HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Erdoğan'dan Lübnan olaylarına eleştiri

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Lübnan'da ABD Büyükelçisi Christopher Stevens'ın ölümüyle sonuçlanan olaylara sebep olan ve İslam'a hakaret içeren film hakkında değerlendirmelerde bulundu.

Filmin açık bir provokasyon olduğunu ifade eden Erdoğan, İslam'a ve Hz. Muhammed'e hakaretin fikir ve inanç hürriyeti içinde değerlendirilemeyeceğini belirterek, "Bu tür olaylar karşısında Müslümanların ve diğer dinlerin mensuplarının meşru ve barışçıl protesto haklarını kullanmaları ve kutsal değerlerini müdafaa etmeleri haklı bir tutumdur. Ancak, protesto hakkı hiçbir terör eyleminin özellikle de masum insanlara zarar vermenin gerekçesi olamaz. Bu ne insani ne de İslami'dir" diye konuştu.

-"TARİHİN EŞİK NOKTALARINDAN BİRİNDEYİZ"-

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, onur konuğu olarak katıldığı Yalta Avrupa Stratejisi Yıllık Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Yalta'da İkinci Dünya Savaşı sonrası savaşı sonrası yapılan Yalta Konferansı'nda kabul edilen "Özgürleştirilmiş Avrupa Deklarasyonu'nun" savaş sonrası dönem için öngörülen demokratik düzeni müjdelediğini fakat Avrupa'nın demir perdeyle ikiye bölünmesi sonrasında bunun gerçekleşemediğini anlattı. "Bugün de 1945 yılında olduğu gibi tarihin nadir eşik noktalarından birinde bulunuyoruz. Gerek Avrupa yaşananlar, gerek Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da meydana gelen dönüşümler geleceği şekillendirmek açısından müstesna bir önem taşıyor" diyen Erdoğan, sadece Ortadoğu ve Kuzey Afrika'nın değil dünyanın tamamının küresel meselelerle karşı karşıya olduğunu kaydetti.

-"STATÜKO KUMDAN KALE GİBİ YIKILIYOR"-

Konuşmasında, "Yeni Dünya Düzeninin" ve geleceğin en önemli teminatının kurulacak sistemin herkes için adil ve kapsayıcı olması olduğunu vurguladı. Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da başlayan tarihi dönüşüm süreci küresel ölçekte dengeleri değiştireceğini kaydeden Erdoğan, "Akdeniz'in güneyinde birey ve toplum siyasetin merkezindeki rolünü almaya başladı. Statüko kumdan kale gibi yıkılıyor" dedi. Sürecin henüz başında olunduğunu, bundan sonra daha bunalımlı dönemlerden de geçileceğini kaydeden Erdoğan, "tarihin akışının normalleşmesi" şeklinde nitelediği süreçte, sadece otokrasilerin yıkılmadığını aynı zamanda "modası geçmiş bir oryantalist anlayışın da" yok olduğunu savundu.

-"İSLAM'A VE PEYGAMBERE HAKARET FİKİR ÖZGÜRLÜĞÜ DEĞİL"-

Konuşmasında Libya'da ABD Büyükelçisi Christopher Stevens'in ölümüyle sonuçlanan olaylara sebep olduğu belirtilen ve İslam'a hakaret içeren filme de değinen Erdoğan şunları söyledi: "İslam'ın yüce değerlerine ve Hz. Peygamber'e hakaret etmek, fikir ve inanç hürriyeti içinde değerlendirilemez. Dinlere, Peygamberlere insanların kutsal değerlerine yönelik hakaretler fikir ya da eleştiri hürriyeti olarak görülemez. Hakaret içeren yaklaşımlar tam tersine düşünce, inanç ve eleştiri hürriyetinin temelini tahrip etmektedir. Bu aynı zamanda bir sebep sonuç ilişkisidir. Bu bakımdan tahrik oluşturan adımlara karşı biz yöneticilerin gerekli tedbirleri alması gerekir. İslam'a ve Hz. Peygamber'e hakaret eden söz konusu film, açık bir provokasyon ve düşmanca bir yaklaşımdır. Hepimizin bu tür yaklaşımları temel insani değerler ve dünya barışını koruma adına güçlü ve kararlı bir biçimde mahkum etmemiz gereklidir. Bu tür olaylar karşısında Müslümanların ve diğer dinlerin mensuplarının meşru ve barışçıl protesto haklarını kullanmaları ve kutsal değerlerini müdafaa etmeleri haklı bir tutumdur. Ancak, protesto hakkı hiçbir terör eyleminin özellikle de masum insanlara zarar vermenin gerekçesi olamaz. Bu ne insani ne de İslami'dir. Tüm insanlığa barış ve insanlık mesajı veren İslam, masum insanlara zarar veren terör eylemlerini mahkûm etmektedir. Hiç kimse İslam adına hareket ettiğini söyleyerek son örneğini Libya'da ABD diplomatik misyonuna saldırıda gördüğümüz şekildeki terör ve şiddet eylemlerini asla meşrulaştıramaz. İslami söylem ve sembolleri istismar ederek bu tür eylemlere imza atanlar en büyük zararı Müslümanlara vermektedir. Dolayısıyla bu filmin arkasındaki zihniyet ve organizasyon da İslami söylem ve sembolleri istismar ederek terör eylemlerine imza atanlar da şiddetle kınanmalıdır."

-"CİDDİ BİR PROVOKASYON VE TAHRİK"-

Konuşmasında tüm dünya Müslümanlarına seslenen Erdoğan, İslam'ın değerlerine ve Peygamberin çizgisine ibretle, vakarla ve sağduyu ile sahip çıkılması, provokasyonlara karşı dikkatli davranılması gerektiğini ifade etti. "Medeniyetler ittifakını hayata geçirmek için bahsettiğim bu değerlere titizlikle sahip çıkmalıyız. Asla bu oyuna gelmemeliyiz. Dünya Müslümanlarına bir kez daha hatırlatıyorum. Bu ciddi bir provokasyon ve tahriktir. Bu tahrik karşısında şiddet başvuranların da bilesiniz ki Müslümanlara bir provokasyonu vardır" diyen Erdoğan, yaşanan olayların kabul edilmesinin mümkün olmadığını söyledi.

-"SURİYE'DEKİ MUHALİF GRUPLARLA YAKIN TEMAS İÇİNDEYİZ"-

Dünyada önemli bir değişim sürecinin yaşandığına dikkat çeken Erdoğan, medeniyetler ittifakı konusunda samimiyetin, Arap halklarının özellikle demokrasi, eşitlik ve hürriyet taleplerine sahip çıkıp çıkmamakla test edilebileceğini, Türkiye olarak kendilerinin bu çerçevede toplum içinde dini mezhepsel ve etnik her türlü ayrımcılığı reddettiklerini belirtti ve Suriye'de yaşanan olaylarla ilgili olarak özetle şunları söyledi:

"Mısır, Libya ve Tunus'ta nasıl ki halk hareketleri kendi kıvılcımını ateşlemiş, kendi mecrasında ilerlemişse, Suriye'de de aynı şekilde başlamış ve yayılmıştır. Hiçbir gücün Suriye'de bu mücadeleyi bastırmaya kuvveti yetmeyecektir. Kaçınılmaz bir sona ilerleyen Esad rejiminin ülkedeki durumu, sadece mezhepsel bir çatışma olarak göstererek tüm bölgeyi bir yangın yerine çevirme gayreti içine girdiği de görülmektedir. Suriye'deki rejim tamamen diktatör bir rejimdir. Bunlara insanlık olarak bizim de gerekli cevabı vermemiz gerekir. Bizim 910 km sınırımız var. Yanı başımızda meydana gelen ve bölgeyi etnik ve mezhepsel temelde tehlikeli bir şiddet sarmalına sürükleyebilecek bu gelişmeler karşısında, tutarsız veya duyarsız bir politika izlememiz mümkün değildir. Bu çerçevede bir yandan uluslararası toplumun Esad rejimi üzerindeki baskısının artırılması için çaba sarf ederken diğer taraftan yeni Suriye'nin halkın tüm kesimlerini kucaklayan demokratik ve çoğulcu bir yapı üzerine inşa edilebilmesi için muhalif gruplarla yakın temas içinde bulunuyoruz. Ayrıca insani açıdan da Suriye'deki şiddetten kaçanlara kapımızı açık tutuyoruz. Bu insani duruşumuzun, sayıları 100 bine doğru giden sığınmacılar nedeniyle sınırlarımız içinde ortaya çıkan tüm güvenlik risklerine ve oluşan mali külfete rağmen tereddütsüz şekilde yürütüyoruz."

Türkiye'nin tek amacının Suriye'nin toprak bütünlüğünü koruyarak demokrasiye kavuşması ve tüm bölgeye bir örnek teşkil etmesi olduğunu belirten Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: "Gelinen aşamada artık uluslararası toplumunda bir bütün olarak göz önünde cereyan eden bu insanlık dramına bir dur demesi ve bölgenin bir yangın yerine dönüşmesine izin vermemesi gerekir. Bu çerçevede BM Güvenlik Konseyi'ne ve özellikle Rusya ve Çin gibi sürecin önünü açabilecek kilit ülkelere büyük sorumluluk düşüyor. Geçiş sürecinde bulunan diğer bölge ülkelerine olduğu gibi Suriye'ye de bu kritik süreçte tecrübe paylaşımı ve somut yardımlar dahil her türlü desteği vereceğiz. Bu anlamda, Suriye dahil bölge ülkeleri için bir model değil, işbirliği yapabilecekleri ve her zaman görüş ve yardım alabilecekleri gerçek bir dost olmak istiyoruz."

Bölgenin önemli olaylara şahit olduğu bir süreçte AB'nin güçlü kalmasının ve olumlu anlamdaki dönüştürücü etkisini muhafaza etmesinin büyük önem taşıdığını belirten Erdoğan, AB'ye yönelik eleştiride de bulundu. Türkiye olarak üyelik yolunda kapsamlı bir entegrasyon ilişkisi içinde bulundukları AB'nin ekonomik krizi bir an evvel atlatmasını dilediklerini ifade eden Erdoğan, "Tabi şunu da söylemem lazım. 50 yıldır kapıdayız, hala AB'ye üye değiliz. Hala AB'nin müzakereci bir ülkesiyiz. Böyle bir konumdayken bu temennilerimi belirtiyorum. Aksi yöndeki bir senaryo Türkiye ve Ukrayna dâhil çok geniş bir coğrafyayı olumsuz etkileyecektir" diye konuştu.

-İSLAMOFOBİ UYARISI-

Avrupa'da artan aşırı sağcı eylemleri de değerlendiren Erdoğan, AB'nin derinleşen ekonomik krizin etkisiyle içine kapanması ve umutsuzluğa düşmesi halinde ekonomik sorunları istismar eden aşırı sağ çevrelerin bundan faydalanacağına dikkat çekti. "Ekonomik krizin İslamofobi dâhil dünya barışı için tehlikeli eğilimleri körüklemesi de güçlü bir ihtimal olarak karşımızda duruyor" diyen Erdoğan, Norveç ve Almanya'da yaşanan ki ırkçı saldırıların bunun işaretçisi olduğunu kaydetti. Erdoğan, konuşmasını şöyle bitirdi:

"Avrupa genelinde aşırı sağcı hareketlerde büyük artış gözlendiği ve ırkçılığın bu defa Müslümanları hedefe koyacak şekilde Avrupa'da hortladığını endişe ile gözlemliyoruz. Irkçılıkla mücadele, günümüzde Avrupa'nın temel önceliklerinden biri haline gelmiştir. Bu doğrultuda Avrupa kendisini bugünlere getiren evrensel değerlere daha sıkı sarılmalı, uzun yıllar boyunca bu yönde kat edilen mesafeyi heba etmemelidir. Çeşitlilik içinde birliktelik ideali bir klişe olarak kalmamalı, gerçek anlamda uygulamaya geçirilmelidir. Bunun için kültürel, dini veya etnik temelli ayrımcılıklar reddedilmeli, Avrupa'ya tarihindeki en karanlık dönemleri yaşatan ırkçılık virüsünün yeniden güçlenmesine izin verilmemelidir. Kalkınma huzur, barış ve istikrar için bölgesel dayanışma her zamankinden daha fazla önem arz ediyor. Türkiye olarak son 10 yılda edindiğimiz tecrübenin ışığında başta komşularımız olmak üzere tüm bölge ülkeleriyle sarsılmaz dostluk ve işbirliği mekanizmaları oluşturma çabasındayız."

ANKA


Express


En Çok Aranan Haberler