HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

İran, Suudi Arabistan’ı şikayete gidiyor

Yemen'in Başkenti Sana'daki İran büyükelçilik binasının Suudi Arabistan uçakları tarafından vurulduğunu öne süren İran, konuyu Birleşmiş Milletler'e taşıyor.

İran Dışişleri Bakanı Yardımcısı Hüseyin Emir Abdullahiyan, olaya ilişkin ayrıntılı bir rapor hazırladıklarını ve birkaç saat içinde BM'ye sunacaklarını kaydetti.

Saldırı konusunda uluslararası hukuk takibi yapacaklarını söyleyen Abdullahiyan, "Suudi Arabistan, Sana'daki İran elçilik binasının güvenliğine dikkat etmeli" dedi.

İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Emir Abdullahiyan, “Suudi Arabistan’ın Sana’ya karşı hava saldırısı sırasında, bir roket elçiliğimizin yakınına düştü ve ne yazık ki korumalarımızdan biri ciddi şekilde yaralandı” dedi. Abdullahiyan, bu saldırının detayları konusunda Güvenlik Konseyi’ni bilgilendireceklerini söyledi.

ran Dışişleri Sözcüsü Hüseyin Cabir Ensari, devlet televizyonuna yaptığı açıklamada “Suudi Arabistan’ın bu kasıtlı hareketi uluslararası hukukun diplomatik misyonları koruyan tüm anlaşmalarının bir ihlalidir. Suudi hükümeti, elçiliğe verilen zarardan ve elçilik görevlilerin yaralanmasından sorumludur. İran bu konu hakkında çıkarlarını takip etme hakkına sahiptir” ifadelerini kullandı. İran, elçiliklerinin Suudi uçakları tarafından kasıtlı olarak vurulduğu iddiasıyla BM Güvenlik Konseyi’ne gitme kararı aldı.

Sana'daki İran Büyükelçiliği binası

Görgü tanıkları: Hasar yok

İran’ın “Elçiliğimiz vuruldu” açıklamasına karşın İngiliz haber ajansı Reuters, görgü tanıklarına dayanarak elçilik binasında hasar olmadığını bildirdi. Buna göre bombardımanda vurulan nokta elçilikten yaklaşık 700 metre uzaktaydı. Reuters’e konuşan bir görgü tanığı ise sadece elçiliğin yakınlarına şarapnel parçalarının düştüğünü söyledi. Amerikan haber ajansı AP’nin muhabiri de Sana’daki İran Büyükelçiliği’nde gözle görülür bir hasarın olmadığı bilgisini verdi.

İran’dan Suudi mallarına yasak

İran, Suudi Arabistan’da üretilen hiçbir malı ithal etmeme kararı aldı. Suudi Arabistan’dan çoğunlukla paketleme malzemeleri ve tekstil ürünleri alan İran’ın Suudilerden yaptığı ithalat yılda 60 milyon doları buluyordu. İran vatandaşlarına da ikinci bir karara kadar umre yasağı getirdi.

Katar da elçisini çekti

Kuveyt’ten sonra diğer Körfez ülkesi Katar da İran’daki büyükelçisini geri çağırdı. Somali ise İran’ın Afrika Boynuzu’nu istikrarsızlaştırmaya çalıştığı gerekçesiyle Tahran’la diplomatik ilişkisini tamamen kesti. Somali, İran maslahatgüzarını geri çağırırken, ülkesindeki İranlı diplomatların da “72 saat içinde ülkeyi terk etmelerini” istedi. Şeyh Nimr’in idam edilmesinin ardından başlayan krizde Suudi Arabistan’ın Tahran’daki büyükelçiliği ateşe verilmesinin ardından Suudi Arabistan, Bahreyn, Sudan ve Cibuti Tahran’la diplomatik ilişkilerini kesmişti.

5 soruda Suudi Arabistan-İran gerilimi

Suudi Arabistan'ın bir Şii din adamını idam etmesi ardından Riyad ve Tahran arasında başlayan gerilim bölge ülkelerinin de katılımıyla derinleşiyor. Gerilimin olası neden ve sonuçlarını beş soruda incelenebilir.

Suudi Arabistan ve İran nasıl bir ilişki geçmişine sahip?

Suudi Arabistan ile İran arasındaki gerilim ve bölgesel rekabet yeni değil. Bunun uzun bir tarihçesi var. İslam'daki Sünni ve Şii mezheplerinin varlığı bu gerilimleri açıklamak açısından önemli görülüyor.

Ancak birçok uzmana göre gerilim, mezhepsel ayrımlardan ziyade mezhepsel farklılıkların da belirleyicilik payı olduğu politik ayrımlara dayanıyor.

Çağdaş Orta Doğu tarihine bakıldığında ise Suudi Arabistan ve İran arasındaki siyasi gerilimin 1979'daki İslam devriminden sonra derinleştiği görülüyor.

Devrimin ardından İran'ın Şii İslamcı hareketleri bölgede desteklemesinden endişeye kapılan Suudi yönetimi, Körfez Arap Ülkelerinin İşbirliği Konseyi (KİK) kurulması gibi adımlar attı.

1980'lerde İran - Irak savaşında Suudi Arabistan Irak lideri Saddam Hüseyin'i destekledi. 1987'de Mekke'de Hac sırasında Suudi güvenlik güçleriyle Şiiler arasında çıkan olaylarda yüzlerce Şii öldü.

Suudi Arabistan 1988 - 1991 arasında İran'la diplomatik ilişkilerini dondurdu. 1981'de Bahreyn'de Şii milislerin öncülüğünde bir darbe girişimi oldu.

Suudi Arabistan ve KİK ülkeleri İran - Irak savaşı döneminde İran tarafından saldırıya uğrarken 1984'de Riyad, hava sahasını ihlal ettiğini söylediği bir İran jetini vurdu. Yine 1980'lerde kurulan Hicaz Hizbullah'ı ülke içinde çeşitli saldırılar gerçekleştirdi.

2003'teki ABD işgaliyle Saddam Hüseyin'in devrilmesi ardından Irak'ta kurulan ve ağırlıklı olarak Şii Iraklıların elindeki hükümetler İran'dan destek aldı. Suriye krizinde Suudiler silahlı İslamcı grupları İran ise Beşar Esad yönetimini destekledi.

Arap Baharı kapsamındaki isyanlar Şiilerin çoğunlukta olduğu Bahreyn'e ulaştığında, Suudi Arabistan, Bahreyn'deki isyanların bastırılması için askeri güç gönderdi.

2015'te Kral Selman Bin Abdulaziz iktidarın başına geçti ve İran'a karşı daha güçlü bir bölgesel politika izleyeceğinin işaretlerini verdi.

Yemen'de Şii Husilerin isyanı sonucu Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hadi Suudi Arabistan'a sığınırken Riyad öncülüğünde Yemen'e hava operasyonlar başladı. Riyad Yemen krizinde Husileri İran'ın desteğiyle hareket etmekle suçladı.

Son yıllarda Batı ile İran arasındaki nükleer anlaşma yaşanan kısmi yakınlaşma, İran'ın Irak ve Suriye'deki artan etkisi Suudi Arabistan'ı rahatsız etti. Bu gelişmeler iki ülke arasındaki gerilimi artırdı.

Son kriz nasıl ortaya çıktı?

Kriz, Suudi Arabistan'ın Cumartesi günü terörizm suçlamasıyla aralarında Şii din adamı Nimr El-Nimr'in de olduğu bir grup mahkûmu idam etmesiyle başladı. İdam sadece İran değil bölgedeki Şii toplumunda büyük bir infial yarattı.

Suudi Arabistan ve Bahreyn'de Şiilerin protestolarında göstericilerle polis arasında çatışmalar yaşandı.

İran'dan Riyad'a ardı ardına sert mesajlar geldi. Tahran'da göstericilerin Suudi Arabistan Konsolosluğu'nun bir bölümünü ateş vermesiyle kriz derinleşti.

İran'da toplumsal gösterilere güvenlik güçlerinin müdahale kapasitesi düşünüldüğünde, büyükelçiliğe yönelik saldırı yapılmasının ancak devletin kapı aralamasıyla mümkün olduğu yaygın bir kanı.

BBC Türkçe'ye konuşan; geçmişte Körfez ülkelerinde gazetecilik yapmış olan Orta Doğu analisti Bill Law, "Büyükelçiliğin basılmasının Riyad tarafından, hem hakaret hem de bir meydan okuma olarak görüldüğünü ve hemen cevap verilmesi gerektiğinin düşünüldüğünü" söylüyor.

Konsolosluğa saldırı ardından Suudi Arabistan, İran'la ilişkilerini kestiğini açıkladı. Onu Bahreyn ve Sudan izledi. BAE diplomatik ilişki seviyesini düşürdü.

Riyad ayrıca, ticari ilişkileri de keseceğini ve hava trafiğine de son vererek vatandaşlarının İran'a seyahat etmesini yasaklayacağını açıkladı. Uzmanlar Suudi Arabistan'ın bu adımının hem iç hem de bölgesel siyasete dair nedenleri olabileceğini belirtiyor.

Bazı uzmanlar Suudi Arabistan'ın idam adımıyla bilinçli olarak bu manzarayı ortaya çıkarttığını söylerken bazılarıysa Riyad'ın hesap hatası yaptığı kanısında.

Bill Law şu yorumu yapıyor: "Suudiler muhtemelen İran'ın öfkesini ve kendilerinin düze çıkma yeteneklerini yanlış hesapladılar."

Suudi Arabistan iç siyaseti ve idamların nasıl bir bağı olabilir?

İdamlarla, ülke içindeki siyasi dengelerin, kraliyet ailesindeki iç gerilimlerin ve son ekonomik gelişmelerin ilişkisi olduğu yönünde yorumlar yapılıyor.

BBC Türkçe'ye konuşan, düşünce kuruluşu Carnegie Enstitüsü'nden Lübnanlı analist Renad Mansour, idam edilenlerden 47'sinden 46'sının El Kaide bağlantılı olduğu iddia edilen kişilerden oluştuğunun altını çiziyor ve bunun nedeniyle ilgili şu yorumu yapıyor:

"Bu 46 Selefi, Cihatçı örgüt sempatizanını idam etmek Suudi toplumunun El Kaide'ye sempatisi olan kesiminde soruna neden olabilirdi. Bu nedenle El Kaide'den insanları idam ederken dikkatleri dağıtmak için bir Şii'yi de idam etmiş olabilirler.

"Sünni çoğunluk tek düze değil. Bazıları Selefi cihatçılara yakın, bazıları farklı aşiretlere yakın vs… Suudi Arabistan, belirli bir milliyetçilik yaratmak, ulusal planda destek bulmak için Şii ve İran kartını oynama ihtiyacı duyuyor. Bu farklı kesimleri bu temlede yan yana getirmeye çalışıyor."

Mansour, silahlı cihatçı örgütlerin geçmişte kraliyet içindeki iktidar çekişmesinde kullanıldığını da söylüyor. Bazı uzmanlara göre bu son idam adımıyla kraliyet ailesi içindeki gerilim arasında bağ olma ihtimali de var.

Kral Selman geçen Nisan ayında yönetimi yeniden şekillendirmiş, veliaht prens olan üvey kardeşi Mükrin bin Abdülaziz gibi, eski kralın müttefiklerini yönetimden uzaklaştırmıştı.

Kral Selman, yeğeni ve İçişleri Bakanı Prens Muhammed bin Nayif'i veliaht prens olarak atamıştı. Selman'ın 30'lu yaşlardaki oğlu Muhammed Bin Selman da ikinci veliaht prens olmuştu.

Bill Law kraliyet ailesi içindeki gerilimle ilgili şu yorumu yapıyor:

"Muhammed bin Nayif güç alanının Muhammed bin Selman tarafından erozyona uğratıldığını gördü. Bunun en son adımı Muhammed bin Selman'ın teröre karşı İslam ülkelerinden bir koalisyon oluşturulduğunu açıklamasıydı. Nayif otoritesinin ifadesi olarak buna kitlesel infazlarla cevap verdi. Muhammed bin Selman ise İran'la ilişkileri bozarak Nayif'in yine otoritesini sarstı. Bu dişe diş bir iktidar mücadelesi ve Muhammed bin Selman bu mücadeleyi açık bir şekilde kazanıyor."

Bu arada dünyanın en büyük petrol ihracatçısı Suudi Arabistan'da bütçe, petrol fiyatlarındaki düşüş nedeniyle 2015 yılında 98 milyar dolar açık verdi. Hükümet, bütçe açığını dengeleyebilmek için elektrik ve yakıt sübvansiyonlarını gözden geçirecek. Bazı sektörlerde özelleştirme de gündemde. Bunun da son krizle bir ilgisi olabilir mi?

Mansour ekonomi politikaları nedeniyle Suudi yönetiminin bir meşruiyet sorunu yaşadığını söylüyor. Law ise dikkat dağıtmanın amaçlanmış olabileceğini belirtiyor:

"İnsanların, sübvansiyonları azaltılması, gelişmemiş kentsel alanda vergiler, yüksek ve daha da artmakta olan genç işsizlik konularında dikkatini dağıtmak için İranlılarla büyük bir kavga çıkartmaktan daha iyi nasıl bir yol olabilir?"

Suudi Arabistan idamlarla bölgesel olarak neyi hedeflemiş olabilir?

Lübnanlı Orta Doğu analist Renad Mansour, idamlarla Suudi Arabistan'ın; İran'ın, Suriye ve Irak'taki artan etkisini, Yemen krizinde elini güçlendirmeyi ve nükleer anlaşma üzerinden İran ve Batı'nın yakınlaşmasını engellemeyi hedeflemiş olabileceğini söylüyor.

Mansour Riyad'ın hem İran'ın ABD ile ilişkilerinin normalleşmesinden hem de bunun kendisinin ABD'yle ilişkilerini etkileyebileceğinden kaygı duyduğunu söylüyor.

Mansour Yemen'deki ateşkes anlaşmasının bir kaç gün önce bozulduğunu da hatırlatıyor ve Riyad'ın idam adımıyla Yemen konusunda İran'ı provoke etmeye çalışmış olabileceğini söylüyor.

Orta Doğu analisti Bill Law, Riyad ve Tahran'ın kriz sırasında temel olarak neyi hedefleyecekleriyle ilgili şu görüşleri dillendiriyor:

"Riyad gerilimi besleyecek ve İran'la ABD'nin yakınlaşmasını batırmaya çalışacak. Tahran ise hem Şeyh Nimr'in öldürülmesine güçlüce yanıt vermeye hem de nükleer anlaşma momentumunun devam etmesini sağlamaya çalışacak. Bu, liberaller arasındaki görüş. Şahin teokratlarsa farklı bakacak."

Bu arada Tahran'da büyükelçiliğin saldırıya uğraması, yapılan açıklamalar ve eylemler İran'ın da bu krizde sert olabileceğinin işareti olarak görülebilir.

Uluslararası kamuoyundansa her iki ülkeye itidal çağrıları geliyor. Ancak Batı ile çok daha yakın ilişkileri olmasına rağmen uluslararası güçlerin bu krizde idam adımını eleştirmesi dikkat çekiyor.

Krizin Orta Doğu'da yansımaları neler olur?

Uzmanlar tarafından krizin İran ve Suudi Arabistan arasında doğrudan bir savaşa neden olacağı yönünde yapılan yorumlar azınlıkta. Bunun yerine 'vekâlet savaşlarının' sürdüğü alanlarda yeni gelişmelerin yaşanması daha olası görülüyor. Suriye, Irak, Yemen ve Lübnan siyasetinin bu durumda etkilenebileceği yönünde yorumlar yoğun.

Renad Mansour, son krizin ardından bu ülkelerle ilgili siyasi meselelerin çok daha sorunlu bir hale geleceğini, iletişim kanallarının kapanacağını ve yer yer zıtlaşmaların daha artacağını söylüyor.

Mansour, "En büyük sorun Suriye'yle ilgili olur" diyor ve ekliyor: "ABD ve uluslararası toplumun büyük bölümü Suriye'deki tarafları bir araya gelmeleri için itiyordu. Bence bu son durum bu süreci tehlikeye atacak."

Bölgede Şii - Sünni geriliminin artmasından da endişe ediliyor. Bill Law bunun son yıllardaki en tehlikeli boyuta tırmanacağını söylüyor: "Bunun hangi seviyede yaşandığını görmek için İran devrimi zamanına dönmeniz gerecek."

Mansour ise Suriye ve Irak'taki mezhepsel gerilimin artabileceğini siyasi meşruiyet amacıyla tetiklenen bir şey olduğunu vurgulamak istiyor:

"Şii- Sünni gerilimi siyasi meşruiyet kazanmak için yaratılan ve kullanılan bir araç. Mezhepçilik böyle işliyor. İran kendi destekçilerini kazanmak için için Sünni karşı duygular ve Sünni devletler kendi destekçilerini Şii karşıtı duygular yaratıyor. Ancak sokaklardaki insanlar şimdiye kadar sokaklardaki insanlar birbirileriyle sorun yaşamadılar."

Kısa vadede dinmesi kolay olmayacak izlenimi veren kriz sırasında tarafların bölgede ellerindeki 'farklı' kartları oynaması bekleniyor.

Mynet Youtube


En Çok Aranan Haberler