Philip J. Crowley
Eski ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı
ABD Başkan adayı Mitt Romney bütçeyi dengelemeyi ve orduyu güçlendirmeyi vaat ediyor. Ancak seçilmeyi başarması durumunda bu sözlerini nasıl yerine getirecek?
Geçen Mart ayında ABD, Libya'daki Kaddafi rejimini devirmek için askeri bir harekât düzenledi. Kongre neredeyse hükümeti devirecekti.
Bu ABD'de hükümetin rolü ve sorumlulukları ile ilgili görüşlerdeki politik bölünmenin bir yansımasıydı.
2012 Başkanlık seçimlerinin odağında iki soru var: "Amerikan halkı federal hükümetin ne yapmasını istiyor?" ve "Halk neyi ödemeyi kabul edecek?"
Şu anda ABD'deki politik tartışmaların çoğu sadece Amerikan halkını ilgilendiren iş yaratma ve sosyal güvenlik gibi konulara odaklanmış görünüyor ancak bu iki sorunun nasıl cevaplanacağı ulusal güvenlik düzenlemelerini de içine alıyor ve tüm dünyayı ilgilendiriyor.
Seçim kampanyaları iyice hız kazanırken Mitt Romney'in temsil ettiği Cumhuriyetçi Parti, birbiriyle çelişen iki yönetim felsefesini bir arada yürütebileceğini halka kanıtlamak zorunda.
Cumhuriyetçiler bu seçimlerde hem ABD'nin küresel sorumluluklarından bahsediyor hem de daha küçük bir hükümet modelini savunuyor.
Başka bir deyişle küçük bir bütçeyle süper güç olabileceğini iddia ediyor.
Eski Başkan George W. Bush'un bu probleme çözümü basitti: "Borçların bir önemi yok."
O vergileri düşürüp iki savaşa birden girdi. Bu savaşların maliyetini de 'kredi kartından' ödedi.
İçinde dünyayı kurtarmak isteyen Yeni Muhafazakârları ve federal harcamaları azaltmayı isteyen radikal muhafazakâr Çay Partisi hareketini barındıran bir partinin başında bulunan Romney, herkesi mutlu edebilmek için kendini Amerikan liderliğine, istisnacılığa ve güçlü bir orduya inanan biri olarak lanse etti.
Ancak bütçede büyük bir deliğe neden olabilecek askeri müdehalelerle ilgili söz vermekten de kaçındı.
2012 seçimleri tamamen ulusal güvenlik ile ilgili olmayabilir ancak uluslararası arenada Ocak ayında seçilecek başkanın çözmesi gereken büyük problemler de bulunuyor.
İran'ın nükleer programı, Suriye'deki iç savaş, Arap Baharı ardından Orta Doğu'daki hassas durum, Çin ve Rusya ile olan karmaşık ve hassas ilişkiler, Afganistan sorunu, Pakistan sınırındaki vahşi marjinal güçler ve Euro Bölgesi ekonomisinin karşı karşıya olduğu kriz, yeni başkanın başetmek zorunda kalacağı sorunlardan sadece birkaçı.
Peki Başkan Romney bütün bu sorunlarla nasıl başedecek? Başkan seçilmesi durumunda, makama geçişinin ilk 100 gününde elle tutulur çözümler yaratacağını iddia etti.
Romney şunları vaadetti:
Geleneksel müttefiklerini, ABD'nin uluslararası sorumluluklarını yerine getireceğine yeniden ikna edeceğini, Basra Körfezi'ne daha fazla askeri birlik gönderip İran'a göz dağı vereceğini, Arap ülkelerinde yaşanan değişimlerde ABD desteğini düzenlemek için bir koordinatör atayacağını, Obama hükümetinin Afganistan planını gözden geçireceğini, Siber güvenliğe daha fazla önem vereceğini, Latin Amerika'da yeni ekonomik fırsatlar yaratacağını. Romney'nin sunduğu bu öneriler oldukça pragmatik. Politik tartışmalar bir yana birakılırsa Romney, ana konularda Obama'dan çok da farklı bir doğrultuda ilerlemeyi planlamıyor. Bunun birçok nedeni var.
Başkanlık seçimleri çoğu zaman ulusal güvenlik tartışmaları ekseninde dönmez. 2004 ve 2008 seçimlerinde bu görülmüştü çünkü ülke 11 Eylül saldırıları nedeniyle bir tramva yaşıyordu ve Irak savaşı gündemin birinci maddesiydi.
Her ne kadar adaylar ve partiler arasında büyük farklılıklar olsa da, bir yönetimden diğerine geçerken dış politikada genellikle devamlılık görülür.
Romney seçimin odağına ekonomiyi yerleştirmek istiyor. Bundan önceki seçim dönemlerinde Cumhuriyetçiler halkın ulusal güvenlik konusundaki hassasiyetinin ekmeğini yemişti ancak dört yılın ve Usame Bin Ladin'in öldürülmesinin ardından bu sefer Obama'nın eli de bu konuda en az Cumhuriyetçi Parti kadar güçlü.
Romney şu anda Amerikan halkının ordunun yeni bir ülkeye askeri müdehalede bulunmasına sıcak bakmayacağını biliyor.
Gelecek iki ay boyunca Romney, Obama'nın Afganistan'dan çekilme kararını eleştirecek ancak Obama'nın savaşı sona erdirme kararını değiştirmeyi vaat etmeyecek. Çünkü Afganistan'daki savaş ABD'ye yılda 110 milyar dolara mal oluyor.
Romney, Obama'nın İran ve Suriye ile ilgili faaliyetlerini başarısızlık olrak nitelendirerek eleştirecek. Ancak askeri müdehale lafını ağzına almadan Birleşmiş Milletler'in Tahran üzerindeki yaptırımlarının artırılmasını istediğini ve Esad'ın iktidarının sona erdirilmesi gerektiğini söyleyecek.
İki adayın politikaları arasındaki ana fark askeri harcamalar.
Romney seçilirse Başkan Obama'nın askeri harcamalarda yapmayı planladığı 487 milyar dolarlık kesintinin en azından bir kısmını iptal edecek.
Ordudaki asker sayısında kısıntıya gitmeyecek. Obama asker sayısını 100 bin azaltmayı planlıyor. Bu fazladan 100 bin asker ABD'ye yılda 25 milyar dolara mal oluyor.
Romney ayrıca ABD donanmasını genişletecek.
Cumhuriyetçi aday seçilirse gayri safi milli hasılanın en az yüzde 4'ünü savunmaya harcamayı planlıyor.
Ancak sürekli artacak bu savunma harcamalarını finanse etmenin tek yolu vergileri artırmak.
Ronald Reagan da ilk döneminde aynı stratejiyi uygulamış ve başarısız olmuştu. O ikinci kez seçildiğinde savunma harcamalarını azaltıp vergileri artırmaya devam etmiş ancak hiç bir zaman dengeli bir bütçe yaratamamıştı.
Romney şimdi sadece nasıl Amerikan yüzyılını başlatacağını değil aynı zamanda bunun için gereken parayı nasıl bulacağını da açıklamak zorunda. Halkın güvenini kazanmak için de Reagan'dan farklı olan yönlerini öne çıkarması gerekiyor.