Suriye İç Savaşı’nı ilk günden bu yana takip eden gazeteci Cihat Arpacık, Suriye anılarını kitaplaştırdı.
2011 yılında başlayan Suriye İç Savaşı’nı ilk günden bu yana takip eden gazeteci Cihat Arpacık, Suriye anılarını kitaplaştırdı. Çıra Yayınları’ndan çıkan ‘Savaşın İnsanları’ isimli kitapta Suriye’de 7 yılı geride bırakan dramda sesleri duyulmayan insanların hikâyeleri de kendine yer buldu.
Arpacık, savaşın başından bu yana Suriye ordusu tarafından maliyeti düşük olduğu için kullanılan varil bombasının bulunduğu binanın hemen yakınına düşmesini şu satırlarda anlattı: “Helikopter bulunduğumuz sokağın üzerinde. Yanımızdaymış gibi duyabiliyoruz. Varil düşecek! Varil düşmeden önce anlarsınız. Önce tiz bir ıslık gökten yere doğru iner. Sesini duyarsınız... Yapabileceğiniz hiçbir şey yok. Odada bulunanlarla birbirimize bakakalıyoruz. Bir son vedalaşma gibi. ‘Hakkını helal et’ der gibi... Sadece üç saniye sonra müthiş bir gürültü. Gözümü açtığımda hala hayattayız... Her yerde toz var. Ama yaşıyoruz, bina da yıkılmamış. Ama varil çok yakınımıza düştü bunu anlayabiliyoruz. Bir dakika sonra insanların bağırışlarını duyuyoruz. Feryatlar, dualar birbirine karışıyor. Kendimizi dışarı attık... Sakallı bir adam, elinde bir çocuk bedeni tutuyor. Yaşıyor mu bilmiyorum. Hiçbir hayat belirtisi yok. Elimdeki fotoğraf makinesini görüyor. Söyledikleri bir vasiyet sanki: Bunu diğer insanlara anlat! Yapabileceğim başka hiçbir şey yoktu. Ben de anlattım...”.
"Esir İspanyol gazeteciler için 25 milyon dolar fidye istediler"
Kitapta koca bir ülkenin nasıl adım adım büyük bir harabeye döndüğünü kendi gözlemleriyle anlatan Arpacık, 2015 yılında Halep’te kaçırılan 3 İspanyol gazetecinin nasıl kurtarıldığına yönelik şimdiye kadar duyulmamış ayrıntıları da yazdı. O dönem olayın aktörlerine söz verdiği için bunları yazmadığını ancak şimdi bilinmesinde bir mahsur olmadığını belirten Arpacık, 3 İspanyol gazetecinin hikayesini şöyle anlattı:
"2015 yılında, Halep’teki durumu haberleştirmek için kente gelen 3 İspanyol gazeteci, Antonio Pampliega, Jose Manuel Lopez ve Angel Sastre, El Kaide’nin Suriye kolu olarak bilinen Nusra Cephesi tarafından alıkonuldu. 3 gazetecinin esareti 10 ay sonra Mayıs 2016’da sona erdi. Kurtuluş hikayeleri ise kamuoyu tarafından pek bilinmiyor. Serbest bırakılma süreçlerini yakından takip ettiğim bu 3 gazeteci aslında ilgi çekici bir sürecin ardından özgürlüklerine kavuştu.
Olayın aslı şöyleydi; Nusra Cephesi, gazetecileri para alarak teslim etmenin yollarını arıyordu, bunun için El Kaide ile herhangi bir bağı bulunmayan bir muhalif grupla temasa geçti ve ikinci kişiler üzerinden konu Türkiye’ye bildirildi. Ancak Türkiye işin içinde Nusra Cephesi olduğu için duruma önce çekimser yaklaştı. Türkiye’nin Nusra ile bir pazarlık masasına oturmaya yanaşmaması üzerine aracılar bu kez ikinci bir ülkenin kapısını çaldı. Bu ülkenin istihbaratı önce İspanyol gazetecilerin yaşadığını ispatlayan bir video kaydı çekilmesini istedi. Gazetecileri elinde tutan Nusra mensupları herhangi bir iletişim cihazıyla iletişim kurmak istemiyordu. Aracılar Suriye’ye geri döndü ve aracı ülkenin bu talebini yüz yüze Nusra’ya iletti. Video kaydı çekilmişti, gazetecilerin hayatta olduğu artık kesindi. Video kaydı ortaya çıkınca operasyon süreci başlatıldı. Süreç ilk olarak Nusra’nın gazetecileri serbest bırakmak için istediği parada tıkandı. Nusra gazetecilere karşılık 25 milyon dolar istiyordu. Bu talep İspanya tarafından kabul edilmedi. Daha sonraki pazarlık sürecinde “her bir gazeteci için 3.7 milyon dolar ve sınır boyundaki iç göç mağdurlarına insani yardım” seçeneği kabul edildi. İspanyolların belirlenen parayı ödemesi üzerine üç gazeteci Türkiye’ye getirildi. Burada İspanyalı yetkililere teslim edilen gazeteciler ülkelerine gönderildi.
Gazetecilerin ülkelerine gitmelerinin ardından bir açıklama yapan İspanya hükümeti ‘Gazetecilerin, müttefiklerin ve dostların özellikle de Türkiye ve diğer aracı ülkenin işbirliği sayesinde serbest kaldığını’ açıkladı. O günlerde, gazetecilerin yaşadıklarını ispat etmek için çekilen video kaydını da, kıyasıya yürütülen pazarlık sürecinin ayrıntılarına da vakıf olmuştum ama söz verdiğim için sıcağı sıcağına bunları yazmak mümkün olmamıştı. Şimdi sanırım aradan geçen bunca sürenin ardından bilinmesinde herhangi bir mahsur yok".