Rengin Arslan
İstanbul
Türk Hava Yolları (THY) dünyanın en prestijli markalarından biri. Sponsorlukları, hizmet kalitesi ödüllendiriliyor.
2012 yılında, Dünyanın En iyi Havayolu Oskarı'nı aldı. Daha iki ay önce açıkladığı bilançosunda ise esas faaliyet kârını yüzde 192 oranında arttırdığını duyurdu.
Fakat THY’nin bu parlak profili işçilerin çalışma koşullarına yeterince yansımıyor olabilir mi?
Zira THY yollarında örgütlü Hava-İş sendikası 3 Mayıs’ta toplu iş sözleşmesinde uzlaşma sağlanamadığı için grev kararı aldı. Sendika grevin bu gece TSİ 03.00’te başlayacağını açıkladı.
Havayolu şirketinin bütün operasyonlarının aksayacağına işaret eden bu kararın bir nedeni de, 29 Mayıs 2012’de talebinin, tüm mahkeme kararlarına rağmen yönetim tarafından karşılanmaması.
Bu 305 kişiden biri de eski kabin amiri Deniz Pekbaş Eralp. Canlı sesi, mücadeleci tavrıyla geçen Cumartesi tanıştım.
Galatasaray’da Hava-iş’in grev öncesi yapacağı son basın açıklaması için toplanan kalabalığın içindeydi. Galatasaray Lisesi’nin önünde, iki taraftaki TOMA ve çevik kuvvet polislerinin ortasında yapılan basın açıklamasına katıldı.
Eralp, 29 Mayıs günü rapor alarak sağlık sorunları nedeniyle çalışamayacağını bildiren 1,179 kişiyle birlikteydi.
Boynunda üç fıtık ve düzleşme var. Tedavi olmak için en son 2010 yılında rapor almış. Ancak son üç yıldır rapor alan çalışma arkadaşlarının farklı zamanlarda “verimsizlik” gerekçesiyle işten çıkarılması nedeniyle bir daha bu hakkını kullanmamış.
29 Mayıs 2012’de ise “bir günlüğüne özverili, hasta ve ağrılı şekilde çalışmayı reddettik” diyor.
Kolunu omuz seviyesine kadar bile kaldıramadığını anlatıyor. O gün yapılan basın açıklamasına katıldığı için “mesaj atılarak” işten çıkarılmış ve o günden beri hayatı tamamen değişmiş.
İşten çıkarıldıktan sonra İstanbul’da yaşamaya başlamış eşiyle birlikte, ama evleri hâlâ Ankara’da.
“Buraya direnişe destek olmak için geldik,” diyor. Ocak ayına kadar sırtlarında çantayla, “misafircilik oynamışlar.”
Hem işten atılan arkadaşları hem de ona destek veren çalışanlar kapılarını açmış. Sonunda Ankara’da çalışan bir arkadaşı İstanbul’a taşındığında “yerleşik hayata” geçebilmişler.
“Evini tutarken bize de gösterdi, yeni kurduğu evinde bir oda da bize verdi,” diye anlatıyor Eralp.
Peki neden işten atıldı? Bugün aktif olarak çalıştığı Hava-İş sendikası neden greve gidiyor?
Eralp geçen yılki eylemlerinin “havacılık sektöründe grev hakkının kaldırılması” nedeniyle yapıldığını hatırlatıyor ve bu hakkın direnişleri sayesinde 5 ay sonra, Ekim 2012’de geri alındığını söylüyor gururla.
Bu gece başlayacak grevin talebi ise “kuralsız uçuşların dayatılması” ve kendi de dahil, 305 kişinin işe iade edilmesi.
Kuralsız uçuş olarak anlattığı, programın dışında, belirlenen uçuş saatlerini aşarak çalışmaya zorlanmaları: “Uçuştan 24 saat öncesinden programınız belli olmalı. Ama sizi uçuştan iki saat önce, boş gününüzde uçuşa çağırıyorlar. ‘Uçmazsan operasyon aksar’ deniyor. Oysa boş gününde kimse uçmak zorunda değildir. Orada başıma bir şey gelse, boş günümde uçtuğum için oluşacak tazminatı torunumun torunu öder artık.”
Hava-İş sendikası da toplu iş sözleşmesinin THY yönetimi tarafından çıkmaza sürüklendiğini söylüyor.
Sendika internet sitesinde yaptığı açıklamada, toplu iş sözleşmesinin ilk oturumunda Genel Müdür İnsan Kaynakları Yardımcısının “siz artık idari konularda alacağınızı aldığınız bu ve bundan sonraki sözleşmelerde şirket hiçbir yeni hak talebini dikkate almayacaktır” dediğini aktarıyor.
Sendika, uzun uçuşlarda 36 saat olan dinlenme hakkının 24 saate indirilmesinin, “ucu ucuna limitler zorlanarak yapılan uçuş planlamalarının günübirlik değişikliklere uğratıldığını” belirtiyor.
Bütün bunların ise hem personelin hem de yolcuların uçuş güvenliğini tehlikeye attığını vurguluyor.
Hem sendika hem de Deniz Pekbaş Eralp, THY’nin işçilerin greve gitmesini engellemek, greve katılımı düşürmek için çeşitli girişimlerde bulunduğunu, çalışanlara greve katılmamalarını telkin eden isimsiz e-postalar atıldığını belirtiyor.
BBC Türkçe’nin de gördüğü isimsiz ve imzasız maillerinden birinde grev gününde, “Mevcut çalışma düzeni aynen sürdürülecektir. Tüm operasyon planlandığı gibi devam edecektir. Personel servisleri de düzenli olarak çalışacaktır,” deniyor.
Mailde ayrıca, “Çalışanlarımızın, Hava-İş Yönetimi’nin yeterli gerekçesi bulunmayan grev kararına itibar etmeyeceklerine, ülkemizin dünyadaki gururu haline getirdikleri şirketlerine ve geleceklerine sahip çıkacaklarına, greve katılmayarak çalışma haklarını kullanacaklarına inanıyoruz,” deniyor.
Eralp bu isimsiz mailin yanı sıra, insan kaynaklarından çalışanların greve katılıp katılmayacaklarını beyan etmelerini isteyen bir e-posta da gönderildiğini söylüyor. Ancak bunlara rağmen katılımın yüksek olacağını düşünüyor.
Bakanlar Kurulu’nun “grev erteleme” kararı alması ise ihtimaller arasında bulunuyor. Bakanlar Kurulu bu yönde bir karar alırsa grev 60 gün süreyle ertelenebilecek.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Kocaeli Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Aziz Çelik, “Genel sağlık ve milli güvenliği” etkileyen durumlarda alınabilecek bu karar için hukuki bir dayanak bulunmadığı belirtiliyor.
Çelik ayrıca Türkiye’nin de tanıdığı uluslararası hukuka göre havacılık sektöründe grev erteleme kararının “kanuna uygun ama hukuka aykırı” olacağını belirtiyor.
Dikkat çektiği bir başka nokta ise “erteleme” ifadesinin doğru olmadığı. Çünkü grev ertelenirse, daha sonra grev yapılmasına olanak sağlayan bir düzenleme yok.
Bu durumda 60 günlük erteleme süresinde Yüksek Hakem Kurulu devreye giriyor. Ancak anlaşma sağlanamaması durumunda da grev yapılamıyor.