İSTANBUL (İHA) - Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Başbakanı Mehmet Ali Talat, Türk tarafının teklifinin Rumları şaşırttığını belirterek, "Erdoğan'ın 'biz bu işte varız' atılımı riskliydi ve bu işi başlattı" dedi. Rum tarafının Türkiye'nin samimiyetine inanmadığını ifade eden Talat, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın plana büyük bir taş koymasını bekleyen Rumlar'ın Türk tarafının teklifiyle şaşırdığını söyledi.
KKTC Başbakanı Talat, İstanbul Ticaret Odası (İTO) Aylık Meclis Toplantısı'na katıldı. Burada yaptığı konuşmada, Kıbrıs'taki gelişmeleri değerlendiren Talat, Kıbrıs konusunun geçmişine değindi. Talat, "Bu noktaya nasıl geldik, bunu irdelemek lazım. Çok uzun zamandır Kıbrıs sorunu var ama birden bire çok ciddi değişiklikler yaşanmaya başlandı. Bu ciddi değişikliklerin arkasından da bugüne kadar rastlanmayacak bir şekilde önemli adımlar atıldı. Bu noktaya, başka bir kısım uluslararası faktörlerin ortaya çıkmasıyla geldik. O da esas olarak 1990 yılındaki bir girişim ile başladı. O dönemin lideri Valisiu, artık Kıbrıs sorununu görüşmeler yoluyla çözmekten umudunu kesti. Kıbrıs'ın AB'ye üye olması için müracaat etti" dedi.
Yunanistan ve uluslararası toplumdan bulunan diğer desteklerle, 1993 yılında Kıbrıs'ın AB'ye girebileceği ancak, önce sorununu çözmesi gerektiği kararının verildiğini belirten Talat, "Bu, Kıbrıs'la ilgili ilk olumlu mesajdı. Bunu algılayıp zamanında gerekli tedbirleri almak söz konusu olabilirdi ama biz bunu fark etmedik. 1995 yılında Türkiye'nin AB ve Gümrük Birliği tartışıldı. Mart ayında Avrupa Birliği Genel İşler Konseyi, arka arkaya iki toplantıda iki karar aldı. Biri Kıbrıs'ın AB ile müzakerelere önümüzdeki hükümetler arası konferansın bitiminden altı ay sonra başlaması kararı, diğeri de Türkiye'nin AB ile Gümrük Birliği'ne girmesi için Yunanistan'ın vetosunun kaldırılmasıydı" diye konuştu.
Bu iki kararın, arka arkaya alındığını belirten Mehmet Ali Talat, şunları söyledi:
"Bizim dönüm noktamız o andan itibaren başladı. Kıbrıs, 1997 Mart ayında resmen görüşmelere başladı. O tarihten sonra artık süreç büyük bir hızla ilerliyordu. Dünya diplomasisi bu işi gayet ciddiye aldı ve üzerinde çalıştı. Çarşambanın gelişi salıdan bellidir. Helsinki kararına göre, bütün aday ülkeler ve üye olacak ülkeler birbirleriyle sorunlarını çözmek sorunda, çözmezlerse adalet divanına başvurulacaktır. AB'nin 1995'te aldığı karar Kıbrıs için dönüm noktası oldu. Kıbrıs'ın AB'ye gireceğinin, 2002 yılı sonuna doğru Kopenhag Zirvesi'nde kararlaştırılacağı biliniyordu. Görüşmeler de 1999 yılı sonunda başlamıştı. Meşhur Annan Planı 11 Kasım 2002'de taraflara sunuldu. Ondan sonra bu plan çok fazla tartışılmadı, çok fazla değerlendirilmedi. Bunun bir sürü nedeni vardı. Çözüm gibi bir vizyonumuz olmaması nedeniyle zaman harcandı."
"KIBRIS VE TÜRKİYE'DE BÜYÜK DEĞİŞİMLER YAŞANDI" Talat, bu süreç içerisinde Kıbrıs ve Türkiye'de çok büyük değişimler yaşandığını söyledi. Türkiye'deki politik anlayışın değiştiğini belirten Talat, "Türkiye'de eski politik anlayış değişti, yerine yeni bir şey geldi. Türk halkı, eski siyasi anlayışları bir kenara itti, yep yepi bir siyasi anlayış getirdi. Bu sırada Kıbrıs Türk halkı da müthiş bir uyanış içindeydi. Kendi kaderini kendisi tayin etmek istiyordu. Buna ekonomik zorluklar da binince, daha da kamçılayıcı oldu. Bütün dünyanın parmak ısırdığı, nüfusuna oranla çok büyük eylemler yapıldı. İnsanlar çözüm istiyordu, barış istiyordu. Aynı anda Türkiye hükümeti de içinde yaşanılan süreci çok iyi kavrayarak mesaj veriyordu hem dünyaya, hem de AB'ye. Bu iki süreç birbirini bütünleyerek yürüdü" şeklinde konuştu.
Sürecin, seçimlere kadar böyle devam ettiğini belirten KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat, Kıbrıs'taki seçimlerin, ilk defa parlamentonun yapısını büyük şekilde değiştirdiğini söyledi. Talat, Kıbrıs'ta yeni bir hükümet kurulduğunu hatırlatarak, "Bu dönem içinde hiç müzakere yapmadık. Annan Planı sunuldu, planı hiç müzakere etmedik. Biraz edildi ama müzakere eden müzakereciler olmadı. Müzakere eden; sivil toplum örgütleri, muhalefetteki siyasi partiler oldu. Bunu, Birleşmiş Milletler ile müzakere ettiler. Bu sayede Annan Planı 3 değişik şekle dönüştü" dedi.
"Yeni hükümet ve yeni anlayış ile bugünkü noktaya gelindi" diyen Talat, şöyle devam etti:
"Birkaç ay önce Türkiye hükümetinin inisiyatifi ele alıp, 'biz bu işte varız, biz bir adım önde olacağız' demesiyle, yepyeni bir süreç başladı. Bu çok önemli bir girişimdi ve riskliydi de. Üstelik 2003 Lahey'de zirve çökünce genel sekreter artık 'bakın kardeşim beni çağırırsanız, bana bir takvime uyacak şekilde güvence verirseniz müzakere ettikten sonra anlaştığınız noktalarda değişikleri yapıp, anlaşmadığınız noktalarda yetkili bana verirseniz o zaman gelirim' dedi. Bütün bunlara rağmen, Sayın Erdoğan'ın 'biz bu işte varız' atılımı riskliydi ve bu işi başlattı. Annan Planı'nın müzakeresi büyük bir riskti."
TÜRKİYE'NİN YAKLAŞIMI
Bu süreçte Türkiye ile Kıbrıs arasında yoğun görüşmeler olduğunu belirten Talat, Türkiye'nin başlattığı yaklaşımın, BM Genel Sekreteri ve ABD harekete geçmesine, Rum tarafının da baskı altına alınmasına yol açtığını söyledi. Talat, Rumlar'ın, bu sürecin başlayacağına inanmadığını ifade ederek, "'Madem bu işin içinde Denktaş var, bir yerde bir şey yapacak, görüşmelerden çekilecek ve bu iş bitecek' diyorlardı. 'Biz rahatız, gidelim görüşelim, uyuşur gibi yapalım. Nasıl olsa Türk tarafı çekilecek. Zaten Tayyip Bey imaj yaratmaya çalışıyor, niyeti sorunu çözmek değil' diyorlardı. Hep bu inancı dile getiriyorlardı. Rum tarafı, Türkiye'nin bu konudaki samimiyetine inanmıyordu. Rumlar, plana Denktaş'ın büyük bir taş koymasını bekliyordu. Türk tarafının teklifi Rumları şaşırttı. Rumlar müthiş bir şaşkınlık yaşadılar."
Talat, yüz yüze görüşme sürecinde Rum tarafının 220 sayfalık, Türk tarafının da 80 sayfalık öneri verdiğini söyledi. Sonuç olarak ortak bir noktaya varılamadığını belirten Mehmet Ali Talat, "Genel Sekreter tarafları İsviçre'ye davet etti. Esas müzakere İsviçre'de yapıldı. Görüşmeler sabahlara kadar sürdü. Rum tarafının 'Talat ve Serdar Denktaş görüşmeye muktedirdirler ama karar vermeye muktedir değildirler' gibi açıklamaları BM'yi öfkelendirdi. Sonuçta iki versiyon halinde Annan Planı son şeklini aldı. Bunda, sadece benim ya da sadece çözüm isteyen güçlerin değil, zamanında buna karşı direnen ama görüşleri çözüm doğrultusunda katkı yapmaya dönüşen bütün toplum kesimlerinin de katkısı oldu" dedi.
Kıbrıs'ta bir buçuk ay boyunca 100 tane insanın hiç bir maddi karşılık beklemeden gece gündüz yasaları görüştüğünü belirten Denktaş, müthiş bir efor ortaya konulduğu ve 9 bin sayfanın böyle hazırlandığını belirtti.
"BİR ÇOK SORUNUN ÇÖZÜMÜNÜ YAKALADIK" "Annan Planı'nı değiştirmek büyük bir olaydı" diyen Talat, şunları söyledi:
"Bizim açımızdan önemli olan bir çok sorunun çözümünü yakaladık. Bu bir zafer değildi bizim için. Bu bir zafer olsaydı, 'Rum tarafı yenildi' demek gerekirdi. Rum tarafı da bir şeyler aldı. 24 tane Kıbrıslı Türk senatörün, 24 Kıbrıslı Rum senatörün seçilmesini sağladık. Bu siyasi eşitlik, sağlam bir güvenceye bağlandı. Türkiye AB'ye girdiği zaman kuzeye gelip yerleşebilecek Rum sayısında sınırlama yoktur. Buna en az üçte iki çoğunluğun, ana dili Türkçe olan kişilerden oluşması gerektiği eklendi. KKTC, Türkiye AB'ye girdikten sonra da ana dili Türkçe olan bir toplum olacaktır. Türkiye bakımından önemli başka hususlar daha var."
Talat, gelinen son noktada, Türkiye bakımından çok ciddi bir kazanım elde edildiğini söyledi. Kıbrıs'ta Türk askeri birliklerinin, Türkiye AB'ye girdikten sonra çekileceğini söyleyen Talat, "Bu artık ortadan kaldırılıyor. Türkiye AB'ye girdikten sonra, şu andaki yasal düzene dönülüyor. Türkiye AB'ye girdikten sonra 650 Türk, 950 Yunan askeri adada kalmaya devam edecek" diye konuştu.
Mehmet Ali Talat, bu müzakerelerde en önemli değişikliğin, mülkiyet rejiminde yapıldığını belirterek, şöyle devam etti:
"Daha önce çok karmaN şık bir mülkiyet rejimi vardı. Şimdi daha az karmaşık bir mülkiyet rejimi getirildi. Temeli, her göç eden kişinin eski malının üçte birini geri alması, üçte birini şu anda oturduğu devletteki diğer toplumun malıyla değişmesi, diğer üçte birini de tazminat olarak alması şekline dönüştürüldü. Bu mülkiyet rejimi bizi de tatmin etti fakat, Rum tarafını daha fazla tatmin etti. Biz kendimizi güvenceye aldık, onlar da buna karşılık kendilerini sağlama aldılar. Bizim için AB uyum süreci önemliydi. Bazı geçiş dönemleri gerekiyordu. Geçiş döneminin kısaltılmasına engel olamadık."
Varılan anlaşmayı da kısaca özetleyen Talat, "Bu anlaşmayla bakir doğum diye tanımlanan ve doğduğu günden itibaren faaliyete geçecek olan yeni bir devlet ortaya çıkarıldı. Bu devlet 28 ya da 29 Nisan'da ortaya çıktığında, adeta geçmişi yokmuş gibi, birden bire bütün organları hazır, bütün kurumları hazır bir halde işlemeye başlayacak. Rumlar, 'bu Kıbrıs Cumhuriyeti'nin devamıdır' diyebilecek. Türkler de 'Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin devamıdır' diyebilecek. KKTC'nin yasaları, bu anlaşmaya aykırı olmadığı sürece devam edecek. Rum tarafının hazırladığı yasalar da bu anlaşmaya aykırı olmadığı sürece devam edecek. Bu devlette Kıbrıslı Türkler ve Rumlar eşittir. Senatoda 24 Türk 24 Rum olacak" ifadelerini kullandı.