İSTANBUL (İHA) - Sporcunun ancak zihni, duygusal, teknik ve kondüsyon çalışmanın mükemmel koordinasyonu ile ideal performansa ulaştığı belirtilerek, performansının tek patronunun kendisi olduğu bildirildi.
Uzmanlara göre, antrenman, sporcuyu zihni, duygusal ve teknik olarak hazırlamalı. Dünya spor literatüründe başarının yüzde 90'ı zihni ve duygusal faktör, yüzde 10'u da fizik ve kondüsyon olarak kabul görüyor. Türkiye'de ise bu zihni ve duygusal antrenman, sporcuya gerçek dışı ve hayal ürünü yüklemelerle (dolduruşlarla) yapılıyor. Dolayısıyla sporcu, kendisi hakkında yanlış fikirler edinirken, gerçek dışı benlik anlayışına gidebiliyor. Bunun sonucu da hayal kırıklığı, mutsuzluk, kendini kontrol edememe, çöküntü ve depresyon oluyor.
Sporcunun ancak zihni, duygusal, teknik ve kondüsyon çalışmanın mükemmel koordinasyonu ile ideal performansa ulaştığını vurgulayan uzmanlar, dolayısıyla "psikoloji"nin, ideal performansın vazgeçilmez şartı olduğunu kaydediyor. Türkiye'de sporcuların, medya ve seyirci tarafından çok kolay yönlendirilmesinden ve etki altına alınmasından yakınan uzmanlar, "Performansı, kendi çalışmasıyla değil, anlık duygularla değişebiliyor. Bu durumda, bir hafta boyunca yapılan çalışmalar da boşa gidiyor. Hatta sporcunun içinde bulunduğu zor duygusal durumlardan dolayı, maçlar kaybediliyor, yapılan yatırımlar ve gelecek heba oluyor, istenilmeyen olaylar yaşanıyor" diyorlar.
SPORCUNUN YANLIŞI Uzmanlar, sporcunun çoğunlukla motive edilmeyi beklediğini ve performansından teknik heyeti, seyirciyi, medyayı, hakemi, yöneticiyi sorumlu tuttuğuna dikkat çekerek, sporcu eğer isterse onu hiçbir şeyin etkileyemeyeceğini ve performansının tek patronunun kendisi olduğunu ifade ediyor.
Bir sporcunun, kendisine faul yapıldığı zaman, ilk reaksiyonunun hemen karşı tepki olduğunu hatırlatan uzmanlar, oysa daha olumlu, daha bilinçli, daha dengeli bir tepki verilebileceğini belirtiyor. Uzmanlar, kendisine faul yapılan bir sporcunun yapması gereken doğru seçeneği, 'hiçbir şey olmamış gibi davranıp, oyuna devam etmesi' olarak açıklıyor. Çünkü sporcunun, kart görmemek, takımını bir sonraki hafta yalnız bırakmamak, tribünleri galeyana getirmemek, fair-play ruhuna uygun davranmak gibi sorumlulukları olduğunu bildiren uzmanlar, faule maruz kalan futbolcuları da 'kendisine faul yapan rakibine aynı tepkide bulunmak, tükürmek, formasını çekmek, hakeme uzun süren itirazlarda bulunmak' gibi tuzaklara düşmemeleri konusunda uyarıyor.
AGRESİF SPORCULAR
Uzmanlar, bazı sporcuların, yetenek boyutunda deha olmalarına rağmen, zor bir çocukluk veya gençlik dönemi yaşamış olabileceğini kaydederek, kişilik ve duygusal anlamda tam olgunlaşmayan sporcunun, çok yetenekli de olsa, öyle bir an geldiğinde bilinç altı dürtüleriyle davrandığını, aşırı saldırgan olup, performanslarını alt üst ettiklerini vurguluyor.
Bu tür sporcuların öfkeyi, enerji kaynağı olarak öğrendiklerini ifade eden uzmanlar, "Normal yollardan kendilerini motive edemediklerinden dolayı, daha önce öğrendikleri kolay yollara başvururlar. Kırmak, vurmak, tükürmek gibi. Tahrik edilmek onları daha da saldırgan bir hale sokar. Büyük sporcu olmalarına rağmen, duygusal açıdan yeterli değillerdir. İçlerindeki intikam duygusunu sahaya taşırlar. Bu sporcuların, sağlık açısından acilen yardıma, tedaviye ihtiyacı vardır. Sporcu terapistleri, bu esnada sporcu tedavi olmak istemese de devreye girmek zorundadır. Çünkü sahada acı çeken, hatta acı çektirdiğinin farkında olmayan, bu tür davranışları alışkanlık haline getirip, canlı mayın gibi dolaşan sporcular bir anda herşeyi değiştirebilir, takımın emeğini heba edebilir" diyorlar.