HABER

Dünyaca ünlü yönetmen Luc Besson Türkiye'de

İSTANBUL (İHA) - Dünya sinemalarıyla birlikte 22 Aralık'ta Türkiye'de de vizyona girecek olan "Arthur ile Minimoylar" filminin yönetmeni ve yapımcısı Luc Besson, filmin galası için Türkiye'ye geldi.

"Taxi", "5. Element", "Nikita" ve daha pek çok sevilen filmin yönetmenliği ve senaristliğini yapan Fransız yönetmen Luc Besson, son filmi "Arthur ve Minimoylar"ın 19 Aralık 2006 akşamı İş Sanat'ta yapılacak galası öncesi Çırağan Saray'ında bir basın toplantısı düzenledi. "Arthur ve Minimoylar"ın son filmi olduğunu, söyleyen Besson, "30 yıl sinemayla uğraştıktan sonra insanın savaşma arzusunu yitirmesi normal. Sürekli kendimi yeniden anlatmak istemiyorum. Kendimi bu kadar ifade etme yolu bulduğum için şükrediyorum. Uzun zamandır 10 adet film yapmayı planlıyordum. Böyle de oldu. Bu, insanın kendine eleştirel bakmasına yardımcı oluyor. Resmin, imgenin, görüntünün apayrı bir gücü var. Kitaptaki duygu, heyecan, kişiseldir. Çünkü yorumlayan sizsiniz. Filmdeyse heyecan paylaşılır. Özellikle gülmek, heyecanın paylaşıldığı ve eğlenceli hale geldiği en önemli eylemdir. Aynı filmi evde, DVD'yle izleyince aynı duyguyu hisseder misiniz bilmiyorum. Biz bu filmimizin ilk gösterimini televizyonculara ve bankacılara yapmıştık. Kimse gülmedi. 2-3 gün sonra bu film sinemada gösterime girdiğinde gençler, adeta gülmekten yerlere yuvarlandı. Müzik için genelde ikinci diyalog denir. Hatta bazen, müzik cümlenin yerine geçer. Müzik, iki kişilik bir yazma eylemidir. Müzik notalarla, senaryoysa sözcüklerle kağıda yazılır. Bu nedenle sinemada, aynı yönetmenle aynı müzisyenin uzun süre beraber çalıştığı çok görülür" dedi.

Gazetecilerin "Filmlerde çocuklara öncelik veriyor musunuz" sorusuna Fransız yönetmen Besson, "Ben filmlerimi herkes için yapıyorum. Bunun için önce kitabı değil, senaryoyu yazdım, filmin yapım aşamasının 5 yıl süreceğini bildiğim için. 6 ay sonra gazeteciler bana filmle ilgili ne yaptığımı sordular. Bunun üzerine ben de kitabı yazmaya karar verdim" cevabını verdi.

Besson, "Filmlerinde nelerden etkileniyorsunuz" sorusu üzerine, "Küçükken Akdeniz kıyısında yaşadım. Orada sadece deniz ve balıklar vardı. Video, sinema, bilgisayar oyunları, hiçbir şey yoktu. Balıklarla aram çok iyiydi. Oynayacak hiçbir şeyim yoktu. Yalnızdım. Bu nedenle iki çakıl taşı ve tahta parçalarıyla kendime senaryolar üretirdim. O zamandan beri hayal gücüm, kas gibi gelişmeye başladı. Farkında değildim fakat şimdi anlıyorum ki hayal gücüm o zamandan geliyor. Hayal gücüm daha sonra her şeyden beslendi" ifadelerini kullandı.

Son yıllardaki filmlerinin ABD filmlerine benzetilmesine tepki gösteren Besson, "Bu gazetecilerin işini iyi yapmadığını, olaylara yüzeysel yaklaştığını gösteren bir yorumdur. "5. Element" filminin rakamlarına bakın, en az ABD'de izlenmiş. Kahraman, öncelikle Amerika'dan bir kadın. Söylediğinden hiçbir şey anlaşılmıyor. Sonra, filmde zenci bir homoseksüel var. Bunlar kesinlikle Amerikan filmlerinin kriterleri değil. Film ABD'de ilgi gördü fakat çok değil. Filmin içinde çok hareket olması, onun Amerikan filmi olduğunu göstermez. "5. Element" filmi, bunun için başlı başına bir örnektir" dedi.

"FRANSA'DA TANIDIĞIMIZ ÇOK AZ TÜRK SİNEMACI VAR"
Dünyaca ünlü Fransız yönetmen Luc Besson, geleceğin sineması için düşüncelerini, "Filmde önemli olan ne anlatıldığıdır. Eskiden dijital çalışmalar ve ses yoktu. Her iki üç yılda bir teknolojik gelişme olur, ama insanlar sinema salonlarına hikaye görmek için giderler. Bu nedenle Avrupa'nın elinde tarihi değerlerin zenginliği açısından senaryo bakımından önemli fırsatlar var. Arthur, 5 yıl sürdü. Başladığımızda son sahneleri tamamlamamız için makinelere sahip değildik. Fakat filmimizi bitirene kadar bu makinelerin çıkaçağını biliyorduk. Benim Arthur'da ki rolüm, kahramanların duruşlarıyla ilgilenmekti. Teknolojiyi üst düzeyde kullandık. Canlı sahnelerle üç boyutlu sahneleri kullandık. Film Fransa'da gösterime girdiğinde sinema salonlarında büyük alkış aldı. Orada alkış alan kahramanların verdiği duygulardı. Fransa'da filmi 5 günde, 1 milyon 450 bin kişi izledi. Buradan Atina'ya ve Macaristan'a gideceğiz. Amacım gazetecileri baskı altına almak değil fakat sizler Avrupa'da kültürün tanınmasında kilit noktadasınız. Amerikan filmleri gazetecilere ekonomik açıdan daha cazip gelse de paradan daha önemli şeyler de var. Amerikan sinemasının yanı sıra yerli sinemaya da önem vermek çok önemli. Amerikan basınında Avrupa sinemasına hiç yer verilmediğini unutmayalım" sözleriyle açıkladı.

Sinema yapmak için sinemadan etkilenmenin, aile içinden evlenmek gibi bir şey olduğunu belirten Besson, Türk sinemasıyla ilgili olarak ise şunları söyledi:
"Fransa'da tanıdığımız çok az Türk sinemacı var. Genelde Cannes Film Festivali'nde görüyoruz. Maalesef Türk sineması çok az tanıtılıyor. Ben bütün ülkeler için ulusal sinemadan yanayım. Amerika iyi filmler yapıyor. Bu sinema için olumlu bir şey. Fakat kötü tarafı, emperyalist olmaları. Amerikan sineması, Avrupa sinemasını ekonomik nedenlerden dolayı öldürmüş durumda. Ülkenin kültürel kimliğine dokunduğu zaman çok zararlı oluyor. Burada esas suçlu, hükümetler. Örneğin Çin, Tayland gibi ülkelerin kotasını çok beğeniyorum. Kendi sanatçılarını koruyorlar ve son yıllarda sinemalarında büyük bir yükseliş var. Türkiye, Fransa gibi belirli bir çizgisi olan ülke. 10 bin yıl film yapacak kadar senaryomuz var. Bir film, büyükelçi gibi ülkeyi tanıtır, her yere gider bu nedenle önemlidir. Gazeteciler olarak sizin sanatçılara yardım etmek göreviniz. Gazeteciler, Amerikalı sanatçılarla vakit geçirmeyi daha çok tercih ediyor. Sharon Stone son filmini yaptığında Fransa'da en az 15-16 dergiye kapak olmuştu. Kendisini severim fakat o yıl çektiği en kötü filmiydi. Bence gazetecilerde de yolunda gitmeyen bir şey var."
Luc Besson'un beklenen son filmi "Arthur ve Minimoylar", 22 Aralık'ta tüm dünyayla aynı anda vizyona girecek.

En Çok Aranan Haberler