HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Tunus, Arap dünyasına örnek olabilir mi?

Tunus, Arap Baharı'nın başladığı ülke oldu. Üç yıl önce başlayan ayaklanmalarda Tunus'un demokrasi yolunun geldiği nokta ve demokratik gelişimini BBC muhabiri Owen Bennett-Jones yerinde inceledi.

Tunus, Arap dünyasına örnek olabilir mi?

Owen Bennett-Jones

BBC, Tunus

Tunuslular ay sonunda cumhurbaşkanlığı seçimi için sandık başına gidecek. Son oylama, Tunus'ta son birkaç yılda düzenlenen dördüncü seçim olacak.

Tunus, Arap Baharı'nı başlatmakla kalmadı, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da demokrasi gelişiminin de önünü açtı.

Cumhurbaşkanlığına en yakın isim 88 yaşındaki Bacı Kaid es Sebsi görülüyor. Essebsi seçim kampanyasını iki ana temada yürütüyor: Deneyim ve 'İslamcılar olmasın da ne olursa olsun' anlayışı…

Es Sebsi'nin partisi Nida Tunus, 2011'de devrilen eski devlet başkanı Zeynel Abidin Bin Ali'nin de eski destekçilerinin çoğunun oyunu aldı.

Es Sebsi'nin rakibi eski muhalif ve solcu Munsef Marzuki'nin başlıca önceliği ise devrimi korumak.

Daha muhafazakâr ve yoksul olan Güney'den gelen Marzuki'nin dini değerlerine bağlı seçmenlerin oylarını alması bekleniyor.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda Es Sebsi oyların yüzde 39'unu, Marzuki de yüzde 33'ünü aldı.

İkinci tur sandık sonuçlarının ne olacağı ise belirsiz.

Sonuç ne olursa olsun, Tunus Arap Baharı'nın sonuçlarını Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki diğer ülkelere kıyasla daha iyi idare edebildiğini öne sürebilir.

Protestocular Suriye, Yemen ve Libya sokaklarına aktığında sonucu kargaşa ve iç savaş oldu.

Mısır'da ordunun desteklediği mevcut hükümet, eski devlet başkanı Hüsnü Mübarek'ten daha otoriter.

Diğer bölgelerde Arap Baharı hiçbir zaman başlamadı bile. Örneğin Bahreyn'in Kraliyet ailesi, ülkenin demokrasiye henüz hazır olmadığı gerekçesiyle değişim taleplerine direndi.

Tunus'un durumunun diğerlerine kıyasla daha huzurlu olmasının başka gerekçeleri de var.

Çoğu Orta Doğu ülkesinin aksine, Tunus'ta ordu siyasetten uzak duruyor.

İslamcıların rolüÜlkenin dini demografik yapısı da etkili oldu. Köktenci Selefi unsurlar var olmasına rağmen, sayıca sınırlı kaldı.

Ülke nüfusunun büyük çoğunluğu Sünni, dolayısıyla istikrarsızlık yaracak mezhepsel ayrımlar yok.

Ayrıca, çoğu Tunuslu arasında, özellikle de kıyı bölgelerinde yaşayan Tunuslular ve Fransa arasındaki yakınlık, ülkenin siyasi olarak ilhamını doğu yerine batıdan almaya meyilli olduğu anlamına geliyor.

Müslüman Kardeşler'in Tunus'taki yansıması ılımlı İslamcı Ennahda partisi de övgüyü hak ediyor.

Ennahda 2011'de Arap Baharı sonrası dönemde seçimleri kazandığında bazı Tunuslular partinin İslamcı bir hükümet kuracağı endişesini taşıyordu.

Çoğu Tunuslu, Ennahda'nın lideri Raşid Gannuşi'nin vaat ettiklerine güvenmiyordu. Gannuşi, İslamcı siyasi bir sistem istese de, bunu yalnızca, faydaları konusunda Tunusluları ikna edebilirse yapabilirdi.

Şüphe duyanlar yanılmıştı. Bazı bocalamaları olsa da, Ennahda sözlerine sadık kaldı.

Parti, 2011'deki zaferine rağmen, genel seçimleri ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini denetlemesi için iktidarı geçici teknokratik hükümete teslim etti. Ve bunun için bazı tavizler verdi.

Nüfusun çoğunluğunun Müslüman olduğu birçok ülke, yasal kaynak olarak Kuran'ı gösterirken Ennahda çok daha farklı bir yol izledi.

Müslüman Kardeşler'in durumuYeni anayasanın üçüncü maddesinde, "Egemenlik halktadır ve halk tüm güçlerin kaynağıdır" ifadesi yer aldı.

Ennahda'nın esnekliği bir ölçüde kendi çıkarı içindi.

Mısır'da Müslüman Kardeşler liderlerinin idam cezasına çarptırıldığını gören Ennahda kendisini tehlikeye atmadı.

Ennahda üyelerinde tekrar cezaevine girme korkusu var.

Ennahda'nın 2011 seçimlerinde oyu yüzde 37'ydi. Son genel seçimlerde de oy oranı yüzde 25'e düştü.

Mısır'da ise aksine, 2011-12 seçimlerinde Müslüman Kardeşler ve daha muhafazakâr partiler oyların yüzde 68'ini aldı.

Bazıları Ennahda'nın Batı Avrupa'daki Hristiyan Demokrat partilerin İslamcı dengi olduğunu düşünebilir.

İslamcıların uzun vadedeki amaçlarıyla ilgili derin şüpheleri olanlar, bu tür öngörülerin çok saf bir yaklaşım olduğu kanısında.

İslam'ın rolüyle ilgili öne sürülenler kilit öneme sahip diğer meseleleri gölgeliyor.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerini takip eden gazeteciler çoğu Tunuslunun dinden çok ekonomiden endişe ettiklerini gözlemledi.

Çoğu orta sınıf Tunuslunun, Bin Ali sisteminin işleyişinde payı vardı. Kendileri ve aileleri için yeterli kazancı sağlayan iş güvencesine sahiplerdi.

Eski ekonomik düzene özlem duyanlar yalnızca zengin elit kesim değil. Bin Ali nihayetinde kaybetti, zira Tunus'un yükseköğrenim görmüş gençlerine istihdam sağlayamadı.

Tunus'taki mevcut siyasetçilerin hiçbirinin bu sorunun çözümüne dair güvenilir bir planı yok.

Tunus'un başkentindeki uluslararası finans yetkilileri, önde gelen ailelerin faydalandığı ticaret tekelinin kırılması durumunda belirgin bir ekonomik faaliyet yaratılabileceği görüşünde.

Bu tip basit reformlar, Bin Ali dönemi sonrası siyasi kuşağın nasıl olacağına işaret ediyor.

Libya'daki SelefilerTunus'un istikrarına dair endişe duyulması için başka nedenler de var.

Eğer Es Sebsi ikinci turda kaybederse, Nida Tunus partisini oluşturan unsurlar dağılabilir.

Komşu Libya'daki kargaşanın Selefileri güçlendireceği ve Tunus'ta daha faal hale gelebilecekleri kaygısı da var.

Tüm hassasiyetler göz önünde bulundurulduğunda, Tunus'un demokratik kazanımlarının ne kadar etkili olduğu görülüyor.

Ennahda'nın geçmişi, Müslüman Kardşeler'in de daha geniş olarak nasıl algılanması gerektiği konusunda soru işaretleri doğuruyor.

Mısır, Suriye, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn Müslüman Kardeşleri 'terör örgütü' olarak görüyor.

İngiltere hükümetinin yakın zamanda yayımladığı bir raporda, Müslüman Kardeşler 'şiddet içermeyen dolayısıyla terör örgütü olarak görülmeyecek' bir hareket olarak tanımlandı.

Bu tanımlama nedeniyle, İngiltere'ye siyasi İslam'ın tehlikelerini anlamadığı suçlamaları yöneltildi. Kilise'nin Batı'daki iktidarının zayıflatılması yüzyıllar süren şiddet politikalarına sahne oldu, peki o zaman neden Batı benzer bir çabayı Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da dini siyasetten uzaklaştırmak için göstermesin?

İslamcılar, Batılı güçlerin kendi demokratik süreçlerini yeterince desteklemediğinden şikâyet ediyor.

Cezayir ve Gazze'de dinci partiler seçimleri kazandığında Batı sonuçları kabullenmekte isteksiz kalmıştı.

Batı, Mısır'da da Devlet Başkanı Abdülfettah el Sisi'nin otoriter yönetimini neredeyse büyük bir rahatlama duygusuyla kabul etti.

Ennahda'nın 2011 ve 2014 yılları arasında halk arasında gördüğü desteği kaybetmesi, Batı Avrupa'da olsun, Orta Doğu'da, Kuzey Afrika'da olsun siyasal İslam'la ilgili kaygıları olanların biraz daha sabırlı olmaları gerektiğini gösteriyor.

Ekonomik ve toplumsal sorunlarOrta Doğu ve Kuzey Afrika'daki toplumsal ve ekonomik sorunların boyutu, ideolojik dayanakları ne olursa olsun, her türlü hükümetin üzerinde olacak gibi görünüyor.

İslamcılar iktidara geldiklerinde diğerleri gibi başarısız olabilirler.

Çoğu hapishanede yıllarını geçiren ana akım İslamcı liderler, modern bakanlıkların oluşumundan habersiz.

Daha radikal yönetimler ise kendileri için daha büyük sorunlar yaratıyor.

Afganistan, Pakistan'ın batısı ve şimdi de Irak ile Suriye'nin bazı bölgelerindeki cihatçı rejimler o kadar vahşi oldular ki, bu ideolojiye yakınlık duyanlar bile kendilerini çekti.

Siyasal İslam'ı eleştirenlerin çoğu için artık kilit soru, İslamcıların iktidara geldiklerinde, kendilerinin yenilgisiyle de sonuçlanabilecek, özgür ve adil seçimleri yürütüp yürütemeyecekleri sorusunu.

Bölgedeki çoğu laik siyasetçi, bunu yapmakta isteksiz kaldı.

İslamcıların daha iyi idare edebileceklerini gösteren bir gerekçe var mı?

Genelleme yapmak zor. Müslüman Kardeşler, ulusal düzeyde kuruluşlarına bildikleri yoldan gitmelerinin önünü açtı.

Tunus'ta ise İslamcılar iktidarı kazandı ve iktidardan vazgeçebileceklerini gösterdi.

Bu da, Tunus'ta demokratik sürecin doğru yolda olduğunun en büyük göstergesi.

Mynet Youtube


En Çok Aranan Haberler