Bugün yürürlüğe giren sosyal medya düzenlemesi için 'Almanya modeli'nin örnek alındığı hükümet tarafından dile getiriliyordu.
Yeni yasal düzenlemelerle sosyal medya platformlarının paylaşılan içeriklerden sorumlu tutulmaları, Türkiye'de temsilci bulundurmaları ve sakıncalı görülen içerikleri 24 saat içerisinde platformdan kaldırmaya zorlanmaları gerekecek.
Düzenleme taslağı hazırlanırken, Almanya'da 2017'den bu yana yürürlükte olan uygulamaların temel alındığı ifade edilmişti. Peki Almanya'daki durum ne?
Almanya'nın sosyal medya alanında düzenlemelere gitmesinin arkasında, yükselen aşırı sağcı ve göçmen karşıtı hareket yatıyor.
Özellikle son yıllarda, aşırı sağcı grupların sosyal medya üzerinden yalan haberler yaymaları, ölüm tehditlerinde bulunmaları, terör saldırıları öncesinde sosyal medya üzerinden mesajlar vermeleri ve bu platformlar üzerinden örgütlenmeleri nedeniyle harekete geçen Merkel hükümeti, yeni düzenlemelerle bunları engellemeyi amaçlıyor.
Merkel hükümeti ilk olarak 2017 yılında çıkardığı ve kısa adı NetzDG olan yasayla, Facebook, Twitter gibi sosyal medya platformlarını kullanıcıların yayınladıkları içerik konusunda sorumlu hale getirdi.
"Sosyal Ağlarda Yasaların Uygulanmasının İlerletilmesi Kanunu", Batılı demokrasilerde, bu alandaki en kapsamlı ilk hukuki düzenlemelerden biri olarak görülüyor.
Yasa, sosyal ağlarda nefret söylemi, sahte haberler, hakaretler, tehditler, insanları suça veya şiddete teşvik eden yasadışı içeriklerle mücadeleyi hedefliyor.
Yasayla birlikte, Almanya'dan erişilebilen tüm sosyal ağlara, kullanıcıların bu tarz içerikleri şikayet edebilecekleri bir sistem kurmaları zorunluluğu getirildi.
Şikayete konu olan içeriklerin yasaları ihlal edip etmediğini incelemekle yükümlü olan sosyal ağların, ihlal tespit etmeleri durumunda bu içeriği 24 saat içinde silmeleri ya da erişime kapatmaları gerekiyor.
NetzDG uyarınca sosyal medya platformlarının, mahkeme kararı olması halinde, suç teşkil eden paylaşım yapan kişi hakkındaki bilgileri, kişisel hakları ihlal edilmiş olan şikayetçiye iletmelerinin de yolu açıldı.
Yasal düzenlemelere göre, Almanya'da en az 2 milyon kullanıcısı olan sosyal medya platformlarının, kullanıcıların hukuka aykırı içerikler hakkındaki şikayetleriyle ilgili ne yaptıkları konusunda altı ayda bir Almanca rapor hazırlamaları, bunu internet sayfalarında yayımlamaları, Alman makamlarına da iletmeleri gerekiyor.
NetzDG yasasında, kullanıcıların taleplerini inceleyecek şikayet mekanizması oluşturmayan, suç niteliği taşıyan içerikleri zamanında silmeyen sosyal ağlar için para cezaları öngörülüyor.
Ağır ve sistematik ihlallerde, şikayet mekanizması sorumlusuna 5 milyon euroya kadar, sosyal medya platformuna da 50 milyon euroya kadar çıkabilen para cezaları uygulanabiliyor.
Yasanın sosyal medya ağlarına getirdiği önemli bir başka yükümlülük de, Alman makamları nezdinde temsil ile yetkilendirilmiş bir kişi ile yine Alman adli kovuşturma makamlarının bilgi taleplerine yanıt verebilecek bir irtibat görevlisinin, Almanya'da görevlendirilmesi zorunluluğu. Sosyal medya platformlarının hukuken Almanya'da en az bir temsilciye sahip olmaları gerekiyor.
Yasa koyucu bunun "düzenlemelerin etkin şekilde uygulanması" için gerekli olduğuna vurgu yapıyor.
Bugüne kadar NetzDG yasasını ihlalden yalnızca Facebook'a para cezası verildi. Facebook, geçen yıl Temmuz ayında kesilen 2 milyon euro cezaya itiraz ettiği için yasal süreç devam ediyor.
Facebook'un 2018 yılının ilk yarısına ilişkin raporunu değerlendirdikten sonra para cezası verme kararı alındığını açıklayan Alman makamları, NetzDG yasasına göre oluşturulması gereken şikayet mekanizmasının yetersiz bulunduğuna, raporlamanın da yeterince şeffaf olmadığına dikkat çekmişti.
Ayrıca Federal Adalet Bakanlığı'nın Haziran ayında Federal Meclis'e sunduğu bilgilere göre, NetzDG yasasını ihlal ettikleri gerekçesiyle bugüne kadar sosyal medya platformları hakkında yaklaşık 1440 soruşturma açıldı, bunların 583'ü kapatılırken, çoğu dosya üzerinde soruşturmalar devam ediyor.
NetzDG yasasına rağmen son üç yılda aşırı sağcıların sosyal medyadaki ırkçı nefret söylemleri ve ölüm tehditlerinin önüne geçilememesi, Alman hükümetinin üzerindeki baskıyı artırdı.
Aşırı sağcıların geçen yıl Haziran ayında Merkel'ın sığınmacılara açık kapı politikasını destekleyen Kassel Valisi Walter Lübcke'yı öldürmeleri, bu yıl Halle ve Hanau kentlerinde düzenlenen ırkçı saldırıları, hükümetin aşırı sağı bir numaralı tehdit olarak tanımlamasını beraberinde getirdi.
Nefret suçlarıyla mücadele amacıyla, sosyal medya alanında da, daha kapsamlı yeni düzenlemelere gidildi.
Bu ay parlamentoda kabul edilen nefret suçları ve aşırı sağla mücadele yasa paketi, NetzDG yasasında ve ceza kanununda önemli değişiklikler getiriyor.
Sadece sosyal ağlar değil, video paylaşım platformları da NetzDG yasası kapsamına dahil ediliyor.
Yeni düzenlemelere göre, sosyal platformlar ölüm tehdidi ve şiddete çağrı konulu içerikleri sadece silmekle yükümlü olmayacak, ayrıca suç teşkil eden bu paylaşımları Federal Emniyet Teşkilatı'na (BKA) bildirilecek.
Halkı düşmanlığa ve şiddete teşvik eden, barışçıl kamu düzenini hedef alan, çocuk pornografisi içeren ya da terör örgütü propagandası niteliği taşıyan içerikler, emniyete bildirilmesi gerekenler sosyal medya paylaşımları arasında yer alıyor.
Şüphelilerin kimliklerinin hızlı tespiti için IP adresleri ve bağlantı noktası numaraları da güvenlik güçlerine iletilecek.
Cinayet ya da terör saldırısı planı gibi ağır suçlar söz konusu olduğunda, hakimin onay vermesi şartıyla, güvenlik birimleri ilgili kullanıcıların şifrelerini de sosyal platformlardan talep edilebilecek.
Ceza kanununda yapılan değişiklikle de katalog suçların kapsamı genişletildi. Bundan sonra fiziki şiddet ve cinsel saldırı tehditleri de, ölüm tehdidi gibi suç sayılacak, internet üzerinden bu tür tehditlerde bulunan sosyal medya kullanıcıları üç yıla kadar hapis cezasına mahkum edilebilecek.
İnternet üzerinden hakaret suçunun işleyenlerin de iki yıla kadar hapis ile cezalandırılması öngörülüyor.
Almanya'nın son üç yılda sosyal medya alanında getirdiği düzenlemelerin bazı tartışmalı bölümleri, aralarında İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'nün de bulunduğu STK'lar tarafından eleştiriliyor.
Sosyal platformlara getirilen para cezalarının ters sonuçlar doğuracağı, ceza riskinden kaçınmak isteyen platformların şikayet edilen içerikleri yeterince incelemeden doğrudan silmeye yöneleceği, bunun da ifade özgürlüğünü çok ciddi olarak sınırlandıracağı, bir anlamda sansüre yol açacağı en çok dile getirilen eleştiriler arasında.
Hükümetin, bir içeriğin hukuka aykırı olup olmadığına ilişkin değerlendirmeyi sosyal medya platformlarına bırakması da endişe yaratıyor.
Dijital hak savunucuları, bir içeriğin ifade özgürlüğü kapsamında olup olmadığını şirketlerin değil, yargının değerlendirmesi gerektiğini savunarak, hükümetin, yargının sorumluluk alanındaki görevleri bir anlamda "özelleştirdiğini" kaydediyorlar.
Bu ay kabul edilen düzenlemelerle, sosyal medya platformlarına suç teşkil edebilecek paylaşımları emniyete bildirme yükümlülüğü getirilmesi de hem muhalefet partilerinin hem de insan hakları savunucularının endişelerine yol açıyor.
Herhangi bir yargı kararı olmadan, sadece bir sosyal medya şirketinin değerlendirmesine dayanan şüphe üzerine, kullanıcılarla ilgili ayrıntılı bilgilerin güvenlik birimlerine iletilmesinin sakıncalarına dikkat çekiliyor.
Hak savunucuları, Facebook ve Twitter gibi sosyal ağların polise verecekleri kullanıcı bilgileri ile devletin elinde "şüpheliler veri tabanı", yani bir anlamda fişlenenler listesi olacağına işaret ediyorlar.
Alman hükümeti ise tüm bu eleştirilere karşı çıkardığı düzenlemelerle sosyal medyada nefret suçlarıyla mücadeleyi güçlendirmek istediğini, bunu yaparken de demokratik özgürlüklerin korunması hedefinin gözetildiğini savunuyor.
Adalet Bakanı Christine Lambrecht, bu yasal düzenlemelerle "ırkçılar ve aşırı sağcılar tarafından tehdit edilen her bireyi korumayı hedeflediklerini" söylerken, bu adımlarla aynı zamanda artan nefret suçları ve şiddet eylemlerinin cezalandırılması konusunda yargının elinin güçlendirildiğini vurguladı.
Resmi internet sitesinde sosyal medya düzenlemelerini savunan Merkel hükümeti de bireylerin ifade özgürlüğünü korumanın, devletin görevi olduğunun altını çizdi.
Hükümetin açıklamasında, "Her bireyin kendi düşüncesini, hiç bir etki altında kalmadan, özgür bir şekilde ve açıklıkla ifade edebilmesi, özgürlükçü demokratik bir anayasal düzenin temel taşlarından biridir. Devletin görevi, elindeki tüm imkanlarla, bu özgürlüğü savunmaktır. Kabul edilen yasa paketiyle bu hedef doğrultusunda kararlılıkla ilerlenecektir" ifadeleri kullanıldı.