Laura Kuenssberg
Political editor
İngiltere Başbakanı Theresa May, Brexit müzakerelerine Mart ayı sonundan önce başlanacağını açıklamıştı
Kraliyet Adalet Divanı'nın Dördüncü Mahkemesi'nin salonunda, saatler 10'u gösterdiğinde, devleti temsil eden üç peruklu avukat suratları asık bir şekilde duruyordu.
Suratlarının asılmasının çok da geçerli bir nedeni vardı. Zira, Yüksek Mahkeme, hükümetin AB'den ayrılma sürecini parlamentoya danışmadan başlatma yetkisi olduğu savını geçersiz kılan bir karara imza atmıştı.
Bu karar, Lizbon Antlaşması'nın AB'den çıkışı düzenleyen 50. Maddesi'nin yasal sürecini oyalanmadan ve Parlamento'ya götürmenin getirdiği siyasi riskler ortaya çıkarmadan başlatmak isteyen Başbakan Theresa May açısından ciddi bir sorun yaratıyor.
Milletvekilleri, halihazırda (nereden baktığınıza bağlı olarak) Brexit konusunda sert bir tutum takınma veya titiz bir inceleme yapma niyetleri olduğunu ortaya koymuş bulunuyor.
Bu karar, üyelerinin büyük bir kısmının Kalma yönünde kampanya yürüttüğü parlamentoda az bir farkla çoğunluğu elinde tutan hükümet açısından ciddi bir sıkıntı yaratacak gibi duruyor.
Bu karardan cesaret alan bir parlamento şu anda AB'den çıkışın getirdiği devasa sıkıntılarla karşı karşıya kalan May'in en son ihtiyacı olan şey. Ancak, egemenlik de bu ülkenin referandumda ortaya koyduğu tercih.
Yasal süreç, uzayıp gidecek. Hükümet, konuyu temyize götürmeye hazırlanıyor.
Ancak tüm bu hukuki süreçler, hükümetin planlarında ciddi gecikmeler yaratabilir ve bir de bu konuda cesaretlenen bir parlamentonun hayatı daha da zorlaştırması eklenince, erken seçimin cazibesi, dayanması güç birşeye dönüşür mü?
Bu baş ağrısını ortadan kaldırmanın tek yolu, genel seçime gitmek olabilir.