Mahmut Hamsici
BBC Türkçe
Cemil Bayık, Ağustos 2013'te Kandil Dağları'nda yaptığımız röportaj sonunda ayrılırken "İnşallah bir dahaki sefer Türkiye'de görüşürüz" demişti.
Kısa süre sonra İMC TV'den Hamza Aktan'a bunu ayrıntılı anlatmış ve barışın tesisi durumunda kuzeye geçip siyasi çalışmalar içinde yer almak istediğini söylemişti.
Ancak iki yıldan daha fazla bir süre sonra gerçekleştirdiğimiz röportajımız yeri, yine Kandil Dağları oldu.
O dönem üzerinde keşif uçaklarının, şimdilerdeyse keşif uçaklarının yanında jetlerin uçtuğu Kandil Dağları.
Kulübemsi, boş bir evde gerçekleştirdiğimiz röportaja başlamadan kendisi hakkında bazı gazetelerde yaralandığına dairi hatırlatınca, uzun uzun gülümsedi.
Kandil'le ilgili kamuoyunda tartışılan tüm tartışılanları ve tüm eleştirileri sorduk.
Bayık, bunlara yanıt verirken, sık sık "psikolojik propaganda" lafını kullandı.
Devlet ve AKP kelimelerini sık sık iç içe geçirerek telaffuz etti.
Devletle AKP'yi söyleminde bir tutuyor, yaşananlardan dolayı asıl olarak AKP'yi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı sorumlu tutuyordu.
Türkiye'nin Batısında kendi ifadesiyle "dost" kesimlere de tepkiliydi. Kendilerinden tek taraflı ateşkes istendiğini ancak bu çağrıyı yapanların daha sonra kendilerine sahip çıkmadığını söyledi.
Bununla birlikte sık sık, "PKK'nın, AKP'nin Türkiye'deki demokrasi güçlerinin yok etmemesinin güvencesi olduğunu" da söyledi.
İmralı, Kandil ve HDP ilişkisine dair hükümet yetkilileri tarafından yapılan açıklamalara ve medyada çıkan haberlere çok öfkeliydi.
Hükümetin bu üç aktörün arasını açmayı hedeflediğini ancak bu durumun mümkün olamayacağını belirtti.
Tüm tepkisi ve eleştirilerine rağmen, bundan sonra çatışma stratejilerinin ne olacağını konuşurken temkinliydi. Bunu, gelişmelerin belirleyeceğini vurguladı.
Artık savaşla çözülecek bir sorunun kalmadığını, tek çözümün müzakereler olduğunu söyledi.
Bununla birlikte, röportajın yayımlanan ve yer sorunu nedeniyle yayınlanmayan kısımlarındaki sözleri, bende, PKK'nın temas ettiği tabanda, Türkiye'deki mevcut yönetim altında devletle psikolojik kopuşun hızlandığı izlenimini doğurdu.
Bununla ilgili özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Kürt sorunu yoktur" gibi açıklamalarının, 7 Haziran seçimlerinin tekrarlanmasının, IŞİD'in bombalı saldırılarının, PKK mezarlıklarına saldırıların ve sokağa çıkma yasağı ilan edilen yerlerdeki sivil ölümlerinin etkili olduğunu vurguladı.
Bayık'ın "Türk devleti yaptıklarıyla Kürt halkıyla Türk devleti arasındaki köprüyü yıkmıştır. Biz bu köprüyü hep onarmaya çalıştık. Biz hep, Türkiye'de sorunları parlamentoya taşıyıp parlamentoda çözmek istedik. 7 Haziran bu sonucu yaratmıştı. 7 Haziran aslında Kürt halkıyla Türkiye halkı, devleti arasında bir köprüyü geliştirmeydi ama maalesef bu köprüyü yıktılar" sözleri kritikti.
Hissettiğim, Ankara ile Kandil arasındaki uzak mesafenin git gide daha fazla açılmakta olduğuyla.
Röportajın bitiminde Kandil'den ayrılmadan konuştuğum PKK mensuplarında da bunu hissettim.
Ertesi günlerde, Erbil havaalanından tüm uçuşların, Rusya'nın IŞİD'e yönelik hava saldırıları nedeniyle iptal edilmesi nedeniyle ekibimizle karayoluyla Türkiye'ye girdik.
Habur Sınır Kapısı'ndan girip Şırnak Şerafettin Elçi Havaalanı'na doğru giderken önce Silopi'den geçtik.
Sağımızdaki mahallelerde, parke taşlarla hazırlanmış barikatlar, binalar arasında gerilmiş brandalar duruyordu.
İçinden geçtiğimiz Cizre'nin duvarları ise YDG-H'ın sloganları, Abdullah Öcalan'ın resimleriyle doluydu.
Birkaç saat sonra, iki gün geçireceğimiz Ankara'ya vardık.
Kandil ile Ankara arasındaki mesafenin ne kadar açılmakta olduğunu TBMM'deki görüşmelerimizde de sorguladık.
Ankara'dan Londra'ya geçtikten birkaç gün sonra Tahir Elçi'nin ve iki polisin yaşamını yitirdiği olay yaşandı.
HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş cenaze konuşmasında şunları söyleyecekti:
"Çünkü biliyoruz ki bugün barış elçisi başkanımızın arkasından 'oh olsun' diyen on milyonlar da var. Ankara'da bu acıyı yüreğinde hissetmeyen bir yönetim, anlayış var. Nasıl bizim yönetimimiz diyebiliriz? Acıda bile ortaklaşamayan bir toplumu nasıl bir arada tutabiliriz?"
Ve belki de, Kandil ile Ankara arasındaki mesafe uzarken, çözüm sürecine ne olacağını soruşturan gazeteciler olarak şu soruyu da sormamız gerekiyordu:
"Diyarbakır ile Ankara arasındaki mesafe artık ne kadardı?"