HABER

"Türkiye, Avrupa'nın çöplüğü olmasın

İSTANBUL (İHA) - Uluslararası çevreci örgütlerin en etkini Greenpeace (Yeşil Barış), nükleer ve toksit atık konularında Türkiye'nin bir çöplük olarak kullanıldığını öne sürerek, kıyıya vuran yüzlerce zehirli atık varilinin Samsun ve Sinop'taki depolarda 17-18 yıldır bekletilmesinin 'çok büyük skandal' olduğunu ileri sürdü. Çevreci örgüt, Avrupa'dan Türkiye'ye gönderilen ömrü dolmuş gemilerin sökümü sırasında aspest ve PCV boya türevleri gibi muhtelif toksit maddelerin ortaya çıktığını, bunun da insan sağlığı ve çevreyi büyük oranda etkilediğini bildirdi. Türkiye'de kullanılan kimyasal maddelerin envanterinin hala çıkarılmamasını da eleştiren örgüt, özellikle tekstil ve deri sektöründeki birçok fabrikanın, toksit maddeleri kullandığını iddia etti.

Greenpeace Akdeniz Basın ve İletişim Sorumlusu Ertan Keskinsoy, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'nin, toksit maddeler konusunda 'atık transfer ülkesi' konumunda bulunduğuna dikkat çekti. İtalya'nın, üretim sürecinde çıkan toksit maddeleri doldurduğu varillerden 3 bin kadarını Karadeniz'e boşalttığını, bu varillerden 267 tanesinin 1986-88 yılları arasında kıyıya vurduğunu, bunların Samsun ve Sinop'ta 2 depoya konulduğunu ve orada hala bekletildiğini ifade eden Keskinsoy, "17-18 yıl oldu. Çok büyük bir skandal. Türkiye bir çöplük olarak kullanılıyor" dedi.

Keskinsoy, bir başka örneğin de İskenderun'da yaşandığını vurgulayarak, "Atık yüklü bir gemi gelip, atıklarını Türkiye'ye taşıdı. Uluslararası yasalara aykırı olmasına rağmen, Türkiye de siyasi iradeyi gösteremediği için gemi battı" diye konuştu.

'GEMİ SÖKÜMÜ'NDEKİ TEHLİKELER Bir başka noktanın ise 'gemi sökümü' konusu olduğunu kaydeden Keskinsoy, "Gemi sökümüyle toksit maddelerin ne ilgisi var diye soracak olursanız, özellikle 20 yaşından daha yaşlı gemiler ki (zaten sökülen gemiler hep 20 yaşın üzerindeki gemiler) bunlar ömürlerini tamamlamış gemilerdir. Hindistan, Bangladeş, Çin ve Türkiye'ye geliyorlar" dedi. Keskinsoy, 'ömürlerini tamamlamış gemilerin niye kendi ülkelerinde sökülmediklerinin' sebebini ise şöyle anlattı:
"Birincisi iş gücü. İkincisi, bu maddelerin sökümü sırasında o dönemde kullanılmış aspest gibi, PCV boya türevleri gibi muhtelif toksit maddeler ortaya çıkıyor. Ve bütün civarı ve insan sağlığını etkiliyor. Hiçbir ülke kendi işçisini aspest soluyarak öldürmek istemiyor. Bu durumda gemilerini Türkiye'ye gönderiyorlar, böylece atıkları da Türkiye'de kalıyor."

Türkiye'de şu anda, bu şekilde 100 geminin söküldüğünü belirten Keskinsoy, "Ama bu sayının devasa oranda artması bekleniyor. Çünkü 5 Nisan 2005 tarihi itibariyle Avrupa Birliği'nin çıkardığı bir yönetmelik gereği, artık tek cidarlı petrol tankerleri kullanılmayacak. Geminin dış kaportasına cidar deniliyor. Petrol tankeri tek cidarlı olduğunda, bir kaza sırasında sızıntı olasılığı çok büyük oranda artıyor. Bunun üzerine Avrupa Birliği böyle bir yönetmelik hazırladı ve bu gemiler artık kaldırılmalı dedi. Ama kaldırılacak gemilerin ne yapılacağını söylemedi. 8 Aralık günü Avrupa Birliği temsilciliği önünde bir eylem yaptık. Ve gemi söküm olayına da çevresel bir yaklaşım getirmelerini istedik" dedi.

"KİMYASAL MADDE ENVANTERİ YOK" Keskinsoy, Türkiye'nin 'atık çöplüğü' olmasını engelleyecek hala sağlıklı bir düzenleme olmamasından yakınarak, "Her şeyden önce en temel olarak Türkiye'de yapılması gereken şey, kullanılan kimyasal maddelerin envanterinin çıkarılması. Hangi ilde ne kullanılıyor? Hangi fabrikalar neyi kullanıyor? Bunların bölgelere dağılımı nasıl? Bunun envanteri yok. Çevre Bakanlığı bu envanteri hazırlamakla sorumlu. Bunu hazırlamak için Avrupa Birliği'nden fonlar da alındı. Ama halen bu fonların gereği yerine getirilmedi" diye konuştu.

Envanterin yayınlanmasıyla işin bitmediğini, bu envanterin ortaya çıkardığı sorunların çözümü için Çevre Bakanlığı'nın ve ilgili kurumların etkinliğe geçmesi gerektiğini ifade eden Keskinsoy, "Türkiye'deki birçok fabrika, (özellikle tekstil ve deri sektöründe bu önemli bir sorun) toksit maddeler kullanıyor ve atık toksit maddeler var. Örneğin Trakya bölgesi, şu anda felaketin eşiğinde. Hatta felaket sürecine girmiş durumda. Benim kişisel olarak, bu saatten sonra Trakya'nın kurtarılıp kurtarılamayacağına dair ciddi şüphelerim var. Ekosistemler ortadan kalkıyor. Nehirlerdeki tüm yaşam bitmek üzere. İnsanlar Ergene'de maske takmadan okula gidemiyorlar. Durum bu kadar vahimken, toksit maddelerin kullanılmasının durdurulması için herhangi bir adım atılmıyor. Dilovası da en çok endüstriyelleşen bölgelerden biri. Ama bu endüstriyelleşmenin onlara neye mal olduğunu biz henüz bilmiyoruz. Tüm Türkiye'de böyle bir tehlike var. 'Peki tehlike nasıl aşılacak?' derseniz, ulusal anlamda yasaların çıkarılıp uygulanması lazım. Türkiye'de yasa çıkarmak bazen tek başına pek bir şey ifade etmiyor" dedi.

"TÜKETİM ÇILGINLIĞI DURDURULMALI" Greenpeace Akdeniz Basın ve İletişim Sorumlusu Keskinsoy, toksit maddeler konusunda bir başka noktanın da atık sorunu olduğunu vurgulayarak, "Ne yazık ki dünyada genel bir anlayış olarak tüketim çılgınlığı aldı başını gidiyor. Bunun hızla durdurulması lazım. Şu ana kadar üretim sürecinden bahsettim; ama aslında bu bizim için üretilen malzemeler. Tüketim sürecinde biz de bunlardan doğrudan veya dolaylı olarak etkileniyoruz. Biz de bu tür malları bilinçsizce tüketerek çevre sağlığını olumsuz anlamda etkiliyoruz" diye konuştu.

Dünyada en çok aciliyet arz eden çevre konusunun 'iklim değişikliği' olduğunu kaydeden Keskinsoy, "Çok tehlikeli bir gidişatı var. Şu ana kadar yapılan çalışmalar, atmosfer sıcaklığının 2080 yılına kadar 3 derece artacağını gösteriyor. 3 derecelik artış sonucu dünyada 2080 yılında 3 milyar insan susuzluk ve açlıkla karşı karşıya gelecek. 250 milyon insan sıtma sorunuyla karşı karşıya kalacak. Milyonlarca insan, kıyıları su basmasından etkilenecek. Tarım topraklarının etkileneceğinden, yani bütün gezegenin ekosisteminin değişeceğinden söz ediyoruz. Ve zaman çok yakın. Artık şansımız kalmıyor" uyarısında bulundu.
Keskinsoy, bunun sebebinin artık fosil atıklar olduğunu herkesin bildiğini ifade ederek, "Bugün biz bütün arabalarımızı kullanmayı durdursak, petrolle çalışan her şeyi kapatsak, petrol çıkarmayı durdursak, doğalgaz kullanmasak, bütün karbondioksit salınımını sıfıra indirsek, buna rağmen 50 yıl sonra dünyanın sıcaklığı bir derece artacak. Çünkü atmosfer 50 yıllık basamakla ilerliyor. Bu sorunun ne kadar acil olduğunu ortaya koyuyor. Çok az vakit kaldı, radikal anlamda köklü değişikliklerin yapılması için" dedi.

"TÜRKİYE, KYOTO PROTOKOLÜ'NÜ ER GEÇ İMZALAYACAK" Türkiye'de bununla ilgili herhangi bir adım atılmadığını; ama gündemde bazı maddeler olduğunu belirten Keskinsoy, "Türkiye geçen yıl İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ni imzaladı. Bu, Kyoto Protokolü'ne giden bir adım. Türkiye henüz Kyoto'yu imzalamadı. İmzalama gündeminde de yok. Eninde sonunda imzalayacak" şeklinde konuştu. Keskinsoy, Türkiye'nin Kyoto Sözleşmesi'ni imzalaması için fosil yakıtlara dayalı enerji üretiminin indirilmesinin gerektiğini ifade ederek, "Türkiye'nin ironik bir durumu da var. Geçen yıl ithal kömürle çalışan bir termik santral açtı. Mesela bu santralin kapatılması gerekebilir. Bu santral, Türkiye'nin elektrik bölümünün önemli kısmını karşılamak üzere açıldı. Türkiye'de elektriğe hiç ihtiyaç yokken, bir önceki hükümet tarafından yapılmış yatırımlar yüzünden açılmak zorunda kalındı. Kyoto Protokolü'nde Türkiye bu anlamda dar boğaza girebilir" dedi.

Türkiye'nin alternatif yakıtları da hayata geçirmesi gerektiğini vurgulayan Keskinsoy, "Bu konuda Türkiye'nin kaydı çok kötü. 'Yenilenebilir Enerji Yasa Tasarısı' hazır; ama aylardır bekliyor. En son Avrupa Birliği'nden Başbakan Erdoğan'a bir uyarı yazısı geldi, bu yasanın çıkması için. Türkiye'nin Avrupa Birliği normlarına uyması için de bu yasanın çıkması gerekiyor" diye konuştu. AK Parti hükümetiyle yeniden gündeme gelen nükleer enerjiye Greenpeace'in kayıtsız ve şartsız karşı olduğunu tekrarlayan Keskinsoy, "Bunun temiz bir teknoloji olmadığını savunuyoruz. Bunun en büyük örnekleri Çernobil'de görüldü. Bizim ülkemiz bundan etkilendi ve etkileri günümüzde halen sürüyor. Hele Türkiye'deki yönetim anlayışı içinde Türkiye'de bir nükleer santral yapmak kesinlikle intihar olur. Buna karşılık çalışmalarımız devam edecek" dedi.

"TÜRKİYE, RÜZGAR ENERJİSİ POTANSİYELİNDE AVRUPA'DA 2." Keskinsoy, Türkiye'nin teknik potansiyelinin, rüzgar enerjisi konusunda, şu anda kullandığı elektriğin 2.5 katından fazla olduğunu kaydederek, "Türkiye, rüzgar enerjisi potansiyeli konusunda Almanya'dan sonra Avrupa'nın en büyük 2. ülkesi" diye konuştu. Greenpeace'in dünyada küresel olarak yürüttüğü ve Türkiye'yi ilgilendiren çalışmalardan bazılarını ise, 'Denizlerin korunması, genetiği değiştirilmiş ve genleriyle oynanmış organizmaların engellenmesi' olarak sıralayan Keskinsoy, Türkiye'deki 3 temel çalışma alanlarını ise şöyle anlattı:

"Birincisi enerji konusu. Türkiye'nin şu anda en çok gündeminde olan konu bu. Temiz enerji seçeneklerine yönelinmesi, çöp teknolojilerden Türkiye'nin bir şekilde kurtarılması ve arındırılması konusunda Greenpeace çalışmalarını sürdürüyor."
Keskinsoy, nükleer silahsızlanma konusunda da çalışmalara başlayacaklarını belirterek, "Bizim geçen yıl yaptığımız kamuoyu araştırması sonuçlarına göre, kamuoyunun yüzde 70'inden fazlası Türkiye'nin nükleer silahlardan arındırılmış olmasını destekleyeceklerini ifade ettiler. Bu iyi bir gelişme. Çünkü Türkiye'de nükleer silah var. Bugüne kadar yapılmış istatistikler nükleer bombanın bulunduğuna işaret ediyor. Bir ara 16 bomba vardı, bir ara 25 dendi. Yabancı gazetelerin yazdığı sayılar 90 civarında. Çok büyük bir artış gibi gözüküyor. Biz tabii ki ne 16, ne 25, ne de 90, ne İncirlik, ne de Türkiye'nin başka bir yerinde nükleer silah bulunmasını istiyoruz" diye konuştu.

En Çok Aranan Haberler