Almanya'da genel seçimler sonrasında dikkatler koalisyon görüşmelerine çevrilmiş olsa da, siyaset dünyasının bugünlerde konuştuğu bir diğer önemli konu, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) Partisi'nin radikalleşmesi ve doğu eyaletlerinde birinci parti olması.
2013 yılında Euro krizine tepki hareketi olarak doğan, 2015 yılındaki sığınmacı krizi sonrasında aşırı sağcı, İslam ve göçmen karşıtı söylemle çok ciddi olarak yükselişe geçen AfD, artık Almanya siyasetinin temel aktörlerinden biri haline gelmiş durumda.
Çoğulcu, çok kültürlü liberal demokratik sisteme meydan okumakla eleştirilen AfD, özellikle eski Doğu Almanya eyaletlerinde seçmen tabanını güçlendirmiş görünüyor.
Aşırı sağcı parti, Thüringen'de yüzde 24, Saksonya'da ise yüzde 24,6'lık oy oranıyla sandıktan birinci parti olarak çıktı.
AfD; Brandenburg, Saksonya Anhalt ve Mecklenburg-Vorpommern eyaletlerinde de üçüncü parti olarak çok sayıda milletvekili çıkardı.
2017 seçimlerinde ilk kez barajı geçerek Federal Meclis'e girmeyi başaran AfD'nin son seçimlerde yeni bir rüzgar yakalayamamasına rağmen, yine de yüzde 10'un üzerinde oy toplaması dikkat çekti.
Uzmanlar, AfD'nin artık bir tepki hareketi olmaktan çıktığını belirtirken, son seçimler bu partinin siyaset sahnesindeki yerini sağlamlaştırdığının göstergesi olarak görülüyor.
AfD hakkında endişeleri arttıran bir diğer neden, son seçimde Federal Meclis'e giren milletvekillerinin radikal görüşleriyle bilinen isimler olmaları.
83 AfD'li milletvekili arasında, neo-Nazi gruplarla bağlantıları bulunan, Adolf Hitler liderliğindeki Nasyonal Sosyalizm dönemini savunan, orduda görevinden açığa alınmış isimler bulunuyor.
Bu milletvekilleri arasında, İslam karşıtı hareketleri destekleyenler, tehlikeli aşırı sağcı gruplardan biri olarak görülen Kimlik Hareketi'yle yakın bağları olanlar da dikkat çekiyor.
AfD'li yeni milletvekilleri arasında en dikkat çeken isimlerden biri Matthias Helferich.
33 yaşındaki avukat Helferich'in kendisini "Nasyonal Sosyalizm'in gülen yüzü" olarak tanımladığı yazışmaları bir süre önce basına sızmış kamuoyunda tepkiye yol açmıştı.
Ancak 26 Eylül seçimlerinden hemen sonra Federal Meclis'teki tüm milletvekillerine gönderilen bir e-posta, AfD içinde yeni bir krize yol açtı.
Helferich'in aslında bir "Nazi" olduğu belirtilen e-postada, milletvekillerinden bu isme karşı çok dikkatli olmaları istendi. E-posta'nın ekinde Helferich'in yakın geçmişte Hitler'den alıntı yaptığı, Nazi dönemini olumladığı sohbet yazışmalarına da yer verildi. Ayrıca bu milletvekilinin, Dortmund kentindeki neo-Nazi çevrelerle yakın bağlantıları olduğu da kaydedildi.
Bu kentte 2006 yılında, Türkiye kökenli Mehmet Kubaşık, aşırı sağcı Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü (NSU) tarafından öldürülmüştü.
AfD meclis grubunun ilk toplantısında yaşanan hararetli tartışmalar üzerine Helferich'in şimdilik gruba üye olmama kararı aldığı duyuruldu. Aşırı sağcı milletvekilinin bir süre misafir üye statüsünde toplantılara katılabileceği belirtiliyor.
AfD'li yeni milletvekilleri arasında radikal görüşleri nedeniyle dikkatlerin çevrildiği bir diğer isim de Alman ordusunda hakkında soruşturma başlatılan Hannes Gnauck.
29 yaşındaki Gnauck, askeri istihbarat kurumu olan MAD tarafından Anayasa'ya bağlılığı olmayan, çok tehlikeli bir aşırı sağcı olarak sınıflandırılmış, açığa alınmış, üniforma giymesi yasaklanmıştı.
Geçen seneden bu yana kışlaya adım atması yasaklanan Gnauck, artık Federal Meclis milletvekili.
AfD'nin yeni milletvekillerinden Gereon Bollmann ise emekli bir hakim. Seçim kampanyası sırasında, Nazilerin söylemlerine atıfta bulunması, "sistem partileri" kavramını kullanması, büyük tepki toplamıştı. Bollman daha önce Schleswig-Holstein'da yüksek mahkeme tarafından da kınama cezası almıştı.
Almanya'nın AB üyeliğini eleştiren, göçmen karşıtı açıklamalar yapan Bollmann, Alman annelerin doğum oranlarının düştüğünü, "Almanların bu yüzyılın ikinci yarısında kendi ülkelerinde azınlık konuma geleceğini" iddia ediyor. AfD'li milletvekili, hükümetin Alman ailelerin daha fazla çocuk yapmalarının teşvik edecek adımlar atmasını talep ediyor.
Daha önce Saksonya-Anhalt'ta eyalet milletvekili olan, aşırı sağcı gruplarla bağlantıları tartışma konusu olan Jan Wenzel Schmidt de AfD listesinden federal milletvekili seçilen radikal isimler arasında.
Schmidt, Almanya'daki en tehlikeli aşırı sağ gruplardan biri olarak görülen ve iç istihbarat tarafından izlenen Kimlik Hareketi'nin çeşitli etkinliklerine konuşmacı olarak katılmasıyla biliniyor. AfD'li milletvekilinin çalışma ekibinde tanınmış aşırı sağcı isimler de bulunuyor.
AfD'nin yeni federal milletvekillerinden Christina Baum da, partinin en radikal isimlerinden biri olarak görülüyor. Göçmen karşıtı görüşleriyle tanınan Baum, Başbakan Merkel'in Almanya'nın kapılarını sığınmacılara açmasını, Almanlara karşı bir komplo olarak nitelendirmişti. AfD'li siyasetçi, bu yolla gizli bir planın devreye sokulduğunu, büyük bir "nüfus değişiminin" amaçlandığını iddia etmişti.
Baum'un, Baden-Württemberg'in ilk göçmen kökenli eyalet meclisi başkanı Muhterem Aras'a yönelik sözleri de büyük tepki toplamıştı. Müslüman bir kişinin eyalet meclisi başkanı olmasını eleştiren AfD'li siyasetçi, bunun "Almanya'nın büyük bir hızla İslamlaştığının açık bir göstergesi" olduğunu iddia etmişti. Christina Baum seçim kampanyasında, aşırı sağcı QAnon gibi grupların komplo teorilerine sıklıkla yer vermişti.
Seçilen yeni milletvekilleri ile AfD içindeki radikal kanat daha güçlenmiş görünüyor. Bu gelişme Almanya'daki demokratik kitle partileri için de zorlu bir döneme işaret ediyor.
Son yasama döneminde Federal Meclis, AfD ile diğer partiler arasında gerginliklere, sert tartışmalara sahne olmuştu. AfD'yi, Almanya'daki demokratik sistemi baltalamaya çalışmakla suçlayan diğer siyasi partiler, AfD'liler ile herhangi bir işbirliğini reddediyor, mücadeleye devam edecekleri mesajını veriyorlar.
Seçim sonuçları; Berlin Duvarı'nın yıkılmasının ve Almanya'nın birleşmesinin üzerinden 31 yıl geçmesine rağmen, toplumlar arasındaki kopukluğun, derin siyasi görüş farklılıklarının sürdüğünü de göstermiş oldu.
AfD her ne kadar batıdaki eyaletlerde de ciddi oy almış olsa da, en büyük desteği doğu eyaletlerinde görmeye devam ediyor. Üstelik sadece yaşlı seçmenler arasında da değil. İki Almanya'nın birleştiği 1990 yılından sonra doğan, demokratik bir sistemde yetişen gençler arasında da, aşırı sağcı, göçmen karşıtı AfD'ye ilgi büyük.
Seçimler öncesinde gençlerin katılımıyla yapılan anketlerde AfD, hem Saksonya hem de Thüringen eyaletlerinde birinci parti oldu.
Aşırı sağ, Angela Merkel'in başbakanlığı döneminde en büyük iç güvenlik tehdidi ilan edildi.
Siyasete yakında veda etmeye hazırlanan Merkel, Almanya'nın birleşmesinin yıl dönümü olan 3 Ekim'de yaptığı konuşmada, bir kez daha tüm vatandaşları demokrasiye sahip çıkmaya çağırdı, isim vermeden AfD'yi sert ifadelerle eleştirdi.
"Demokrasi saldırı altında" ifadelerini kullanan Merkel, toplumsal birliğin sınamalarla karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu ve şöyle devam etti:
"Sınır tanımadan, utanmadan, demagoji, yalanlar ve dezenformasyon yoluyla kin ve nefretin körüklendiğine tanık olduğumuz bir dönem yaşıyoruz. Kökenleri, görünüşleri ya da inançları nedeniyle sadece bireyler ve gruplar karalanmıyor, saldırıya hedef olmuyor, aynı zamanda demokrasiye saldırılıyor."
Son yıllarda aşırı sağcıların işlediği terör saldırılarını tek tek sıralayan Merkel, demokratik kazanımlarının hafife alınmaması gerektiğini vurguladı.
Merkel, "Demokrasi için, gün be gün, yeniden, birlikte çalışmak zorundayız" sözleriyle, aşırı sağa karşı güçlü tavır alınması çağrısında bulundu.
Bu çağrının Alman toplumunda ne kadar karşılık bulacağını önümüzdeki dönem gösterecek.