HABER

Down sendromlu ve otistik bireylerin sorunlarını araştırma komisyonu

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şehim Kutlay: -"Tıbbi tedavi ve rehabilitasyon ile eğitim ayrı şeyler. Eğitim olmazsa olmaz; tıbbi tedavi, rehabilitasyon da olmazsa olmaz" -Avukat Jülide Işıl Bağatur: "BM Engelli Hakları Sözleşmesi'nde çizilen çerçeve ile sözleşmenin amaç ve ruhuna uygun özel eğitim kanunu artık zorunlu hale geldi"

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şehim Kutlay, tıbbi rehabilitasyon tedavisi ile eğitimin eş zamanlı sürmesi gerektiğini belirterek, "Eğitim olmazsa olmaz; tıbbi tedavi, rehabilitasyon da olmazsa olmaz." dedi.

Down sendromlu, otistik ve diğer gelişim bozukluklarına sahip bireyler ile ailelerinin sorunlarının tespiti, sorunların çözümü için kurulan Meclis Araştırma Komisyonu, AK Parti Antalya Milletvekili Kemal Çelik başkanlığında toplandı.

Kutlay, tıbbi rehabilitasyon tedavisi sürerken, eğitimin eş zamanlı devam etmesi gerektiğini belirtti.

Serabral Palsi veya beyin felçli bir çocuğu olan ailelerin ilk başta kendilerinden, "Yürüsün", "Tuvalete gitsin" talebinde bulunduklarını anlatan Kutlay, "Kreşe gidiyor mu?", "Eğitime başlıyor mu?" diye sorulduğunda ise ailelerin, "O sonra" yanıtını verdiğini söyledi.

Kutlay, tıbbi tedavi ve rehabilitasyon ile eğitimin ayrı şeyler olduğuna işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Eğitim olmazsa olmaz; tıbbi tedavi, rehabilitasyon da olmazsa olmaz. Bir çocuk özel eğitim merkezine gittiğinde sanki her şey bitmiş gibi algılanıyor. Haftada 3 gün ile olması mümkün değil. Aileler aradaki eksiği kapatmak için sistemde var olan her yolu denemeye başlıyor. Yıllar geçiyor, günlük yaşamda bağımsız olabilecek, kendine yetebilecek, belirli akademik seviyelere ulaşabilecek çocuk, mevcut kapasitesinin altında, bakıma muhtaç şekilde dolaşıyor. Bunun toplumsal maliyeti çok fazla. Devlete, aileye, bireye çok büyük toplumsal maliyeti var.

Serabral Palsi'nin Türkiye'deki oranı binde 4, dünyada binde 2,5'larda. Yetişkin popülasyonuna baktığımızda sıklığı bu kadar olan hastalıkta, bu insanları yetişkinlik döneminde toplumda göremiyoruz; evlerde. Bir süre sonra aile bıkıyor, maddi, manevi tükeniyor, evlerde bakıyor."

Kutlay, özel gereksinimli çocukların eğitiminin, devlet kontrolünde, denetlenebilir, başarı ölçütlerinin olması gerektiğini vurguladı. Kutlay, mevcut özel eğitimde, yıllarca aynı eğitim grubuna gidip, aynı gelişme raporu olan birçok çocuğun bulunduğunu dile getirdi.

Anne ve babalar için engelli çocuklarının kendilerinden sonra ne olacağı fikrinin büyük yük olduğunu ifade eden Kutlay, ABD'de belirli bir yaşa, düzeye gelen çocukların devletin kontrolünde, "bağımsız tek başına yaşayabilir mi?" diye belirli sürelerle gözlem altına alındığını anlattı. Kutlay, "Biz daha çok önemli olan 0-6 grubunda eğitim veremiyoruz. " dedi.

-"Özel eğitim kanunu çıkmalı"

Avukat Jülide Işıl Bağatur, sunumunda, "özel gereksinimli bireylerle ilgili hukuki altyapı" konusuna yer verdi.

Bağatur, 3 özel gereksinimli çocuğu bulunduğunu, bundan dolayı özel eğitim alanıyla ilgilenmeye başladığını ifade etti.

Ulusal ve uluslararası mevzuatta eğitimin güvence altına alındığını ve temel bir insan hakkı olarak evrensel ölçekte kabul gördüğünü anımsatan Bağatur, BM Engelli Hakkı Sözleşmesi'nde eğitimsel ve toplumsal kapsayıcılık ilkesinin esas alındığını anlattı.

Bağatur, burada, bireylerin engelleri nedeniyle genel eğitim sisteminden dışlanmaması, engelleri nedeniyle parasız eğitim olanakları dışında tutulmaması, yaşadıkları çevrede eğitime diğer bireylerle eşit olarak erişebilmesi, genel eğitim sisteminden etkin şekilde yararlanmaları için ihtiyaç duyduğu desteğin verilmesinin yer aldığını anımsattı.

Işıl Bağatur, 7 Temmuz 2018'de Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği'nde değişiklik yapıldığını, burada kaynaştırma ibaresinin yanına bütünleştirme ibaresi eklendiğini anlattı.

Kapsayıcı eğitimde çocuğun okula uydurulmayacağını, okulun, her türlü müfredatın çocukların gereksinimine uygun hale getirildiğini kaydeden Bağatur, kapsayıcı eğitimde, okul dışında herhangi bir kurum tarafından çocukların özel gereksiniminin belirlenmediğini kaydetti.

Bağatur, yeni yönetmelikle kaynaştırma, bütünleştirmenin bir kelime oyunu olduğunu, burada kast edilenin Türkiye'nin imza attığı BM Engelli Hakları Sözleşmesi'ndenki kaynaştırma eğitimi olmadığını belirtti. Bağatur, giderek kaynaştırma eğitiminden ayrıştırma eğitimine doğru gidildiğini öne sürdü.

MEB istatistiklerine göre, toplam 16 milyon öğrenciden 353 binin özel gereksinimli öğrenci olduğunu, en az eğitimin okul öncesinde verildiğini ifade eden Bağatur, özel eğitim kapsamına giren çok sayıda öğrencinin bu haktan mahrum kaldığını söyledi. Bağatur, "özel eğitim eşittir engelli eğitimi" olmadığını, özel eğitimin çok geniş bir yelpazeyi kapsadığını anlattı.

BM Engelli Hakkı Sözleşmesi'nin çok önemli bir kılavuz olduğuna işaret eden Bağatur, 1997'de çıkarılan 573 sayılı KHK'nın çağın gerisinde kaldığını, revize edilmesi gerektiğini savundu.

Bağatur, engelli kanunu, KHK ve yönetmelik bulunmasına rağmen özel eğitim kanunu çıkarılması gerektiğini ifade ederek, yasal zeminin sağlam olmamasından kaynaklı birçok sorun olduğunu belirtti.

Kaynaştırmada bireyselleştirilmiş eğitim programının esas alındığını, okul dışında, rehabilitasyon merkezlerinde ayrı bir destek eğitimi verildiğini belirten Bağatur, eğitim sistemi bütünleşik tasarlanmadığı için bir öğrenci için iki yol haritası olduğunu kaydetti.

Bağatur, "BM Engelli Hakları Sözleşmesi'nde çizilen çerçeve ile sözleşmenin amaç ve ruhuna uygun özel eğitim kanunu artık zorunlu hale geldi. Kapsayıcı eğitim ve ömür boyu eğitim ilkelerini BM sözleşmesinde düzenlenen şekliyle hayata geçirmeyi amaçlayan, genel eğitim, gerekse özel eğitime yönelik tüm mevzuata dayanak teşkil edecek bir özel eğitim kanunu, daha sonraki düzenlemeler için de önem arz ediyor. Artık kapsayıcı eğitime geçilmesi konusunda sözleşme taahhüdüne uygun davranışı görmek istiyoruz." diye konuştu.

-"Eğitim ve rehabilitasyon merkezleri devlet okullarına entegre olmalı"

Gülhane Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Dalından Prof. Dr. Evren Yaşar, "pediatrik rehabilitasyon" hakkında sunum yaptı.

Yaşar, Türkiye'de sağlık sorunları ile eğitim sorunlarının birbirine çok fazla karıştığına işaret etti. Yaşar, çocukların birçoğu için fizyoterapi hizmetine gerek duyulmadığını ancak neredeyse "özel eğitim rehabilitasyon programları eşittir fizyoterapi hizmetleri" şeklinde görülmeye başlandığını söyledi.

Ankara şehir hastanesinde kurulacak 300 yataklı ileri rehabilitasyon merkezinin ilk kez 50 yatağının pediatrik hastalar için ayrılacağını belirten Yaşar, bunu tüm şehir hastanelerinde de uygulama düşüncesinin bulunduğunu anlattı.

Yaşar, çok sayıda eğitim ve rehabilitasyon merkezi olduğuna işaret ederek, büyük devlet okullarına yavaş yavaş bunların entegre edilmesi gerektiğini vurguladı.

-"Gölge öğretmenler"

Selçuklu Otizmli Bireyler Eğitim Vakfı Eğitim Direktörü Prof. Dr. Binyamin Birkan, bu çocuklara yönelik tıbben bir şey yapılamadığını ancak erken yaşlarda, prensiplerine uygun şekilde eğitim metotlarıyla milletvekili, profesör, pilot, mühendis, doktor, ressam olma şansları olduğunu söyledi. Birkan, otizmli bireylerin 2-3 yıl içinde diğer çocuklarla aynı sınıfa dahil edilebildiğini dile getirdi. Birkan, özel eğitim sınıfları ve okullarında kalite göstergelerinin belirlenmesini istedi.

Birkan, otizm eğitim müfredatı olmamasının bir sorun oluşturduğunu belirterek, otizmli çocukların eğitiminin farklı olduğunu dile getirdi. Birkan, bu çocukların öğrenme özellikleri üzerinde yeterliğe sahip eğitmen, personel yetiştirilmesi, en az 2 yıl arayla mesleki akreditasyon yapılması gerektiğini anlattı.

Rehabilitasyon merkezlerinde devlet desteğiyle verilen seans sayısının az olduğunu ifade eden Birkan, özel eğitim bölümlerinde otizm üzerine derslerin yeterince olmadığını söyledi.

Birkan, farkındalık çalışmasının önemine işaret ederek, kaynaştırma öğretmenlerine destek verecek gölge öğretmenlere yer verilmesi gerektiğini aksi halde her türlü kaynaştırma, kapsayıcı eğitimde başarılı olunamayacağını, akıntıya kürek çekeceklerini ifade etti. Birkan, gölge öğretmenlerin özelliklerinin nasıl yetiştirileceğinin belirlenmesini önerdi.

Birkan, kritik bir dönem olan 0-6 yaşta verilecek eğitimin önemine işaret etti.

En Çok Aranan Haberler