman Merkez Bankası Bundesbank, bir zamanlar Avrupa'nın en esrarengiz ama en güçlü kurumlarından biriydi.

Görevi, savaş sonrasında Almanya'daki ekonomik mucizenin simgesi olan Alman Markı'nın güçlü konumunu muhafaza etmekti.

Uygulamada, diğer Avrupa hükümetleri de Bundesbank'ın para politikalarını takip etmek durumunda kalırdı.

Yazar David Marsh'ın kitabına verdiği isimde dediği gibi, Bundesbank 'Avrupa'yı Yöneten Banka' idi.

Euro'nun ve Avrupa Merkez Bankası oluşturulmasının Bundesbank'ın nüfuzunun sonu olduğu düşünüldü, ya da sanıldı.

Bugün Bundesbank, genç ve keskin görüşlü yöneticisi liderliğinde eski konumuna yeniden talip gibi görünüyor.

Bundesbank'ın dönüşü

Başbakan Angela Merkel'ın eski danışmanlarından olan Merkez Bankası Başkanı Jens Weidmann, euro bölgesi liderleri ile Avrupa Merkez Bankası'nın yaptığı pek çok şeyi sorguluyor.

Sözünü de sakınmıyor.

Geçen ay sonunda, G-20 zirvesi sırasında yaptığı konuşmada, Yunanistan için oluşturulan son kurtarma paketi için "Sonuçta Yunanistan bu programa uymaya zorlanamaz" dedi.

"Ancak, şu da net şekilde bilinmeli," diye devam etti "Yunanistan pazarlığın kendine düşen tarafını gerçekleştiremezse, bir daha böyle ödemeler yapılacağının teminatı olmayacak."

Euro bölgesinde ve uluslararası ölçekte alınan önlemlerin krizi ne ölçüde çözebildiğini sorguladı; "Şimdi yapılması gereken belirli alanlarda uygun şekilde koruma önlemlerine giderek, krizin daha da tırmanması ihtmaline karşı hazırlık yapmaktır" dedi.

Geçen hafta önde gelen muhafazakar Alman gazetesi Frankfurter Allgemeine Zeitung'a sızdırılan bir mektupta da Weidmann Avrupa Merkez Bankası ECB'nin fazla sağlam olmayan Avrupa bankalarına sunduğu likidite olanaklarını artırarak "itibarını yitirme" riski yarattığından söz ediyordu.

ECB ve euro bölgesi liderleri, euro için sıkıntıların giderildiğinden övgüyle söz ededursun, Weidmann'ın planları kaygı veren potansiyel yükümlülükler olarak gördüğü anlaşılıyor. Yeni ECB kredilerine uygulanan kriterlerin de yeterince sıkı olmadığı görüşünde.

Dahası Alman Merkez Bankası'nın da ECB operasyonlarına katılarak, gelecekte bir temerrüt durumunda hatırı sayılır tutarda zararla yüzleşeceğine işaret ediyor.

Yazar David Marsh'ın deyişiyle, bu "Alman halkını muhtemelen hayli büyük kayıplara maruz bırakabilir."

Weidmann, Alman halkının parasını siyasetçilerin sorumsuz hareketleri karşısında korumakla mükellef bir merkez bankası fikrini yeniden canlandırır görünüyor.

Bu rolün kökenleri ülke tarihinin derinlerine iniyor.

Bundesbank nasıl Bundesbank oldu?

Bundesbank'ın temel öğretisi 'sağlam para birimi' ve enflasyondan nefrete dayanıyor; bu Almanya'nın eski mali kabahatleri için bir tür kefaret.

1923 yılında, korkunç hiperenflasyonun tavan yaptığı sıralarda, dönemin merkez bankası Reichsbank nezaretinde Alman tüketici fiyatları bir yılda 2 milyar kat arttı.

Daha sonra, Nazi Almanyası'nın çöküşü ardından, aç, bitkin Almanlar, yıllar yılı değersiz ulusal paraları ile değil, sigara takası ile alışveriş ettiler.

1948'de Alman Markı'nın tedavüle girmesi, işleri bütünüyle değiştirdi.

1950'lerde ise merkez bankası Bundesbank kurularak, insanların cebindeki parayı darphanenin makinelerini ele geçirebilecek siyasetçilere karşı korumakla görevlendirildi.

Frankfurt'un bir banliyösindeki bu katı kurum halk nezdinde popüler oldu.

1990'ların merkez bankası başkanı Helmut Schlesinger, bir zamanlar bana, Bavyera'daki memleketine gittiğinde, insanların ona parmaklarını sallayarak 'paramıza sahip çıkıyorsun değil mi?' diye sorduklarını anlatmıştı.

Schlesinger bu kişileri "İstikrar refahımızı besleyen topraktır" diyerek temin ediyormuş.

Bugün bankanın Para Müzesi'ni ziyaret eden okul çocuklarına da 'en iyi para istikrarlı paradır' ilkesi aşılanıyor.

'En iyi para istikrarlı paradır'

1990'lı yıllarda ise Bundesbank'ın güç ve nüfuzu zayıflıyor gibi görünüyordu.

1990 yılında Alman Markı, Almanya'nın birleşmesi ile Doğu Almanya'ya da açıldığında bir zafer havası esti.

Ancak Bundesbank aslında bu para birliğinden hoşnut değildi, çünkü siyasetçiler doğu ve batı arasındaki kurları bankanın önerdiği oranlardan çok daha cömert bir değer üzerinden belirlemekte ısrar etti.

Banka'nın resmi tarihinde bu alanda "pahalı hatalar" yapıldığından söz ediliyor; nitekim Doğu Alman sanayii rekabetçilikten çok uzaktı, büyük ve uzun vadeli teşvikler aktarılması gerekti.

Avrupa para birliği için planlar yapılırken de Bundesbank'ın verileri çekinceler içeriyor; bu gibi hataların kıta ölçeğinde yinelenmesinden endişe duyuluyordu.

Sonuçta, euro oluştu, Alman Markı tedavülden kalktı.

Bundesbank Almanya'nın merkez bankası olmaya devam etse de rolü ve büyüklüğü hayli küçüldü.

Tüm dikkatler ECB'nin Frankfurt'taki gökdelenine çevrilirken, Bundesbank kentin banliyösünde kullanılmayan helikopter pisti ve fazla tanınmaz olan liderleri ile başbaşa kaldı.

Euro krizi genişlerken, hem Almanların bu girişimlerle ilgili şüpheleri büyüdü hem de Bundesbank görüşlerini daha yüksek sesle dile getirmeye başladı.

David Marsh, "Bankanın rolü kriz sonucunda kademe atladı..." diyor, "Gerçekte, sandığınızdan çok daha büyük ağırlığı var."

Bundesbank bir yandan da euro bölgesinde kopma ve parçalanmalar durumunda neler yaşanabileceğini inceliyor.

Böylesi bir durumun, bankanın daha da büyük bir rol üstlenmesini gerektireceği kanısı yaygın.

Almanya'nın ECB kaynaklarına en büyük katkıyı yapıyor olmasına rağmen, Bundesbank başkanı Weidmann'ın, aynı diğer euro ülkeleri için olduğu gibi ECB Yönetim Kurulu'nda sadece tek bir oyu var.

Ama nüfuzunu diğer tüm Bundesbank başkanlarının yapageldiği şekilde güçlendiriyor; Alman kamuoyuna seslenerek, siyasi kararlar konusunda hassas sorular sorarak...

London School of Economics bünyesinde ekonomik yönetişim alanında çalışan Dr Waltraud Schelkle, Başbakan Merkel'in "ECB faydalı olabilir" görüşüne vararak Avrupa Merkez Bankası'nın attığı adımları son dönemde kamuoyu önünde eleştirmediğine dikkat çekiyor.

Dr Schelkle'ye göre Bundesbank başkanı ise şimdi Merkel karşısında da 'bağımsızlığını' ilan etmeye çalışarak, kendisini selefleri gibi 'hakiki bir Bundesbank başkanı' olarak konumlandırmaya çalışıyor.

Dolayısıyla günümüzün Avrupalı siyasetçileri, aynı eski nesiller gibi, Bundesbank'ın ne yapacağını düşünmeye, 'sağlam para' bayrağı altında çıkılan son seferin nereye varacağını kestirmeye çalışmaya daha çok zaman ayırmak durumunda kalabilir.

En Çok Aranan Haberler