Dünya genelinde milyonlarca insan, küresel ısınma sebebiyle tehlikeli derecede yükselen sıcaklıklara maruz kalabilir. Bu durum özellikle yaz aylarında bazı organların iflas etmesine bile yol açabilir.
Gelişmekte olan ülkelerin nüfuslarının önemli bir kısmı, açık havada ve sağlığa zararlı etkilere maruz kalacak şekilde çalışıyor. Bunların arasında tarlalarda, inşaatlarda, fabrikaların kapalı alanlarında ve hastanelerde çalışanlar da dahil.
Bu gibi yerlerde çalışanlar için küresel ısınma daha da tehlikeli bir hâl alabilir. Çünkü yaz ayları, bu ortamlarda çalışamayacak kadar sıcak geçmeye başlayabilir.
Örneğin Singapur'da bir hastanenin acil servisinde çalışan Doktor Jimmy Lee, sıcak havada gözlükleriyle çalışırken hem gözlükleri buğulandığı için net bir şekilde göremiyor hem de her yerinden terler akıyordu. Hastanede Covid-19 salgını sebebiyle klimalar çalıştırılmıyor, bu da doktorların önce fiziksel durumunu; buna bağlı olarak da ruhsal durumunu etkiliyor. Birbirlerine karşı daha sabırsız ve agresif olabiliyorlar.
Kişisel koruyucu ekipmanlar da her gün 8 saat süren bu işi daha fazla zorlaştırıyor.
Ruh sağlığının bozulmasının yanında bir başka tehlike de şu; aşırı sıcak hava doktorların bazı kabiliyetlerini ve çalışma becerilerini de etkiliyor. "Isı gerilimi" denilen ve baş dönmesi, bayılma gibi sonuçları olan duruma yol açabiliyor.
Isı gerilimi, vücudun aşırı derece ısındığı ve kendi kendine normal sıcaklığa geri dönemediği zamanlarda, vücut ısısının kontrol edilemez seviyelere yükselmesi ve bazı organların iflas etmesine yol açan tehlikeli duruma verilen isim.
Vücudun sıcaktan korunmak için geliştirdiği en temel teknik; terle ısının deri üzerinden atılmasıdır.
Ancak ısı gerilimi sırasında hava çok nemli ve sıcak olduğu için vücut bunu yapamaz.
Dr. Lee, şu an da kişisel koruyucu ekipmanla çalışan doktorların aynı duruma maruz kaldığını; çünkü su geçirmeyen bu ekipmanların terin buharlaşmasına da engel olduğunu söylüyor.
Birmingham Üniversitesi'nde fizyoloji çalışan Doktor Rebecca Lucas da, belirtilerin baş dönmesi, zaman ve yer kavramının kaybolması ve nihayetinde bağırsak ve böbreklerin iflas etmesi olduğunu söylüyor.
Wet Bulb Globe Temperature (WBGT) adı verilen bir sistemle sadece hava sıcaklığı değil, nem ve rüzgar gibi diğer etkenler de hesaba katılarak ölçüm yapılıyor ve ortamın durumu daha gerçekçi yansıtılmış oluyor.
1950'lerde ABD ordusu, askerlerini güvenli koşullarda tutmak amacıyla hazırladığı rehberde bu sistemi kullanmıştı.
WBGT 29 santigrat dereceye ulaştığında örneğin, ortam koşullarına alışkın olmayan kişilerin fiziksel egzersiz yapmaması tavsiye ediliyor.
Oysa Dr. Lee ve meslektaşları Singapur'daki hastanede sürekli bu şartlarda çalışıyor.
WBGT 32 dereceye ulaştığında risk çok arttığından, ABD rehberinde, aşırı çaba gerektiren fiziksel hareketlerin durması gerektiği belirtiliyor.
Ancak Hindistan'da Chennai bölgesindeki Sri Ramachandra Üniversitesi'nde sıcaklığın o düzeyde olduğunu belirtiyor Prof. Vidhya Venugopal.
Tuz işçilerinin WBGT'nin 33 dereceye yükseldiği koşullarda çalıştığını, çelik işçilerinin ise 41,7 derecede çalışmak zorunda olduğunu saptamış.
Prof. Venugopal, "Bu durum her gün tekrarlandığında insanların vücudu su kaybeder, kalp ve damar sorunları, böbrek taşları, sıcak çarpması baş gösterir" diyor.
Dünya genelinde sıcaklık arttığında nem oranı da artar. Bu ise daha fazla sayıda insanın ısı ve nemden oluşan tehlikeli bileşime daha fazla gün maruz kalması anlamına gelir.
İngiltere Meteoroloji Ofisi'nden Prof. Richard Betts'in yaptığı bilgisayar simülasyonları, sera gazı salımının azalıp azalmadığına bağlı olarak, WBGT'nin 32 derece üstüne çıktığı gün sayısının artacağını gösteriyor.
Betts, aşırı sıcaklık ve yüksek nem koşullarında çalışmak zorunda olan milyonlarca insan için bunun risklerini hatırlatıyor.
"Biz insanlar belli sıcaklık aralığında yaşayacak şekilde evrim geçirdik; dünyada sıcaklık artışına neden olmaya devam edersek, er ya da geç en sıcak bölgelerde koşulların insan için çok sıcak hale geldiğini görmeye başlarız."
Bu yıl yayımlanan bir başka araştırma ise 2100 yılına geldiğimizde 'ısı geriliminin' 1,2 milyar insanı etkileyebileceğini ortaya koydu. Bu, şimdiki rakamın dört katı demek.
Dr. Jimmy Lee'ye göre, çözüm çok da zor değil. İnsanlar çalışmaya başlamadan önce bol miktarda sıvı almalı, çalışırken düzenli aralıklarla araya çıkmalı ve en azından her arada bol sıvı almaya devam etmeli.
Örneğin Lee'nin hastanesinde çalışanlara yarı donmuş içecekler verilerek vücut ısısının biraz düşürülmesi sağlanıyor.
Ancak bunu yapması, söylemesinden daha zor.
Hem Lee hem de meslektaşları, her arada koruyucu ekipmanları uzun bir emek ve vakit harcayarak çıkarıyor. İşe tekrar dönerken de yeni bir ekipman alıp onu giymek için zaman harcıyor.
Sadece dinlenme arası yok, bir de tuvalet araları var. Bazı çalışanlar da koruyucu ekipmanları her seferinde çıkarıp yeniden giymekten kaçınmak için; yani tuvalete daha az gitmek için yeteri kadar sıvı almaktan kaçınıyor.
Sağlık çalışanları, kriz zamanı hastaları bekletmemek ve çalışma arkadaşlarının beklentilerini karşılayabilmek gibi bir baskı da hissettikleri için, bu molalarla ve tuvalet aralarıyla vakit geçirmek istemiyorlar.
Ancak çalışmaya fazla odaklanmış kişiler, ısı yaralanması tehlikesi altında oluyor. Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Meteoroloji Kurumu ve ABD'nin hava durumu ve iklim kurumu Noaa da buna engel olabilmek için neler yapılabileceğine dair ortak bir çalışma yürütüyor.
Buna göre düzenli aralıklarla açık havada alınacak molalar ve yeterli sıvı alımı, hayati önemde.
Dr. Lee de aynı fikirde:
"Yeterince oksijen almaya dikkat ederseniz, ısıya karşı dayanıklılığınız da yükselir."
Koruyucu ekipmanla çalışan doktorlar, küresel ısınmayla birlikte gelen sıcaklıklarda çalışmanın nasıl olacağına dair de bir gösterge:
"Küresel ısınma, koruyucu ekipmanlardan çok daha korkunç bir canavar. Ülkeler arası ortak bir çalışmayla hazırlık yapmalıyız. Hazırlık yapmazsak, ödenecek büyük bir bedel olabilir."