Kıbrıs'ta Türkler ve Rumlar arasında on yıllardır Birleşmiş Milletler (BM) öncülüğünde yürütülen barış görüşmelerinde bugüne kadar "iki toplumlu, iki bölgeli federasyon" çözümü üzerine çalışıldı. Ancak bu görüşmeler sonuçsuz kaldı.
Kıbrıs Cumhuriyeti, adanın güneyindeki nüfusun çoğunluğu Rum olan bölgeyi yönetiyor. Türklerin adanın kuzeyinde 1983'te tek taraflı ilan ettikleri devleti ise (KKTC) Türkiye dışında hiçbir ülke tanımadı.
Kuzey Kıbrıs'taki Türk yönetimi tüm bu görüşmelerin sonuçlanmamasından Kıbrıslı Rumları sorumlu tuttu, Ankara'nın da desteğini alarak geçen yılın yaz aylarından bu yana çözüm konusundaki yaklaşımını değiştirdi.
Artık Türk tarafı, federasyon yerine "eşit haklara sahip iki egemen devlete" dayalı bir çözüm istiyor.
Kuzey Kıbrıs'ta Ekim ayında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini, Ankara'ya yakınlığıyla bilinen eski Başbakan Ersin Tatar kazandı. Ulusal Birlik Partisi lideri Tatar kampanyasında, seçimi kazanması halinde Kıbrıslı Rumlarla iki devletli çözüm için masaya oturacağını söylemişti.
Ankara'da da bu değişim açıkça dile getirilmeye başladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, artık masaya "iki devletli çözüm önerisiyle" oturulacağını ifade ediyor. Ankara'ya göre yeni bu durumun nedeni, "Rum tarafının su ve elektrik idarelerinin bile yönetimini paylaşmama eğiliminde olması".
Bir süredir iki devletli çözüm için zemin yoklayan Türk yetkililer, Ersin Tatar'ın seçimi kazanmasının, söylemin değişmesine yardımcı olduğunun altını çiziyor.
Kıbrıslı Rumlar ve Türkler ile garantör devletler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'nin BM öncülüğünde masaya oturacağı gayriresmi görüşmeler, Mart ayında ABD'nin New York eyaletindeki Greentree'de yapılacak.
Peki Türk tarafı, Kuzey Kıbrıs'taki Türk devletinin uluslararası toplum tarafından resmen kabul edilmesi için hangi adımları atacak?
Ankara, Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon yataklarında sismik araştırma ve sondaj faaliyetleri için Kıbrıs Cumhuriyeti'nin uluslararası enerji firmalarına verdiği lisanslara, gelirler Ada'daki iki toplum arasında eşit bölüşülmeyeceği için itiraz ediyor.
Kuzey Kıbrıs'taki Türk yönetimi ise bugüne kadar sadece Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'na lisans verdi.
Türkiye'ye göre doğal gaz kaynaklarının paylaşımıyla ilgili sorunun çözümü, Ada'daki kapsamlı çözümün bir parçası olacaktı.
Ancak iki devletli çözüm önerisiyle birlikte, artık iki tarafın da masada olduğu farklı bir yöntem gündemde.
Diplomatik kaynaklar, "KKTC'nin uluslararası alanda diğer ülkeler tarafından resmen kabul edilmesinden önce, uluslararası enerji şirketlerinin Ada'daki Türk yönetimiyle masaya oturması ve anlaşma imzalamasının gündeme getirilebileceği" görüşünde.
Bu şirketlerin "Kıbrıslı Türkleri devre dışı bırakarak Doğu Akdeniz'de başlattığı çalışmaların hem uluslararası mahkemeler hem de donanma gemileri eşliğinde gönderilen sondaj ve sismik araştırma gemileri aracılığıyla durdurulduğu, Türkiye'nin kapasitesinin arttığı" da hatırlatılıyor.
Konuyla ilgili BBC Türkçe'ye konuşan Kuzey Kıbrıs Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, uluslararası enerji şirketlerinin Kıbrıslı Türklerle de masaya oturmaya "mecbur" olduğunu söylüyor ve "Başka türlü nasıl ilerlenecek ki? Dünyanın yıllardır yapmakta olduğu şeyde ısrar ederek Doğu Akdeniz'de bir şeylerin düzelebileceğini beklemesi hayalcilik bile değil" diyor.
Bir diplomatik yetkili de, henüz konunun çok erken aşamada olduğunu, siyasi bir uzlaşı sağlanmadan bunun mümkün olmayacağını ancak en güvenli opsiyonun bir konsorsiyum olduğunu belirtiyor:
"Kıbrıs'taki iki tarafın da işin içinde olduğu, daha gayriresmi ve konunun ticari zemine taşındığı bir konsorsiyum olabilir. Çok güvenli bir opsiyon bu. Türkiye, Kıbrıs'taki Türk devletinin hidrokarbon konusunda tanınması yolunda hareket ediyor. Rumlar da Türkiye kendisini bu konuda tanısın istiyor. Ara formül olarak ticari anlaşmalar üzerinden bir yöntem olabilir mi diye görüşülüyor. Gelir paylaşımı da buradan yola çıkarak üzerine çalışılıyor."
Eski Kuzey Kıbrıs Dışişleri Bakanı Kudret Özarsay da, hem Rum tarafıyla hem Ankara'yla yapılan görüşmelerin ve çalışmaların sonucunda enerji kaynaklarının eşit paylaşımı konusunda devletlerden önce şirketlerle işbirliği yapılabileceğini şu sözlerle ifade etmişti:
"Elimizde uluslararası aktörlerin adım atması olmaksızın, Kıbrıslı Rumları paylaşmaya dayalı bir ortaklığa ikna edecek enstrümanlar bugün yok ancak şirketler üzerinden bu işbirliğinin yapılmasının modelleri muhteliftir.
"Aynı şirket tarafların her ikisiyle de sözleşme yaparak aynı alanda çok daha meşru bir çalışma yürütebilir. Örneğin, bugün ExxonMobil'in 10. Parsel içerisinde atmış olduğu adım, Kıbrıs Rumlarla bir sözleşmesi vardır, ExxonMobil'in ortağı konumundaki Katar Petrolium Kıbrıslı Türklerle bir sözleşme yaparsa şirketler üzerinden bir işbirliğini hayata geçirmeye başlayabiliriz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Kıbrıs'taki Türk ve Rum yönetimlerinin de masada olacağı bir Doğu Akdeniz Konferansı çağrısı" da bu kapsamda planlanıyor. Kıbrıs'taki Türk yönetiminin masada olması, konferans çağrısında Ankara için kırmızı çizgi.
Böylece uluslararası enerji şirketleri ve konferansa katılacak ülkelerin, Kıbrıs'taki Türk yönetimini de muhatap alması hedefleniyor.
Çavuşoğlu da bu konferansa "sadece Akdeniz etrafındaki kıyıdaş ülkelerin değil, bu bölgede şirketi olan ülkelerin de katılımını teklif ettiklerini" açıkladı.
Bir başka deyişle Ankara'nın aklında ABD'den Katar'a birçok ülkeyi kapsayan, Kıbrıslı Türklerin de tüm bu taraflarla birlikte masaya oturacağı bir konferans var.
Ertuğruloğlu da güncel gelişmelerle ilgili, "Her şey çok değişti artık. Yarım yüzyılı, gerçekleşmeyecek bir federasyon hedefiyle boşa harcadık. Rum tarafı devlet statümüzü kabul etmiyorsa müzakere sürecinin olmamasına da açık kapı bırakıyoruz. Bizim tek seçeneğimiz Rumlarla ortaklığa girmek değil" yorumunda bulunuyor.
8 Ekim 2020'de sahil şeridinin bir kısmı 46 yıl sonra açılan Kapalı Maraş bölgesi için de Türk yönetimi, "KKTC yasalarına tabi olmak suretiyle" otellerin eski sahipleri tarafından çalıştırılabileceğini söylemişti.
Bunun için önce askeri bölge statüsünün kalkması ve mülklerin statüsünün belirlenmesi gerekiyor.
Ardından, uluslararası turizm şirketlerinin ya da otel işletmecilerinin de bölgede iş yapabileceği, Türk yönetimiyle vergi ödenmesini de kapsayan bazı anlaşmaların yapılabileceği belirtiliyor.
Tüm bunlarla ilgili gelişmeler ise Mart ayından sonra görülecek. Bunun en önemli sebebi, bir sonraki tur Kıbrıs görüşmelerinin Mart'ta yapılacak olması.
BM ve Avrupa Birliği'nin (AB) "Kıbrıs'ta iki devlet, iki halk olduğunu kabul etmesi halinde işbirliğine açık olduklarını" belirten Ertuğruloğlu, Mart ayındaki toplantılara bu politikayla gidileceğini ve ortak vizyon olup olmadığının görüleceğini söyledi.
Bunun yanı sıra 5 yılın ardından Yunanistan ile Türkiye arasında yeniden başlayan istikşafi görüşmelerin bir sonraki turu da Mart ayında Yunanistan'da yapılacak. 25 Mart'ta da Avrupa Birliği (AB) zirvesinde Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de attığı adımlar ve ülkeye yönelik yaptırımlar değerlendirilecek.
Batılı diplomatik kaynaklar, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun geçen hafta yaptığı Brüksel ziyaretinde AB yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde iki devletli çözümün masaya getirilmediğini belirtiyor ve Mart ayında New York'ta yapılacak toplantının "zemin yoklama" toplantısı olduğunu hatırlatıyor.
Yani "adım adım ilerleniyor."
AB ile Türkiye arasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çağrıda bulunduğu Doğu Akdeniz konferansı için görüşmeler de sürüyor. Son aşamada AB ülkeleri, konferansa kimlerin hangi statüde katılacağı ve masaya yatırılacak içerik önerileri üzerine çalışıyor.
Türkiye'nin bu yaklaşımıyla ilgili görüşlerini sorduğumuz Yunanistan Dışişleri Bakanlığı, yanıt vermedi.
Ancak Yunanistan ve Kıbrıs'taki Rum basınında çıkan haberlere göre Kıbrıs Cumhuriyeti, "Kuzey Kıbrıs'taki Türk devletini kendileri tanımadıkça AB üyesi ülkelerin de tanımayacağından emin". Kıbrıslı Rumların çıkardığı gazetelerde, Mart ayında yapılacak görüşmelere "masadan kaçmanın omuzlarına yeni bir yük olarak dönmemesi için" gidileceği ancak iki devletli çözüme net bir şekilde karşı çıktıkları yorumları yapılıyor.
AB, Türkiye'nin Doğu Akdeniz ve Kıbrıs konusunda attığı tek taraflı adımlara tepki göstermiş ve 10 Aralık'taki zirvede kısıtlı da olsa yaptırım listesini genişletme kararı almıştı.
Bir yandan da Aralık ayı sonunda Kıbrıslı Rumların Başpiskoposu Hrisostomos, Kıbrıs Cumhuriyeti lideri Nikos Anastasiadis'in kendisine birkaç kez "iki devletli çözüme olumlu baktığını söylediğini" açıkladı.
Ancak yoğun tepkiler üzerine Anastasiadis bir açıklama yaparak "Başpiskopos'un kendisini yanlış anlamış olabileceğini" söyledi.
Kıbrıslı Türk ve Rumların son olarak İsviçre'nin Crans Montana bölgesinde masaya oturduğu 2017'den bu yana "Anastasiadis'in iki devletli çözümü düşündüğüne" yönelik iddialar ve haberler Rum basınında yer aldı. Ancak Rum lider her seferinde "Kıbrıs'ta çözümle ilgili görüşünün değişmediğini" açıkladı.
Kıbrıs hükümeti, Ankara'nın iki devletli çözüm yaklaşımı için daha önce de "BM öncülüğündeki barış görüşmelerinin altına dinamit yerleştirdiği" açıklamasını yapmıştı.
Ancak konu üzerinde çalışan yetkililer, Doğu Akdeniz'den Avrupa'ya inşa edilecek ve milyarlarca dolar harcanacak doğal gaz boru hattı projesinin ilerlemesi için, "gelir kazanma güdüsüyle" bu dönemde çözümün işe yarayabileceği ve uzlaşmaya varılabileceği görüşünde.