ADANA (İHA) - Türkiye'nin en önemli kuluçka alanlarından biri olan ve 301 kuş türüne ev sahipliği yapan Sultan Sazlığı'nın tamamen kuruduğunu bildirdi.
Orman Mühendisleri Odası Doğu Akdeniz Şubesi Sekreteri Ayhan Küyük, Sultan Sazlığı'nın İç Anadolu Bölgesi'nin en önemli sulak alanlarından biri olduğunu belirtirken, milletlerarası öneme sahip sazlığın, nesli tehlikeye düşmüş veya düşebilir türlerin yer aldığı 301 kuş türüne ev sahipliği yaptığını ve 85 kuş türünün kuluçkaya yattığı Türkiye'nin en önemli kuluçka alanlarından biri olduğunu söyledi.
3 bin 650 hektar Yay Gölü, bin 900 hektar Kebir Sazlığı, 3 bin 300 hektar Sultan Sazlığı ve 8 bin 350 hektar otluk alan olmak üzere toplam 17 bin 200 hektarlık Sultan Sazlığı Tabiatı Koruma Alanı'nın yanlış su kullanım politikaları yüzünden tüm su rezervlerini kaybederek, sulak alan işlemini yapamayacak şekilde tamamen kuruyarak çöle dönüştüğünü anlatan Küyük, bu kurumada küresel ısınmanın yanında, DSİ'nin 1960'lı yılların başındaki sıtma gerekçesi ile Türkiye'nin bataklıklarının kurutulması projelerinin önemli rol oynadığını kaydetti.
Sultan Sazlığı'nın da sonunun başlangıcını oluşturan DSİ'nin bu projeleriyle 38 kilometre uzunluğunda 7 metre derinliğinde bir kanalla alanı kurutmaya yönelik çalışmalarla tarım alanı açılmasını planladığını ifade eden Küyük, "O dönemlerde birçok kuş, bilim adamı ve Orman Bakanlığı Av ve Yaban Hayatı Dairesince projenin durdurulması için çalışmalar başlatılmış ise de saha 1972 yılında "Su Kuşları Koruma ve Üretme Sahası" 1988 yılında Tabiatı Koruma Alanı dalına sonra da 1. derecede doğal SİT alanı ile sulak alanları koruyan uluslararası Ramsar Sözleşmesi'ne göre "A" sınıfı sulak alanı ilan edilmesi de Sultan Sazlığı'nı kurtarmaya yetmedi" dedi.
DSİ tarafından Sultan Sazlığı ve çevresindeki drenaj hendekleri ile kurutma çalışmalarının yanında 150 bin 35 hektarlık genişliğindeki arazinin sulanması için inşa edilen Kovalı ve Ağcaşar barajlarının yapımının da Sultan Sazlığına darbe vuran önemli etkenlerden birini oluşturduğunu vurgulayan Küyük, "Böylece sazlığı besleyen önemli su kaynakları maalesef tarımsal amaç için kesilmiş, bunun neticesinde tarımdan dönen kimyasal ilaç ve gübrelerle doymuş atık sular, güney sazlığına ve Yay Gölü'ne drene edilmesiyle yabanıl hayat da büyük zarar görmüştür. Tropik ormanlar kadar biyolojik üretkenliğe sahip, dünyanın tropik orman ve okyanuslardan sonra en büyük karbon tutumu görevini yerine getiren 300'ün üzerinde bir çok kuş türüne ev sahipliğini yapan özelliği sebebiyle bulunduğu çevrenin su dengesi ve iklimini düzenleyen, saz üretimi gibi ekonomik girdi sağlayan Sultan Sazlığı'nın kurutularak tamamen çöle dönüştürülmesi Türkiye'nin uluslararası alandaki saygınlığına da gölge düşürecektir. Zira Sultan Sazlığı gibi uluslararası öneme sahip alanlar sadece Türkiye'nin ekolojik alanlar olmayıp tamamen küresel boyuttaki doğal alanlardır" diye konuştu.
Sazlığı kurtarmak için başlatılan çalışmaların takdirle karşılandığını da vurgulayan Küyük, şunları kaydetti:
"Ancak 2007 yılında bitmesi gereken Zamantı Irmağı'ndan ovaya verilmesi düşünülen suyu taşıyacak tünel maalesef Sultan Sazlığını da kurtarmaya yetmeyecektir. Zira tünel ile gelecek su ancak bölgede yapılan sulu tarımı destekleyecek, ancak tarımda dönen ilaçlı ve gübreli sular pompaları vasıtası ile sazlığın belli bölümlerine deşarj edilecektir. Tatlı, tuzlu ve taban su dengelerinin tamamen alt üst olduğu Sultan Sazlığı şimdilerde tamamen tuz görünümlü bir çöle dönüşmüştür. Sulak alanın yarattığı nemli iklim ve doğal denge ile sonbahar mevsiminde de yağış gören Sultan Sazlığı maalesef bu dengenin kaybolması ile yağmura da hasret kalmıştır. Alanda yıllık yağış 256 milimetre olmasına karşın göllerdeki yıllık buharlaşma bin 780 milimetre üzerinde olmaktadır. Böylece zaten su kaynakları iyice kesilen ve drenaj hendekleriyle kurutulmaya çalışılan sahanın geri kalan suyunun da küresel ısınmayla buharlaşmasına da engel olunamamaktadır. Kamuoyu desteği almadan, ÇED raporları çıkartılmadan, ilim adamlarının görüşü alınmadan DSİ'nin baraj ve kurutma çalışmalarına başlamaması, aksi takdirde ülkenin sahip olduğu doğal kaynaklar, ekonomik kalkınma uğruna bir daha geri gelmeyecek şekilde yok edilecektir. Bundan en büyük zararı yine o yörede yaşayan insanlar görecektir."