Gül, “Sorun demokrasi eksikliği, demokrasinin standardı. Demokrasinin standardını yükselttiğimiz zaman tüm bu sorunlara çözüm bulacağız” dedi.
ABD’de yayınlanan Smithsonian dergisinde gazeteci Stephen Kinzer tarafından hazırlanan “Yeniden Talep Edilen Kürt Mirası” başlıklı bir röportaj yer aldı. Röportaj dolayısıyla İstanbul’da Kinzer ile bir görüşme yapan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Türk devleti neden 90 yıllık tarihi boyunca Kürt vatandaşlarıyla barışı bulamadı ve şu anda bunun şansı nedir?” sorusuna “Kimileri buna terör, kimileri güneydoğu sorunu, kimileri de Kürt sorunu diyor. Sorun şu: Demokrasi eksikliği, demokrasinin standardı. Demokrasinin standardını yükselttiğimiz zaman tüm bu sorunlara çözüm bulacağız” yanıtını verdi.
Röportajında bu sürecin başlamış olduğunu, Cumhurbaşkanı Gül ile söyleşisinden sonra hükümetin bir Kürt televizyon kanalına ve Mardin’deki bir üniversitede Kürtçe dil ve edebiyatı merkezine izin verdiğini not eden Kinzer, “Bu gibi adımlar sadece birkaç yıl önce düşünülemezdi ve hükümet liderleri yakında benzer daha fazlasının geleceğini söylüyorlar” dedi.
-AB ASKER ÜZERİNDE SİVİLLERİN KONTROLÜNÜ GEREKTİRİYOR-
Türkiye’nin AB üyeliği önündeki engelin devam eden “Kürt sorunu” olduğunu belirten Kinzer, “Türklerin AB’ye katılmayı istemek için iyi nedenleri var. AB üye ülkelerde serbest seçimlerin, basiretli ekonomik politikaların ve asker üzerinde sivillerin kontrolünü gerektiriyor, üyelik kalıcı istikrara ve çağdaş dünyanın sunduğu refaha daha yaklaştırıyor. Ve Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olarak kabul edilmesi, İslam ve demokrasinin barışçıl bir şekilde nasıl bir araya gelebileceğine güçlü örnek oluşturur” dedi.
-İLK KÜRESEL KÜRTLER-
Bilgi Üniveritesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.Soli Özel’in “Eğer bu sorunu çözersek Türkiye bölgenin incisi haline gelebilir. Herşeyi yapabiliriz ya da her şey olabiliriz. İktidardaki insanlar bu gerçeği kavramaya başlıyorlar” sözlerine yer verilen röportaj yazısında, “Kürt kültürü geleneksel olarak izolasyonuyla tanımlansa da karşılaştığım gençler bunu değiştirmeye kararlı. Kürt kimliklerinden gurur duyuyorlar, ancak onunla sınırlı kalmayı da reddediyorlar. Onlar ilk küresel Kürtler olmak istiyorlar” denildi.
-BİR KÜRT DÜĞÜNÜ-
“Yıllar süren çatışmadan sonra Türkiye’nin zengin geleneğe sahip Kürt azınlığı keyifli bir kültürel yeniden-uyanış deneyimi yaşıyor” altbaşlığı atılan röportajda ünlü gazeteci-yazar Stephen Kinzer, izlenimlerine bir Hakkari’deki bir köy düğünüyle başladı. Kürt gelenek-göreneklerine ilişkin renkli tasvirlerin de yer aldığı röportajdan ilgi çekici kimi pasajlar şöyle:
-Kadınlar gözalıcı, nakışlı uzun elbiseler giymiş. Fakat erkeklerin bir bölümü, 80 ve 90’larda Türk hükümetine karşı şiddetli bir özerklik mücadelesine girişen Kürt gerillaların üniformalarından esinlenen, kuşaklarla süslenmiş tek parça haki ya da gri giysiler içinde. İsyancıları şiddetli biçimde bastıran Türk ordusu bundan birkaç yıl önce bu tip giysilere hoşgörü göstermezdi. Bugünlerde hayat daha rahat…
-Karanlık basarken gelinden hala iz yok, bazı arkadaşlarımla Hakkâri merkeze inmeye karar veriyoruz. Taretinde makineli tüfeğine eğilerek etrafı gözetleyen bir Türk askeriyle zırhlı personel taşıyıcı, kırsaldan kente gelen işsiz Kürk göçmenlerle şişen kent içinde kaygı verici şekilde geziniyor. Fakat müzik dükkânlarının tezgâhları, Türk yetkililerin müziklerini kışkırtıcı bulup yasakladıkları dâhil Kürt şarkıcıların CD’leriyle dolup taşıyor. Bir zamanlar tabu olan Kürtçe tabelalar dükkânların pencerelerini süslüyor…
-Şans eseri “Mezopotamya Uygarlığında Hakkâri” adlı kitabı yazan Kürt aydını İhsan Çölemerikli ile karşılaşıyoruz. Geçmiş 86 yılda, yabancılara, istilacılara ve sözde fatihlere başarılı direnişlerle geçen yüzyıllardan esinlenen 28 Kürt isyanı olduğunu söylüyor ve “Kürt kültürü derin kökleri olan güçlü ve büyük bir ağaç. Türkler, Farslar ve Araplar yüzyıllar boyu bu ağacı kurutup öldürmek için suyunu kesmeyi denediler. Ancak son 15-20 yılda yeni bir su kaynağı var, böylece ağaç bol bol çiçek açıyor” diyor.
-Ata yurtları şimdi Türkiye’de bulunan dağlık güneydoğu Anadolu olan Kürtleri uzun süre izolasyon biçimledi. Frigyalılar, Hititler, Lidyalılar gibi diğer halklar tarih sayfalarından silinirken izolasyon, onların hayatta kalmalarına binlerce yıl yardımcı oldu…
-Selahattin’in imparatorluğu ölümünden sonra, 16 ve 17’nci yüzyıllarda yeni zirvelerine ulaşan Osmanlı ve Fars güçlerine dayanamayarak düştü. Kürtler isyan ettiler ve aşırı zorluklara uğradılar. Birçoğu katliama uğradı. Daha fazlası zorla bölge dışına, hükümdarların daha az tehditkâr olacaklarını düşündükleri bugünkü Azerbaycan ve Afganistan’a sürüldüler.
-Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra çökerken Anadolu Kürtleri ‘milliyet’ şansı gördü. Yenilen Türklere 1920’de empoze edilen Sevr Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu topraklarını galip müttefik devletler arasında paylaştırdı. O aynı zamanda Kürtlere de kendi ülkelerini isteyip istememe konusunda karar verme hakkı tanıdı. Fakat daha sonra Atatürk olarak tanınacak olan Mustafa Kemal’in önderliğinde Türkler anlaşmayı yırtıp attı. Türkiye’nin ilk başkanı olarak Atatürk, Kürtleri kendi laik, çağdaşlaştıran devrimine bir tehdit olarak gördü. Yönetimi binlercesini evlerinden sürdü, Kürt gazetelerini kapattı, Kürtçe isimleri hatta Kürt dilinin kullanımını bile sınırladı.
-Birçok Türk Kürdü, kuzey Irak’taki Kürt rejimini, Türkiye’de olmasını istedikleri çağdaş demokrasi olarak değil, yozlaşmış, feodal ve aşiret temelli olarak görüyor.
-Hala karşılaştığım herkes, hatta Kürt milliyetçilerinin en sözünü sakınmayanları bile anayurtlarının Türkiye’nin bir parçası olarak kalmasını istediklerini anlattı. Ülkede gezilirken bunun neden böyle olduğunu anlamak kolay. Türkiye birçok standardı itibarıyla en demokratik Müslüman ülke, canlı bir ekonomi ve uluslar arası topluma geniş bağlarıyla, güçlü çağdaş bir toplum. Şayet güneydoğuda başlıca Kürt kentleri bağımsız hale gelirse, İran, Irak ya da Suriye için, zayıf ve bir hayli çalkantılı bir bölgede kara ile kuşatılmış bir durumda cazip bir hedef haline gelir. Van’ın yoksul kasabalarından Bostaniçi’nin Belediye Başkanı Gülcihan Şimşek “Bağımsızlık ve sınırların değiştirilmesini istemiyoruz. Mutlak bağımsızlık bugün için bir gereklilik değil. Kendi kararlarımızı almak, kendi doğal kaynaklarımızdan yararlanmak için bölgesel özerklik istiyoruz, fakat daima Türk ulusuyla birlikte ve Türk bayrağının altında” diyor.
-2004’te Diyarbakır’da 29 yaşındaki bir şair olan Lal Laleş Kürt edebiyatı üzerine bir yayınevi kurdu. Bir Yaz Gecesi Rüyası gibi yabancı yapıtların çeviri işine girişti ve basımı olmayan bir düzineden fazla Kürt klasiği yayınladı. Son birkaç yılda seks, bireysellik hayatın toplumsal yönleri gibi başka konulara da girdiler. Bunlardan bazıları da cinayet romanları. İlk kez Kürtler kendi toplumlarında izolasyonlarını kırıyorlar, siyasi sistemin kendilerine empoze ettiği bariyerleri de…
-Şemdinli’de dükkânı bombalanan kitapçı, konuştuğumuz Kürt rock grubu üyeleri, yerel siyasetçiler ve buradakilerin birçoğu gibi hayvancılıkla uğraşan göçebe bir grubun lideri Salih Tekçe de Kürt direnişinin en iyi şekilde silahların gücüyle değil fakat yenilenmeyle başarılabileceğine inanırken, “Hayatı seviyoruz. Yenilmiş hissetmiyoruz. Nasıl ölüneceğini, ama nasıl yaşanacağını da biliyoruz” diyor.
ANKA