İzmir depremi ile ilgili İzmir Körfezi'ndeki tsunami riskini hesaplayan bilimsel çalışma dikkat çekti. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve Deprem Araştırma ve Uygulama Merkez (DAUM) Müdürü Doç. Dr. Ökmen Sümer, İzmir iç ve dış körfezindeki tüm kıyıların ve koyun geometrisini çıkartıp, depremlerin tsunami etkilerini araştırdıklarını belirtip, sonunda oluşturulacak tsunami baskın haritalarıyla, risklerin azaltılmasına imkan sağlanacağını söyledi. Doç. Dr. Sümer, "Bu proje bittikten sonra o alanların hangisinin riskli olup olmadığı ortaya çıkacak. Belki de o alanlardan bazılarını toplanma merkezleri arasından da çıkartmak zorunda kalacağız" dedi.
Yaptıkları çalışmalarda 190 kilometrelik sahil şeridinde 18 alanda, 17 koyda 3 bine yakın ölçüm istasyonunda sayısal veri elde ettiklerini vurgulayan Doç. Dr. Sümer, "Depremin oluşturduğu tsunaminin kıyıya olan etkilerini anlayabilme fırsatı bulduk. Daha sonra, 'İzmir Körfezi'nde bir tsunami yaşanırsa ne olur' diye bir proje başlattık. Bunun için körfezin içindeki fayların doğru bir şekilde ortaya çıkartılması gerekiyor. Bu zamana kadar İzmir'in iç ve dış körfezinin tsunami riskiyle ilgili literatürde tek bir çalışma var. O da körfezin dışındaki fayların farklı kırılma senaryolarında tsunaminin körfez içindeki dalga/su yüksekliği ile ilgili bilgiler içeren bir bilimsel çalışma. Körfez içindeki faylar kırılırsa iç ve dış körfeze etkileri nasıl yansır bilinmiyordu" dedi.
Ege Bölgesi'nde karadaki fayların yakından bilindiğini ancak
denizdekiler ile ilgili sınırlı sayıda çalışma yapıldığını anlatan Doç. Dr.
Ökmen Sümer, şöyle konuştu:
"Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve
Teknolojisi Enstitüsü'ndeki akademisyenlerin 2010'dan beri oluşturduğu veri
seti var. İç ve dış körfezin faylarını, onların topladığı verilerle daha iyi
çizmeye çalışıyoruz. Amacımız, o faylardan oluşabilecek depremlerin
büyüklüklerini ve atım miktarlarını daha iyi hesaplayabilmek. İzmir Fayı'nın
batı bölümünün denize girdiği alan ile Uzunada ve Foça faylarını, önümüzdeki
2,5-3 ayda çizdikten sonra kırılma mekanizmasıyla ilişkili yarattıkları atımdan
ne kadar yükseklikte bir dalgadan oluşan tsunami yaratabileceklerini hesaplamış
olacağız. Bu dalganın kıyı şeritlerine etkisi, geliş açısı, koy alanlarının
genişliği ve derinliği gibi parametreler önem taşıyacak. 1 metre yükseklikteki
bir dalga, Sığacık'ta 400 metre içeri girdi ve bazı yerlerde 5 metreye yaklaşan
tırmanma yükseklikleri yarattı, 1 insanımız hayatını kaybetti, çok fazla
ekonomik zarar oluştu. Bunları daha önceden simüle ederek, tsunami baskın
haritaları oluşturmak risklerin azaltılmasına da imkan verecek."
Oluşturulan tsunami baskın haritalarının İl Afet Risk Azaltma Planları'nda (İRAP) altlık veriler olarak kullanılabileceğini ifade eden Doç. Dr. Sümer, "Bir deprem olduğunda hangi kıyılarımızda ne kadar içeriye su girecek, ne kadar dalga tırmanma yüksekliği olacak ve ne kadar alanı etkileyecek, onu belirlemek oldukça önemli. Biliyorsunuz İzmir'de nüfusun kalabalık olduğu alanların önlerinde denize dolgu yapılan alanlar var. Depremlerde de o alanlar belki de insanların kaçacağı boşluk alanları oluşturuyor. Ama depremle gelen bir tsunamide kıyıda insanların kaçacağı alanlar riskli mi, bunları görmüş olacağız. Bu proje bittikten sonra o alanların hangisinin riskli olup olmadığı ortaya çıkacak. Belki de o alanlardan bazılarını toplanma merkezleri arasından da çıkartmak zorunda kalacağız. Deprem olduktan sonra insanlar geniş alanlara kaçacak. Bu alanların seçiminde farklı parametrelere göre de değerlendirme yapmamız gerekiyor. Bunlar için bilimsel veriyle ortaya konmuş sayısal sonuçlara ihtiyaç var" dedi.
Tsunami nedeniyle gemicilik faaliyetlerinin sürdürüldüğü
limanlarda da hasar oluşabildiğinin altını çizen Dr. Sümer, bu hasarı
önleyebilmek açısından hazırladıkları çalışmanın da önemli bir altlık
oluşturabileceğini kaydetti.
1980'li yıllardan 2000'li yıllara kadar İzmir Körfezi'nde
sadece 2 adet fay belirleme çalışması yapıldığını fakat bunların günümüz
bilimsel verileri anlamında çok kısıtlı olduğunu belirten Sümer, "2010'dan
itibaren özellikle Dokuz Eylül Üniversitesi bünyesindeki Türkiye'nin çok
disiplinli bilimsel deniz araştırmalarının yapılabildiği ilk gemisi olan Koca
Piri Reis Araştırma Gemisi ile Deniz Bilimleri Enstitüsü'ndeki
akademisyenlerimiz inanılmaz bir veri seti topladı. Dünyanın belki de deniz
sismiği anlamında en yoğun çalışılan yeri, İzmir Körfezi'dir. Bu veriyi
toplamak 13 sene sürdü. Gemi giderken arkasından çektiği bilimsel aletlerle ses
dalgaları göndererek suyun ve altındaki fayları ortaya çıkartan sismik yansıma
yöntemi kullanılıyor.
Bu data setini önümüzdeki periyotta birçok bilim insanı
ile beraber değerlendireceğiz. Sonrasında özellikle körfez içindeki fayları
daha hassas bir şekilde haritalayacağız, mekanizmalarını anlayacağız. Sonra bu
fayların kırılmaları ile oluşabilecek tsunamiler üzerinden senaryolar
oluşturacağız. Deprem olduktan sonra dalganın çekilmesi ve geri gelmesini
düşündüğümüzde hem kıyının içindeki baskınlar önemli hem de nereye kadar geri
çekileceği. Çünkü orada gemicilik faaliyetlerini sürdürdüğümüz limanlarımız
var. Sığacık'ta 185 kilometrelik kıyı şeridinde 15-20 marina ve balıkçı
barınağı çok büyük hasar gördü. Oradaki teknelerde de hasar meydana geldi.
Bunların önlenebilmesi adına da bizim yaptığımız bilimsel çalışmaların
çıktıları önemli hale geliyor" dedi.
Gülbahçe ve İzmir iç körfeziyle ilgili kısımdaki bilimsel verilerin üzerinde çalışmaya devam ettiklerini ancak Uzunada ve Foça fayı gibi fayların olduğu alandaki yorumlamaların daha önce sona erdiğini ve DEÜ akademisyenleri tarafından yayınlandığını kaydeden Doç. Dr. Sümer, önümüzdeki 6 aylık periyotta iç ve dış körfezdeki fay verilerini değerlendirerek tsunami risk eylem planı için altlık veri oluşturmaya başlayacaklarını aktardı. Doç. Dr. Sümer, "Deprem bilimciler elimizdeki verilerin hepsini yerel ve merkezi yönetimle paylaşıyoruz. Sisam-İzmir depremiyle ilgili çalışmamızı birçok bilimsel toplantıda sunduk, yayınladık. O verileri ve yeni bilimsel çalışmalarımızdan elde edeceklerimizi çok iyi anlamak, özellikle afet azaltma planları içerisinde mutlaka kullanmak gerekir. Bunlar toplantılarda da gündeme sıklıkla geliyor" diye konuştu.