Financial Times gazetesinin dış haber sayfalarında ''Yolsuzluk soruşturması ardından Erdoğan'ı seçim sınavı bekliyor'' diye okuyoruz.
Gazete, Mart ayındaki yerel seçim sonuçlarının yazın Türkiye'nin ilk kez yapacağı ve Recep Tayyip Erdoğan'ın da aday olmasının beklendiği doğrudan cumhurbaşkanı seçimlerinin nasıl bir havada geçeceğini de belirleyeceğini kaydediyor.
Financial Times, son on yılın büyük kısmında sanki hiç bir açığı yokmuş gibi duran Tayyip Erdoğan'ın yolsuzluk soruşturmasıyla beraber koruyucu kalkanını kaybettiğini, fakat yakın zaman önce AKP'den istifa eden Ertuğrul Günay'ın deyişiyle ''Erdoğan için sonun başlangıcının geldiğini'' söylemek için erken olduğunu kaydediyor.
Gazete, AKP'nin bu krizi muhaliflerinin umduğundan çok daha az yara alarak aşabileceği görüşüne yer veriyor.
Destek büyükFinancial Times'ın Türkiye'nin önde gelen kamuoyu araştırma merkezlerinden biri olarak tanıttığı Metropoll'dan Özer Sencar, AKP'nin çekirdeğini oluşturan seçmen oranının yüzde 36 gibi göz kamaştıran bir seviyede olduğunu belirtiyor.
Gazetenin satırlarına göre, her ne kadar Fethullah Gülen'in Türk kamuoyundaki popülerliği yüzde 30 dolayında olsa dahi, Gülen hareketinin seçmenler nezdindeki payı yüzde 3 ila 5 arasında seyrediyor.
Financial Times, Gülen hareketinin takipçilerinin Türkiye'deki eski laik düzenle aralarındaki tarihi gerginliği hesaba katacak olursak, kitlesel olarak AKP'den bir başka partiye geçmelerinin de zor göründüğünü belirtiyor.
Ancak gene Financial Times'a göre AKP, Mart ayındaki belediye seçimlerinde İstanbul ve Ankara'da ulusal seçimlerde olduğu kadar özgüven sahibi değil.
Gazete, İstanbul ve Ankara'da bir önceki yerel seçimlerde AKP'nin yaklaşık yedi puanlık bir farkla birinci geldiğini, ki bunun da parlamento seçimlerindeki puan farkının yarısına eşit düştüğünü hatırlatıyor.
Financial Times, şayet iki büyük şehirde belediye seçimi sonuçları kötü çıkarsa, Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığına adaylık planlarının da değişebileceği görüşüne yer veriyor.
Öcalan'ın mektubu**Guardian**'ın okur köşesinde, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın gazeteye gönderdiği bir eleştiri mektubu dikkat çekiyor.
İmralı'dan gönderdiği mektupta Abdullah Öcalan, Guardian'ın 5 Aralık 2013 tarihinde Güney Afrikalı lider Nelson Mandela'nın ölümü vesilesiyle yayımladığı baş yazısında kendisine ve Kürtlerin özgürlük mücadelesinin gerçeklerine haksızlık edildiğini savunuyor.
Sözkonusu başyazıda Guardian, ırkçı rejimle mücadelesinin 27 yılını hapiste geçirmiş Nelson Mandela'yı ortak noktaları cezaevi deneyimi olan üç farklı lider ile karşılaştırıyordu: Nehru, Aung Sang Suu Kyi ve Abdullah Öcalan.
Öcalan ile ilgili bölümde Guardian, ''Öcalan'ı bir tarikatmışcasına izleyenler Mandela şablonuna uymuyor. Öcalan, korkulan ve tapılan biri; Mandela ise saygı duyulan, sevilen biriydi.'' şeklinde bir benzetme yapmıştı.
'40 milyon Kürdün temsilcisiyim'PKK lideri, ''korkulan ve tapılan'' nitelemesinin köleliğe, katliamlara ve inkar politikalarına karşı mücadele verirken kendi benlik inancına güvenmek zorunda kalanlara yönelik bir düşmanlık içerdiğini düşündüğünü yazıyor.
Son 14 yıldır bir adada hücre hapsinde tutulduğunu belirten Abdullah Öcalan, ''Belki beni hapis tutanlar haricinde, herhangi bir insan için korku kaynağı olduğumu inandırıcı bir şekilde ileri sürmek zor görünüyor.'' diye ekliyor.
PKK lideri, 40 milyon Kürdün iradelerini temsil eden kişi olarak kendisine baktığını ve Kürt sorununa demokratik ve barışçıl bir çözüm bulmak için gösterdiği çabalara güven duyduklarını belirterek, Guardian'ın kullandığı ifadenin Kürtlerin 40 yıllık özgürlük mücadelesini küçümsediğini söylüyor.
Abdullah Öcalan, bu açıdan kendisini övüyor gibi görünecek olsa da Mandela ile arasında tezatlardan çok paralelliklerin var olduğunu kaydediyor.
PKK lideri, Güney Afrika halkının Mandela'nın barışa olan bağlılığına bütün kalpleriyle inandığını ve geçen Aralık ayında ölen Nelson Mandela'nın ırkçı rejimi sona erdirmeyi bu liderlik vasfıyla başardığını belirtiyor.
Abdullah Öcalan, halk hareketlerinin geleceğini belirlemekte pazarlık ve mücadele olgularının ikisinin de önemli süreçler olarak belirdiğini söylüyor ve bu süreçlere de korkulan değil, halkının güvenini kazanmış liderlerin yön verebileceğini vurguluyor.
'Savaş suçu' fotoğrafları**Guardian** gazetesi, manşetten verdiği haberde, Beşar Esad rejiminin göz altına aldığı binlerce kişiye işkence uyguladığı ve öldürdüğü yönündeki iddiaları bildiriyor.
Gazete, yaklaşık 11 bin öldürülmüş tutuklunun hemen hemen 55 bin adet fotoğrafının Suriye dışına kaçırıldığını yazıyor.
Guardian'ın aktardığına göre, Suriye ordusunda askeri fotoğrafçı olarak çalışırken cesetleri kayıtlara geçmek için görüntülediğini söyleyen kişi, saf değiştirerek elindeki bellek çubuklarını isyancılara teslim ediyor.
Bu kişinin temas kurduğu grup, Katar destekli bir isyancı grup olan Suriye Ulusal Hareketi.
İsyancılara para ve silah desteğinde bulunan Katar, Beşar Esad'ın görevden indirilerek savaş suçlarından yargılanması gerektiği yönünde bundan önce de çağrılar yapıyordu.
Katar desteğiKatar hükümetinin isteği üzerine Londra merkezli önde gelen bir hukuk bürosu, uluslararası savaş suçu mahkemelerinde görev yapmış üç eski baş savcıyı fotoğrafları inceleyip bir rapor hazırlamakla görevlendiriyor.
Ceset fotoğraflarını inceleyen ve Suriye'den kaçtığını söyleyen fotoğrafçı son on gün içerisinde üç ayrı görüşme yapan soruşturma ekibi, kaynağın güvenilir olduğu kanaatine vardıklarını belirtiyorlar.
Guardian'a göre uluslararası hukuk camiasının önde gelen üç soruşturmacısı, Suriye'de tutuklu isyancılara yönelik işkence ve cinayet vakalarının sistematik olarak gerçekleştiğine açıkça işaret eden bu kanıtların Beşar Esad'a savaş suçları mahkemesinin yolunu açabileceğini söylüyor.
Gazete, Mart 2011'den geçen Ağustos ayına kadar geçen bir süreyi kapsayan fotoğraflarda kurbanların çoğunluğunun vücutları zayıflamış genç erkekler olduğunu, aralarından birçoğunun işkence izleri taşıdığını, bazılarının gözlerinin oyulmuş olduğunu yazıyor.
Zamanlama 'manidar'Fotoğrafçı olduğunu söyleyen ve Guardian'ın gerçek ismini sakladığı kişi, cesetleri bu şekilde görüntülemenin nedenlerini şöyle açıklıyor:
Fotoğraflar, aile yakınlarının kimlik tespiti için cesedi bizzat görmesi zorunluluğunu ortadan kaldırarak ölüm sertifakası çıkartılmasında kullanılıyor. Ayrıca, emirlerin yerine getirilip bireylerin gerçekten öldürüldüğü üst makamlara bu fotoğraflarla belgelenmiş oluyor.
Guardian, Katar'ın ön ayak olduğu bu raporun, İsviçre'de Suriye krizine çözüm bulmak için düzenlenen uluslararası konferansla aynı hafta açıklanıyor oluşunu zamanlama açısından manidar buluyor.