2021 yılı büyük ölçüde 2020'de yapılan politika hatalarının telafi edilmeye çalışıldığı, sene içerisinde iyice yıpranmış olan Merkez Bankası kredibilitesinin tekrar kazanılmaya çalışıldığı bir yıl olacak.
Koronavirüs pandemisinin yarattığı ekonomik daralmaya, uygulanan yanlış politikaların verdiği hasar da eklendiğinde ekonomik toparlanmanın sanıldığı kadar kolay olmayacağı oldukça net.
2021 yılında ekonomi yönetimini bekleyen en büyük zorluğun sıkı para politikasında kararlı bir duruş sergilemek olduğunu düşünüyorum. Sıkı para politikası uygulamak hep zordur şüphesiz.
Çünkü kimse faizlerin artmasını, borçlanma maliyetinin yükselmesini istemez. Eski Fed Başkanı McChesney sıkı para politikasını parti tam hareketlenmeye başlarken içecek ikramının son bulmasına benzetir. Partiden vazgeçmek zor tabii. Ama bir de ortada parti bile yokken içeceklerin elinizden alındığını düşünün.
Pandemi ortasında sıkı para politikası uygulamak biraz böyle.
Ancak şunu unutmayalım ki gelinen bu nokta geçmişteki ihmallerin ve ertelemelerin yarattığı ekonomik kırılganıkların bir sonucu. Yıllar boyunca enflasyonun ihmal edilmesi, bir noktadan sonra artık enflasyon pahasına büyümenin bile mümkün olamayacağı bir ortam yaratıyor. Biz şu anda bu noktadayız.
Kasım ayında değişen ekonomi ekibinin şimdiye kadar verdikleri sinyaller bu zamana kadar yapılan hataların farkında olunduğu izlenimi veriyor. Yeni ekip, enflasyon hedeflemesinin bundan sonraki dönemde politika önceliği olacağını ve hukuk üstünlüğünü vurgulayarak uzun süredir duymaya hasret kaldığımız mesajları veriyor. Ancak yıpranan kredibilitenin kazanılabilmesi için 2021'de bu sözlerin eyleme dönüşmesi gerekiyor.
Enflasyonla mücadele konusunda, enflasyonun birincil politika önceliği olması gerektiği konusunda milletçe hemfikiriz. Kimse enflasyon yüksek kalsın istemiyor. Hatta artık enflasyon pahasına büyüyelim diyen bile yok.
Hükümetten en üst düzeyde verilen mesaj da enflasyonun düşmesi gerektiği şeklinde. Ama enflasyonla nasıl mücadele edileceği konusunda hemfikir miyiz?
İşte 2021 yılına girerken en büyük bilinmezlik ve risk unsurlarından birisi bu. Enflasyonu düşürmek için faizler artırılacak mı yoksa azaltılacak mı?
İsimleri değişse de tüm Merkez Bankası başkanları enflasyonu düşürebilmek için sıkı para politikası yani yüksek faiz gerektiğini vurguladılar.
Eylemde olmasa da söylemde sıkı para politikasını savundular. Buna karşılık, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, enflasyonu düşürebilmek için faizlerin düşürülmesi gerektiği şeklindeki görüşünü çok kereler dile getirdi.
Murat Çetinkaya'nın görevden alınma gerekçesi faiz indirimi konusunda yeterince hızlı hareket etmemesiydi. Yerine gelen başkan Uysal ise düşük faiz politikasına sadık kalıp akabinde patlak veren ekonomik kırılganlıklar nedeniyle görevden alındı.
Uysal döneminde uygulanan ekonomi politikaları, bedelini ağır bir şekilde yıllarca ödeyeceğimiz önemli dersler içeriyor. Bu süreçte ne öğrendik:
Politika faizini düşürmek piyasa faizini düşürmez. Merkez bankası sadece bankalar arası piyasadaki gecelik faizi kontrol edebilir. Uzun vadeli faizler ise kısa vadeli faizden ziyade o faizin ima ettigi enflasyon beklentisi ve risklerle şekillenir. 2020 yılında gelen agresif faiz indirimlerine rağmen 10 yıllık tahvil faizi Ocak-Kasım döneminde 200 baz puan üzerinde artış gösterdi. Çünkü faiz indirimleri enflasyon beklentilerini ve risk primini tetikledi. 13 Kasım'da politika faizi nihayet 475 baz puan artırıldığında ise bir önceki haftaya kıyasla piyasa faizi 200 baz puan üzerinde bir düşüş gösterdi! Çünkü yüksek faizin kuru baskılayacağı ve bu şekilde enflasyonun düşürülebileceği inancı oluştu. Yani politika faizi artırılarak piyasa faizi düşürüldü.
Buradan çıkacak çok önemli bir mesaj var. O da şu: Amaç uzun vadeli piyasa faizlerini düşürebilmekse yapılması gereken körü körüne politika faizini düşürmek değil enflasyonu düşürmektir. Enflasyonu düşürmek ise kuru ve talebi baskılayacak sıkı para politikası ile mümkündür.
Bu tecrübeler sonrasında 2021'de yeni bir sayfa açılır mı? Ağbal'ın faizleri artırabilmesinin altında yatan sebep gerçekten enflasyonla mücadele konusunda bir zihniyet değişikliği mi, yoksa kurdaki baskının ülkeyi şirket iflasları ile tetiklenecek bir krizin eşiğine getirmesi mi? Bu soruların cevaplarını bilemiyoruz.
İktidarın son on senede uyguladığı politikaları değerlendirdiğimizde faiz artışlarına hep son çare olarak bakıldığını ve kriz şartları geride kalıp enflasyonda henüz kalıcı bir düşüş başlamadan faiz indirimlerinin geldiğini biliyoruz.
Dileriz bu sefer farklı olur ve 2020'de uygulanan politikalardan çıkarılacak dersler kalıcı bir duruş değişikliğine vesile olur.