HABER

Sıkıyönetim: Faydasız ve riskli

Bahçeli'nin gündeme getirdiği sıkıyönetim ilanı uygulamasına çağrısına güvenlik uzmanları karşı çıkıyor.

Sıkıyönetim: Faydasız ve riskli

Sinan Onuş

Ankara

Türkiye'de son 45 günde tırmanan şiddet olaylarının çözümü konusunda en sert çıkış MHP lideri Devlet Bahçeli'den geldi.

Bahçeli, sıkıyönetim ilan edilmesi çağrısında bulundu.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, MHP liderinin sıkıyönetim çağrısını 'siyasi sorumsuzluk' olarak niteledi.

Kürt sorunun çözümü konusunda son bir kaç yıldır geri planda kalmış olan 'soruna askeri ve güvenlik yöntemleriyle çözüm bulma' söylemleri yeniden ortaya çıkmaya başladı.

Bahçeli'nin açıklamaları, Ankara'da tırmanan sertlik yanlısı söylemin son halkasını oluşturdu.

Sıkıyönetim, Şeyh Sait isyanı dahil 1925 yılından itibaren birçok kez uygulamaya konuldu.

12 Eylül 1980 askeri darbesi sırasında ülke genelinde 1987 yılına kadar uygulandı. Türkiye, 1984'te Eruh ve Şemdinli baskınları sonrası eylemlere başlayan PKK'ya karşı da Sıkıyönetim Kanunu çerçevesinde mücadele etti.

19 Temmuz 1987'de sıkıyönetim batı bölgelerinde kaldırılırken Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde bu kanunun yerine Olağanüstü Hal Kanunu uygulanmaya başlandı.

Her 4 ayda bir Bakanlar Kurulu kararıyla uzatılan OHAL, 30 Kasım 2002'de sona erdi.

Peki, sıkıyönetim uygulaması şiddeti önler mi?

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı'ndan (TEPAV) Nihat Ali Özcan, sıkıyönetimin siyasi, hukuki ve güvenlik boyutu olduğunu söylüyor.

Bu üç unsurun uyum içinde olmasıyla bir sonuç alınabileceğini ifade eden Özcan'a göre, sıkıyönetim ilan ederek sorunun çözülmesi mümkün değil.

Özel Kuvvetler Komutanlığı'ndan binbaşı rütbesinden emekli olan güvenlik uzmanı Mete Yarar da şu an Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunda "endişe edecek bir durum var ama bu, sıkıyönetim ilan edecek kadar vahim değil" diyor.

Yarar, terörle mücadele kapsamında son çıkarılan kanunlar ve diğer kanunlar normal uygulanabilirse sıkıyönetim gibi özel bir uygulamaya gerek kalmayacağı görüşünde.

'Hem faydasız hem riskli'Bölgede bugüne kadar hep savunulanın "halkın günlük hayatını normalleştirmek olduğunu" aktaran Mete Yarar, "PKK'nın yaptığı eylemlerde günlük hayattaki insanların da hayatlarını zorlaştırmaya başlarsanız terör eylemlerinin istemiş olduğu noktaya bölge halkını çekersiniz. Hiçbir şeye karışmamış insanların hayatlarını zorlaştırmaya gerek yok" diyor.

Siyaset, Ekonomi ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı (SETA) Güvenlik Araştırmaları Direktörü Murat Yeşiltaş da sıkıyönetim ilanının bu aşamada süreci daha da karmaşık hale getireceğini kanısında ve bu nedenle çok işe yaramayacağını vurguluyor.

Türkiye'nin bir erken seçime hazırlandığını anımsatan Yeşiltaş, şunları kaydediyor:

"Böyle bir süreç, erken seçime gidilen bir dönemde bölgedeki tansiyonu daha fazla yükseltebilir. PKK'nın da amaçlarından biri olan sivilleri de sürecin içerisine dahil etmenin fitilini ateşleyebilir. Dolayısıyla hem faydasız hem riskli."

Özel güvenlik bölgesi bir tür sıkıyönetim mi?

Sıkıyönetim, Anayasa'nın 122. maddesinde tarif ediliyor.

Sıkıyönetim, Anayasa'nın 122. maddesinde tarif ediliyor; ilan edilebilmesi için de Bakanlar Kurulu, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanıyor, Milli Güvenlik Kurulu'nun da görüşü alınıyor. Altı ayı aşmaması gereken uygulama için Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin de onayı gerekiyor.

Öte yandan Türkiye'nin doğu ve güneydoğuda 100'ü aşan bölgede, "Özel Güvenlikli Bölgeleri" ilan edildi.

Peki bu da bir şekilde sıkıyönetim sayılmaz mı?

Kendisi de asker emeklisi olan TEPAV'dan Nihat Ali Özcan, ikisinin aynı şey olmadığını söylüyor.

Özel güvenlik bölgelerinin ilanında, valiler ve kaymakamların kendi yetkileriyle hareket ettiğini, sıkıyönetim ilan edildiğindeyse merkezi yönetimde yoğunlaşma olduğunu aktaran Özcan, "Özel güvenlik bölgeleri esas olarak PKK'nın arazide konuşlandığı yerler olarak okunabilir" diyor.

SETA'dan Murat Yeşiltaş da özel güvenlikli bölgenin "geçici, bazen saatler içerisinde değiştirilebilen ve o an PKK'nın yaptığı eylemler bağlamında bir şey" olduğunu belirtiyor.

Güvenlik uzmanı Mete Yarar'a göre de özel güvenlik bölgesi denilen yerlerin çoğunluğu birkaç yer hariç yerleşim yerleri değil.

Yarar, "Oradaki konu şu: O bölgede bir askeri operasyon yapılırken sivil halkla teröristin ayrımını yapabilmek. O yerler çoğunlukla yayla ya da hayvan otlatmak için çıkılan olarak kullanılan yerler. Sivil kaybın engellenmesi için yapılan bir durum" diyor.

'Yaylalara çıkamamak da normal yaşantıyı etkilemez mi?' sorusuna Yarar'ın yanıtı ise şöyle oluyor:

"Bunun giderme yöntemleri var. Kişiler hayvanlarını otlatamadığı için şikayette bulunduklarında zararların giderilmesi için tazminat ödenebiliyor. Operasyon yapılmak zorunda mı, evet. Bu silahlı gruplar temizlenmek zorunda mı, evet. Güvenlik bölgesi ilan edilmesindeki en önemli istek, sivil kaybın olmaması."

En Çok Aranan Haberler