Çiçek, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Bakanlığı'nca "Dünya İnsan Hakları Günü" dolayısıyla düzenlenen "İnsan Haklarının Unutulan Parçası: Mağdur Hakları" panelinde yaptığı konuşmada, her türlü faaliyette insanı esas almanın, insan haklarını gözetmenin en temel görev olduğunu ifade etti.
Birçok anayasanın "insan haklarına saygılı" diye başladığının altını çizen Çiçek, "Doğru olanı'insan haklarına dayalıdır.' Biz de 61 anayasasında 'insan haklarına dayalı' bir devletken, 12 Eylül anayasasıyla 'insan haklarına saygılı' gibi biraz daha geriye giden, daha zayıf bir ifadeyle vurgulamış olduk. Ama özü itibariyle insan haklarını Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak biz önemsiyoruz" dedi.
İnsan haklarının bugün birçok sebepten dolayı ciddi tehdit altında olduğunu, insan haklarına yönelik artık tüm dünyada işbirliği yapılması ve birlikte cephe alınması gereken bir kısım riskler bulunduğunu dile getiren Çiçek, bunların başında terör olaylarının geldiğini söyledi.
Bugünün dünyasında teröre karşı büyük bir aymazlık ve aldırmazlık olduğunu savunan Çiçek, bunun en büyük acısını yaşayan ülkelerin başında Türkiye'nin yer aldığını kaydetti. Çiçek, "İnsan haklarına karşı en önemli tehdit oluşturan terör konusuna gelince herkes sırtını döndü. Halen bu konuda bir ikiyüzlülüğün, bir sahtekarlığın olduğunu çok açık ve net söylemem lazım.Çünkü terör suçları ve terör örgütleri bir siyasi enstrüman olarak bir ülkeninbaşka bir ülkeye ya da belli uluslararası güçlerin bir ülkeyi istikrarsız kılmak adına başvurduğu onlar açısından en uygun yöntem olarak gözüküyor.Onun içindir ki insan hakları adına nutuk çekiliyor ama işbirliğiyapmaya gelince kırk dereden su getiriliyor. Bu çok açık ve nettir. Bu ikiyüzlülüğü bugün görmemiz lazım" diye konuştu.
-"Uluslararası camia terör konusunda ikiyüzlü"
İnsan haklarına karşı en önemli tehditlerden bir tanesinin uluslararası camianın terör konusundaki ikiyüzlülüğü olduğunu vurgulayan Çiçek, şunları kaydetti:
"Diyoruz ki 'ya yargılayacaksın ya iade edeceksin.' 40 yıldır, 50 yıldır Türkiye bu kuralları hayata geçirmek için uğraşır durur. Türkiye'ye büyük zararlar vermiş, büyük katliamlar yapmış olan ve şimdi kendi toplumlarında barınan ve elini kolunu sallayarak gezen bu insanlarla ilgili ne adam gibi yargılama yaparlar ne de iade ederler. Bir işi kovalarız, bir teröristi tam iade noktasına gelince göğe mi çıkar, yerin dibine mi girer belli olmaz. Birden ortadan kaybolur. Türkiye'de kendisine iş, aş veren insanları katledenler gider, sözde bir yargılama yapılıyordur ve tam hüküm tesis edilmeye yaklaşınca birden ortadan kaybolur. Ama aynı ülkeler Türkiye ile ilgilirapor düzenlemeye kalkıştığında insan haklarıyla ilgili de bir çuval laf ederler. Şimdi bu ikiyüzlülükten kurtulmadığı sürece insanlık belli suçlara karşı çok ciddi birlikte bir tavır almadığı takdirde söylenen lafların hiçbirisinin kalorisi de bir anlamı da yoktur.
Dış destek olmadan hiçbir terör örgütü bir hafta dayanamaz. Bazı örgütler 20 sene, 30 sene 40 sene varlığını sürdürebiliyorsa...Bakın biz 4 nüfuslu, 5 nüfuslu bir aileyi geçindirebilmek için bile bunca çaba, gayret sarf ediyoruz. Sayısı şu miktar, bu miktar olan insanlar parayı nereden bulur, lojistiği nereden temin eder, eğitimini kim verir, nerede, ne yapar nasıl yaşar? Bunların hepsi bir kurmay planlamasıdır. Arkasında uluslararası bir güç, bir devlet olmadan bu işlerin yapılması mümkün değil."
-"Azerbaycan'ın toprakları işgal altında"
Terör konusunda yapılan anlaşmaların, mutabakatların, karşılıklı görüşmelerin bir sonuç vermediğini, herkesin bildiğini okumaya devam ettiğini belirten Çiçek, terör konusunda bir ayrım yapmadan mücadeleyi sürdürmek gerektiğine dikkati çekti.
Bu noktada Türkiye'nin alnının açık olduğunu vurgulayan Çiçek, "Biz terörün her türlüsünün acısını çekmiş, her türlüsüne de karşı olan bir ülkeyiz. 'Bir ikinci ülke var mıdır?' diye baksam. Bunu bulmakta gerçekten zorlanırım" diye konuştu. Çiçek, bir insanlık suçu olan terör suçları konusunda insanlığın aymazlığını anlamakta zorluk çektiğini ifade etti.
İnsan hakları konusundaki en büyük sıkıntılardan, risklerden birisinin çifte standart olduğunun altını çizen Çiçek, şöyle devam etti:
"Bugün 20 seneye yakın bir zamandır Azerbaycan'ın kendi toprakları Ermeni işgali altındadır. Karabağ'da ve çevresindeki Ermenistan tarafından sürdürülen haksız, hukuksuz işgal sebebiyle 1 milyondan fazla göçkün, kaçkın Bakü'de veya başka yerlerde sefil, perişan ve evinden yurdundan, vatanından, toprağından ayrılmış olarak hayat sürüyor. 20sene olmuş. Minsk Grubu diye bir grup var. Ne yapar, ne eder kimse bilmez . Ay ve güneş tutulması gibi senede bir defa tutulur. Büyük laflar ederler ama 1 milyondan fazla insan, o gün yeni doğmuş olan çocuk bugün yaşadığı köyü göremeden, bilemeden başka yerlerde sefil, perişan şekilde hayat sürüyor. Ama uluslararası camia 10 Aralık günü söz konusu olduğunda büyük nutuklar serdetmeye devam ediyor. Bu türlü ikiyüzlülükler tavır almak noktasında en büyük engeli teşkil ediyor."
Bu ikiyüzlülüğe en fazla muhatap olan ülkelerin başında da Türkiye'nin geldiğine dikkati çeken Çiçek, "En son örneği Türkiye'deki göçmenler vesilesiyle yaşıyoruz. Türkiye takdir ediliyor. 'Türkiye'nin yaptıkları çok önemlidir.' deniliyor. Bende canım yandı 'takdirleriniz göçmenlere, sığınmacılara kahvaltı yerine geçmiyor' dedim" şeklinde konuştu.
-"Uluslararası camia Suriye konusunda kötü bir sınav verdi"
Uluslararası camianın Suriye'deki olaylar karşısında çok kötü bir sınav verdiğini ve en son alınan kararla "kimyasal silah kullanma ondan sonra ne halin varsa gör" denildiğini savunan Çiçek, şu anda varil bombalarıyla insanların hayatlarını kaybettiğini, 100 binden fazla insanın perişan olduğunu, 4 milyona yakın insanın sığınmacı olarak zor şartlar altında komşu ülkelerde varlıklarını sürdürmeye devam ettiğini söyledi. Çiçek, "Ama uluslararası camianın aldığı karar, verdiği cevap 'kimyasal silah kullanma, bunu yasaklıyoruz ama onun dışında konvansiyonel silahlar dahil ne yaparsanız yapın birbirinizi öldürmeye devam edin.' Neden böyle? Çünkü bu türlü bir politika onların işlerine geliyor. Cenevre Konferansı toplandı, toplanacak. Buradan iddia ediyorum o toplantıdan da bir şey çıkmayacak. Bir başka toplantı, bir başka toplantı. Her gün 40 kişi, 50 kişi 100 kişi ölmeye devam ediyor" diye konuştu.
Tüm dünyada insan haklarıyla ilgili ciddi bir bilgisizlik ve cehaletin söz konusu olduğunu belirten Çiçek, , cehalet insan hakları konusunda da en önemli tehlikelerden, risklerden biri olduğunu kaydetti.
Çiçek, televizyonların, sosyal medyanın insan hakları bilincinin gelişmesi, artırılması bakımından önemli bir imkan olarak görülebileceğini söyledi.
-"Af konusunda 'of' demek lazım"
Panelin konusuna değinen Çiçek, genellikle bütün söylemlerin, konuşmaların, kitapların, makalelerin daha çok sanık merkezli olduğunu, "mağdur" konusunu ise insanlığın biraz unuttuğunu belirtti. Ceza hukukundaki gelişmeler büyük ölçüde sanığı rehabilite etme esasına dayalı olduğunu, mağdur kısmının biraz göz ardı edildiğini vurgulayan Çiçek, şu ifadeleri kullandı:
"Devlet genel itibariyle suçun mağdurudur. Kamu düzeni bozulduğu için öyle telakki edelim. Ama şimdi diyoruz ki 'artık devlet değil, birey birinci derecede suçun mağdurudur.' Devlet bazı yaptığı iş ve işlemler sebebiyle suçun hem mağdurudur, hem de mağduriyete sebebiyet veren bir kurumdur. Burada getirmek istediğim nokta aftır. Cumhuriyet'in 90. yılı, çıkardığımız af sayısı 48. Şimdi 2 yılda af çıkaran bir ülkede bizatihi devletin kendisi suçun mağdurlarını mağdur ediyor demektir. İkide bir bize mikrofon uzatırlar 'af konusunda ne diyorsunuz?' diye. Af konusunda 'of' demek lazım. Çünkü bu kadar çok aflar çıkarırsanız birçok olumsuz şeyler olur. Bir defa yargı kararlarının ve hukukunetkisini azaltırsınız, hukuku aşındırırsınız. O zaman bunca yargılama yapmanın anlamı yok. Suça teşvik edersiniz. Babasını, annesini öldürmüş insanları şu veya bu şekilde affettiğiniz takdirde bu cezanın caydırıcılığını ortadan kaldırıyor.
Toplumlar zaman zaman af çıkarmak ihtiyacını duyabilir. Sosyalbarışı, iç barışı temin etmekadına. Ama bu kavramları yalama haline getirir de işte 90 senede 40, 50, 30 tane... 'Yenisi yok mu, ne zaman çıkacak?' Böyle bir beklenti içerisinde olduğu takdirde o zaman devlet en büyük mağduriyete kendisi sebebiyet vermiş oluyor. Bunu iyi düşünmek lazım. Telaffuz ederken de gündeme getirirken de iyi düşünmek lazım. Sonuçlarını da iyi hesap etmek lazım."