ANKARA (İHA) - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, üniversitelerin ödenek bulamadıkları için araştırma yapamadıklarından yakındıklarına işaret ederek, Türkiye'deki araştırmacıların, geçen yıl AB'nin 6. Çerçeve Programı kapsamında Türkiye'deki bilimsel araştırmalar için ayırdığı 200 milyon Euro'nun sadece yüzde 6'sını kullandıklarını hatırlattı. Erdoğan, "Bunun hesabını ben mi vereceğim?" dedi.
Başbakanlık AB Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı tarafından, mesleki eğitim programları çerçevesinde düzenlenen Leonardo Da Vinci 1. Avrupa ve Hareketlilik Toplantısı, Dedeman Oteli'nde gerçekleştirildi. Toplantının açılışına Başbakan Erdoğan, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan ve çok sayıda davetli katıldı.
Toplantı, AB Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı'nın çalışmalarını anlatan bir sinevizyon gösterisiyle başladı. Başbakan Erdoğan toplantının açılışında yaptığı konuşmada, Türk eğitim sisteminin, bugünün ve geleceğin ihtiyaçlarına cevap verecek çağdaş bir yapıya kavuşturulmasının gereğini her vesileyle ifade ettiklerini hatırlatarak bu hedefe ulaşmak için somut adımlar attıklarını söyledi. Türkiye'de öğrenci odaklı yeni bir eğitim sisteminin temelinin atıldığını ifade eden Erdoğan, yeni bir müfredatın kabul edilmesiyle eğitime yeni bir vizyon kazandırıldığını kaydetti. Erdoğan, 15 milyondan fazla öğrencisi bulunan bir ülke için bundan daha hayati bir şey
olamayacağını belirtti.
Son 3 yıl içinde AB'ye katılım yönünde yoğun bir çaba gösterildiğini, yarım yüzyıldır devam eden bu süreçte en önemli ilerlemelerin bu dönemde sağlandığını anlatan Erdoğan, 3 Ekim'de Türkiye'nin AB yürüyüşünde en önemli eşiğin geçildiğini ve tam üyelik müzakerelerine başlanması kararının alındığını ifade etti. Tüm vatandaşların zihninde "Bizi AB'ye alırlar mı?" sorusunun yattığına da işaret eden Erdoğan, "Artık bizim için tam üyelik ifadesi yoktur. Bundan sonraki süreç artık bir katılım ortaklığı sürecidir. Müzakerelerin başlamasıyla Türkiye zaten AB'ye girmiştir. Saatimiz geri saymaya başlamıştır. Eninde sonunda bu iş gerçekleşecektir. Bizim asıl meselemiz, AB'nin de temelini oluşturan fikri hür, vicdanı hür bir toplum inşası hedefine ulaşabilmek için müzakere sürecinin gerektirdiği reformları ve yapısal dönüşümleri biran önce tamamlamaktır" diye konuştu.
"ÜLKE OLARAK DİNAMİK SÜRECİN DIŞINDA KALAMAYIZ" Erdoğan, AB ile müzakerelerin kamuoyu tarafından bugüne kadar "öteki" ve "bizler" kalıbı içinde ele alındığını ve konunun genellikle işin uluslararası politika bakımından yansımaları ve devletlerarası ilişkiler boyutuyla gündemde yer aldığını söyledi. Kamuoyunun henüz AB konusunu kendi içinde tecrübe etme fırsatı olmadığına dikkat çeken Erdoğan, şimdi bu konuyu bütün boyutlarıyla konuşmanın vaktinin geldiğini vurguladı. "Karşılıklı müzakereler tamamlanmamış olsa da AB artık bizim için 'öteki' değildir" diye konuşan Erdoğan, her vatandaşın, adı henüz tam konmamış olsa da bir Avrupa vatandaşı olduğunu kaydetti. Müzakereler tamamlandığında her bir Türk vatandaşının, Avrupa'nın ortak geleceği hakkında görüş belirtme hakkı olacağını vurgulayan Erdoğan şöyle konuştu:
"Şunu söylemeliyim ki Avrupa'da bugün 72-73, inanıyorum ki üyelik gerçekleştiğinde 80 milyon nüfusu olan bir Türk kamuoyu teşekkül edecektir. Bu, çok güçlü bir ses olacaktır. Bu süreçte her 2 tarafın da kazançlı çıkacağı bir geleceğin temeli atılmıştır. Ülke olarak bu yolda kaybedeceğimiz hiçbir şey olmadığı gibi kazanacağımız çok şey vardır. Dünya böyle dinamik bir hal almışken, biz ülke olarak bu sürecin dışında kalamayız."
Bilim ve teknoloji de dahil olmak üzere hayatın her alanında rekabet yaşandığına dikkat çeken Erdoğan, AB'ye üye veya aday ülkelerle ABD, Japonya, Çin gibi dünya devlerinin yeraldığı listede Türkiye'nin en son sırada bulunduğunu ifade etti. Bu büyük ülkenin insanlarının bu durumu kabul etmesinin mümkün olmadığını belirten Erdoğan, durumun böyle devam etmesi halinde Türkiye'nin, Atatürk'ün gösterdiği muasır medeniyet seviyesine asla ulaşamayacağını dile getirdi. Başarının, bilgiden ve bilgi toplumu haline gelmekten geçtiğine işaret eden Erdoğan, AB Eğitim ve Gençlik Merkezi tarafından hazırlanan bu programların varlık sebeplerinin başında da bilgi toplumuna ulaşma hedefini yakalamanın bulunduğunu söyledi.
Eğitime çok önem verdiklerini ifade eden Erdoğan, hedeflerinin, ülkenin ekonomik yapısında yaşanan gelişmelere paralel olarak insanların doğru şekilde eğitilmelerini ve özgüvenlerini yakalamalarını sağlamak olduğunu vurguladı. İktidara geldiklerinde kendi kendinden korkan bir toplum devraldıklarını kaydeden Başbakan Erdoğan, artık o günlerin geride kaldığını, güçlerinin, Türk milletinin büyük dinamizmi olduğunu dile getirdi.
Bir ülkenin en büyük gücünün müteşebbisleri olduğuna dikkat çeken Erdoğan, teşebbüs hürriyetinin önündeki engelleri tek tek kaldırdıklarını ve kaldırmaya da devam edeceklerini söyledi. Erdoğan, "Kapılarımızı dünyaya açarak Türkiye'ye, küresel sistemin bir oyuncusu olma fırsatını hazırladık. Türk müteşebbisi rekabete açık bu yeni ortamda daha da güçlenecek ve Türkiye'nin hem ekonomik hem de sosyal kalkınmasında itici rolünü artıracaktır. Sadece ekonomik teşebbüsün önünü açıp ülkeyi zenginleştirmek tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Bilgiyi de üretmemiz gerekmektedir. Nasıl ekonomik faaliyetler tek merkezden yürütülemiyorsa fikri faaliyetler için de aynısı geçerlidir. Artık bilgiyi bireyler olarak bizzat kendimiz üretmek zorundayız. Etrafındakileri görüp biraraya gelerek çözüm üretmeye hazır bir insanlar manzumesi olma ihtiyacı vardır. Biz daha önce de insanlığa çok büyük katkılarda bulunduk. Bundan sonra da bunu yapacak zenginliğe sahibiz. Bun yapabilmek için kendi içimizde yaşadığımız lüzumsuz tartışmaları, boş polemikleri bir kenara bırakmamız gerekmektedir" açıklamasında bulundu.
"İNSANLARIN KALBİNİ DEVLETLER DEĞİL İNSANLAR KAZANIR" Üniversitelerin araştırma yapmak için yeterli ödeneği bulamadıklarından yakındıklarına işaret eden Erdoğan, AB programlarından biri olan 6. Çerçeve Programı kapsamında Türkiye'de bilimsel araştırmalar için ayrılan paranın 200 milyon Euro'nun üzerinde olduğunu hatırlattı. Erdoğan, "Bizim araştırmacılarımız bunun ne kadarını kullandı biliyor musunuz? Sadece yüzde 6'sını kullandı. Kalan ödenek Avrupa bütçesine geri döndü. Bunun hesabını ben mi vereceğim? Para önemli değil.
Önemli olan o girişimci ruhun yaygınlaştırılmasıdır" diye konuştu.
TÜBİTAK'a bütçeden AR-GE için kaynak aktardıklarını, ancak hala bekledikleri devinimi göremediklerini ifade eden Erdoğan, umutlarını kaybetmediklerini söyledi. Bu yılın bütçesinden AR-GE için TÜBİTAK'a aktarılan kaynağı artırdıklarını anlatan Erdoğan, bu alanda bir rekabet ortamı yakalandığında başarının da geleceğini söyledi.
Türkiye'de AB programlarından bugüne kadar 10 binden fazla vatandaşın yararlandığını açıklayan Erdoğan, bu projelerin, gençlerin kendi başlarına yürüttükleri projeler olduğunu ifade etti. Mesleki eğitim alanında bütün Avrupa'da bu programlara yapılan başvurların üçte birinin Türkiye'den yapıldığını dile getiren Erdoğan, görmek istedikleri şeyin bu girişimci ruh olduğunu ifade etti. Erdoğan, kendilerini en çok sevindiren şeyin ise eğitimcilerin, öğretmenlerin ve öğrencilerin Türkiye'ye bu konuda öncülük etmeleri olduğunu vurguladı. Uluslararası ilişkilerin artık devletler arası ilişkiler olmaktan çıkıp toplumlar ve insanlar arası ilişkilere dönüştüğünü dile getiren Erdoğan, "İnsanların kalbini devletler değil insanlar kazanır" dedi. Türk insanının uzaktaki yabancı olmaktan çıkıp daha görünür hale geldiğini anlatan Erdoğan, "Bizim insanımız Avrupa'da tanınmıyor. Bizi olduğumuz gibi tanımıyorlar. Çok farklı tanıyorlar. Medya karelerinden tanıyorlar. Bu tanıtımı başaracak olan da bu programlardır" değerlendirmesini yaptı.
Artık herkesin her yerde ve her yaşta eğitim alabileceğini kaydeden Erdoğan, bireysel gelişimin önünde hiçbir engel kalmayacağını vurguladı. 2013 yılına gelindiğinde bu programlardan 350-400 bin Türk vatandaşının yararlanmış olacağına işaret eden Erdoğan, bu programlardan yararlanmak için bmütün eğitim camiasının harekete geçmesini beklediklerini ifade etti. Erdoğan, "Size gerekli olan para, hem de karşılıksız olarak, bizde. Bu programlar için ayrılan payın yüzde 65'i AB, yüzde 35'i Türkiye tarafından karşılanmaktadır. Onun için proje hazırlayanların projelerini en yüksek verimle hazırlamaları gerekir. Avrupa'da eğitim sistemi üniversitelerde en az 2 yabancı dil öğretilmesini şart koşuyor. Şimdi Türkiye'de yeni bir müfredat başlıyor. Çok küçük yaşta başlayacak yabancı dil eğitimi bizi bu hedefimize yaklaştıracak. Bu saatten sonra biz de küresel rekabette AB ile aynı trende bulunuyoruz. Öğreneceğimiz ve değiştireceğimiz çok şey olduğu gibi öğreteceğimiz ve göstereceğimiz de pek çok şey vardır. Kendine güvenen insanlardan oluşan kendine güvenen bir ülke olma yolunda hızla ilerliyoruz. 15 milyon gencimizi de aynı motivasyon ile yetiştirmeliyiz. Çünkü onlar 20 yıl sonra Avrupa Parlamentosu milletvekilleri olacaklar, Avrupa Komisyonu bürokratları olacaklar. Gelişen Avrupa'nın vatandaşları olacaklardır. Türkiye müzakere süreci içinde bütün katmanlarıyla ayağa kalkacak ve 'biz buradayız' diyecektir" şeklinde konuştu.