Hugh Schofield
BBC Paris muhabiri
Fransa'da, çoğunlukla göçmenlerin yaşadığı kenar mahallelerde, polis takibindeki iki gencin kazara ölmesinden sonra başlayan ve şiddet olaylarına dönüşerek üç hafta süren sokak protestolarının üzerinden tam 10 yıl geçti.
Kentlerin banliyölerine büyük miktarlarda paralar aktarıldı ama gerçekten değişen birşey oldu mu?
2005 isyanlarının üzerinden geçen 10 yılın değerlendirmesini yaparken bunaltıcı bir aşinalık duygusuna kapılıyor insan...
Herkes, yaşanan o şoktan sonra, Clichy, Grigny, Bobigny vs. gibi "kayıp" mahallelerin yeniden canlandırılması için pek çok şey yapıldığını kabul ediyor.
Son 10 yılda yalnızca konutların yeniden inşası ve kentsel dokunun zenginleştirilmesi amacıyla 48 milyar euro dolayında para harcandı.
Banliyölerdeki hoşnutsuzluğun ilk kez dikkat çektiği 1980'lerin başından beri de, 100 milyar euro harcanmaktaydı bu kesimlere.
Ama artık herkes parasal yatırımın soruna çözüm olmadığında görüş birliği içinde. Öyle olsaydı bu bunalım uzun zaman önce çözülürdü.
Fransa kentlerinin dış mahallerinde, çoğunlukla Kuzey Afrikalı ve Sahra Çölü'nün güneyindeki ülkelerden göçmüş insanların yaşadıkları yerler, eskisi kadar kötü durumda, hatta bazı bölgelerde daha da kötüleşmiş halde.
Gelir düzeyi ulusal ortalamanın yüzde 56'sı dolayında.
Gençler arasında işsizlik oranı yüzde 50'ye ulaştı. İşlenen suç oranı başka yerlerden daha yaygın.
Daha geçen hafta sonu, Marsilya'nın kuzeyindeki banliyölerde uyuşturucu maddelerle ilişkili bir silahlı çatışmada 3 kişi öldü. Ölenlerden ikisi 15 yaşında iki genç erkekti.
Banliyölerin kötüleşen imajıBütün bunlara ek olarak, banliyölerin imajı ülkenin diğer kesimlerinde kötüleşmeye devam ediyor.
Yeni yayımlanan bir kamuoyu yoklamasında, banliyölerle eş anlamlı görülen başlıca tanımlamalar, "yoksul", "bakımsız", "tehlikeli", "toplumsal açıdan bölünmüş" olarak dile getirildi.
Görüş bildirenlerin yuüzde 60'dan fazlası, "banliyölerdeki apartman bloklarında yaşayan gençler çoğu kez diğer gençlerden daha kötü hareket ediyor" düşüncesinde.
Diğer taraftan bakıldığındaysa, banliyölerde yaşayanlar damgalanmaktan ve basmakalıp görüş açılarından yakınıyorlar.
Banliyö Çocukları Yer mi? adlı kitabın yazarı Thomas Guenole, "Banliyöde yetiştiğinizde ayrımcılık üç şekilde oluyor: Bir işe başvurduğunuzda, adresinizi gördüklerinde ve yüzünüze baktıklarında." diyor.
Buraya kadar, bilindik hikaye.
Ama son 10 yılda banliyölerde büyük değişim kaydeden bir alan var ki, o da din.
Ekim 2005'te ayaklanmalar patlak verdiğinde, sorunun kökeninin sosyal nitelikli olduğu inancı vardı. Yoksulluk ve ayrımcılıktı nedeni.
Başka birşey söylemek, sorunun altında sömürge dönemiyle ilişkili kültürel unsurların, İslam'ın, Fransa'nın kuşaklar boyunca reddediliyor olmasının bulunabileceğini ima etmek, ırkçılık suçlaması tehlikesini de doğurabiliyordu.
10 yıl sonra ise bu konudaki tartışmalar çok daha açık ve hararetli.
Bir etmen olarak İslamBu 10 yılda, İslam, insanların davranış şekillerini belirleyen daha büyük bir etmen olarak çıktı ortaya.
Çoğunlukla çok sessiz ve gayet dindar şekillerde görüldü; sokaklarda değişen giyim tarzlarında ve camilere gidenlerin sayılarının artışında.
Ama İslamcı saldırılar da artış kaydetti. Toulouse'daki Mohamed Merahin'den Kouachi kardeşler ile Ahmedi Coulibaly'ye ve Suriye'ye gitmiş yüzlercesine kadar, bunlar, daha yüce bağlılıklar adına Fransa'ya saldırmaya istekli Fransız vatandaşları.
Militanlar küçük bir azınlık ve hepsi de banliyölerden değil. Ama çoğu gerçekten de benzer yoksul ve suçun kol gezdiği ortamlarda yetişen gençler.
Paris'in güneyindeki banliyölerden birini temsil eden Sosyalist milletvekili Malek Boutih, "Yokuş aşağı bir iniş halindeyiz. Mahallelerimiz terörist üretiyor. 10 yıl önce isyancı çıkarıyordu, şimdi terörist çıkarıyor." diyor.
Birçok sol eğilimli yorumcu, banliyölerle İslam arasında ilişki kurmanın hâlâ sorunlu olduğu görüşünde.
Le Monde gazetesinden Sylvia Zappi, kapüşonlu giysili gençleri, fanatik dindarlarla değiş tokuş eden Fransızların, gerçeklere aykırı bir "kötü adam" klişesinden bir diğerine geçiş yaptığını söylüyor.
Thomas Guenole de, radikalleşen bir azınlık üzerinde odaklaşmanın, büyük kitlelerin İslam'dan uzaklaştığı gerçeğini gizlediğini belirtiyor.
Ancak diğerleri ve çoğunlukla sağ eğilimliler, yeni ve kaygı verici bir olgudan söz ediyor. Toplumda bütünleşmenin başarılamaması değil, toplumsal bütünleşmeden, özümsemeden kopuş, insanların ilk kez sosyal yapıdan uzaklaşması söz konusu şimdi...
Yeniden tekrarlayabilir mi?10 yıl sonra 2005 isyanları yeniden yaşanabilir mi?
Zyed Benna ve Bouna Traore'nin ölümleri Fransa çapında 21 gün süreyle ayaklanmalara yol açmıştı
Canları sıkılan genç erkekler hâlâ ortalıkta, her zamankinden fazla sayıda.
Ekonomik bunalım daha derin. Polisle ilişkiler korkunç durumda.
Ulusal Cephe'nin büyümesi Fransa'nın ırkçı olduğu inancını kolaylaştırıyor, dolayısıyla karşı koymak âdil oluyor.
10 yıl önceki isyanlardan sonra, tarihçi Georges Bensoussan, Cumhuriyetin Kayıp Toprakları diye bir kitabı yayına hazırlamıştı.
Kitap yakınlarda yeniden yayımlandı; yazar da, bir mülakatta, şu gözlemde bulundu:
"Son zamanlarda konuştuğum ne kadar çok sayıda insanın, 10 yıl önce kullanılsa gülecekleri "iç savaş" sözcüklerini şimdi kullanmaya hazır olduğunu görmek, beni çok şaşırttı. Polislerden, sağlık çalışanlarından, yerel politikacılardan, banliyölerde yaşayan insanlardan söz ediyorum. Yanyana, birbirine düşmanca bakan, iki türlü halk oluşmuş görünüyor. Ve bu duygu pek çoklarınca paylaşılıyor."
Gerçekten de can sıkıcı...