HDP heyetinin, TCK'nın 125. maddesine göre "vatana ihanet" suçundan idam cezasına çarptırılan ve AB uyum yasalarıyla idam cezası kaldırıldığı için İmralı'da ömür boyu hapse mahkum edilen Abdullah Öcalan görüşmesiyle ilgili açıklama yapıldı.
Açıklamada, görüşmenin ardından Öcalan'ın görüşlerine yer verildi.
Öcalan'ın 6-7 Ekim olaylarında yaşamlarını yitiren tüm yurttaşlar için derin üzüntüleri belirtilerek, hayatını kaybeden insanların yakınlarına da başsağlığı dileklerini ilettiği kaydedilen açıklamada, "Bugünden sonra bölgede demokratik siyasete, barışa ve çözüme inanan tüm yapı ve kurumların ciddi bir soruşturma ve yüzleşme sorumluluğuyla meseleye yaklaşmaları elzemdir" ifadesine yer verildi.
Yaşanan olaylardan tarafların ders çıkartması, bu temelde demokratik çözümün hayatiyetinin öneminin kavranarak müzakere temelli çabalara hız verilmesi ehemmiyetinin arz ettiğini belirten Öcalan'ın, açıklamada şu görüşüne yer verildi:
"Taraflara düşen görev birbirleriyle olan hukuklarını sağlam ve güvenli bir temele oturtmalarıdır. Bu yapılmadığı zaman içinden geçmekte olduğumuz sürecin derin bir darbeyle sonuçlanması kaçınılmaz olacaktır. Oysa bu topraklarda yaşayan bütün halklar ve inançlar için en önemli seçenek köklü bir demokrasi olmalıdır."
-"Süreç, kırılmaya maruz kalmıştır"
Açıklamada, Öcalan'ın, süreçle ilgili "Çözüm süreci açısından gelmiş olduğumuz nokta bir kırılmaya maruz kalmıştır. Bunun en önemli sebebi bu süreçlerde hükümetin benimle geliştirmeye çalıştığı ilişki biçimini bir araçsallaştırma mekaniğine oturtmaya çalışmasıdır. Bunun, çözmeye çalıştığımız meselenin ağırlığına denk bir yaklaşım olmadığı bütün gerçekliğiyle anlaşılmıştır. Gelinen nokta itibarıyla bu yaklaşımın darlığı ve çözüme hizmet etmeyeceği taraflarca yeterince kavranmıştır" ifadeleri kullanıldı. Türkiye'nin demokratik geleceğini ve bölgedeki kalıcı barışı yakından ilgilendiren süreçle ilgili 15 Ekim itibarıyla yeni bir aşamaya geçtiklerini ve süreçte başarılı bir pratik umudunun bu anlamda arttığını belirten Öcalan'ın, açıklamada şu ifadelerine yer verildi:
"Yeniden dirilttiğimiz bu umudun zaman kaybetmeden pratik sonuçlar doğurması halklarımıza karşı olan tarihi görev ve sorumluluğumuzdur. Bu konuda tüm demokrasi ve barış yanlısı çevrelere de önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir. Bu temelde gerek Akil İnsanlar toplantısını, gerekse de İkinci Ankara Barış Konferansı'nı ve bu platformlardan çıkan talepleri son derece önemli ve anlamlı buluyorum. Herkesin kavraması gereken gerçeklik şudur; Topyekün mahvolmamıza yol açacak dinamikleri tersine çevirerek sadece halklarımızı değil bütün bölgeyi ve insanlığı demokrasi güneşi altında toplamak bizim kendi ellerimizdedir. Burada lazım olan barışa ve demokrasiye güven, daha net bir irade ve cesur siyasi hamlelerdir. Henüz kendi yerelliğimizden yola çıkarak evrensel çözümlere ulaşma şansımız varken bu hamleyi yapmazsak, bölgemiz başka güçlerin, salt kendilerini merkez alan dayatmaların ve uygulamaların girdabında telef olacaktır. Bu toprakların insanları olarak kendi çözümümüzden ayrılmamak hepimizin tarihsel borcudur. Hakiki yurtseverlik de gerçek bir demokrasi de ancak kendimiz gerçekleştirirsek onurlu ve kalıcıdır."
-"Önleyici tedbir ve mekanizmalar geliştirilmelidir"
Öcalan'ın, bu bağlamda anlatmaya çalıştığı gerçekliğin bütün boyutlarıyla Kobani (Ayn el-Arab) direnişinde kendini gösterdiğini savunduğu belirtilen açıklamasında, "21. yüzyılın bütün çelişki, çatışma ve imkanlarını bağrında barındıran Kobani gerçekliği bütün sorunların çözüm anahtarı olma vasfını taşımaktadır. Oradaki cesur ve destansı direniş ve bu direnişe sahip çıkan bütün halklarımız tam da bu bilinç ve onurla hareket etmişlerdir. Necat Suphi Ağırnaslı şahsında bu iradeye can veren bütün şehitlerimizi ve ailelerini selamlıyorum. Necat Suphi yoldaşımızın şahsında ortaya çıkan şey bütün halklarımızın ortak geleceğine olan inanç ve sadakatimizdir" değerlendirmesinde bulunuldu. Açıklamada, Ortadoğu'nun demokratik geleceğinin bu anlayış ve ruhun korunmasıyla mümkün olacağını ileri süren Öcalan'ın, şu ifadelerine yer verildi:
"Tüm bu gerçekler ışığında yürüttüğümüz çalışmaları ve bölgemizin barışını zora sokacak söylem ve tutumlar yerine yapıcı katkıların sağlanması tarihi bir zorunluluktur. Bu dönemde süreci sabote etmek isteyen güçler, Bingöl örneğinde de görüldüğü gibi süreci çatışmaya evirmek için fırsat kollamaktadır. Bu tarz provokasyonlara karşı sadece dikkatli olmak yetmez, önleyici tedbir ve mekanizmaların da süratle geliştirilmesi gerekmektedir. Toplumsal güvenlik ve düzeni cezai yaptırımlar ve anti demokratik yaklaşımlarla düzenlemeye çalışmak daha büyük sorunlara zemin hazırlar. Yapılması gereken bu sorunların kaynağına inerek büyük bir özgüven ve cesaretle daha demokratik ve çözücü politikalar geliştirmektir. Bu anlamda bütün kurumlarımıza ve yapılarımıza da düşen en temel sorumluluk toplumsal barışın demokratik inşasına yoğunlaşmaktır. Bir kez daha Kobani'deki insanlık onuru direnişine ve bütün dünya ülkelerinde dayanışma gösteren halklara özel selamlarımı iletiyorum." (AA)