ABD Başkanı Donald Trump, Ruth Bader Ginsburg'ün ölümünün ardından Yüksek Mahkeme Yargıcı adayını cumartesi günü açıklayacak.
Analistler, "Yüksek Mahkeme için yapılacak aday seçimi aslında 3 Kasım'daki seçimleri belirleyecek" dese de, yargıç adayının seçimi ve onaylanma süreci sadece önümüzdeki ayın veya seçim öncesi kalan 40 günün gündemi olmayacak.
Kısa vadede, Donald Trump kendi adayını Senato'ya onaylatırsa, döneminde üç mahkeme üyesinin atandığı ilk ABD Başkanı olacak.
Hem yaşları genç, hem muhafazakâr, hem de ömür boyu Yüksek Mahkeme'de görev yapacak üç yargıcı atamak da Trump'ın belki de en büyük başarısı olarak tarihe geçecek.
Yeni yargıcın atanma süreci, seçim dinamiklerini değiştirebilir. Yeni yargıcın muhafazakâr cepheden olması ise ülkede başka yeni kırılmalara yol açabilir.
ABD Başkanı Trump dün yaptığı bir açıklamada, 3 Kasım'da yapılacak başkanlık seçimlerinin postayla oy kullanma sisteminin yol açacağı sıkıntılar nedeniyle, Yüksek Mahkeme'de bitebileceğini söyledi.
Trump'a göre Demokratlar seçimi kazanmak için bir "tezgah" peşinde ve bunun "ipliğini pazara çıkartacak" tek kurum da Yüksek Mahkeme. Dolayısıyla, Trump'ın bu adayın netleşmesi konusundaki acelesi bundan kaynaklanıyor.
Joe Biden'ın ekibi de başkanlık seçimlerinin aynı şekilde mahkemede bitebileceğini iddia ediyor ve seçimlere 100 kişilik avukat ekibiyle hazırlandıklarını söylüyor.
Seçimin "adalet savaşına" döneceği aşikar ve bu yüzden de Trump'ın Yüksek Mahkeme'nin ağırlığını da kendi sıkletine göre ayarlamak istemesi tahmin edilmesi zor bir şey değil.
Tüm bunlar şu anlama geliyor: Daha seçime henüz vakit varken, Yüksek Mahkeme adayının ismi ve senatoda onaylanacağı belli olmadan kavga başladı. Ve bu kavganın sonuçları ABD'de belki de önümüzdeki 40 yılı etkileyecek.
Ruth Bader Ginsburg'ün ölümü, yargıcın yıllar içinde Amerikalıların hayatlarına etki edecek kararlarda imzası bulunması nedeniyle çok önemli.
Zira, ABD'yi bölen en önemli konulardan biri kürtaj.
1972'nin sonunda devletin kürtajı engelleyeceği kararlar almayacağı yönünde müzakereler yapılmış ve 1973'ün başında da bu konu devlet eliyle serbest bırakılmıştı.
Lakin ABD'de taraflar 50 yıldır her kaos anında bu konuyu gündeme getirip bu kararın geriye döndürülüp döndürülmeyeceğini tartışıyor.
Dolayısıyla, "Yüksek Mahkeme'de liberal ve muhafazakâr yargıçlar arasındaki oran değişirse, kürtajın serbest bırakılması kararı geriye döndürülebilir mi?" sorusu ortada duruyor.
Başkan Trump'ın Ruth Bader Ginsburg'ün yerine yine bir kadın yargıç atayacağını (Bir jest gibi görünse de elbette politik bir hamle olduğu görülüyor) açıklaması bir yana, Trump'ın aklından geçen adayın Ginsburg gibi ilerici kararlara imza atacak bir isim değil, elbette kürtaj karşıtı, muhafazakâr bir yargıç olması gerekiyor.
Ve bu noktada, Trump'ın favori adayı son derece genç ve aşırı muhafazakâr yargıç Amy Coney Barrett.
Barrett dindar, muhafazakârların favori adayı ve kürtaj karşıtı görüşleriyle tanınıyor.
48 yaşındaki yargıç, "Hayat ana rahminde başlar" beyanatlarıyla biliniyor ve dini inancı da hukukun üzerinde görüyor.
Adaylardan bir diğeri de Barbara Lagoa. Küba kökenli bir Amerikalı ve Florida Yüksek Mahkemesi'nin Latin kökenli ilk yargıcı.
Federal savcı olarak da görev yapan Lagoa şu anda Florida Yüksek Mahkemesi'nde görev yapıyor.
Trump'ın 2000 yılında Kübalı bir çocuğun iltica davasıyla eyalette çok tanınan isimlerden olan Lagoa'yı seçmesi Florida'daki Küba kökenli Amerikalıları kazanmak için önemli bir adım olabilir.
Her ne kadar Trump, Lagoa'yı hiç tanımadığını söylese de O'nun şahane bir insan olduğundan emin.
Lagoa'nın adaylık ihtimali diğer aday adayı Barrett'ın arkasında gölgede kalmış gibi gözükse de her an sürpriz bir çıkış yapabilir.
Diğer ismi geçen üç aday ise, Joan Larsen, Allison Jones Rushing ve Kate Todd.
Rushing 48 yaşında, Evangelistlerin en favori adayı, eşcinsellere tanınan haklar konusunda da itirazlarının bulunduğu bilinen bir isim.
Kate Todd ise Beyaz Saray'da yargıç seçimleri konusunda danışmanlık veren ofiste görev yapıyor.
Özel hayatlarına dair bir belge ortaya çıkmazsa, Trump'ın bu isimler arasından bir atama yapacağı biliniyor.
Cumhuriyetçiler için liberal, feminist ve bir ikon haline gelmiş Ruth Bader Ginsburg'un yerine atanacak isim çok büyük bir fırsat. Bu adayın hem başka bir ırktan hem kadın olması sadece Başkan Trump'ın değil, partinin de uzun vadede işine çok yarayacak bir hamle.
İsmi geçen adayların genç olmaları da çok büyük avantaj. Zira Yüksek Mahkeme'de en az 30 sene görev yapmaları olası.
Peki Demokratların eli kolu bağlı mı?
Neredeyse evet ve bu süreci durdurmak için ellerinden gelen bir şey yok gibi gözüküyor.
Çünkü olduğu gibi, yargıç adaylarının uzun uzun tartışıldığı ve vakit kazanmak için bu müzakerelerin taktiksel olarak uzatıldığı "filibuster" olarak bilinen Senato süreci bu kez işlemeyebilir.
Amerika'da seçmenler hangi taraftan olursa olsun, kendi nesillerinin olmasa da çocuklarının ve torunlarının geleceğini etkileyecek kararın seçim sonuçlarından daha önemli olduğunu düşünüyor.
Haksız sayılmazlar. Çünkü bu yeni atamayla, Amerika'da LGBT bireyler için evlilik eşitliği, kürtaj hakkı, devletin sağladığı sağlık sigortası ya da göçmen hakları gibi konularda yeni yargıcın 69 gün içinde koltuğuna oturmasından sonra onlarca yıl geriye gidilebilir.
Yargı kurumuna duyulan sarsılmaz güven de yakın gelecekte bu topraklarda da nostaljik ve romantik duygular arasındaki yerini alabilir.