ANKARA (İHA) - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bugün itibariyle en büyük önceliklerinin işsizlikle mücadele olduğunu belirterek, "Büyüyen ekonominin istihdama yansımadığı doğru değildir" dedi.
Başbakan Erdoğan, aylık 'Ulusa Sesleniş' konuşmasını yaptı. 'Bilgi edinme hakkı'nı en temel vatandaşlık hakkı sayan yönetim anlayışı ile vatandaşların gücünü harekete geçirdiklerini ve her alanda kilitlenen kapıları açtıklarını ifade eden Erdoğan, yılların kemikleştirdiği önyargıların da tek taraflı olarak değil, çok taraflı olarak ortadan kalktığını söyledi. Bu durumdan Türkiye'nin büyük kazanımlar elde ettiğini belirten Erdoğan, "Türkiye'de bir nesli heba eden, gücümüzü, maneviyatımızı, aidiyetimizi yaralayan o sahte kutuplaşmaların, Meclis'teki, sokaktaki, üniversitedeki o nahoş kavgaların ne kadar da gereksiz olduğunu bugün artık hepimiz görüyoruz. 'Meğer yıllarca, ne kadar da anlamsız sebeplerle birbirimizin kalbini incitmişiz' diyoruz. Şükür ki, şimdi aynı yanlışları yapmıyoruz, kavgaya tenezzül etmiyoruz, medeni bir millet olarak konuşarak meselelerimizi çözüyor, aynı ufka bakıyor, aynı istikamette birlikte omuz omuza yürüyoruz. Demek ki, kavgasız, çatışmasız bu işler olurmuş, demek siyaset kırmadan dökmeden yapılabilirmiş. Demek ki, bizim çok uzağımızda zannettiğimiz, 'öteki' diye dışladığımız insanlar öz akrabalarımız kadar bize yakınmış" diye konuştu.
Erdoğan, güven ve istikrar ortamını sağladıklarında; bu ülkenin enerjisini, aklını, geleceğini temsil eden çocukların, gençlerin sadece ve sadece ülkeleri için, insanlık için, kendilerini büyüten anne ve babaları için hayırlı birer evlat olarak yetişmekten başka bir ideal peşinde koşmayacaklarını söyledi. Türkiye'nin bugün dünyada hakkında en çok konuşulan ülkelerden biri olduğunu belirten Erdoğan, "Kim ne derse desin, Türkiye için bu bir iade-i itibardır" dedi.
Ülkelerin artık birbirini çok yakından izlediğini ve bunu için devlet ve toplum olarak dünyanın gerisinde kalacak bir tek adım atılamayacağını belirten Erdoğan, "Türkiye, 2005 yılının ilk yarısını da huzurla tamamlıyor. Allah, bu huzuru, bu mutluluğu kıskananlara fırsat vermesin. Türkiye'yi zaafa düşürmek isteyenler, bizim zaafımızdan nemalanmak isteyenler her zaman olabilir. Onların varlığı bizi büyük rüyalarımızdan alıkoyamaz. Zaman, en büyük hakem olarak hepimizi test ediyor. Biz hayırla anılacak işler yaparak milletimizin hafızasında ve gönlünde müstesna bir yere ulaşmayı hedefliyoruz" şeklinde konuştu. Daha önce Türkiye'nin gücü, imkanları, kaynakları anlatırken sadece devletin gücü ve devletin imkanlarının anlatıldığını ifade eden Erdoğan, "Oysa bizim siyaset tasavvurumuza göre toplum ve devlet arasında bir güç çekişmesi yoktur, olmamalıdır. Devlet, millet için vardır. Millet de devletiyle dünya sahnesinde rekabet fırsatı yakalar. Halkın, toplumun, vatandaşın yani milletin güçlenmesi, neticede devletin güçlenmesidir. Zira, güçlü devlet gücünü vatandaşının gücünden alır, oradan almalıdır" dedi.
AK Parti iktidarı olarak odaklandıkları şeyin, hem toplumun hem de devletin güçlü olması olduğunu kaydeden Erdoğan, bu iki temel alanın birbiriyle çelişmediğini, aksine birbirini tamamladığını söyledi. Erdoğan, bunun ne kadar mümkün ve gerekli olduğunu, Türkiye'nin son 2.5 yılda yaşadığını dile getirdi. "Güç, merkezde toplanmışsa, dağılmıyorsa, ülkedeki her vatandaş o gücü kendi gücü olarak hissetmiyorsa, herkes devlete kolayca ulaşamıyorsa orada mutlaka aşılması gereken büyük bir sorun vardır" diyen Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti'nin tam anlamıyla sosyal bir hukuk devleti olabilmesi için eğitimden sağlığa, maliye yönetiminden tarıma, şehirleşmeden çevreye sahici reformlar yapmaları gerektiğini kaydetti. Hükümet olarak bugüne kadar yaptıklarının bir anlamda 'esaslı bir zemin düzenlemesi' olarak nitelendirilebileceğini dile getiren Erdoğan, bütün dünyanın dikkatlerini Türkiye'nin üzerine çeken büyük reformlar yaptıklarını anlattı. Erdoğan, "40 yıl boyunca konuşulan, şikayet edilen; ama sadece konuşulan düğümleri çözdük. En önemlisi, siyaseti o girdaptan kurtardık. Ekonomiyi o karanlık tünelden çıkardık ve ülkemizi güvenli, güvenilir, istikrara kavuşmuş bir ülke haline getirdik. Güven ve istikrar her şeyin başıdır. Güvenilir değilseniz, kimse sizinle birlikte yürümez. Yatırım yapmak isteyen, üretmek isteyen, işyeri açmak isteyen, iş kapısı açmak isteyen yerli yabacı herkesin önündeki bürokratik engelleri kaldırdık, kaldırıyoruz. Bugün itibariyle özel sektörümüz ülkenin her tarafında şahlanan bir yükseliş içindedir. Özel sektör yatırımları yüzde 45.5 oranında artmaya başladı. Piyasalara güven hakim oldu. Yıllık bileşik faiz oranları yüzde 16 civarına geriledi. Devlet borç ve faiz batağına saplanmış, toplumun umutları zayıflamıştı. Allah korusun, düne kadar 'Türkiye, Arjantin olur mu?' sorusu bütün sıcaklığıyla gündemdeyken, ülkemizi borcunu çeviremeyecek bir noktadan, bugünlere getirdik. Kamu net borç stokunu yüzde 95'lerden yüzde 63'lere indirdik" şeklinde konuştu.
Erdoğan, İşçilerin sözleşme yaptığını, maaşına bir miktar zam aldığını ancak, daha sözleşmenin mürekkebi kurumadan, enflasyon illetinin cüzdanlarını kemirdiğini ve alınan zammı silip süpürdüğünü söyledi. Memurun da, görece olarak maaşına bir artış aldığını ancak, verilen artışın birkaç misliyle daha 6 ay içinde eridiğini kaydeden Erdoğan, şunları söyledi:
"Maaş artışları, enflasyon kuyusunun dipsiz karanlıklarına atılan taşlardan öteye geçemiyordu. Dahası devlet, memurun, işçinin maaşını ödeyemeyecek duruma gelmişti. Bakınız, hükümet olduğumuz gün, İMKB kapanış endeksi 10.002 iken bugün 26.009'a yükseldi. Bunun anlamı şudur; yerli ve yabancı yatırımcılar nezdinde Türkiye'nin güvenilirliği ve değeri 3 Kasım'dan bugüne 2.5 kat artmıştır. Israrla 'güven ve istikrar ortamının sağlamlaşması' dediğimiz budur. Türkiye, her gün devalüasyon kabusuyla uyanıyor, döviz büfelerinin önündeki kalabalıklar, alacaklılar, borçlular şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilemiyordu. Hatırlayınız, AK Parti'nin iktidara geldiği gün 3 Kasım'da euro 1 milyon 661 lira, dolar 1 milyon 649 liraydı. İstisnasız herkes yıl sonunda dolar ve euronun 2 milyonu aşacağını düşünüyordu, konuşuyordu. Yani kimse önünü göremiyor, kimse kimseye 100 dolar borç veremiyor, kimse kimseden 100 dolar borç almaya cesaret edemiyordu. Aradan 2.5 yıl geçti, bir de şimdi bakın. Bugün, euro bin 649 liradır, dolar bin 363 lira. 2.5 yıl önce kişi başına düşen milli gelir 2 bin 500 dolar civarındaydı, bugün 4 bin 200 dolar -yaklaşık olarak veriyorum -civarındadır."
Meseleleri aştıklarını, açılması zor olan kapıları açtıklarını dile getiren Erdoğan, bugün itibariyle en büyük önceliklerinin işsizlikle mücadele olduğunu söyledi. Erdoğan, "Enflasyonu yendiğimiz gibi işsizlikte de inanıyorum ki, çok büyük başarılar sağlayacağız. Bu zinciri de kıracağız. Bunun için ekonomiyi yatırıma, üretime, verimliliğe, kaliteye yönlendiriyoruz. Bölgesel adaletsizliklerin giderilmesi için, haksız rekabetin azalması için var gücümüzle çalışıyoruz. Türkiye'yi eksi büyümeden yani düpedüz küçülmeden, yüzde 10 büyüme düzeyine çıkardığımız gibi, işsizliği de kademe kademe çözeceğiz. Biliyorsunuz, 2003 yılından itibaren başlayan ekonomik büyüme, verimlilik artışına dayalı olarak gerçekleşti. Firmalar, modern teknolojilere yönelerek üretimi artırma yoluna gitmişlerdir. Bu süreçte büyüyen ekonominin istihdama yansımadığı doğru değildir. Kriz sonrası Türkiye ekonomisi bir yandan kriz ortamından çıkarken aynı zamanda köklü biçimde kabuk değiştirmektedir. Bu yeni durum, ekonomi için uzun vadede yararlı bir gelişme olarak görülmelidir. Nitekim, istihdam rakamlarına bakıldığında krizin etkilerinin azaldığı, istihdamın artış eğilimine girdiği açıkça görülüyor. Şu gerçeğimizi de unutmayalım ki, ülkemizde her yıl ortalama çalışabilir nüfusa her yıl 500 ila 700 bin arasında insan ekleniyor. Buna rağmen, ekonominin istikrara kavuşması, faizlerin düşmesi, özel sektörün üretime yönelmesiyle istihdamdaki daralma 2003'te sona ermiş, 2004 yılında istihdam artışı 644 bin kişi olarak gerçekleşmiştir. Tarım dışı sektördeki son bir yıllık istihdam artışı 1 milyon 138 bin kişidir. 2002-2005 dönemindeki işsizlik verilerine bakıldığında, 2003 yılından itibaren işsiz sayısındaki artışın düşme eğilimine girdiği görülmektedir. Bu arzu edilen seviye midir? Değildir. Ama en azından hem istihdam alanına giren o emeği tamamen yok ediyoruz, onu iş sahibi yapıyoruz. Öbür taraftan mevcut oranı da yavaş yavaş eksiltiyoruz. Son aylarda özellikle inşaat sektöründeki büyük canlanma, istihdamın artması ve bir çok sektörün dolaylı olarak büyümesi açısından son derece umut vericidir. Öte yandan, 1500 doların altında geliri olan illere uyguladığımız teşviklerin de yatırımları giderek artıracağını düşünürsek işsizliğin orta ve uzun vadede azalacağını rahatlıkla söyleyebiliriz" şeklinde konuştu.
'Zor olanı başardık, zemini düzenledik, krizi çözdük, kaosu atlattık' diye rehavete kapılıp Türkiye'nin büyük hedeflerinden asla vazgeçmeyeceklerini ifade eden Erdoğan, "Eğer gücümüzü dağıtmasalardı, kaynaklarımızı telef etmeselerdi bugün çok daha ilerilerde olacaktık. Bir avuç sülük bu ülkenin kamu ve özel bankalarında 50 milyar dolarını talan ve yağma etti. Henüz tam olarak bunun hesabını görebilmiş değiliz. Bir çeşit kapkaçla çalınan, hortumlanan 50 milyar doların ne kadar iş, aş ve ekmek olduğunu, bu parayla kaç fabrika kurulabileceğini, sönmekte olan kaç ocağın yeniden tütebileceğini varın siz hesap edin. Ama hemen şunu ifade edeyim ki, bir bir hesabı görülmekte olan bu yağma düzenine son verilmektedir. Türkiye'nin imkanları ve kaynakları yeniden Türkiye'ye kazandırılmaktadır. Milletin emanetine sahip çıkmaya devam edeceğiz" diye konuştu.
Dünyanın değişmez, sabit dengeler üzerine kurulmadığını belirten Erdoğan, dünyadaki bütün büyük devletlerin de başlarında aşmaları gereken büyük dertler olduğunu söyledi. Dünyanın yeniden şekillendiğini ifade eden Erdoğan, "Duyduklarınız, gördükleriniz bunun sancılarıdır. NATO bunun için yeni bir rol arıyor. BM bu sebeple yeniden yapılandırılıyor. AB içindeki kimlik bunalımı bu yüzden yaşanıyor. Son tartışmaları, krizleri böyle okumak, bu çerçevede değerlendirmek, hem bizim hem de insanlığın ortak kaderi açısından belirleyici olacaktır. Bunlar karşısında umutsuzluğa kapılmak yerine, bunları ülkemizin geleceği için yeni fırsatlar olarak değerlendirmek gerekir. Unutmayalım ki, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da kendini yenileyenler ayakta kalacak, değişime ayak uyduramayanlarsa tarih sahnesinden silinip gidecektir" diye konuştu. Yeni bir çağın eşiğinde bulunulduğunu belirten Erdoğan, "Sağdan soldan gelen baykuş sesleri sizleri yanıltmasın. Geçiş döneminin ortaya çıkardığı kaos görüntüsü sizleri korkutmasın. İnsanoğlu uçmayı öğrendiğinde sınır taşlarını da yerlerinden oynatmıştı. Şimdiyse internet devriminin hızlandırdığı küreselleşme dalgasının Berlin duvarlarını nasıl yıkıp geçtiğine hep birlikte tanık oluyoruz. Dünya, artık Çin setleri dünyası değil. Psikolojik duvarların da, fiziki sınırların da bu dalgadan etkilenmemesi düşünülemez. Bu etkiye direnmek, akıntıya karşı kürek çekmekten farksız beyhude bir çabadır. İnsanlık bir gün mutlaka barış içinde bir arada yaşamayı öğrenecek. Milletlerin refah ve mutluluğu için başka bir yol düşünemiyorum" dedi.
Dış politikada temel parametrenin düşman üretmek değil dost kazanmak olduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:
"Tarihimizin en aktif ve en dinamik dış politikasıyla aen çtığımız kapılar, uzattığımız dostluk elleri hep bu özlemin eseridir. Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere Başbakan sıfatıyla bazılarını defalarca olmak üzere bugüne kadar toplam 52 ülke ziyaret ettim. katıldığımız sayısız zirve, toplantı ve müzakerelerden tecrübeyle diyorum ki; millet olarak bizim dünyaya söyleyeceğimiz çok esaslı sözlerimiz var ve dünyanın da bu sözleri duymaya ihtiyacı var. Bizim tarihi tecrübemiz ve birikimimiz bugün omuzlarımıza insanlığın ortak geleceğine de katkı yapma sorumluluğunu yüklemektedir. Milletçe bizi bekleyen görev, aynı zamanda özgür dünyanın inşasında aktif rol oynamaktır. Ne yazık ki, hala eskimiş akılla düşünen bazı hatipler, kürsülerde ideolojilerin kalın duvarları arkasından konuşuyorlar. Geçmişte bu seslere kulak vererek ne kazandık ne kaybettik? Zaman artık bu soruyu kendi kendimize sorma zamanı. İster sağdan ister soldan olsunlar, ister içeride ister dışarıda, ister doğudan ister batıdan konuşsunlar. Buradan bir kez daha ilan ediyorum; onların devri geçti, dinleyicileri kalmadı ama, bir tek onlar bunun farkında değil. Ümitsizlik yayanlara kulak vermediğinizi bildiğim halde bir kez daha hatırlatma ihtiyacı duyuyorum. Her kim, ümitsizlik yayıyor, karamsarlık tohumları saçıyorsa ona asla itibar etmeyin. Çünkü, bizim inancımızda, bizim kültürümüzde umut kapıları ardına kadar açıktır, umutsuzluk kapısı ise kapalıdır. Yeter ki sizler, gözlerinizi ufuk çizgisinden ayırmayın."