Cuma akşamı gittiği Kazakistan’ın başkenti Astana’da önemli ikili görüşmeler yapan, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın toplantısına katılan, Myanmar sorununun üzerine yoğunlaşıp bir Arakan bildirgesi hazırlayan ve EXPO’yu gezen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dönüş yolunda temaslarını değerlendirdikten sonra gazetecilerin sorularını yanıtladı.
İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamaları:
- FETÖ ile mücadelede, okulların kamulaştırıldığını söylediler. Biz konunun daha ileri götürülmesi, öğretmenler konusunun halledilmesi gerektiğini söyledik, Maarif Vakfı’nı işaret ettik. “O zaman talimatı verelim, yetkililer bu çalışmayı yapsınlar” dediler. Böylece FETÖ ile mücadelede somut bir adım daha atılmış oldu. Terörle mücadelede de daha yakın işbirliği kararı verdik. Cumhurbaşkanı Nazarbayev, “Türk firmalarının Kazakistan’da aldığı işler, bağımsızlığımızdan beri 20 milyar doları aştı” diyor. Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin güçlendirilmesini konuştuk. “Ortak bir Türk Dünyası Üniversitesi kuralım” teklifini getirdik. Buna Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Türkiye, Tacikistan hep birlikte dahil olabiliriz. Bir Türk firmasının yaptığı Hazret Sultan Camii’ni bu vesileyle ziyaret ettik.
- İslam İşbirliği Teşkilatı Bilim ve Teknoloji Zirvesi’nde, İslam ülkelerinin bilim ve teknolojiye daha fazla yatırım yapması ve insan yetiştirmeye odaklı programlar, müfredatlar oluşturulmasının gereği üzerinde durduk. OECD ülkelerinde milli gelirden eğitime ayrılan pay ortalama yüzde 5.2 iken, maalesef İslam dünyasında bu oran yüzde 1’in altında. Çok ciddi adımların atılması lazım. Zira, bizim özellikle mukaddes kitabımızın ilk emri “İkra- Oku” olduğuna göre, gereğini yerine getirmemiz lazım.
‘SU Çİ İLE MÜSPET BİR GÖRÜŞME YAPTIK’
- Myanmar’ın devlet başkanlığından sorumlu devlet bakanı Su Çi ile telefon görüşmemiz oldukça müspet bir görüşmeydi. “Önümüzü açarsanız, Arakan’daki mağdur insanlara yardım ulaştırabiliriz, oralarda barınabilmeleri için en azından çadırlar kurabiliriz” dedik. Bunları Bangladeş yönetimine de söyledik. Arakan’da tam bir insanlık dramı yaşanıyor. Tabii Bangladeş’in de sıkıntıları var. Ama biz Bangladeş’i bu noktada yalnız bırakmayız. Umudumuz, bir an önce yer tahsisini yapmaları. Yer tahsisi yaptıkları anda, Kızılay’ımız, AFAD’ımız, onların Kızılay’ı ile süratle orada çadırları tesis edebiliriz. BM Genel Kurulu’nda da bununla ilgili bir oturum talebimiz var, o da kabul gördü.
‘BANGLADEŞ’TEN SATIN ALACAĞIZ’
- Eşim, orada gerçekten çok büyük bir felaket yaşandığını anlattı. Onlara gıdaları, ilaçları, giyecek vesaireyi nasıl ulaştıracağız? Bunu birçok hassasiyeti göz önünde bulundurarak gerçekleştirmek için çalışıyoruz. Örneğin, Türkiye’den gıda, giyecek, ilaç göndermeyelim; tüm bunları Bangladeş’ten satın alalım. Yiyecekleri, giysileri, Bangladeş’ten alalım ve Bangladeş ekonomisine de katkı sağlamış olalım. Bunu Bangladeş Cumhurbaşkanı’na da söyledim. İlk etapta bin tonluk bir alım yapıldı, dağıtımı devam ediyor. İkinci etapta, 10 bin ton alım yapılacak, devamı da gelecek. Ben konuyu İran Cumhurbaşkanı’na da söyledim. O da olumlu bir yaklaşım sergiledi. Temennimiz odur ki eşimin de orada tespit ettiği şeyleri göz önüne alarak, inşallah bu dramı en kısa zamanda, sona erdiririz diyemiyorum, en azından hafifletmeyi başarırız.
TRUMP’LA TELEFON KONUŞMASI
- Trump’la yaptığımız telefon görüşmesinde, ikili ilişkilerin daha da güçlendirilmesi gerektiğine değindik. İki ülkenin stratejik ortak olduğuna, bunun ilişkilere de yansıması gerektiğine işaret ettik. Ayrıca bölgesel konuları, Myanmar’ı konuştuk. BM Genel Kurulu esnasında tüm konuları yüz yüze görüşmemizin faydalı olacağında mutabık kaldık.
‘İDLİB’DE SÜREÇ İŞLİYOR’
- Ayın 14’ünde yapılacak Astana zirvesi önem arz ediyor. İdlib’de Rusya ile daha önce mutabık kaldığımız gibi süreci işletiyoruz. İran ile görüşmemizde de ihtilafa konu olabilecek bir başlık gündeme gelmedi. Öyle zannediyorum ki Astana zirvesi sonrasında da aramızdaki sağlıklı görüşmeler bu şekilde devam edecektir.
ESAD’LA GÖRÜŞME İDDİALARI
“Herhalde birileri özel dolaştırıyor. Ben Esed ile görüşmedim, görüşmeye de pek niyetim yok.”
‘ONURUMUZDAN TAVİZ VERMEYİZ’
“Almanya’da 3 milyonu aşkın soydaşımız Almanlarla entegrasyon içerisinde yaşıyor. Sorun, Almanya yönetimindeki yetkililerin yanlış tavırlarından kaynaklanıyor. Yanlış tavırlara son verilmesi lazım. Referandum döneminde neler yaptıklarını gördük. Saldırıları sürdürmeleri halinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak elbette onurumuzdan taviz veremeyiz. Almanya’nın teröre yataklık yapan bir ülke haline gelmesini normal karşılayamayız. Alman halkıyla hiçbir sorunumuz yok. Sadece hatalı tavırlar dolayısıyla, Alman yönetimine kırgınlığımız var. Evet, seçim dönemindeler ama seçimde şu kazanmış, bu kazanmış, bizi pek ilgilendirmiyor. Bu Almanya’nın kendi iç meselesidir.”
‘S-400’LERLE İLGİLİ KAPORA BİLE VERİLDİ’
- S-400 ile ilgili arkadaşlarımız imzalarını attılar. Bildiğim kadarıyla kaporayı da verdiler. Bundan sonraki süreç de zaten Rusya’dan bize aktarılacak kredi ile ilgili devam edecek bir süreçtir. Gerek Sayın Putin, gerekse şahsımın bu konuda kararlılığımız var. Türkiye Cumhuriyeti’nin savunma sanayii veya savunmasıyla ilgili bağımsızlık ilkelerini veya bağımsız kararını herhalde kimsenin tartışmaya hakkı yoktur. Eğer bir yerlerden bu noktada herhangi bir savunma unsurunu tedarikte zorluk çekiyorsak, girişimlerimiz çoğu kez engellemelere takılıyorsa biz ne yapacağız, başımızın çaresine bakacağız. Mesela, silahsız hava araçlarını maalesef dostlardan alamıyorduk biz, çok da yüksek paralar istiyorlardı, bedava da istemiyorduk üstelik. Terör örgütüne tank, top, zırhlı araçlar veriyorlar; ama biz parasıyla istediğimiz halde bazı ihtiyaçlarımızı tedarik edemiyoruz. Sonuçta ne oldu? Hamdolsun, insansız hava aracını da kendi ülkemin insanı üretir hale geldi, silahlısını da üretir hale geldi.
‘SAVCILARIN SORUŞTURMA AÇMASINI TAKDİRLE KARŞILIYORUM’
- Bakıyorsun bir milletvekili çıkmış anamuhalefet partisinden, bundan rahatsız oluyor! Sen kimden yanasın? Teröristten yana mısın yoksa benim güvenlik güçlerimden yana mısın? Tabii ki bunların üzerine gideceğiz, kusura bakmasınlar. Bu konuda savcılarımızın soruşturma açmasını da takdirle karşılıyorum. Böyle bir durumda, anamuhalefetin başındaki zat, kalkıp o milletvekilini bizzat kendi uyarmalıydı, “Sen ne yapıyorsun, ne diyorsun?” diye.
‘TÜRKMENLER KENDİ TOPRAKLARINDA KALMALILAR’
- (Türkmenlere Irak’tan ayrılmaları teşviki iddiası) Bizler Türkmen kardeşlerimize oraları terk etmelerini asla tavsiye etmeyiz. Onlar kendi topraklarında kalmalıdır.
‘AHISKA TÜRKLERİNİ TOKİ KONUTLARINA YERLEŞTİRDİK’
- (Suriyelilerin durumu) Biz de Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak elimizden geldiği kadarını yapıyoruz. Bir kısmını konteynerlerde ağırlıyoruz, bir kısmını çadırkamplarda ağırlıyoruz, büyük bir kısmı da şehirlerimize dağılmış vaziyette, oralarda kiracı vesaire oturuyorlar.
Muhalefetin dili kendine ait. Biz bir şey yapamayız. Onlarla ilgili değerlendirmeyi halkımız, zamanı geldiğinde elbette yapacaktır. Bz ne söz verdiysek yaptık. Erzincan’da TOKİ’nin yaptığı konutlar vardı. Boş duruyordu. Biz Ukrayna’daki Ahıska Türklerini Erzincan’daki konutlara yerleştirdik. 600-700. İçişleri Bakanlığı’mızın, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’mızın, TOKİ’nin ortak çalışmalarıyla inşallah bu adımları yoğunlaştırarak devam edeceğiz. Çadırlarda, konteynerlerde olanları, oralardan peyderpey kurtarmanın gayreti içinde olacağız.
‘KREDİ KONUSUNDAKİ TUTUCULUĞU AŞACAĞIZ’
- Bankaların kredi olayındaki tutuculuğunu kesinlikle aşacağız. Devlet bankaları başta olmak üzere üzerine gideceğiz. Özellikle yatırımcımız krediye rahat erişebilmeli. Önünü devlet olarak açalım dedik ama yeterli değil. Bankaların da bu işi kolaylaştırması lazım; böyle yüzde 15-16’lara varan faizlerle olmaz. İnanıyorum ki Türkiye farklı bir kalkınma performansını elde edecek. Mesela Merkez Bankası döviz rezervi 106’ya düştü bir ara, şimdi 112 milyar dolara ulaştı. Biz döviz rezervini 27.5 milyar dolardan teslim aldık 15 yıl önce. O zaman IMF’ye olan borcumuz 23.5 milyar dolardı. IMF 2013’te bitti. Merkez 135’e kadar bir ara çıktı. Tam o Gezi noktasında oldu, faiz 4.6’ydı. Zaten orada çılgına döndüler ve darbeyi vurdular. Bu ülkelerin adını vermeyeceğim, mercilerin adını siz de biliyorsunuz.
‘BENİM DE İDAMA MAHKÛM EDİLMEM İSTENDİ’
- (28 Şubat-mağduriyetler) Mağduriyetlerin giderilmesini hatırlatma hususunda medyaya da önemli görev düşüyor. Benim de idama mahkûm edilmem istendi ama son anda yırttım. Bizi de apar topar götürüyorlardı. Niye şu yatırımı yaptık diye idamımızı istediler. O meşhur savcı vardı, Nuh Mete Yüksel. Bir de nöbetçi mahkemeye çıkardılar, dedim tezgâhı kurdular. Allah’tan adil bir hâkime rastladık da... Gerçek adalet sahibi olan Allah. Orada kararı verdi ve işi yırttık. Beni oraya götürenlerin kimliği hakkında bilgi versem şaşarsınız. Adalet isteyenlerin şu anda kimlikdaşları bunlar. Aynı kimliği taşıyanlar o kararları verdiler. Bir tanesinin ismini verdim size...
‘ALMANYA DİRİLİŞ’E TEPKİ GÖSTERİYOR’
- AB’deki kilit ülkelere bakınca onların 3 gündem maddesi var deniliyor: Recep Tayyip Erdoğan...
Yani Recep-Tayyip-Erdoğan... (Gülüşmeler...)
- Evet... Siz AK Parti İl Başkanları Toplantısı’nda, “Erdoğan size ne yaptı?” dediniz. Sahi, siz ne yaptınız? Avrupa neye veya hangi diziye reaksiyon gösteriyor sizce?
Diriliş dizisine... (Gülüşmeler...)
- Cevabınızı alsak?
Bence yeterli... Her şeyi anlatmıyor mu?
‘ADALET SÖZLE DEĞİL İCRAATLA OLUR’
- (Danıştay Başkanı Zerrin Güngör ile CHP arasındaki polemik) CHP’nin bu yürüyüşü gerçekten “sözde adalet yürüyüşü”dür. Zira CHP’nin öncelikle adalet kavramını, mefhumunu anlaması lazım. Adalet mefhumunu biz partimizi kurarken öyle tahlil ettik, öyle inceledik ki, partimizin adını, Adalet ve Kalkınma Partisi koyduk. Bunu yaparken de biz 42 bin denekle çalıştık. Logomuz ampul de oradan çıktı. Şimdi “sözde adalet yürüyüşü”yle, Ankara’dan 29 günlük yürüyüşle, sen bir vatandaşın izni olmadan arsasına el koyarsan bunun adaletle izahı olur mu? Oraya gel, karavanını koy, ondan sonra oradan poz ver, şunu yap, bunu yap. Nerede adalet? Öbür taraftan Şişli’de temizlik işçileri ne dediler, adalet arayışına onlar da çıktılar. İzmir’de belediye çalışanları adalet arayışına çıktı. Dolayısıyla o yürüyüş “sözde adalet”. Oysa adalet, sözle olmaz, ancak icraatla olur... Ama bunlarda icraatta adalet yok.
Danıştay Başkanı’mızın, Yargıtay Başkanı’mızın, anamuhalefetin söylemlerini yargıya, hukuka adeta müdahale gibi gördüklerini, bundan rahatsız olduklarını düşünüyorum. Muhtemelen bu sebepten dolayı, o yakışıksız söylemler karşısında, bunlara bir hukuk dersi verme noktasına gelmiş olmalılar.
‘KILIÇDAROĞLU’NUN ZERRİN HANIM’A HUKUK DERSİ VERECEK HALİ YOK’
Herhalde Kılıçdaroğlu’nun kalkıp da Zerrin Hanım’a hukuk dersi verecek hali yok. Aynı şekilde Yargıtay’a böyle bir şey verecek hali yok. Daha çok mürekkep yalaması lazım. Ama bunlar (Kılıçdaroğlu) tabii haddini bilmiyor. İşte yanında bir hukukçusu var. Görüyorsunuz, öldürülen teröristlerin hakkını savunuyor. Ne hakkı ya? Bunlar terörist. İşte bir tanesi de Kılıçdaroğlu’nun Artvin’de kendisine eylem hazırlığında olan terörist ya... Bak, onu vurdular. Yahu teşekkür etmen lazım senin. “Adalet, adalet” diye seçim kazanılmaz. Adaleti yaşayarak ve dağıtarak seçim kazanılır. (Habertürk)
Copyright © MYNET A.Ş. Telif Hakları MYNET A.Ş.'ye Aittir.