Deniz Berktay
Ukrayna
Vurulup, kenarında durduğu toplu mezara düşmeyi bekleyen Ukraynalı bir Yahudi
Ukrayna, Doğu Avrupa’da Yahudi nüfusun en yoğun olduğu ülkelerden biri.
Ülkenin iş dünyasında etkili olan pek çok Yahudi kökenli vatandaşın yanısıra, bir de, aylık 150 dolarlık emekli maaşıyla ve hayır kuruluşlarından yapılan yardımlarla geçinmeye çalışan Yahudiler var. Başkent Kiev’e üç saat mesafedeki Yahudi kenti Berdiçev’de, bu ikinci gruba giren Yahudiler yaşıyor.
Bundan üç yıl kadar önce, Ukrayna’ya ilk geldiğim aylarda, Ukraynalı bir arkadaşım bana Kiev’e birkaç saat mesafede Berdiçev diye bir Yahudi kentinin olduğunu söylemişti. Doğu Avrupa Yahudi müziğine düşkün olduğumdan, Ukranyalı Yahudilerin toplu olarak yaşadığı bir kentin varlığını duyunca epey heyecanlanmıştım.
Bana Yahudilerden oluşan bir kentten bahsedildiğinde zihnimde, sokaklarında insanların geleneksel Yahudi kıyafetleri ile gezdiği bir yer canlanmıştı. Oysa Berdiçev’e vardığımda, ilk anda, yetmişli ve seksenli yıllarda dikilmiş apartmanlarıyla tipik bir Sovyet kentini gördüm karşımda. İnsanların da, ne giyim kuşam, ne de fiziksel özellikler bakımından, Ukraynalılardan pek bir farkı yoktu.
Kentte ilk uğradığım barın garsonu bana, yan tarafta Yahudilerin dernek merkezinin ve bir sinagogun olduğunu söyleyince, ilk olarak derneği ziyaret ettim. Burası, dünyadaki dar gelirli Yahudilere yardım eden Amerikan Joint kuruluşunun yerel temsilciliğiymiş.
Zengin ve yoksul Yahudiler Pazar günü, saat öğlene yaklaşıyordu ve dernek salonunda, öğlen yemeği için masalar hazırlanmış ve dernek temsilcisi olan kadın da dahil olmak üzere, üç dört kadın, ortalığı düzenliyordu. Bana anlattıklarına göre, bir zamanlar büyük çoğunluğu Yahudilerden oluşan kentte, şimdi nüfusun ancak yüzde birini oluşturan, 700 kadar Yahudi kalmış.
Bunların çoğunu da, dar gelirli emekliler oluşturuyormuş. Bu Amerikan kuruluşunun yerel temsilciliği de, dar gelirlilere yardımda bulunuyormuş.
Etnik kimlikleri nedeniyle bir sorunla karşılaşıp karşılaşmadıklarını sorduğumda bana, son yıllarda ülkede Yahudi karşıtı radikal milliyetçi akımların güçlenmesinden ve o zamanki Cumhurbaşkanı Viktor Yuşçenko’nun bunlara cesaret veren tavır takınmasından kaygılı olduklarını söylediler. Batı yanlısı olarak bilinen ve turuncu devrimin kahramanı olan Yuşçenko, bu kentte konuştuğum Yahudiler tarafından pek sevilmiyordu.
Karşı taraftaki sinagogda ayinin devam ettiğini öğrenince, oraya geçtim. Girişte bekçinin bana uzattığı Yahudi takkesi kipayı başıma geçirdim ve oradaki boy aynasında kendime baktım. Uzun siyah paltom, uzun sakalım ve başımda kipa ile, biraz, İsrailli muhafazakarları andırmıştım.
Sinagogdaki cemaat, 60’lı, 70’li ve 80’li yaşlarda 15 kadar erkekten oluşuyordu. Ben de, arkalarda bir yerde durdum. Bu sırada, yüzü mihraba dönük olarak yüksek sesle dualar okuyan haham yüzünü cemaate döndü ve tekrar mihraba dönmek üzereyken, beni farketti.
Okuduğu duayı kesmeden, başıyla beni hafifçe selamladı ve ön-çaprazımda duran 60’lı yaşlardaki bir adama, ufak bir göz hareketiyle “git bak bakalım şuna, kimin nesiymiş”, mesajını gönderdi. Mesajı alan adam yanıma geldi ve ikimiz, yüzümüz mihraba dönük, ellerimiz önümüzde bağlı şekilde, kısık sesle konuşmaya başladık:
“Merhabalar”, dedi adam, “İsrail’den mi geliyorsunuz?”
“Hayır”, dedim, “Türkiye’den geliyorum”.
“Hmm, Türkiye Yahudilerinden misiniz?”
“Hayır, ben bir gazeteciyim. Ukrayna Yahudileri ile tanışmak istedim”, yanıtını verdim.
Adam, buna ilgi göstererek, beni hahamla tanıştıracağını söyledi.
Bu sırada, ayin sona erdi ve arkaya dönüp de beni yeni farkedenler, etrafımda toplanarak, benimle Doğu Avrupa Yahudilerinin dili olan Yidişçe konuşmaya başladı. Bunu üzerine, deminki ahbabım, onlara dönerek, Rusça “bakın, bu bey İsrailli değil, bir Türk gazetecisi.
Buraya gezmeye gelmiş. Onunla Rusça konuşun”, diye durumu açıkladı. Sonra, haham, cemaati etrafında toplayarak, onlara, yardım kuruluşunun tahsis ettiği haftalık 50’şer dolar yardım parasını dağıttı.
Bu para, dişlerinin kovuğuna yetmeyecek bir emekli maaşıyla geçinmek zorunda olan, fakat genel fiyat seviyesinin ucuz olduğu bir kentte yaşayan bu insanların biraz ayakta kalmalarını sağlıyordu. Haham, benimle tanıştıktan sonra, az önce yanıma gelen yardımcısının bana kenti gezdirebileceğini söyledi. Bu, güzel bir jestti gerçekten.
Hahamın 60’lı yaşlardaki bu yardımcısı, emekli bir teknisyenmiş. Adı da, Grişa imiş. Grişa bana, kendi tarihlerini uzun uzadıya anlattı. Bu kent, bir zamanlar, ticaret ve tarımla uğraşan Yahudiler tarafından kurulmuş. Fakat, Çarlık Rusyası’nın baskıları, ardından Sovyet lideri Stalin’in baskıları, daha sonra Nazilerin yaptığı soykırım ve İsrail’in kuruluşu gibi olaylar sonucunda, kentteki Yahudi nüfus, giderek azalmış. Grişa bana, Yahudilerin burada her dönemki toplumsal çalkantılardan en fazla mağdur olan unsurlardan biri olduğunu söyledi.
Ben, “burası Nazi işgaline uğradığına göre sizler nasıl hayatta kaldınız”, diye sorduğumda, kentte şimdi yaşayan Yahudilerin ve onların atalarının, Naziler saldırdığında Sovyet ordusuyla birlikte çekildiklerini söyledi. Grişa da, bu dönemde, Sibirya’da doğmuş.
“Peki ya Nazilerin eline düşen ve gaz odalarına gönderilenler? Onlar Sovyet ordusuyla birlikte geri çekilememiş mi”, diye sorduğumdaysa Grişa, “Öyle değil. Onların pek çoğunun Sovyet kuvvetleri ile birlikte geri çekilme şansı vardı.
Fakat onlar, yaklaşan Alman ordusunu, Birinci Dünya Savaşı’ndaki Alman ordusu gibi zannettiler. Buralar, Birinci Dünya Savaşı’nda da Alman işgaline uğramıştı. Fakat o zamanki Almanlar, ırkçı değildi ve onlarla gayet normal ilişkiler kurulabiliyordu. Bizimkiler, böyle bir yanılgıya düştü. Nazilerin şakasının olmadığını anladıklarında, iş işten geçmişti”, diye konuştu.
Komşularını ihbar eden Ukraynalılar Grişa, Ukraynalı komşularının bazılarının da o dönemde Yahudileri Almanlara teslim ettiğinden yakınarak, “zaten işgale uğrayan ülkelerde yerli işbirlikçiler olmasa, Almanlar kimin Yahudi olup olmadığını nereden bilecekti ki”, dedi. Grişa, radikal milliyetçilere yeşil ışık yakmakla suçladığı o zamanki Cumhurbaşkanı Yuşçenko’ya ateş püskürüyordu. Kimi desteklediğini sorduğumdaysa, “Yanukoviç”, yanıtını verdi.
Aradan, zaman geçti. Yuşçenko’nun yerine, cumhurbaşkanılığına, etnik milliyetçilikten hazzetmeyen Yanukoviç geldi. Ben de, geçenlerde bizim Grişa’ya telefon açtım ve “bak, senin desteklediğin kişi başa geçti. Şimdi halinden memnun musun”, dedim. Grişa, geçimini sağlamakta zorlandığını söyledi. Fakat, artık radikal milliyetçiliğin kendilerini tehdit etmediğini söylüyor. Ülkeye istikrar gelmesinin, radikal akımları törpülediği görüşünde.
Grişa’nın kaygısını, bu bölgelerdeki pek çok etnik grubun üyesi paylaşıyor, aslında. Tarih boyunca her çalkantılı dönemde mağdur olan buradaki pek çok etnik grubun üyeleri, bölge ülkelerindeki siyasi ve ekonomik istikrarın, kendi varlıklarının teminatı olduğu görüşünde.