HABER

Zorunlu hizmetin iyi yönleri de var

Zorunlu hizmetin iyi yönleri de var

Geçen hafta Anayasa Mahkemesinin ‘zorunlu hizmet anayasaya aykırı değildir’ kararına varmasıyla, tıp fakültesini ve uzmanlık eğitimlerini yeni tamamlayan doktorlara Anadolu yolları göründü.

Ülkemizin doktor eksiği olan yörelerinde yaşayan vatandaşlarımızın bu uygulamaya nasıl sevindiklerini, boş olan sağlık ocaklarına, hastanelerine gelecek pratisyen ve uzman doktorları nasıl umutla ve sabırsızlıkla beklediklerini tahmin etmek zor değil. Buna karşılık, diğer cephede ise tam aksine, ‘‘Nolucak bizim halimiz’’ diye kara kara düşünen depresyona girmiş bir doktorlar grubu var.

Zorunlu hizmet konusunda Sağlık Bakanlığı’ nın da haklı olduğu noktalar var, doktorların da.

Sağlık Bakanlığı haklı, çünkü özellikle Doğu, Güney-doğu ve hatta İç Anadolu’nun birçok yöresinde pratisyen ve uzman doktor eksikliği söz konusu. Bakanlık, bu açığı sözleşmeli sistemle ‘gönüllü’ olarak çözmek istedi, bu yörelere gidecek doktorlara oldukça yüksek sayılabilecek ücretler önerdi. Ama, beklenen olmayınca ‘zorunlu’ hizmet yeniden gündeme geldi, üstelik bir de yanında bonus olarak ‘ithal doktor’ yasasıyla birlikte.

AKIBET KAÇINILMAZ İSE
AKP hükümeti tarafından tekrar uygulamaya konan bu yasa bana, bundan 20 yıl kadar önce, göğüs hastalıkları uzmanı olarak 1985-1987 yıllarında Kastamonu’ nun Daday ilçesinde SSK’ ya ait Ballıdağ Sanatoryumu’nda ‘mecburi hizmet’ yaptığım günleri hatırlattı.
Adı ‘mecburi’ olan bir hizmete hiç kimsenin isteyerek gitmesi tabii ki beklenemez. Ben de işin doğrusu ‘mecburi’ olarak gittim Kastamonu’ ya, çünkü bu görevi tamamlamadan uzman doktor olarak çalışmak mümkün olmuyordu. Bu kadar yıl okuyup emek verdikten sonra başka bir iş yapacak hâlimiz de olmadığına göre, biz de ‘paşa paşa’ Daday’ ın yolunu tutmuştuk.

Bir işi zoraki yapmak durumunda iseniz, yani ‘akıbet kaçınılmaz‘ ise, ister istemez olayın iyi yönlerini görmek, bulmak zorunda kalıyorsunuz.

Ben de öyle yaptım, içinde bulunduğum şartlarda mutlu ve başarılı olmanın yollarını aradım.

Benim için birinci iyi şey, Kastamonu’nun İstanbul’a çok uzak olmamasıydı. Kastamonu’dan Daday’ a minibüslerle yarım saatte ulaşılıyor, oradan da 6-7 dakikalık bir yolculukla Ballıdağ’ a varılıyordu. Hafta sonlarını İstanbul’da geçirmek hiç de zor değildi.

İkinci iyi şey, sanatoryumun hemen yanında kaloriferi, sıcak suyu olan lojmanının olmasıydı.

Eşim çalışmadığı, oğlum da henüz 3-4 yaşlarında olduğundan, onlarla ilgili iş veya okul problemi olmaması da iyi bir şeydi. Aslında eşimin ‘resmi’ bir işte çalışıyor olması belki daha iyi olabilirdi, çünkü torpilini de bulunca ‘eş durumundan’ mecburi hizmeti yırtmak pek âlâ mümkün olabiliyordu.

Yiyecek ve içeceğin bu yörelerde oldukça ucuz olması, para sarf etmeyi gerektirecek şeylerin olmaması da bir tür avantaj olarak görülebilir; maaşın önemli bir kısmını rahatça biriktirmek imkân dahilinde idi.

Belki bir daha kolay kolay yolunuzun düşmeyeceği bir yurt köşesini gezmek, insanlarını tanımak da bir şans. Biz arabamız olmamasına rağmen, otobüslerle, minibüslerle… çok geniş bir çevreyi çok güzel gezip eğlenmiştik.

HEPSİ BİR TARAFA
Hastalara hangi şartlarda olursa olsun, hizmet etmek mümkün. Elbette hemşire, sağlık memuru, alet-edevat olsa daha iyi olur, buna şüphe yok ama bunlar olmadan da çok şeyler yapılabiliyor.

Ben de kısıtlı imkânlara rağmen iki yıl süresince yüzlerce hasta tedavi ettim. Hâlâ bayram kutlaması gönderen hastalarım bana o ‘mecburi’ günlerin güzelliklerini hatırlatırlar.

Sanatoryumda küçük bir laboratuar ve akciğer röntgeni çekilmesi dışında başka bir imkân olmamasına rağmen, buradan doçentlik sınavında çok işime yarayan 5-6 adet bilimsel yayın çıkarmayı başardım.

Bu tür yerlerde boş zamanınız da çok oluyor. Ben de İstanbul’ dan getirdiğim kitap ve dergileri okuyarak doçentlik sınavına hazırlandım ve mecburi hizmette iken girdiğim sınavı başararak da Daday’ da doçent olmuştum. Üstelik günümüzde internet gibi bir imkanın olması da ne büyük bir nimet.

Hepsi bir tarafa, hastaların dertlerine derman olmanın verdiği mutluluk, onların gözlerindeki o teşekkür pırıltısı bile nelere değmez ki.

Yarın da ‘mecburi hizmete’ karşı çıkan doktorlarımızın seslerine kulak verelim.

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi

ahmetrasimk@mynet.com

En Çok Aranan Haberler